Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

Marmara'da Deprem Araştırma Gemilerinin Çalışmaları

İstanbul Haber Servisi - Gölcük merkezli 17 Ağustos depreminde binlerce insanını yitiren Türkiye, sismik araştırma yapabilecek donanıma sahip gemileri olmadığı için Marmara Denizi'ndeki faylarla ilgili soruların yanıtlarını ''yabancı gemilere'' bıraktı. ''Marmara Denizi'nde meydana gelecek olası bir depremin büyüklüğünün ne olacağı'' ve ''İstanbul'un bundan nasıl etkileneceği'' gibi sorular ancak gelecek yıl gerçeğe yakın yanıt bulacak.

17 Ağustos depremi öncesinde ''sır küpü'' olan Marmara Denizi 2002 yılında ise devam eden çalışmalar sonucunda ''Dünyanın en fazla incelenmiş denizi'' olacak. Marmara Denizi'nde son 2 yıl içinde 3'ü Türkiye'ye ait 6 gemi araştırma yaparken bir geminin de incelemeleri devam ediyor. Marmara'yı incelemek üzere yurtdışından iki geminin daha gelmesi bekleniyor. Marmara'yı inceleyen gemiler ve elde ettikleri veriler şöyle:

MTA Sismik 1: Sismik-1'den alınan ilk veriler ışığında İTÜ Maden Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Naci Görür ve ilgili bölümlerden 10 bilim adamınca yapılan durum değerlendirmesinde enerji birikimi nedeniyle önümüzdeki 30 yıl içinde Marmara Denizi'nde İstanbul'u etkileyecek bir deprem beklendiği ifade edildi.

Arar Gemisi: 150 metre derinlikte yapılan çalışmalar sonucunda hazırlanan raporda 17 Ağustos depreminin deniz tabanında yarattığı ana kırığın Hersek Deltası'nda sonlanmayıp buradan Armutlu Yarımadası'nın açıklarına kadar devam ettiği belirtildi.

Çubuklu: Marmara'daki derin çukurluklar boyunca barimetrik çalışmalar yaptı. Çubuklu Gemisi'nin ''sığ deniz sismiği araştırmaları'' sonucunda Gemlik'ten Kapıdağ Yarımadası'na kadar devam eden ''çok genç'' bir fay olduğu iddia edildi.

Le Suroit: ''Fay tek parça kırılır'' ve ''fay çok parça kırılır'' hipotezlerini araştırdı. Projede yer alan bilim adamlarından Prof. Dr. Naci Görür , Marmara Denizi'ndeki fayların iki parça halinde kırılmasının muhtemel olduğunu, ancak tek parçada da kırılma meydana gelebileceğini söyledi. Görür, tek parça kırılma halinde depremin büyüklüğünün 7.6, parçalı kırılma halinde ise 7'inin altında olmayacağını bildirdi. Odin Finder: Çalışmalarda, Marmara Denizi'nin kuzey kıyılarında 100 metre su derinliğinden daha sığ kıta sahanlıklarında aktif olabilecek önemli bir faya rastlanmadı. Ancak Marmara içinde bulunduğu bildirilen ve 7'den büyük iki deprem potansiyeli taşıyan Kuzey Anadolu fayı ile bilgilerin, geçerli olduğu belirtildi.

Urania Gemisi: Marmara Denizi'nde dipte derine gömülmüş vadiler tespit edildi. B u ''kanyonlar'' ın aktif deprem üretmeye hazır olduğu açıklandı. Le Nadir: Çalışmalarına geçen hafta başladı. Şimdiye kadar yapılan çalışmalar 3 kilometre derinliği geçmezken Le Nadir, depremin meydana geldiği 10-15 kilometre derinden kesitler alacak.

Ağustos ayı içinde Fransız Mairon Dufrense araştırma gemisinin de Marmara Denizi'ni araştırmak üzere Türkiye'ye getirilmesi planlanıyor. Gemi, Marmara'nın 3 derin çukurluğundan 60 metre uzunluğa kadar karot örnekleri alacak. 2002 yılında da yine Fransız Le Atalante Gemisi ile deniz altında fayın oluşturduğu yamaç ve topografyayı belirleyecek. 

