Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!
 
TANGOWEB
 

Referanslar

http://come.to/tangoweb

Kaynaklar
 

K O N U L A R 

ANA MENÜ
ULUSLARARASI TERÖRİZM
OSAMA BİN LADEN BİN MUHAMMED
ULUSLARARASI TERÖR ÖRGÜTLERİ
ULUSLARARASI TERÖR ÖRGÜTLERİ - TÜRKÇE -
ÜLKE ETÜDLERİ
T Ü R K İ Y E
KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ
YUNANİSTAN
BATI TRAKYA
ERMENİSTAN
GÜNEY KIBRIS RUM KESİMİ
I R A K
KUZEY IRAK
İRAN İSLÂM CUMHURİYETİ
RADİKAL İSLÂMİ HAREKETLER
SURİYE
FİLİSTİN
ALEVİLİK
AZINLIKLAR
ASURİLER, KELDANİLER, YEZİDİLER
KAFKASYA, ORTA ASYA,   TÜRK DÜNYASI
ASYA, ORTA DOĞU, ATLAS, KÖRFEZ ÜLKELERİ
İSTİHBARAT VE GÜVENLİK KURULUŞLARI
TÜRKİYE'DEKİ  DİPLOMATİK MİSYONLAR
ULUSLARARASI  KURULUŞLAR
DİNLER, MEZHEPLER, TARİKATLAR
ANARŞİZM - ANARŞİSTLER
BİZANS, PONTUS, KIBRIS, ANTİ-TÜRK
ORGANİZE SUÇLAR
ÖNEMLİ GÜNLER
YAZILAR
FORUMLAR
ÇEŞİTLİ
INTERNET MEDYA

D O W N L O A D

 
GÜNCEL
ABD'NİN TERÖRLE
TANIŞTIĞI GÜN
EN ÇOK ARANAN
22 TERÖRİST
OSAMA BİN LADEN, AFGANİSTAN, TALİBAN
PROFİLLER
OSAMA BİN LADEN
  Video Bantın Çözümü
  Veda Mesajı
 
GÜNEY ASYA TERÖR ÖRGÜTLERİ
HİNDİSTAN VE PAKİSTAN'DA 
 FAALİYET GÖSTEREN
TERÖR  ÖRGÜTLERİ
 
GÖRÜŞ, ÖNERİ VE KATKILARINIZ İÇİN
tangoweb@hotmail.com
   
Kuruluş 30 Ağustos 1999
Güncelleme 24 Mart 2002
 
 
 
EL-KAİDE
"SAVAŞ DOKTRİNİNİ"
AÇIKLADI
 
11 Eylül saldırılarını gerçekleştirerek Afganistan merkezli, Ortadoğu'ya doğru yayılan küresel bir savaşın doğmasına neden olan El-Kaide örgütü, internette Al-Ansar adlı iki haftada bir yenilenen bir dergiyi yayına soktu

Bu internet dergisinde Usame bin Ladin'in sağ kolu olarak bilinen Ebu Ubeyd El-Kuraşi'nin imzasıyla yayınlanan "Savaşların Dördüncü Kuşağı" başlıklı yazı, El-Kaide'nin "savaş doktrinini" belgeledi :

 
"1989 yılında, bazı Amerikalı askeri uzmanlar, "geleceğin savaşında" çok önemli değişimler yaşanacağını öngördüler. Söyledikleri, 21.yüzyılın savaşının "Savaşların Dördüncü Kuşağı" olarak adlandırılabilecek yeni bir yapı taşıyacağı yönündeydi.

Diğerleri ise buna "Asimetrik Savaş" adını verdiler.

Askeri tarihçiler, sanayi devrimi sonrasında yaşanılan savaşları esas olarak üç ana başlıkta inceler ;

Birincisi, askerlerin cepheye yığılarak ellerindeki basit tüfeklerle gerçekleştirdikleri savaştır.

İkincisi, Amerikan İç Savaşı ile Birinci Dünya Savaşı arasında geçen süredeki savaşlarda düşmanın ekonomik hedeflerinin yok edilmesi ve yeni üretilen makineli tüfeklerle mümkün olduğunca fazla düşman askerinin yok edilmesine dayanan yapılanma.

