Akit / Hüseyin Üzmez / 6 Şubat 2001,Salı

Prof. Esad Coşan Hocaefendi

Otedenberi adını duyardım. Her
Ehlullah'ı sevdiğim gibi, onu da yürekten severdim.
Lutfedip benimle görüşmek
istiyordu. Bana haber saldı. Kaç defa niyet ettimse, nasip
olmadı. Sonra bir gün Ankara'ya
geldiğini söylediler. Sık sık gelirlermiş. Günlerden
perşembeydi. "Yarın Cuma namazını
Elif Sitesi'nde kılacak" dediler. "İnşallah mutlaka
geleceğim" dedim. Kendileriyle hiç
yüz yüze karşılaşmamıştık. Gazetelerde ve TV'lerde
de görmemiştim. (Bizim İsmail
Nacar dışında) Onu yakından tanıyan herkesten, büyük
bir insanı kâmil olduğunu
dinlemiştim. Özellikle Muhsin Yazıcıoğlu kardeşim sıksık
kendilerinden sitayişle
bahsederdi.

Görüşeceğimiz günün gecesi bir
rüya gördüm: Esad Coşan Hocaefendi, Hz. Şeyh Şamil
kılığındaydı. Elinde asâ gibi bir
kalem, göğsünde çapraz fişeklik, başında kırçıl bir
kalpak, sırtında siyah pelerin,
belinde çok uzun ve parlak bir kılıç vardı. Boyu da Hz.
Şeyh Şamil'inki kadar uzundu.

Ertesi gün heyecanla camiye
koştum. Arka saflarda namaza durdum ve erken çıktım.
Merdivenlerin dibinde bekliyordum.
Yanımda talebeleri vardı, Hoca'yı tanıdığımı
sanıyorlardı. Çok şükür onların
tanıştırmalarına hiç lüzûm kalmadı. Daha görür-görmez
tanıdım. Rüyada gördüğüm adamdı.
Hemen merdivenlere koştum. Birkaç basamak
çıktım. Elini öpmek istedim.
Vermedi. Beni kucakladı. Bağrına bastı. Sevinçten sarhoş
gibi olmuştum. Aydınlık ve nurlu
yüzü bana rüyamda gösterilen Allah Dostu'yla
beraberdim.

Bu az mutluluk muydu? Yüzü tam
rüyada gördüğüm gibiydi. Ama boyu biraz kısaydı.
(Demek ki bana manâ âlemindeki
boyunu göstermişler diye düşündüm) Kucaklaşırken
o benden bir basamak yukarda
duruyordu. İçimden boyunun kısalığı geçer-geçmez:
"Hüseyin Üzmez'le aynı hizaya
gelmek için iki basamak yukarda durmak lâzım" dedi.
Yine içimden: "Haşâ... Ben
Ehlullah'ın ayak turabı olamam... Ben nerenin itiyim?"
diyordum.

Kerameti evliya elbet haktır.
Ancak o halin zuhurunu belki kendileri de fark etmezler. O
Allah'ın kullarına bir ikramıdır.
Kulun elinde ne var? Ancak Allah dilerse, bütün sır ve
manâ kapıları kullara açılabilir.
Ben böyle inanıyorum. Ne hikmettir bilmem amma...
Rastladığım her büyükten de
keramet görüyorum. Sanki Rabbim bana: "Bu zat Benim
velimdir. Onun hakkında suizana
düşme" diyor. Buna sevineceğim yerde üzülüyorum.
"Demek ki benim buna ihtiyacım
varmış" diyorum. Ve iç alemimi tekrar tekrar gözden
geçiriyorum. Yine öyle olmuştum.
Ama üzüntüm uzun sürmedi. Elif Sitesi'nde tertemiz
bir Müslüman evine gittik. Orası
damadının eviymiş. (Acaba kendileriyle Hakk'a
yürüyen damadı o mu? Bilmiyorum)
Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok
kardeşim de yanımızdaydı. Birkaç
kişi daha vardı. Bir-iki saatlık kısa bir süre içinde,
Rahmetli Esad Coşan Hocaefendi, o
manâ, hikmet ve ihlâs dolu sohbetiyle, bizi adeta
Cennetlerde dolaştırdı. Sonra bir
daha karşılaşamadık. Ama o günü hiç unutmadım. Sık
sık benim gibi beş para etmez bir
adamı, dualarında unutmadığı haberlerini alıyordum.
Allah izin verirse, önümüzdeki
Kurban Bayramı'nın ikinci günü sırf onun elini öpmek ve
duasını almak için tâ
Avusturalya'ya gidecektim. Ben ki Türkiye'de uçak olan yerlere
bile gidemiyorum. Avusturalya
uçakla 26 saatlik yol... Keşke oradaki kardeşlerim beni
anlasalar da, davet ısrarından
vazgeçseler... Alâkalarına çok teşekkür ederim. Öyle
görülüyor ki, Avusturalya bana çok
acı verecek. Belki formumu da bulamayacağım.
N'olur beni affetseler!..

