YALÇIN KÜÇÜK'TEN ÇOK İLGİNÇ BİR SABETAYCILAR DEĞERLENDİRMESİ:
Sabatayist sürprizler

"Aydınlık Gazetesi'nde Yalçın Küçük, Selanik dönmeleri hakkında bilgi
verip duruyor. Bunca malumatı hangi kaynaktan elde ediyor?"
M. Ş. Eygi, Sabetaycılar, İstanbul, 2000, s. 1999
 

 

Sevgili Hocam Profesör Seha Meray, Hacettepe'de, amansız denilen hastalıkla pençeleşiyordu, son günleriydi, gittim, her zaman neşeliydi, fıkra anlatmayı çok seviyordu, bir gün bir tatil köyünde çok yakın arkadaşı Haldun Taner'le yaklaşık sekiz saat hiç kesmeden karşılıklı fıkra anlatmalarına tanık olmuştum, sırayı birbirinin ağızlarından çalıyorlardı.

EN ETKİLİ TARİKAT
Küçükken Çemberlitaş'ta tiyatroya giderlermiş, parasız içeri sızarlarmış, sahnenin dibinden seyrederlermiş, Hocam anlatıyordu, Naşit karşısındaki oyuncuya fısıldıyormuş, "bana şunu söyle, sana bir tokat atacağım" diyormuş, seyirciler duymuyor, Hocam Seha duyuyormuş. Hocam, bunu bana, o zamanki CHP yöneticilerini kastederek tekrarlıyordu; fakat, Ş. Eygi'nin sabataycılar tarafından yayınlanan kitabına daha çok uymaktadır. Öyle anlaşıldı, ülkemizin yahudi-sabatayist lobisi, sanki, bu çok zayıf, bilimsellikten uzak, tartışmaya hiç bir yenilik getirmeyen bu kitabı bekliyordu; birden "engizisyon, ırkçılık, anti-semitizm, kıyım" türünden çığlıklar göklere çıkıverdi, her tarafı inletti. Her halde sabatayizm üzerine başlamış bu sağlıklı ve yol açıcı tartışmayı, arabist-
islamcı yazar Eygi'nin zayıf vücudunu hedef alarak durdurmayı hesapladılar; kolay olmadığını haber vermek zorundayım. Çünkü ister ayrı bir din ve isterse bir tarikat sayılsın, sabatayistlerce izlenen politikalar hem tüm estetik değerlerimizi ve hem de sağlıklı dış politika yönelişlerimizi bozmaktadır. Ayrıca sabatayizmin Türkiye'de en güçlü ve etkili tarikat olduğu yollu değerlendirme büyük ölçüde doğrudur; doğru olan bir de bu alandaki bilimsel araştırmalarımızın henüz başında olduğumuzdur.

YENİ ŞAFAK WASHINGTON-TELAVİV ÇİZGİSİNE OTURDU
Beni izleyenlerin, televizyonu insanlığın başına gelebilecek büyük felaketlerden birisi saydığımı bildiklerini sanıyorum; dolayısıyla Ş. Eygi-N. İpekçi tartışmasını izlemediğimi tahmin etmek zor olmamalıdır. Fakat, Y. Şafak'tan M. Barlas, D. Cundioğlu ve A. Taşgetiren ile Cumhuriyet'ten O. Çalışlar'ın yazılarından haberdar oldum; Y. Şafak ve Cumhuriyet yazarları, Eygi'yi ve yayını yapan  televizyonu lânetlemekte biribiriyle yarış ediyorlardı, doğrusu, Barlas, Cundioğlu, Taşgetiren ve Çalışlar'ın enternasyonalist çizgileri gözlerimi yaşarttı, söylemek gerekiyor. Y. şafak, artık gözle görülür dozajda, Washington-Telaviv çizgisinde bir yayın politikasına sahip, dolayısıyla, yahudi, sabatayist lobisini sevindirici tutumuna şaşırmadım; Çalışlar'a "nefesine yazık" diyen Sabah'tan İlker Sarıer de şaşırtmıyor, ancak, Oral Çalışlar'ın tutumunun bende sürpriz etkisi yaptığı açıktır. "Sürpriz" bende "araştırma" tahrik eden bir reflekstir; Sabah yazarında iki, Cumhuriyet'te bir -er veya -ar eki
gözüküyor, araştırma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Türkiye'de sabatayistlerin, çoğu zaman, isim ve özellikle soyadlarına -men, -man veya -ar, -er ekleri koyduklarını ortaya çıkarmıştım; Türkçe'deki -ci ve -lı eklerinin yerini tutuyor. "Bezmen", "bezci demektir ve Halil Bezmen'in Amerika'da sabatayizmini açıkladığını biliyoruz ve öte yandan "İpeker" veya "İpekçi" soyadları da çok taşınmaktadır, birincisi ikincisi ile aynı anlamdadır. Bu arada devam etmeden, buraya hemen not etme gereği duyuyorum, "Özer" veya "Özar' ya da "Ezer", Türkiye'de sabatayist yurttaşlarımız tarafından sıklıkla taşınan isimler arasında yer alıyor; ancak bunlar ekleme yoluyla bulunmuyorlar, tam tersine net İbrani isimlerdir ve zaman zaman Türk isimleriyle özdeşiyorlar, özellikle seçilmelerini bu
özdeşliğe bağlıyoruz.