Üçüncü Kuşak Savaş Doktrini, İkinci Dünya Savaşı'nda Alman ordusunun düşmanı tanklar ve savaş uçaklarıyla kıpırdayamaz hale getirmesiyle yaşama geçti.

Bu gelişme, Birinci Dünya Savaşı'nın "cephe savaşlarından" çok farklı bir yapı gösteriyordu. "Dördüncü Kuşak Savaş" teorisyenlerine göre ise, geleceğin savaşları, sadece düşmanın ekonomik ve askeri hedeflerini yok etmekten çok, sosyal yapıyı çökertmeyi hedefleyecekti. Bu  teorisyenlere göre, tv yayınları, yeri geldiğinde bir zırhlı tugaydan çok daha büyük önem taşıyacak, hatta, düşman cephesinin, arkada, sosyal patlamalarla çökmesine neden olacaktı.

Diğer batılı uzmanlar bu yaklaşımlara karşı çıktılar. Bunlara göre, yeni savaşlar, tv'ler başta tüm haberleşme güçleri kullanılarak düşman savaş plancılarının beyinlerinin karıştırılmasına, bu insanların üzerinde psikolojik baskı kurulmasına dayanacaktı. Burada hedef, yönetici elitin baskı altına alınmasıdır. Bu yaklaşıma göre, bu savaşlar, genelde "gölgedeki bir düşmana karşı" yerkürenin bir çok yerinde birden başlatılan küçük çaplı askeri harekatlardan oluşacak ve hedefleri de siyasi, sosyal, ekonomik yönde olacaktı.

Bu teorsiyenlerin görüşleri doğrultusunda batılı orduların son derece yüksek maliyetli bir yeniden yapılanma sürecine girmeleri kaçınılmazdır. Bu noktada, göremedikleri gerçek, bu yeniden yapılanma sürecinde yaşanılacak boşluktur. İşte bu nedenle, bir devleti bile olmayan bazı unsurlar, ulusal devletlere kafa tutar hale gelmişlerdir.

Müslüman toplumu, son yıllarda, Osmanlı İmparatorluğu'nun yükseliş döneminden bu yana yaşayamadığı pek çok zaferi aynı anda yaşadı. Bu zaferler son 20 yıl içinde en iyi donanımlara sahip, en iyi eğitimlerden geçmiş dünyanın en tecrübeli ordularına karşı kazanıldı (Afganistan'da Rusya, Somali'de ABD, Ççenistan'da Rusya, ve Güney Lübnan'da İsrail varlığı).

Afganistan'd Mücahidler, o dönem, dünyanın en büyük ikinci ordusu olarak tanımlanan bir orduyu yendiler. Aynı şekilde son derece küçük ve basit  bir Somali aşireti, Amerika'yı yendi ve bu ülkeden çekilemesine neden oldu. Bu olaydan çok kısa bir süre sonra Çeçen Mücahidler Rusya'yı yendiler. Lübnan'daki direniş ise, İsrail'in Güney Lübnan'dan tek taraflı bir kararla çekilmesine neden oldu. Tabii ki, bu zaferler, düşmanların esas kurumlarını etkilemedi. Zaten, biz burada bunu tartışmıyoruz. Ele aldığımız konu tamamen askeri açıdan bir bakışı gündeme getirmektedir.

Öncelikle, bu orduların elindeki teknoloji, bütün dünyayı yok edecek düzeye gelmiş de olsa, büyük orduların zafer kazanmasına yol açmamıştır. Örneğin Mücahidler, sadece dağlarda saklanarak bu tür büyük bir orduyu yok etmişlerdir.

Bütün bu örnekler, işgalci bir orduyla ona karşı direnen küçük unsurlar arasında geçen savaşlar olduğu için El-Kaide'nin bugün yaşamakta olduklarına uymadıkları söylenebilir. El-Kaide, bugün kendi topraklarında savaşamamaktadır. Bu iddiaları yanıtlamak istiyorum : Birincisi, El-Kaide, yerel bir savaş gücü olan Taliban ile birlikte savaşmıştır. El-Kaide, bununla birlikte savaştığı toprakların yaşamakta olduğu iç çatışmaların çok üzerinde bir yapı göstermiştir.