Bir gün yeğenim Ümit Göktürk, Esad
Hocefendi'nin bir konferansına gitmiş. Herkes
elini öperken, o da öpmüş ve: "Ben
Hüseyin Üzmez'in yeğeniyim" diye kendini tanıtmış.
Hocaefendi Ümit'i hararetle
bağrına basarak: "Sende Hüseynim'in kokusu geliyor"
demiş. Ahhh!.. Keşke onların bu
teveccühlerine zerre kadar layık olabilseydim. Ömür
Defteri'nin kapanması bile Allah
Resulü'nkine ne kadar benziyor? Aleyhisselatü
Vesselâm Efendimiz de 63 yaşında
Darubeka'ya intikal buyurmamış mıydı? Hocaefendi
yurtdışına İslâm'a hizmet için
gitmişti. Diyarı gurbette cihad yaparken mübarek ruhunu
teslim etti. Öz vatanında zulüm
gördü. İçimden bir ses, yalnız bunlar değil bunlara benzer
daha yüzlerce sebepten dolayı,
"Hocaefendi şehiddir!" diye haykırıyor gibiydi. Allah
öyle bir sonu hepimize nasip eder
İnşallah...

Yakınlarına, sevenlerine,
ailelerine, bütün mü'minlere ve İslâm Âlemine Allah'tan sabırlar
niyaz ediyorum. ve gözyaşları
içinde yalvarıyorum: "Dünya ve ahirette Allah bizi
velilerinden ve dostlarından
ayırmasın!" diyorum.