Kaynak: Gazeteler, 18.08.01


Marmara Depremi İçin İki yıllık araştırmanın sonuçları

Naci Görür, Prof.Dr.; TÜBİTAK MAM Başkanı

1999 Yılında meydana gelen büyük depremler ve uğranılan kayıplar nedeniyle halkımız depremlere karşı daha duyarlı hale gelmiştir. Artık ülkemizde süre gelmekte olan küçük depremler bile korku ve tedirginlik yaratmaktadır. Kuşkusuz insanların bu halet-i ruhiyeye itilmelerinde 1999 depremlerinin televizyonlardaki trajik görüntülerinin hafızalara kazınmış olmasının yanı sıra, bir kısım yer bilimcilerimizin herhangi bir araştırmaya dayanmadan ve alelacele yapmış oldukları açıklama ve yorumların da etkisi olmuştur.

TÜBİTAK koordine etmiş olduğu yüksek teknoloji yoğun deprem araştırmalarının sonuçlarını kamuoyuna açıklamaya özen göstermiştir. 17 Ağustos depreminin ikinci yıldönümünde de Marmara Denizi'nde deprem araştırmaları programında bugüne kadar nelerin yapılmış olduğunu ve hangi sonuçlara varıldığını ilgililere ve kamuoyuna duyurmayı bir görev addetmektedir.

17 Ağustos 1999 depreminden sonra Marmara Denizi'nin deprem riski artmış ve tehlikenin niteliği, yeri ve boyutunun belirlenmesi kritik hale gelmişti. Ancak depremden hemen sonra eldeki mevcut bilgilerle böyle bir değerlendirmenin mümkün olmadığı görüldü. 17 Ağustos 1999 depreminden sonra ilk iş olarak Marmara Denizi'nin deprem potansiyeli üzerine bir Uluslararası NATO toplantısı düzenlendi ve dünyanın ilgisinin bu bölgeye çekilmesine gayret edildi. Bir taraftan uluslar arası kuruluş ve bilim camiasıyla görüşülüp araştırma projeleri oluşturulurken diğer taraftan da MTA Sismik-1 ve SHOD Çubuklu gemileri ile Marmara Denizi'nde çalışmalara başlanılıldı. Bu gemilerle toplanmış olan bilgiler daha sonra oluşturulan uluslararası projelere temel oluşturdu. Uluslararası deniz araştırma projeleri Fransız, İtalyan, Japon ve Amerikan bilim adamlarıyla birlikte hazırlandı.

Uluslararası projeler kapsamında Marmara Denizi'ne bugüne kadar dört yabancı gemi getirildi. Bunlar Le Suroit (12-19 Eylül 2000), Odin Finder (27 Ekim ­ 4 Kasım 2000) Urania (29 Mayıs ­16 Haziran 2001) ve Nadir (10 Ağustos ­7 Eylül 2001) gemileridir. Bu gemiler Marmara Denizi'nin çukurluk ve sahanlıklarında çeşitli jeolojik ve jeofizik ölçümler yaptı, numuneler aldı ve özellikle aktif fay bölgelerinde denizaltı video çekimleri yaptı. Bu çalışmalar sırasında yüksek çözünürlü multibim batimetri, chirp, sismik, gravimetre, uzaktan kumandalı kamera ve özel karotiyerler gibi ileri teknoloji ürünü olan alet ve cihazlar kullanıldı. Sonuçta Marmara Denizi altındaki fay, kıvrım, göçük gibi yapılar net bir şekilde belirlendi ve haritalandı. Bu araştırmalara ilaveten 20 Ağustos 2001 tarihinde Marmara Denizi'ne Marion Dufresne adlı bir Fransız gemisi daha gelecek ve Marmara Denizi çukurluklarından karot numunesi alacak. Nadir Gemisi ise halen Marmara'da derin sismik çalışmalarını sürdürmektedir. Bu çalışmalar sayesinde deniz tabanından itibaren 10 km derinliğe kadar olan kabuk yapısı ayrıntıları ile incelenecektir. Bu bizlere fayların derinliklerdeki durumu hakkında bilgi verecektir. Bilindiği gibi, Marmara Bölgesinde depremler genellikle 15-20 km derinliklerde olmaktadır.

Nadir Gemisinin çalışmalarını kolaylaştırmak ve tüm Marmara Bölgesi'nde ayrıntılı veri toplamak amacıyla 1-10 Ağustos 2001 tarihleri arasında Marmara Denizi tabanına 37 OBS (Ocean Bottom Seismographs) yerleştirildi. Bu çalışma MTA Sismik tarafından Japon bilim adamlarının yardımıyla gerçekleştirildi. Bilindiği gibi daha önce sadece 10 adet OBS yerleştirilebilmişti.