VİTALİ MANSUR VB
Ne yazık ki ülkemizde "isim-bilim" olarak türkçeleştirdiğimiz onomastique disiplini el değmemiş durumdadır; halbuki büyüleyici olduğunu söyleyebiliyorum. Her halde yahudi onomastique'i en zor olanıdır; çünkü Babylon sürgününden sonra İbrani'yi unuttular, İbrani isimleri Arami telaffuz etmeye başladılar, daha sonra da, MÖ. 3. Yüzyıldan itibaren elenizasyon ile birlikte isimlere Yunani ekler koydular, Ezra'nın Esdras olması ve bize 'Esra' olarak gelmesi örnektir, çoğu zaman isimleri bizim gecekondu evleri türünden eklemli durumdadır. Diasporada ise birisi İbrani ve diğeri yaşadıkları yere uygun iki isim almayı adet edindiler; bu nedenle bütün sabatayistler de iki isimlidir. Ancak bazen diasporada, ibrani ismi, çevirerek bulma yoluna da gittiklerini de görüyoruz; "Hayyim", İbrani'de "hayat" anlamındadır ve İtalya'da Hayyim yerine "Vital" kullanıldığını görüyoruz ve buradan "Vitali"
ismine ulaşıyoruz, "hayatım" anlamındadır ve Hakko'nun adıdır. "Eliezer" çok kullanılan bir İbrani adıdır; fakat, Arap ikliminde bunun tam karşılığı "Mansur" olmaktadır ve aynı anlama geliyor ve artık yahudi dünyasında aynı ölçüde taşınıyor, böylece Cem Mansur'un soyadına gelmiş oluyoruz.

SUZAN, RUTKAY
Peki yakın zamanların ünlü sanatçısı Suzan Yakar sabatayist miydi; benim böyle bir iddiam yok, fakat, eğer öyleyse, isim-bilim alanındaki yaratıcılığına hayranlık duymamız gerekiyor. Bir kez "Suzan" adının Türkçe olmadığını ve Türk isimler sözlüğünde yer almadığını biliyoruz. Böyle bir durumda, büyük saflıkla benim ilk başvurduğum dil Farsça olmaktadır; gerçekten de Farsça'da "suzandan" fiili ve geçmiş zaman partisipi, "suhte", "yanmış" ve Osmanlı'da medrese öğrencisi anlamına geliyordu Bu fiilin şimdiki zaman partisipi ise "suzan" olmaktadır "yakan" veya "yakar" demektir; güzel, ancak, bu sanatçımızın yakıcı olduğunu hatırlamakla birlikte, kendisine isim olarak "yakar yakar" almasını kabul edemiyoruz. Bu nedenle araştırmayı sürdürmek gereğini duyuyoruz; İbrani isimler sözlüğüne baktığımızda ise aradığımızı bulmakta gecikmiyoruz, has İbrani "Susan" ismi
var ve bu "Suzanne" olarakta yazılıyor ki, tam söylenişi suzan'dır. "Suzan" İbrani'de "zambak" anlamına geliyor, bu sanatçımıza pek uygun düşüyordu; buna, "yakar" sözcüğünün, yine İbrani'de ve en küçük bir telafuz farkı olmadan "sevimli" ve "sevilen" anlamına geldiğini ekleyebiliyoruz. Devam edecek olursak, bilenler, bu sahne sanatçısının "Rutkay" soyadını hatırlıyorlar ve Amerikan filmlerinden de "Ruth" adını bildiklerini sanıyorum. Bu son ismin İbrani aslı tam olarak "Rut" idi ve son derece önemlidir; şöyleki, müslümanlar müslümanlığa geçenlere baba adı olarak 'Abdullah" adını verirken Yahudiler 'Avran' diyorlar ve kız ise "Rut Bat Avram" adını veriyorlar, "Avram kızı Rut" anlamındadır. Böylece sarı zambaklar kadar güzel, mücessem ve sevimli sanatçımızın üç ismini de, Türkçe izlenimi vermekle birlikte, İbrani isimler sözlüğüne uygun düştüğünü saptamış oluyoruz.