Serdar Turgut ,Hürriyet 12.2.2001

Düsünce Tembeli Toplum

ÜST üste gelen iki olay toplumsal yapimiz hakkinda son derece
enteresan bir görüntünün ortaya çikmasina neden oldu. Ilk önce
Fransa'da soykirimi tasarisi kanunlasti. Sonra da Esad Cosan'in vefati
haberi geldi. Bu iki olaya yönelik tepkiler Türkiye'nin tamamen düsünce
tembeli bir toplum oldugunu, cehaletin son derece yayginlastigini,
görünürde fikir söyleyen insanlar arasindaki münakasalarin da sadece bir
cahiller arasi kavgadan ibaret oldugunu gösterdi. Su kesin; bizler ne
tarihimizi ne de kendi dinimizi tam olarak biliyoruz. Cahiliz bu iki
konuda da. Bu son derece vahim bir durum çünkü bugün dünyada kendi
tarihini ve dinini bilmeden, anlamadan yasamaya çalisan bir toplum yok.
Isin garibi tüm bilim álemi böylesine cahil bir toplumun tarihsel
süreçte var olabilme sansinin çok da düsük oldugunu söylüyor. * * *
Ciddi bir önermeyle ortaya çiktigimin farkindayim. Yani bir toplumun
kendi dinini ve tarihini bilmedigi, bu iki hayati konuda tamamen cahil
oldugu iddiasi gayet tabii ki son derece ciddi bir sey. Sunu bastan
söylemeliyim. Ben de cahilim aslinda iki konuda da. Ancak belki de beni
büyük çogunluktan ayiran tek sey cahil oldugumun farkinda olmam ve geç
de olsa bir seyleri ögrenmek zorunlulugunda hissetmemdir kendimi.
Cehaletin büyük boyutta oldugunu ise toplumsal söylemlerden
anlayabiliyoruz. Hangi konuda nasil tepki vermisiz, buna bakip
incelemek gerek. Düsünüyorum ki eger biz kendi dinimizi tam olarak
anlamis olsaydik, ögrenseydik bazi seyleri, bugün Esad Cosan'in
vefatindan sonra ‘tarikatlara karsi olmak’ amaciyla kullandigimiz
elestiri dilini kullanabilmemiz katiyen mümkün olmazdi. Dahasi onun
farkli bir yere gömülme istegine de böyle içgüdüsel bir sekilde karsi
çikmazdik. Ben ateistim. Felsefi bir tavir aldim bu konuda ama bir
ateist olarak son günlerde Esad Cosan baglaminda söylenen bir sürü lafin
yanlis oldugunu, tepkisel davrananlarin onun yasamini, hayata bakisini
hiç anlamadiklarini, anlamak istemediklerini görebiliyorum. Bu konudaki
resmi ‘bilgilerimiz’ hep tepkisel oldu. Ne zaman bu tür konular gündeme
gelse hep ‘seriat özlemi mi?’ ‘Iran mi olacagiz?’ türünden basit
söylemler içine çekildi konu. Ama biraz okuyup, ögrenmeye baslayinca
bugüne kadar anlamadigimiz bu insanlarin hayatta farkli bir seyler
yapmaya çalistiklarini, hayat hakkinda son derece ciddi olarak, felsefe
boyutuyla da düsündüklerini ve binlerce insana da ‘ögretmenlik’
yaptiklarini, bilge kisiler olduklarini ve belki de Türkiye'de
felsefeyle ugrasan ender kisiler arasinda yer aldiklarini
görebiliyorsunuz. Burada mesele her denilene inanmak veya kabul etmek
degil. Mesele anlamaya çalismak, anlayarak diyaloga girmek ve belki de
bir seyler ögrenmek konustugunuz insanlarla. Ancak son olay yine
gösterdi ki bunu yapmaya niyetli degil insanlar ve hep ayni standart
tepkiyi, her durumda vererek mutlu olabiliyorlar. * * * Tarihimiz
konusunda da ayni sekilde cahiliz. Bugün Türkiye'de Ermenilerle ilgili
meselenin yasandigi yillarda gerçekten ne olup bittigini bilen, parmakla
sayilacak kadar az kisi vardir. Okullarda konu okutulmuyor tamam da,
hiçkimse ‘‘Yahu bu konu okutulmuyor, ne olup bitmis bari ben kendi
basima ögreneyim su isi’’ demek ihtiyacini duymuyor. Isin acikli yani
biraz okuyup kafa yorsak, gerçek bilgiye ulassak yasanan olayin bugün
Bati áleminde hukuki tanimi yapildigi anlamda bir ‘soykirimi’ olmadigini
görebilecegiz. Dahasi bunu baska insanlara gösterecek gerçek bilgilere
de sahip olacagiz. Açikçasi kozlar belki de bizim elimize bile geçecek.
Bunun nasil olacagini daha sonra anlatmaya çalisacagim. Ancak ‘resmi
tavirlar’ bizim insanimiza yetiyor. Bunun sonucunda da ‘‘Ermeniler
tarafindan katledilen Talat Pasa'nin heykelini dikelim’’, ‘‘Enver Pasa
için mevlit okutalim’’ ve bir önceki konuyla bagli olarak da ‘‘Beni de
Anitkabir'e gömün’’ türünden ancak ruh sagligi son derece bozuk bir
ülkede görülebilecek türde tepkiler ortaya çikabiliyor. Bu konuya önem
veriyorum, dolayisiyla yarin da bana karsi biraz sabirli davranmanizi
rica edecegim.



Milli Gazete,
M. Asım Gültekin
AH EFENDİM 

“Öksüz bir kırlangıç olurduk sen görünmeyince 

Sen görünmeyince görmezdik bulutları

...