Denizde yapılan çalışmalar dışında, Marmara Bölgesinde karada daha önce yerleştirilen TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezine ait 37 sismografa ilaveten, 1-10 Ağustos tarihleri arasında çeşitli alanlara 36 sismograf daha yerleştirildi. Bütün bu çalışmalar kapsamında bugün için varılan sonuçlar aşağıdadır. Bu sonuçlar iki makale halinde "Earth and Planetary Science Letters" dergisinde 2001 yılında yayımlandı 1) Kuzey Marmara çukurluğu boyunca uzanan aktif bir fay zonu mevcuttur (Marmara fayı). Bu zon içerisindeki en büyük fay 110 km uzunluğunda olup, Tekirdağ ile Orta Marmara sırtı arasında uzanmaktadır. İkinci büyüklükteki fay ise 65 km. uzunluktadır ve Orta Marmara sırtında bir büklüm yaparak Çınarcık Çukurluğu'nun içerisinde iki kola ayrılarak körfeze doğru uzanmaktadır.

2) Gelecek bir depremde Marmara Fayı'nın parçalı kırılması daha büyük bir olasılıktır. Bu durumda da oluşacak deprem büyüklüğü 7 civarında olacaktır. 

3) Büyük Çekmece, Bakırköy, İstanbul Boğazı, Adalar ve Tuzla Burnu Güney'in de 100 m su derinliğinden daha sığ kıta sahanlıklarında aktif olabilecek önemli bir faya rastlanmamıştır. 

4) 1912 depremine neden olan faylanmanın denizaltında Tekirdağ Çukurluğu'na doğru devam ettiği saptanmıştır.

5) 1999 depremine neden olan fayların Körfez içerisindeki devamlılığı video kamera ve jeofizik yöntemlerle kesin olarak görüntülenmiştir.

6) Gölcük Çukurluğu'n da 1999 depreminin deniz tabanında neden olduğu değişiklikler uzaktankumandalı bir video kamera ile tespit edilmiştir.

7 ) Armutlu batısında, Çınarcık Çukurluğu'nu güneyden sınırlayan İmralı Fayı'nın normal bileşeni egemen olan aktif bir fay olduğu ortaya konmuştur.

8) Tarihsel depremlere hangi fayların neden olduğunu belgeleyebilmek için aktif fay bölgelerinden karot numuneleri alınmıştır ve bunların değerlendirilmesine halen devam edilmektedir.

9) Bugüne kadar yapılmış olan ve bundan sonra yapılacak olan araştırmalar Marmara Bölgesi'nin bir deprem kuşağı içerisinde yer aldığı gerçeğini değiştirmeyecektir. Ancak bunlar depremlerin verebileceği zararların büyüklüğünün tahmin edilmesine ve gerekli tedbirlerin alınmasına katkıda bulunacaktır. Bu nedenle ilgililerin Marmara Bölgesi'ni depreme hazırlamak adına gerekli somut projelerini biran önce uygulamaya koymaları tavsiye edilmektedir.

Teşekkür: Program koordinatörü olarak, araştırmaların gerçekleştirilmesinde önemli rol oynayan İstanbul Teknik Üniversitesi'ne (İTÜ), Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü'ne (MTA) ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı'na (SHOD) teşekkür ederim. Ayrıca deprem çalışmalarına en çağdaş teknoloji ve gemileri hizmete sunmak suretiyle katılan ve bizleri yalnız bırakmayan Fransız, İtalyan ve Amerikalı bilim adamı dostlarımıza da şükranlarımı sunarım.

Kaynak: Cumhuriyet Bilim Teknik-25.08.2001


Depremde Neredeyiz?

Türkiye'yi büyük can ve mal kaybına uğratan büyük doğa felaketinin üzerinden iki yıl geçti. Bu süre içinde yaşadığımız irili ufaklı depremler, ülkemizin üzerinde yaşadığı toprakların depremsel özelliğini iyice bilince çıkardı.

Anadolu'yu kuzeyinden bölerek Marmara'ya giren ve oradan Yunanistan'a doğru uzanan Kuzey Anadolu Fayı 'nın batıya doğru ''yürüyüşü'' nün son durağı İstanbul-Marmara. İstanbul önemli bir risk altında yaşıyor. Beklenti, tahminler doğrultusunda gerçekleşirse, Marmara'da gerçekleşecek deprem Türkiye'nin belini büker.

İki yıldır Marmara'da süren bilimsel araştırmaların sonuçlarına göre, Marmara'yı kesen fay iki parçadan oluşuyor.

Fayın, yaklaşık Küçükçekmece'den Tekirdağ'a doğru uzanan batı parçası 80-90 km. uzunluğunda. Bu parçanın 500 yıldır kırılmadığı hesaplanıyor. Üzerinde yüksek bir depremsel etkinlik görülüyor.