CARASO'DAN KARASU'YA
Bu sahne sanatçımız hakkında böyle bir iddiada bulunmuyorum, sadece sabatayistlerin ve hatta yahudilerimizin isim koyma yollarına işaret ediyorum. İsrail'de Adin/Edin adı çok modadır ve bunu Türkiye'de Edin biçimiyle ve yaygın bir soyadı olarak görüyoruz. İsrail'de isimler transseksüel olmakla birlikte kızlar için "Defne" adının çok taşındığını biliyoruz; Türkiye'de de yayılmaktadır. Bizde sabatayistler "Nilifer" adına da düşkünler, "Nili" olarak kısalıyor ve böyle söyleniyor; bu ad da İsrail' de çok seviliyor. "Eren" kuşkusuz, bizde Türk mistiğinde önemli bir yere sahiptir; Eran/Eren olarak şimdi Yahudi dünyasında da çok tutuluyor. Ve ülkemizde de ithal edildiğini saptıyoruz. Diğer yandan İttihat ve Terakki'nin önemli bir isim olan E. Caraso, soyadını "Karasu" yapmıştı, oğlunun adı Bilge Karasu idi, ve yahudi olarak tanınmayacak ancak "Bilge" aynı zamanda Tevrat'ta geçen ve "sevinç" anlamında bir isimdir. Bilge Karasu, hem düz yazıda ve hem tiyatro yazarlığında, iyi niyetli; fakat son derece kabiliyetsiz bir yazarımızdı; yine de her zaman övülmüştür, ölümünden sonra da övülüyor, boş koltuklara olsa da oyunları sahneleniyor. Bunu yahudiliğine bağlıyorum ve yahudi- sabatayist lobisinin estetiğimizi kemirmesiyle bunu kastediyorum; şimdi buradayız.

RANTİYENİN ARKASINDAKİ SEBATAYİST BAĞLANTILAR
Eğer rantiye'yi, bir biçimde tanımlanmış hak ilkesinin üstünde getiri elde edenler olarak tanımlayacak olursak, beni isim bilime yönlendiren dinamiğin pek çok rantiye gözlemem olduğunu söyleyebiliyoruz, araştırmalarımın sonucunda pek çok rantiye'nin arkasında Yahudi ve Sabatayist bağlantıları bulabildim. Demek Sabatayist araştırmalarından rantiye değil, rantiyeden sabatayist bir yol çiziyorum. Ve burada ne yazık, tekrarlamam gerekiyor, Yahudilik ile sabatayizmi ayırmak durumundayız; Sabatayistler Yahudi kavmindendirler, çok büyük bir disiplinle izledikleri, müslümanlarla evlenmeme yasası nedeniyle kavmin antropolojik çizgilerini koruyorlar, fakat, Musevilik, sabatayizmi kesinlikle museviliğin dışında saymaktadır. Bununla birlikte sabatayistleri dünya yahudiliği desteklemekte ve sabatayistler de dünya yahudiliğinin politikalarını izlemektedirler; bu nedenle Sabatayistleri, musevi dininden olmayan ancak yahudi partisi içinde ayrı bir din saymak durumundayız. Dünya Yahudiliğinin sağlam desteği Türkiye Sabatayistlerinin çoğunu bir rantiye haline getirmektedir, buradan devam ediyoruz.

Pek çok kez ortaya çıkardım, ne yazık özetleme zorunluluğu var;
1) Leyla Gencer, sıradan bir korist idi, annesi katolik, babasının bektaşi olduğu kayıtlıdır, sabatayistler en çok Bektaşi ve mevlevi çevrelerde rahat edebiliyor ve saklanabiliyorlar, araştırmaların sonucunda,Sabatayizmin "Kapani" koluna mensup olduğunu sandığım İbrahim Gencer adında birisiyle bir tür marriage de raison yaptıktan sonra yıldızının parladığını görüyoruz. Ben öğrenciliğimden beri opera severim, Ankara da dinledim sesi yok ve Avrupa'da ve Amerika'da hep plakçıları gezerim, doldurulmuş bir plağı yok, sesi olan bütün sopranoların plak doldurduklarını biliyoruz; yahudi lobisi geldiği yere getirmiştir. "Leyla", Laila olarak da tanınmakla birlikte bir İbrani adı olarakta kabul ediliyor ve "İbrahim", Abraham'ın Arap söylenişidir, fakat, İbraniler de bu söyleyişi kabul ediyorlar, soyadı, Türkçe olsa "çe" olurdu ve -er ekini görüyoruz.

2) "Cem", Cem Boyner, Cem İpekçi, Cem Özer örnekleriyle bildiğimiz bir isimdir; "Mansur" soyadı, dünya yahudiliğinde çok saygındır ve Cem'in babası Ali Mansur, yakın zamanlarda, Kraliçe tarafından asalet ünvanına lâyık görüldü, nedenini bilemiyorum. Londra'ya elektronik tahsiline gitmiş, yahudiler sanatta güçlüdürler, orkestra şefi olarak Türkiye'ye ihraç ettiler; rastlantı Ankara'daki ilk konserini izledim, baguette tutmasını bilmiyor ve orkestranın önünde sallanıyordu; sanatta diğer bir rantiyedir.

