Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

Erkek Adam Niçin Psikoloğa Gitmez!

Şermin SARIBAŞ

Türk erkekleri psikiyatra gitmiyor ama bunun bedelini hem kendileri hem de yakınları ağır ödüyor. Gerektiği halde ruhsal tedaviden uzak kalmanın sonucu çok ciddi: Uyuşturucuya, alkole ve kumara sığınma, eşlerini ve çocuklarını dövme, yıkılan yuvalar. Kadınlar psikolojik sorunları olduğunun farkına erken varıp, yardım kabul ederken, erkekler, erkekliklerine toz kondurmadıklarından yardım almamakta sonuna kadar direniyor.

Türk erkekleri ‘‘Psikolojik yardım alma’’ konusunda oldukça çekingen davranıyorlar. Küçük yaştan beri ağlamaları bile yasaklanan erkekler psikiyatrlara gitmeyi erkeklik onurlarıyla bağdaştıramıyorlar. Sonuçta erkekler arasında bir ‘‘Yıkılmadım ayaktayım dertlerimle baş başayım’’ tribi sürüp gidiyor. Erkekler psikiyatra gitmiyorlar ama bunun bedelini de hem kendileri hem de yakınları ağır ödüyor. Türk erkeği gerektiğinde ruhsal tedaviden uzak kalıyor ve sonuç: Uyuşturucuya alkole ve kumara kendini kaptıranlar, dövülen eşler, çocuklar, yıkılan yuvalar.

UYUŞTURUCU İLE MÜCADELE

Oysa alkol ve uyuşturucu bağımlılarının sorunlarını çözmede ve normal hayata geçebilmelerinde en büyük katkı psikolojik yardım. Uzmanlarına göre kadınlar, kendilerini daha fazla fark edip ifade edebildiklerinden bu tür yardımı kolaylıkla kabul ediyorlar. Ancak erkekler için durum bunun tam tersi. Erkekler, erkekliklerine toz kondurmadıklarından yardım almamakta sonuna kadar direniyor ve kendilerince bir kaçış yolu olan alkole, uyuşturucuya, cinselliğe ve kumara yönelerek psikolojik yardımı reddediyorlar. Ancak bu kaçış yolları varolan problemin artmasına ve bağımlılık nedeniyle yeni problemlere neden oluyor. Psikiyatrlar bu durumda kendilerine başvuran kişilerin asıl sorunlarına inmekten önce alkol uyuşturucu gibi sorunları bertaraf etmeye çalışıyorlar. Bu noktada ise psikiyatride ayrı bir uzmanlık dalı isteyen madde bağımlılığına karşı bir mücadele başlıyor.

RUS DOKTORLARI EĞİTİYORUZ!

Türkiye'de bu işi başarıyla götürenlerin başında, ABD'de bu dalda özel eğitim alan Psikiyatr Ayhan Kalyoncu ve Özkan Pektaş geliyor. Pektaş, uyuşturucuyla mücadele veren dünyanın önde gelen dört tıp merkezin New Jersey, Londra, Kahire ve İstanbul'da olduğunu söylüyor. Avrupa ve Ortadoğudan pek çok alkolik ve uyuşturucu bağımlısı hastayı İstanbul'daki bu merkezde tedavi ettiğini ifade eden Pektaş, bunların başında Rus, Makedon, İsrailli ve İtalyan hastaların çokluğuna dikkat çekiyor. Rusya yakınlarındaki Soçhi'de pek çok hekimi uyuşturucu ile mücadele konusunda eğittiklerini de belirtiyor.

PSİKİYATR ÖZKAN PEKTAŞ

Ağır dini eğitim ve aile terbiyesi adı altında uygulanan baskıların insan ruhunu özellikle çocukluk ve gençlik yıllarında insanları kötü etkilediğini belirten psikiyatr Özkan Pektaş, ‘‘Psikolojik rahatsızlığı yüksek olan ülkeler arasında Türkiye ve İsrail vardır. Çünkü din, aile ve toplumsal kuralların aşırı baskısı sözkonusu’’

Bu baskılar altında yetişmiş kişinin dışardan çok terbiyeli, akıllı, halim selim bir kişi izlenimi uyandırdığını belirten Pektaş, ‘‘Ancak bu haldeki insan kendini yaşayamıyor. 25-30 yaşına kadar idare edebiliyorlar, ama o yaşlarda sorunu hissetmeye başlıyor ve bize geliyorlar’’ diyor.

Pektaş, hastalardan ziyade hasta yakınlarının ki bu genelde hastaların anneleri oluyor, kızım nasıl? ne anlattı? ne yapmamız lazım? sorularıyla kendilerini yorduklarından şikayetçi.

Şu aralar özellikle işadamlarının geldiğini söyleyen Pektaş, ‘‘Bürokrtalar, politikacılar, işadamları, gazete yöneticileri bir başka deyişle V.I.P kişiler meslekleri dolayısıyla tedavilerine çabuk cevap almak zorunda olan insanlardır. Bu gibi durumlarda ilaçla bu süreci hızlandırabiliyoruz’’ diyor.

PSİKİYATR AYÇA ÇERMAN

Her hasta bir kuyu gibi

Psikiyatr Ayça Çerman, her hastanın içindeki kaynağa inmek gerektiğini belirterek bunu bir kuyu açmaya benzetiyor. Çerman, ‘‘İnsanın kendi kimliğine kavuşması kuyudan su çıkarmaya benzer. Suya ulaşabilmek için pek çok taşı toprağı kaldırırsınız ve sonunda suya kavuşursunuz. İşte insan da kendine uygun olmayan yabancı şeyleri çıkardığı zaman kendine kavuşur.

