I.
Patetik
Onu anlatmak istiyorum siz(ler)e.
Sınavdayken,
Hani o bildiğiniz final sınavlarından birindeyken
girdi içeri.
O.
Asistanmış.
İçeri girer girmez aurasının yaydığı eşsiz
kokusuyla
Beni sınav kağıdımdan alıkoydu.
Kısa saçlı:......Kızıl..
İnce, küçük, narin bir burun,
nazik bir çene.
Delici bakan gözler.
Ve patetik güzellik.
-Hani aranılıp da bulun(a)mayanlarından.-
-Ve belki de bundan kutsallık addedilen-
Uzun sayılabilecek boyunu
Arsız bir güzellikle ortaya koyan kara bir paltosuyla.
(Üzerinde yeşil bir kaşkol var, olanca şıklığıyla.)
(...)
Gözlüklerini takıyor,
daha da çekici olduğunu biliyor sanki.
Sınav bitmek üzere.
Ve gidiyor.
Çıkıyor
sınıftan.
"Ama keşke daha çok kalsaydı" diyordum kendime,
oysa ki ben çoktandır sınavımı bitirmiş,
kaçamak -ve biraz da ürkek-
bakışlarla onu izliyordum.
Onu.
Elbet bir gün yarı yolda bırakacak olan kalbimin uzun,
upuzun bir süre sonra -sinema hariç-
sıkışmasını
sağlayan
patetik
güzelliği.
II.
İsmail
İsmail bizim okuldan. Nasıl olduysa ta Van'dan kazanıp da
gelmiş.
İsmail kurak bir delikanlı.
Gür sakallı, koyu renk camlı gözlüklü.
Müslüman. (Ramazan'da oruç tutan ender öğrencilerden.)
İsmail iyi çocuk.
Sağcı ama olsun.
Geçenlerde otobüste karşılaştık İsmail'le. Aynı okulda iki
(ap)ayrı dünyanın insanları olarak. Van üzerine sohbet ettik.
Şehri hakkında bildiklerimi duyunca taşralılığının
-olanca- açıklığıyla gülümsedi.
Sonra İran'dan konuştuk. Bu yaz oraya gitmeyi
planlıyormuş.
Ne güzel dedim.
İsmail Beyzıt'ta İstanbul Üniversite'lilerin arasında
kalıyor. Çok boş adamlarmış İ.Ü'lüler, ondan yakınıyor.
III. A.
İsmi aklıma gelmiyor şimdi.
A. bir
kız, şişman ve kısa boylu; gözlüklü.
Silik biri aslında.
A. Kadıköylü,
anne baba aristokrat kökenli.
Ama bütün bunlara rağmen,
Nedendir bilinmez
Okulun hızlı solcularından A.
Bir avuç SİP'lilerden biri.
Devamlı
yoldaşlarının yanında, kulüp odasında.
Galiba
hep sosyalizmin kuruluşundaki teori-pratik
sorunsalını konuşuyor hep.
A. bizim
okuldaki öteki dünyalılardan biri.
IV.
KOrhan
KOrhan...KOrhan... Kelimelerin anlatmaya kifayetsiz
kalacaklarından.
Galatasaray Lisesi'dir. Ama ne onlar gibi snob, ne de
homojen.
KOrhan sinemacı olmak istiyor(du.)
Zaten onu sinema kulübünden tanırım.
Okulun en entellektüel adamlarındandır KOrhan.
Tarkovsky'i, Bergaman'ı içmişti(r).
Sinema yetmezdi ona. Adorno'yu, Holkenheimer'i de bilirdi.
Ama artık KOrhan yok.
Hayır hayır öl(e)medi o.
Galiba "sadece" bir 'karşı cins'mevzusu.
"sadece"
(Zaten biz hetero erkeklerin başka ne sorunu olabilir ki?)
KOrhan dersler(in)e girmiyor bu yıl...
Sinema kulübüyle de ilgilenmiyor.
Aslında KOrhan'a bir haller olduğunu fevkalade
boktan yazımın kör bir gecesinde anlamıştım.
İrish Pub denen bir yerde karşılaşmıştık. Deprem
bölgesinyle iletişim kuran gönüllü bir organizasyonda çalıştığını söylüyordu.
Sinemadan konuşmuştuk. Hafif yolu sarhoştu. Dili peltekleniyordu. (Zaten üç
haftalık borcu varmış bara.) Şaşırmıştım.
Sonra gör(e)medim KOrhan'ı.
Yazın bir süre.
Bir gün okulda karşılaştık. (Okul başlayalı nerdeyse bir
ay olmuştu da Orhan ilk kez geliyormuş okula.)
"Ali Akay'ın derslerine giriyor musun?" diye
sordum.
"Hayır" dedi. "Zaten bugün okula ilk defa
geliyorum."
"Biliyorsun adam postmodernizm üzerine Türkiye'de en
yetkin isim." Dedim.
"Biliyorum."dedi "Ama benden daha iyi bilemez." diye" ekledi.
"Sonuçları benim gibiler... Enkazlar"
Daha sonra gene gör(e)medim KOrhan'ı, bir ay kadar. Sonra
bir film çıkışında koluma Lili'yi takmış İstiklal'de yürürken,
yanımdan o geçti.
"Vrouummm" diye bağırarak...
Kollarını uçak gibi açmıştı.
Koşuyordu...
Zil zurna sarhoş.
Gene içmişti..Her akşam içtiği gibi.
(-ki saaat henüz akşamın sekiziydi.)
(...)
Ertesi gün okulda gördüm KOrhan'ı.
"Nasıldın dün gece?" dedim
"Fişek gibiydim" dedi. "Niye sordun
ki?"
"Karşılaştık ya İstiklal'de."
"Öyle mi...Hatırlamıyorum.."
Neler yapıyor olduğunu anlattım ona..
Keder(ler)le örülü, ironik bir tebessüm oturdu yüzüne.
(...)
Sonraları Lili görmüş KOrhan'ı...
Boğaz'ın gri sularına bakan eşsiz kantimizde
tek başınayken.
"Niye içiyorsun her akşam" diye sormuş Lili.
"İçmem gerekiyor da ondan." diye cevaplamış onu.
Sonra...Sonra.
Pandoralar üzerine konuşmuşlar.
Sonra...Sonra.
KOrhan bir Hint Hikayesi anlatmış 'umut' üzerine.
(...)
Ve o günden bugüne KOrhan'ı , diğerlerinin aksine benimle
aynı dğünyada soluk alıp veren adamı, göremiyorum.