3) Orhan Pamuk'u yazdım, Attila İlhan, "ihraç fazlasını Türkiye'de pazarlıyor" diyerek çok güzel anlatıyordu; Tel-Aviv ve Londra'da çok beğeniliyor ve Türkiye'de beğenen tek bir insan çıkmıyor,  bunu, değerler sistemimize bir suikast saymak zorundayız. Adını, Abdi İpekçi'nin Milliyet'inden aldığı bir ödülle duyurdu, bunun perde arkası çok dedikoduludur; Mehmet Eroğlu kazanmıştı, sonradan ortak yaptılar, belleğim beni yanıltmıyorsa, jüride A. İlhan vardı, biliyordur.

4) Yaşar Kemal, Yüce Gök ömrünü uzun etsin, tek romanlı yazardır; tüm yazdıklarının içinde roman sayılabileceğimiz sadece İnce Memet var. Karısı Tilda'nın çevresi ve Paris'te Abidin Dino'nun yahudilerin çok etkili olduğu Fransız Komünist Partisi'yle kurduğu ilişkiler sayesinde parlamıştır; hâlâ "Nobel Adayı" rantının üzerinde oturmaktadır. Demek, Türkiye'nin bütün değerleri ülke dışında yaratılıyor ve yahudi eli değmedikçe, değer değer olamıyor; buna isyan etmek durumundayız.

GAZİ, YAŞAR VE GAZİ YAŞARGİL
Peki biz hâlâ, Karlofça'dan beri kimlik yaptığımız aşağılık kompleksinden hiç kurtulamayacak mıyız, peki biz bu toprakların çocuğu olmaktan hiç kıvanç duymayacak mıyız, peki bu M. Gazi Yaşargil kimdir? Ne yaptı da bir çırpıda fahri doktora veriyoruz? Çankaya'da "üstün hizmet madalyası" takıyoruz, bizde hiç benlik bilinci yok mu? Belki İsviçre'de ameliyata gidebilecek üç-dört zenginin dışında Prof. Yaşargil, hangimize hangi hizmeti yaptı? Bu sorulardan sonra herkesi birlikte utanma seansına çağırıyorum. "Ey Türk Halkı, kimleri yükselterek seni alçaltıyorlar". Bunu haykırmak zorunludur. Peki cerrah Yaşargil çok yüce de, cerrah Göksel'in ne eksikliği var; Prof. Hüsnü Göksel; cenazesi Missuri ile getirilen Washington Sefiri Baydur'un damadı, tanınmış lobyist Ahmet Ertegün'ün eniştesidir, New York'ta doktorluk yapmıştır, istese kalabilirdi, eksikliği ülkesine dönmesi mi, demek, biz, Türkiye'de değer olmaz demek istiyoruz. Hüsnü Bey'den randevu alabilmek için hastalarının altı ay beklediklerini biliyorum ve bir de, cerrahlığın, hâlâ bir bilim olmadığını, bir zanaat, bir sanat ve bir sezgi işi olduğunu biliyorum; anlaşılan Prof. Yaşargil de dünyadaki onbinlerce mahir cerrahlardan birisidir ve bin dolarlık bir reklamla Amerika'da bir dergiye kapak yaptırıp sonradan bayram kutluyoruz.