Genelde 30 yaş civarı insanların kendilerini bulmak zorunda hissettiklerinden yardım için başvurduklarını söyleyen Çerman bazen bir görüşmeden sonra bile insanın kendini bulabildiğini belirterek ‘‘Önemli olan kendine uygun terapisti bulmaktır.’’ diyor.

Tüm acıların nedeninin bağımlılık olduğunu vurgulayan Çerman, bunun iş, alkole ya da kişiye bağımlılık olabileceğini söylüyor. Çerman ‘‘her türlü 'kolik' zordur. En çok bu hastalarda zorlanıyorum’’ diyor.

Robopatların, yani robot gibi yaşayıp çok sağlıklı görünen insanların toplumda en sık görülen ruhsal durum olduğunu söyleyen Çerman, şöyle bir benzetme yapıyor;

‘‘Bunların en müthiş örneği SS subaylarıydı. Robopatlar kendi gerçeğinin farkına varmadan dışarıdan verilen programa uyarlar. Kendi özünü fark etmeden, meli malı'larla konuşan, kalbinin sesini duymayan, bir an bile acaba diye düşünmeyen bu insanlar yakınlarını da hasta ediyorlar’’

Parası olmayan ne yapacak

Psikiyatrlara gidip rahat koltuklara uzanarak sorunlardan kurtulmak tabii ki çok güzel. Ancak pskiyatri seansları hiç de ucuz değil. Bu durumda ruhunuzla birlikte cüzdanınızın da hafifleyeceği gerçeğini baştan kabullenmek gerekiyor. Bir saatlik bir seansın ücreti hekime göre 10 milyon ile 50 milyon arasında değişebiliyor. Hastanın mali durumu göz önüne alınarak ücretin makul seviyelere çekildiği bir iki örnek dışında, psikiyatr koltuğu hastaya ayda ortalama 100 milyonluk bir yük getiriyor. Üstelik bu tür tedaviler 1 yılı geçebiliyor. ‘‘Bu paraları ödeyenler kurtuluyor da ödeyemeyenler ölsün mü?’’ diyecek olursanız. Tabii ki hayır. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde bir danışma hattı var. Ayrıca bazı derneklerin uyuşturucu kadın sorunları gibi spesifik konularda danışma merkezleri bulunuyor. Bunun yanında psikiyatrların önerileri, bu kişilerin spora, doğaya, aileye, arkadaş çevrelerine daha çok zaman ayırması. Uzmanlar ‘‘Eğlence herkese iyi gelir’’ diyorlar.

AYHAN KALYONCU

‘‘Benim de bir psikiyatrım var’’

Psikiyatr Ayhan Kalyoncu, kendi hasta popülasyonunun beşte ikisini erkeklerin ve madde bağımlılarının oluşturduğunu söylüyor. Fakat kendini en zorlayan vakaaların başında, klinik bir tanı almadıkları halde kendine başvuran ve bir kişilik çizemeyenlerin geldiğini söylüyor. Seanslara başlamadan önce olmazsa olmaz kuralın, tedavinin de amacına ulaşabilmesi için, hastaların randevularına sadık olduğunu söylüyor. Bu yüzden bekleme odasının kapısında gözünüze sokulurcasına ‘‘Randevularına Gelmeyen Hastalara uygulanacak yaptırımlar’’ uyarısı asılı.

Kalyoncu, kendi kendisiyle yüzleşmek ve psikolojik gelişimini sağlamak için iki ayda bir Paris'te bir psikiyatr'a gitmesini şöyle açıklıyor; ‘‘Her psikiyatrın bunu yapması lazım. Normali budur. Beni tanımasın etmesin ve sosyal yargısı olmasın diye diye hiç beni tanımayan bir doktora gitmeyi tercih ediyorum’’

Kalyoncu unutamadığı bir olayı ise şöyle anlatıyor:

Bir tv programına katıldıktan sonra telefon aldım. Telefondaki hanım ‘‘Ayhan Bey annem sizi TV'de gördüğünde kanı ısınmış. Gelip görmeniz mümkün mü?’’ diye sordu. Hastaların evine gitmediğimi söyleyince, ‘‘Ama 96 yaşında ve yatalak’’ dedi. Verdikleri adrese gittim. Seans çok iyi geçti. Görüşmem bittikten sonra kızı bana ‘‘Biliyor musunuz annemin kabul ettiği ikinci psikiyatr sizsiniz. İlkini 20 yaşındayken kabul etmiş.’’ Peki kim di o? dediğimde Mazhar Osman dedi. Aradan bunca sene geçmesine rağmen Mazhar Osman'dan bana seken bir hasta olması herhalde pek kimseye nasip olmaz''.

Mazhar Osman Kimdir?

1884-1961 yıllarında yaşayan Mazhar Osman, Türkiye'de akıl ve sinir hastalıklarının çağdaş yöntemlerle tedavisine öncülük ederek 1927'de Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesini kurdu. Hekim ve bilim adamı olarak yürüttüğü çalışmalarının yanı sıra İçki ile Mücadele Cemiyeti, Akıl ve Sinir Hastalıkları Cemiyeti gibi çeşitli sağlık derneklerinin kuruculuğunu ve başkanlığını yaptı. Newyork ve Fransız Nöroloji Derneklerinin onur üyeliğine getirildi.