İzmit Körfezi'ne doğru uzanan doğu parçası ise 60-70 km. kadar ve 250 yıldan beri kırılmadığı biliniyor.

2000 yıllık tarihsel deprem verileri, İstanbul bölgesinde yaklaşık 50 yılda bir orta büyüklükte ve 300 yılda bir de oldukça yıkıcı karakterde deprem yaşandığını gösteriyor. Mustafa Erdik ve arkadaşlarının Ayasofya tarihi eseri üzerinde yaptığı çalışmalar, bu tarihi binanın 500 yıl içinde yaklaşık 7.5 büyüklüklerinde 2 deprem yaşadığını gösterdi. Türk ve Amerikalı bilimcilerin tarihi depremler üzerinde yaptıkları model çalışmalarının sonucuna göre, 7'den büyük deprem olasılığı ortalama yüzde 65'tir. (+-15 yıl, yani yüzde 50-80 arası). Bu iki parçanın birlikte veya birbiri ardına kırılması, 7.6 büyüklüğünde bir deprem olasılığını gündeme getirmektedir. Ancak iki parçadan birinin kırılması da yüksek olasılık içindedir. Bu durumda da 7'nin üzerinde deprem beklenmektedir. Bu bilgileri kesinleştirmek için bilim insanlarımızın çalışmaları sürüyor.

***

Şimdi gelelim, işin başka gerçeğine. Sözün başında, yaşadıklarımız ülkemizin deprem özelliğini bilince çıkardı, dedik. Ancak, son iki yıl içinde yaşadıklarımız, konuya İstanbul açısından baktığımızda, bilgiye sahip olmanın yeterli olmadığını gösterdi. Gerçi, İstanbul'un merkezi ve yerel yöneticileri deprem sonrasına ilişkin hazırlıklar yaptılar, ancak depreme karşı zarar azaltıcı önlemler konusunda bir şey yapılmadı.

Deprem, doğanın hatır gönül tanımayan radikal bir davranışıdır.

Depremin size verebileceği zararın büyüklüğünü görüp normal davranıyorsanız, en büyük yanlışı yapıyorsunuz demektir.

Ne yazık ki, İstanbul ve çevresi için böyle bir durum söz konusudur.

İstanbul yazgısına boyun eğmiş durumdadır.

****

Nedir en büyük tehlike?

İstanbul'un deprem riskini tehlikeli boyutlara taşıyan,, yapıların güvensizliğidir. Yapıların yıkılabilirliklerini azaltıcı radikal önlemler alınmadığı sürece, bu yazgı sürecektir.

İstanbul'un yapı stokunu, nüfus yoğunluğunu vb. dikkate alarak ciddi bir deprem senaryosu hazırlayan Mustafa Erdik ve arkadaşlarının ortaya attıkları ''Radikal önlem ve eylem'' e, hükümet duyarsız davranmaktadır.

Erdik, 7.5 büyüklüğünde bir depremde, 40-50 bin binanın ağır hasara uğrayacağını veya yıkılacağını; bu binalardan 5-6 bininin, yassı kadayıf tarzında tümüyle çökeceğini, can kaybının 40-50 bin ve yaralı sayısının 300 bin civarında olacağını, sadece bina hasarının 12 milyar doları aşacağını hesaplıyor.

Veee... Bu hasarları en aza indirebilmek için en çok hasar görebilecek, ölümlerin en çok olacağı yassı kadayıf tipinde çökecek yaklaşık 5 bin binanın sınırlı güçlendirme tekniği ile, en az maliyetle güçlendirilmesini öneriyor. Bu binaların hangileri olduğunun da kriterlerini belirliyor. Her bina için 40 bin dolar, toplam 200 milyon dolarlık bir harcama ile, ölümlerin en az 20 bin azalacağını açıklıyor. Daire başına sağlanacak 3-4 bin dolarlık kredi ile de bunun gerçekleştirilebileceğini vurguluyor (Cumhuriyet Bilim Teknik, Sayı 738).

****

Erdik, çok somut ve kısa vadede gerçekleştirilebilir bir öneri ortaya atmıştır.

Ancak, herkes, hükümet, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bu somut öneriye kös kös bakmaktadır.

Kös kös bakıyorlar mı dedim?

Bu öneriden haberdar olduklarını, haberdarlarsa, üzerinde bir dakika bile düşündüklerini sanmıyorum...   Kaynak:  Orhan Bursalı, Cumhuriyet (16.08.2001)

Depremden iki yıl sonra :

Deprem Bölgesi'nde durum

İstanbul'un durumu

Deprem Anasayfası