Bu durum isim-bilim açısından incelenmeye alınmasını gerektirmektedir; bulgularımı sıralıyorum.
1) Püsküllüoğlu'nun Türkçe isimler sözlüğünde "Gazi" adı yer almıyor;
2) Buna karşılık, Türk-İslâm Sentezi çizgisinde A. Erol'un "Adlarımız" kitabında var, yalnız örnek olarak "Gazi Yaşargil" verilmemektedir.
3) Profesör Sümer'in emek ürünü Türk devletlerinde isimleri kapsayan çalışmasında da "Gazi" ismine rastlayamıyoruz.
4) E. Yurtsever'in Türkçe adlar derlemesi çok yararlıdır ve burada da, Türkler arasında bu ismin tanınmadığını görüyoruz.
5) Fakat, Le Livre des Prenoms Arabes, "Gazi" ve "Razi" olarak bu isme yer veriyor; yine de az taşınan isimlerden olduğunu çıkarıyoruz. Demek Türkler'de ve hatta Kürtler'de bu isim, ünvanın dışında, bilinmiyor; gerçi Kürtlerde bir "Gazi Muhammed" var, yalnız, bu "Kadı" veya "Kazı" sözcüğünün bozulmuş biçimidir ve demek, ilk sonucumuz, bu büyük Türk'ün adının Türk olmadığıdır.
6) Buna karşın Anadolu yahudiliğinin yazarı Avram Galanti, İzmir'li S. el-Gazi ve İ. el-Gazi'den söz etmektedir, Türkler ve Yahudiler, s.142 Bunlar Türk müziğine büyük katkılar yapmış iki yahudi yurttaşımızdı; "Gazi" yahudilerde isim ve soyadı olarak taşınıyordu. "Gazi", Gazza'lı demektir, gerçi İbrani'de "Gaza", İbrani "ayın" karakterleriyle yazılıyorsa da "Gaza" ve "Gazi" de geçerli oluyordu. Buna ek olarak da,
7) Kolatch'ın kapsamlı İbrani isimler sözlüğü, "Gehazi" girişini veriyor; bu yazımı"Giazi" olarak telaffuz etmek yerindedir ve bizdeki "Gazi" ismine denk düşüyor.
8) "Yaşar" adına gelince, eski tarihli İbrani isimler sözlüğünde kayda rastlamıyoruz, fakat Oxford Hebrew Dictionary, sözcüğün İbrani olduğu konusunda hiç kuşku bırakmamaktadır; İngilizce "upright" ve Türkçe "dosdoğru" "tam" anlamındadır. Türk yahudi ve sabatayistlerin sevdikleri bir isimdir, çokça taşıdıklarını saptamış bulunuyorum, belki bu yolladır, yeni çıkan İbrani isimler sözlükleri, Gross'un, 1999 baskılı, Jewish First Names örnektir, yod, şin, reş, karakterleriyle yazılan ve tamıtamına "yaşar" olarak söylenen bu sözcüğü isim olarak kaydediyor.
9) "Gil" ise İbrani "sevinç" demektir ve başlıbaşına isimdir; "Gila" bunun dişili olmaktadır. Böylece yeni keşfimiz ve sevincimiz bu gaipten gelen Türk büyüğünün üç isminin de İbrani olduğunu ortaya çıkarmış bulunuyorum; öyle ki, böyle bir iddiada bulunmam mümkün değil, çünkü, isim-bilim tek başına bir ispat değil bir hipotez demektir. Ancak bütün dünya yahudiliğinin "Gazi Yaşargil" ismine bakarak, aksi söylenmedikçe yahudi olduğunu düşünecekleri kesindir; bunu ileri sürebiliyoruz.

BİR GAZİ'DEN DİĞER GAZİ'YE
Ne eklenebilir; Alamancı işçilerimiz evlenecek çağa gelince Türkeli'nden gelin ithal ediyorlar, Prof. Yaşargil'in "Dianne ile evlenmeyi tercih ettiğini" magazin basınından öğrenmiş bulunuyoruz. Modele uygundur ve kızının adı "Leyla" imiş; burada da tam isabet ediyoruz, ayrıca oğlunun adı da da "Can" olarak magazine geçiyor; bu isim, Fransızca "Jean" ve İngilizce "John" isimlerinin Türkçe simetriği sayılıyor ve İbrani'de Yohanan olduğunu biliyoruz. Demek isim-bilim de bir bilimdir, bu sonuca ulaşıyoruz.

Öyleyse bir Gazi'den diğer Gazi'ye geçebiliriz; bu ada, bir dergi ödülünün sahibidir ve bununla da kıvanç duyuyoruz. Şunları sıralayabilyoruz;

a) Gazi Erçel Yaşar Bank'ı batırmakla suçlanmaktadır. Batık banka İzmirlidir ve onomastique açıdan "yaşar" sözcüğü üzerinde yeterli ölçüde durmuş buluyorum. İzmir de sabatayizmin vatanıdır, burada da sabatayistler, bir belediye başkanı, Osman Kibar, milletvekili Osman Kapani, bir gazete, Yeni Asır çıkardılar ve ben yıllardır, ilk kurşunun Hasan Tahsin tarafından atılmadığını yazıp duruyorum. Hasan Tahsin de, asıl adı "Osman Nevres' olan bir sabatayistti.
b) Merkez Bankası başkanı G. Erçel, Türkbank ihalesi sırasında gizli servislerden kendisine gelen ihaleye mafya karıştığı yollu yazıyı da işleme koymamakla suçlanıyordu, ama yerinde durabiliyor.
c) Yakın zamanda annesi ve teyzesini kaybetti, gazeteler adlarının, Hazime Erçel ve Akiye Argıcı olarak haber verdilerse de, Sabah 1 Ekim 2000, daha sonra bazı küçük değişiklikler yapıldı. Ancak her iki soyadda da -er ve -ar ekleri dikkat çekiyor, bunlar değiştirilmedi.
d) Bir ara yahudi kökenli speklatör Soros'un, yine Yaşar Holding'i içine katan bir nedenle, Erçel'i ağır bir biçimde suçladığı haberleri geldi, Erçel yerindedir ve daha doğrusu sürekli geziyordu.
e) En sonunda Soros ile Erçel'in barıştıklarını öğrendik, Erçel 'benden özür diledi' diyordu ve belki de Soros, bir finans dergisinden yılın bankacısı seçilmesini sağlayarak özür dilemiştir, bilemiyoruz. Bildiğimiz, Türk hükümetinin bile Cottarelli'nin direktifleri dışına çıkamadığı bir zamanda, Erçel'in adının okunmayacağıdır. Öyleyse, ülkenin en yüksek maaşlı memurunun, daha doğrusu seyyahının bir rantiye olduğu hükmüne varabiliyoruz. Bunu da isim-bilime borçluyuz.