Kapıların önünde iki büklüm bekler

Acıyı keşfeden bu çocuk yürekler

Nasıl selam verilir bilmez

Ne açar kapıları bilmezdik şeyhim”

Mevlana İdris

“Fa’lemennehü La ilahe illallah”

O tane tane konuşan güzel insan ...

Beykoz’dan Fatih’e İskender Paşa camiine ikindi
namazına yetişmeye çalışırdık Pazar günleri, hadis
sohbetine.

Ramuz el Ehadis’ten hadisler okurdu hoca efendi. Ne de
güzel okurdu hadis metinlerini, öyle hoşuma giderdi
ki.. Her cümlede “efendim” kelimesini araya
sıkıştırarak konuşurdu neredeyse. Ne güzel sakalları,
ne hoş tebessümleri vardı. Celallenmesi bile ne kadar
hoştu. Onu hiç muhabbetten arı görmedim,
hatırlamıyorum. Celalinin kaynağı da muhabbet idi.
Kendilerinin yakınında çok bulunmadım. Sadece hadis
derslerinde bulundum, arada bir tekke pilavından
yerken dualarını dinledim, en fazlası ellerini
öpebildim. 11 yaşında bir çocuktum ilk
dinlediğimde..Sonra o çok severek okuduğum Gül Çocuk
dergisinde baş yazılar O’na ait oludu. Ondan bana bir
mektupmuş gibi okurdum o yazıları. Zaten Mehmed Zahid
Efendi de öyle dermiş. İslam dergisi de “kardeşlere”
bir mektup niyetiyle çıkarılmaya başlanmış. Şimdi o
mektuplar yok efendim. Zaten son zamanlar da
mektupları okumaz olmuştuk. Kendi işlerimizden (!)
fırsat bulamaz olmuştuk mektuplara.. Çıkmaz oldu o
mektuplar sonra. Ne İslam, ne Kadın ve Aile, ne Gül
Çocuk ne de İlim ve Sanat dergisi...

Bana ümmeti anlattınız efendim, “girişken olmak lazım”
dediniz. “Güzel insan olmak lazım, her şeyin en
güzelini yapmak lazım” dediniz. Sizi en çok güzel
ahlaka çağırırken hatırlıyorum.“Peki” demesini
öğrenmek lazım derdiniz. “ Peki diyemedik efendim.
Nefsimize “ Peki” dedik ama güzel insanlara “Peki”
diyemedik. Dervişliği sevdirmeye yaşatmaya
çalışırdınız. Ne kadar yumuşak sözlü idiniz. Çocukları
ne kadar severdiniz. Kim bilir Gül Çocuk kapandığında
ne kadar üzülmüştünüz.

Ben pek yakınınızda bulunamadım. En “yaklaşmak”
istediğim anlarda Avustralya’da idiniz. Düsturlarınızı
düstur edinemedik efendim. Bütün Müslümanları kardeş
bilerek yaşayınız, dargınları barıştırınız dediniz biz
hiçbir Müslüman’ı beğenmez olduk. Önce Müslüman’ı
eleştirdik, önce kardeşlerimizi kırdık. Sonra onları
“kardeş” olarak görmez olduk. Kur’an, Hadis okuyunuz
derdiniz, başka şeylerden fırsat bulamadık. Büyük
gayeleri esas edininiz dediniz, önümüze geleni
beğenmemekten, eleştirmekten gayemizi unuttuk .

“Yapayalnız kalsanız yılmayınız” dediniz. Biz önce
cemaatsizleştik sonra hiçbir şeye gücü yetmeyen
yalnızlara dönüştük.“Tüm hüsnüniyetinize rağmen
anlayışsızlığa ve töhmete uğrarsanız şahsınız için
intikama kalkışmayınız, Allah’a havale ediniz.”“İşin
başı Allah korkusudur, insanlar hakkında bütün kin
düğümlerini çöz dediniz.”

Çok şeyi unuttuk efendim.

Belki de kırdık sizi .

Ondan gittiniz belki de çok uzaklara.

Ah efendim, bilmem hakkınızı helal eder misiniz.