El-Kaide, 11 Eylül günü, geçmişte Sovyetler Birliği'nin yapamadığını gerçekleştirerek, Amerika'nın tüm stratejik savunma sistemini çökertmiş olmaktan gururludur. El-Kaide bu eylemle erken uyarı, savunmaya dönük karşı saldırı ve caydırıcılık kavramlarını yerle bir etmiştir.

Erken uyarı : 11 Eylül saldırısıyla El-Kaide, Japonlar'ın 1941'de Pearl Harbor, Nazi'lerin aynı yıl SSCB'ye ani saldırısı, 1968'deki Çekoslavakya'nın Sovyetler tarafından işgali, 1973'te İsrail'in Bar-Lev Savunma Hattı'nın geçilmesi gibi çok az örnekleri bulunan bir işi becererek düşmanın tüm erken uyarı sistemini delmiştir. Bununla birlikte, "bireyci" bir yapıya sahip olan Amerikan toplumunda, yukarıda sözü edilenlerden çok daha büyük yara açmıştır. Bu, özellikle, İç Savaş'tan bu yana hiçbir savaştan etkilenmemiş Amerikan toplumu açısından ödenmesi gereken çok yüksek bir ekonomik ve ruhsal bedeldir.

Karşı saldırı : Erken uyarı sisteminin çökmüş olması, Amerika'yı hareketsiz bırakmıştır. Hızlı karşı saldırı ancak, erken uyarı sisteminin çalışması halinde geçerli olabilecektir.

Caydırıcılık : Bu kavram, bir savaşta, sağ kalmak ve düşmanını yenmek isteyen iki tarafın doğru görüşüne dayanır. Eğer taraflardan birinin sağ kalmak gibi bir düşüncesi yoksa, 11 Eylül'de olduğu gibi çöker. Bu kavrama dayanan tüm yapılanmalar, kurumlar ve mekanizmalar işlevsiz hale gelir.

Ölümü baştan kabullenmiş bir insanı neyle caydırabilirsiniz?

Bu üç unsurun yok edilmesiyle birlikte El-Kaide aynı zamanda düşmanın psikolojik çöküntü içine girmesine neden olmuştur. Teorisyenler, "eğer düşmanını ruhsal açıdan çökertmek istiyorsanız onu, kendinden en çok emin olduğu yerde  vurun" derler. Bu görüş, Mücahidler'in New York'a yaptığı saldırıyla birebir örtüşmektedir.

Bu noktada, uzmanların önemle ele aldıkları bir konuyu, Amerika ile Mücahidler arasındaki askeri dengesizliği değerlendirmeliyiz. Amerikalılar, kendilerini "dördüncü kuşak savaşlara" göre hazırlarlarken, ölmeyi amaçlamış insanların gerçekleştirdiği bir cihadla karşılaşmışlardır.

Şimdi batılı uzmanlar tarafından yapılan tahliller, bu tür bir savaşın kazanılmasının olanaksız olduğu yönündedir. İslami hareketler açısından, artık, dördüncü kuşak savaşa yanıt verme zamanı gelmiştir.

Artık, stratejik hedefleri belirlemeli ve savaş planımızı bu gerçekler doğrultusunda yapmalıyız. Eski savaşlar döneminde, insanları sadece dini yönleriyle değil, akıl ve ruhlarıyla bu tür davalra yönlendirebilmiş von Clauswitz veya Mao Zedung gibi stratejler başarıya ulaşmışlardır. Müslüman Filistin halkının, güçlü İsrail ordusuna karşı kazandığı intifada zaferi de bunun en son örneklerinden biridir. Amerika artık, Mücahidler'in ölümü göze alarak gerçekleştirdikleri eylemler sonrasında Müslüman dünyasında yaşanılan "kahramanlaşma" eğilimini yok edebilmesi için askeri bütünlüğünü ön plana çıkartmaya çalışıyor. Oysa, Müslüman dünyasından dördüncü kuşak savaş teorilerine gereken cevabı alacağını biliyor."

____________________________________________________________________________
Kaynak : M5 Savunma ve Strateji, Mart 2002, Sayı : 106, Sayfa : 41-42