YALÇIN KÜÇÜK   ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~


Sabataistlerin hedefi Sezer
 

ANKARA
KHK tartismalarina, Israil ve sabataistler konusundaki arastirmalari ile bilinen Prof. Yalçin Küçük açiklik getirdi. “Düsünce suçlusu” olarak Gebze Cezaevi’nde yatan Prof. Küçük, Sezer’in hedef tahtasina kondugu KHK tartismalarinda “iç politika”nin çok küçük payi oldugunu, asil gözden kaçirilanin “dis politik” ve “semitik” sebepler oldugunu yazdi. Prof. Küçük, Cumhurbaskani Sezer’e yönelik operasyonun ardinda Yahudilerin ve Türk Hariciyesi’ndeki ve basindaki sabataistlerin oldugunu savundu.
Prof. Küçük, Aydinlik’in dünkü sayisinda yayinlanan “Semitizmin Seferi” baslikli yazisinda, “Yahudi karsiti Baskan Kennedy, suikaste kurban gitmisti” hatirlatmasinda bulunarak Sezer’i imali bir sekilde uyardi.

YAHUDİLERİ ÜRKÜTTÜ
Prof. Yalçin Küçük, Sezer için, “Daha koltugunu isitmadan Esed’in cenazesine katildi. Ardindan Çankaya’da Arafat’la içtenlikle görüstü” diye yazdi ve ekledi: “Arafat’in ardindan Ankara’ya gönderilen Israilli Bakan Ben Ami’nin sabataist Disisleri Bakani Cem ve Israil dostu Basbakan Ecevit ile görüsürken Çankaya’ya çikmamasi dikkat çekicidir.”
Prof. Küçük, Sezer’e yönelik semitik seferinin bir baska sebebinin ise “Ankara’nin Irak temsilciligini büyükelçilik düzeyine çikarmasindan” kaynaklandigini yazdi. Yahudi kökenli Sabah yazari Sertoglu, bu duruma sert tepki göstermisti.

ASIL NEDENİ İSRAİL’DE ARAMALI
Prof. Küçük, sunlari kaydetti:
“Pek çok yorumcu, son KHK tartismalarinin asil amacinin Cumhurbaskani Sezer’i devirmek oldugunu tesbit ettiler, ancak nedenleri üzerinde duran olmadi. Onlar daha çok iç politikaya bagladilar. Kuskusuz, iç politikalarinin payi görülüyor; ama asil nedeni Israil’de aramayi öneriyorum.”
“Bilinçli mi degil mi, henüz söyleyebilmek için erken, ancak çok kisa zamanda Sezer’in Israil ve Amerika’daki Yahudileri ürküttügünü kesinlikle söyleyebiliriz.
1- Aksine bütün çagrilara karsin, Sezer’in daha koltugunu isitmadan Hafiz Esad’in cenaze törenine katilmasini, dünya Yahudiliginin kabul etmesi imkânsizdir.
2- Sezer’in, Arafat’la, Çankaya’da içtenlikle bir görüsme yapmasi da Tel Aviv için, çok rahatsiz edicidir; bundan çok rahatsiz olduklarini, Büyükelçi Uri Barner’in Cumhuriyet’e bir demeç vererek, Türkiye’yi bir arabuluculuktan caydirmak istemesinden de anliyoruz. Arafat’in arkasinda Ankara’ya gönderilen Israilli Bakan Ben Ami’nin sabataist Disisleri Bakani Cem ve Israil dostu Basbakan Ecevit’le görüsmekle birlikte Çankaya’ya çikmamasi da dikkate deger bir durumdur.”

DEMİREL DÖNEMİ BİTTİ
“Demirel döneminde mutlaka Çankaya’da bir Türk ve Israil kucaklasmasina taniklik edecektik, eksik kalmistir. Öyleyse Sezer’i devirmeye yönelik semitik seferden söz edebiliyoruz.”