Hekimoğlu İsmail / Zaman / 5 Şubat 2001

İnsan Yetiştiren Bir İnsan

Duydum ki Avustralya'da bir trafik kazasında Esad Coşan Hocaefendi vefat etmiş. Üstün insandı, insan yetiştiren bir insandı. Hani İslamiyet her zaman ve her yerde üstün insan yetiştirir ya, Esad Hoca da onlardan biriydi. O, İslam'ın yetiştirdiği üstün insanlardan biriydi. 

Ankara İlahiyat Fakültesi'nde Arapça profesörüyken emekli olmuştu. Arapçası fevkaladeydi, bu sebeple tefsir ve hadis derslerini rahatlıkla yapar ve çevresine faydalı olurdu. Talebeleri çoktu, bunların da çoğu yüksek tahsilliydi. Nasıl ki kendisi hem müspet ilimleri, hem de dinî ilimleri biliyorduysa, talebelerini de bu şekilde yetiştirdi. İnanıyorum ki onun talebeleri de pek çok talebe yetiştirecektir. Çünkü Peygamberimiz (sas) sahabeyi yetiştirdiği gibi, İslam alimleri de adam yetiştirme yarışında yerini alacaktır. 

Tarikat diyenler var... Tarikat nedir ki? Selavat, tevbe ve Allah demekten ibaret değil mi? Bunun neyine ve niçin karşı çıkıyorlar? Tevbe, kemalatın alameti olduğu gibi, Peygamberimiz'e (sas) salavat getirmek mü'min olmanın alameti. Hiçbir kelime Allah kelimesi kadar tekrarlanmamıştır. Bu kelimede bir sır vardır, bir insan binlerce defa Allah diyebiliyor, huzur buluyor, gönlünde bir cennet havası meydana geliyor!

Cemaat diyorlar... Neden kahvede, meyhanede oturanlara, toplananlara bir şey demeyip, İslamiyet'i öğrenmek ve yaşamak isteyenlere dil uzatıyorlar? Cemaatler olmasaydı Müslümanlar İslamiyet'i nerede öğrenecekti? İslamiyet ilim dinidir, Kitap'lı bir dindir. Elbette Müslüman İslamiyet'i öğrenecek... İslamiyet'i öğretecek insanlar elbette olacak. En tehlikeli şey cehalettir. İslamiyet'i bilmeyenlerin ülkeyi ne hale soktuğu açıktır. Anarşinin, terörün temelinde yatan maneviyattan yoksunluk değil mi? Soygunlar, rüşvet; merhametsizliğin sonucu değil mi? Dinî eğitimden, ibadetten mahrum kimseler trilyonları götürürken, öte yanda peynir ekmeğe muhtaç olanlar vardır.

Bu meseleleri rahmetli anlatırdı, millet, vatan aşkıyla yüreği yanardı. "Bu sistemle, devlet de, millet de daha fazla dayanamaz, üstün insanlar yetiştirmek şarttır." derdi, gecesini, gündüzünü bu yolda seferber ederdi.

O, ulvi bir davanın sürgünüyken şehit oldu. Sanki bu memleketin en kötüsü o muydu ki, ona karşı çıkanlar, ona rahat yüzü göstermediler. Sarhoşlara, kumarbazlara tanınan hak ona tanınmadı. Alim ve kamil olan bir insanın bu durumlara düşmesi geleceğimiz için pek de iyi sayılmaz. Bir ülkede faziletli insanlar baş üstünde tutulmuyorsa, diğerlerinin de yapacağı fazla bir şey yoktur.

Üstün insanları şucu, bucu olarak damgalayanlar, ülkeyi geri bıraktı. Biz bu devletten fazla bir şey istemedik. Alman, Hollanda devleti gibi bir devletimiz olsaydı, hiç şüphe yok ki biz de rahat ederdik. Muhterem hocam, Avustralya'da, Almanya'da, İsveç'te rahat ederken sürgün yaşamanın ıstırabını çekiyordu.

Ey üstün insan, değerli ilim adamı, insan yetiştiren insan, sana rahmetler dilerim, makamın cennet olsun. Dünya Müslümanlarına, insanlık alemine başsağlığı dilerim.


Ana Sayfa

Ziya Information 2000-2001