KIZGINLIĞIN SEBEBİ
“Israil’in tercihi hep Demirel’dir ve Heper bizi hiç sasirtmiyor.
Su sirada Yahudiligin Türkiye’ye bir büyük kizginliginin daha oldugunu Sabah’tan ögrendik. (Yahudi kökenli) Sedat Sertoglu, ‘Bu Kriz Baska’ basligiyla pek telasli idi. 18 Agustos’ta Sabah’ta yazdigina göre Baskan Clinton’in güvenlik danismani Sandy Berger ve Büyükelçi Mark Parris, müdahale etmisti ve çözüm saglanamamisti. “Kriz”, Ankara’nin Irak temsilciligini büyükelçilik düzeyine çikarmasindan doguyordu: Albright (ABD’nin Yahudi Disisleri Bakani), Berger ve Parris, Yahudiler ve Washington bu karardan geri dönülmesini istemektedir. Sabah’in dis politika yazari Sertoglu da bunu istiyor ve artik son ümidin, Amerika’da Yahudilerin Harvard’i olarak adlandirildigini söyledigi Brandeis Üniversitesi’nden mezun ve Disisleri Bakanligi’nda çok önemli bir koltukta oturan diplomat da oldugunu belirtiyordu; ‘Diplomatimizi büyüteç altina aldik’ demektedir. Söz konusu Türk diplomatin bir sabataist olmasi ihtimali de yüksektir: simdi, Araplara dogru küçük bir adimdan dönebilmek için umut durumundadir.”

BASINDA ETKİLİLER
Prof. Yalçin Küçük, “Sabataistler Basinda Etkili” arabasligi altinda çarpici tesbitlere yer veriyor: “Sabataistler, Dünya Yahudi Partisi içinde güçlü bir tarikattir. Akademik kariyerde ve özellikle ceza hukuku kürsülerinde, Disisleri Bakanligi’nda, çok örgütlüdürler ve su siralarda Danistay’da etkinliklerini artiriyorlar. Fakat asil etkinlik alanlari basindir.”
Yalçin Küçük, Sabah’in sahibi Bilgin ailesinin “sabataist” olduguna taninmis sabataist Ahmet Emin Yalman’i sahit gösteriyor. Yalman anilarinda 18. asirda Selanik’te çikan “Asir” gazetesinin sahiplerinden “akrabalarim” olarak söz ediyor. Adi geçen gazete daha sonra Izmir’de Yeni Asir olarak yayinlanan gazete... Bu gazetenin sahibi de Bilgin ailesi... Yeni Asir, Sabah’in dogusuna kaynak teskil etmisti.”

SABAH’IN ROLÜ
Prof. Küçük, Sezer’in hedef tahtasina kondugu KHK tartismalarinda Sabah’in rolünü ise söyle özetliyor:
“Önemsiz, ancak semitizmin bu yeni seferi nedeniyle çok önemli olabilmektedir; çünkü açikliyor ve gözümüzü açiyor. Çünkü bu imza meselesi çiktiginda Sabah, yangina körükle gitmeyi tercih etti ve;
1- ‘Beklenen imza’ diye birinci sayfasinda Cumhurbaskani yerine imza atti.
2- Istanbul’a gelen Cumhurbaskani’na ‘Derhal dön’ baslikli emirname yayinladi ve bununla Sezer’e Ecevit’i kucaklamasini emrediyordu.
3- Ankara Temsilcisi Murat Yetkin imzasiyla her gün felaket tellalligi yapiyordu ve bunlarin hiçbirisini normal saymak ve gazetecilik içinde düsünmek mümkün degildir. Bunlari ancak semitik bir sefer çerçevesinde anlayabiliyoruz: Sabah ön safhalarda...”

MHP PARMAĞI
Prof. Küçük, “Cumhurbaskanligi seçimleri sirasinda Türkiye’ye gelen ABD Disisleri Bakani Grosmann’in Türkiye’ye geldigini hatirlatarak MHP Genel Baskan Yardimcisi Sevket Bülent Yahnici, Grosmann’i evinde misafir ederek burada önde gelen sabataistlerle senaryolar gelistirdiler” diyor. Prof. Küçük, “Semitizmin Seferi” basligini koydugu yazisinda Sezer’e yönelik semitik operasyonda MHP’nin de parmagi oldugunu iddia ediyor.

İSRAİL BASBAKAN’I BUGÜN TÜRKİYE’DE
Bu arada; Israil Basbakani Ehud Barak bugün Türkiye’ye geliyor. Ortadogu barisi konusunda Filistin’le kritik günler yasayan Israil, Türkiye’nin destegini arkasina almak istiyor. Filistin lideri Arafat, 3 hafta önce Türkiye’yi ziyaret edip Cumhurbaskani Sezer ve Basbakan Ecevit’le görüserek Bagimsiz Filistin Devleti için destek istemisti. Israil de Filistin’le yasadigi kriz konusunda Türkiye’nin destegini isteyecek. Israil Basbakani’nin gezisi sadece Ortadogu sorunuyla ilgili degil. Israil, savunma sanayii ihalelerinde kendilerine yeterince pay verilmemesinden sikaâyetçi. Özellikle saldiri helikopteri ihalesinde Erdogan-K’nin elenmesinden rahatsiz... Bu yüzden geziye, Savunma Bakani Müstesari ve Müstesar Yardimcisi ile savunma sanayiinden sorumlu üst düzey yetkililer de istirak edecek. Israil Basbakani Barak, bugün Cumhurbaskani Sezer tarafindan kabul edilecek. Barak, Sezer’e, “Arafat’i Kösk’te kabul etmeniz bizi rahatsiz etti” diyerek Filistin yönetimine verilen destekten duyduklari rahatsizligi iletecek.


Akit'in Yalçın Küçük Haberi
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Sabetayist Politikalar-2

ORAL ÇALIŞLAR SABAH'A TRANSFERİ HAK ETTİ
 

Artik sirada Oral Çalislar var; sabatayizmi böylesine cengaverane savunmasina bakilirsa, artik Sabah'a transferi haketmistir. Yazik, son haftalarda, Sabah Grubu ile Hürriyet Grubu, bu son Gruba Cumhuriyet'i mutlaka katmak gerekiyor, bir konuda daha ayri düstüler; Hürriyet-Cumhuriyet Altan Öymen'i ve Sabah ise D. Baykal'i destekliyordu. Deniz Baykal'in degismeyen bir üslubu var; karsisindakini silahsizlandirmak için sürekli onun silahini aliyor ve sürekli sagcilasiyor, nadas döneminde, Washington'dan gelen Arap olmayan Islâm rüzgarini ve rüzgarin arkasindaki yahudi-sabatayist destegini teshis etmis görünüyordu. Baykal da artik arabist olamayan islamci düdügü öttürmektedir ve bu Y. Safak yazarlari arasinda sevinç yaratmaktadir. Bunu belki de Sabah ile ittifakini tazelemek için yapiyordu. Tribünlere sadece Sabah yazarlariyla degil benim teshis edebildigim sabatayist zevat ile çikmayi tercih ettigini görüyorduk; demek, disisleri bakanligi ve basindan sonra simdi iç politikada da önem kazaniyorlar, öyleyse Oral Çalislar'a geçebiliriz.

WASHINGTON'A BAĞLI İSLAMCILARIN YAKIN SİLAH ARKADAŞI
Aslinda bu tür çigirtkanliklara yabanci degiliz, yetmisli yillarin basindan itibaren I. Bilen, Türkiye'de bir "atilim" için zamanin elverisli oldugunu düsünüyordu, önce N. Yagci, S. Coskun ve V. Sarisözen adlarinda üç komiser göndermisti. Bank-Sen'e yerlestiler ve bütün yapilari yikmaya, yikamadiklarini Ecevit'e devretmeye basladilar; Disk bu çerçevede, bunlarin eliyle, chp'lilestiriliyordu. Bizim Radyo'dan legal parti kurmak isteyenleri, "provokatör" ilân ediyorlardi ve bunlari durdurmak isteyenlerin partileri ile ilgili en küçük bir imalari karsisinda çigliklar atiyorlar "ihbarci" diye bagiriyorlardi, bunlari biliyoruz. Artik bir yahudi lobisi oldugu Türkiye'de resmen kabul ediliyor, artik, dürüst yahudi arastirmacimiz Rifat Bali, Bes Yüzüncü Yil Vakfi'nin parayla, kimlere ve nasil kitaplar yazdirdigini açikliyor, Amerika'da yahudiler, Türkiye'ye cumhurbaskani biçiyorlar; demek, Türkiye'de güçlü bir semitik politika var ve varsa, bunun en azindan afise edilmesi dogaldir. Çalislar'in çigliklarini eski ve yersiz buluyoruz.

FETHULLAH HOCA'NIN ARKASINDA DİZİLENLER
Bu tartismada en büyük yanlis, yahudi-sabatayist partisi'nin, islama karsi oldugu savidir; kesinlikle yanlis oldugunu belirtmek durumundayiz. Bu parti, islama degil, Arabist-Islama karsi ve hatta bunun düsmanidir; bunun anlami da, Arap dünyasi ile baglarini kesecek her türlü dine ve özellikle islama tümüyle destek olmaktir. Bu nüans saptanmadan, sabatayizm tartismasinin Türkiye'de islamci akimlari ikiye bölmesini anlamak mümkün olmamaktadir; tekellerin güdümünde ve Washington'a bagli islamci kalemlerin Oral Çalislar ile birlesmesini, ancak bu ayrimla açiklayabiliyoruz, birlesenler, Amerikan çizgisini benimseyenlerdir. Ayni zamanda bu nüansi kabul etmeden, Amerika'nin Fethullah Gülen'i bu kadar desteklemesini anlayamayiz; Gülen, islamizmi ile Washington'u ve Araplardan uzak olmasiyla da Tel-Aviv'i hosnut ediyor ve sabatayistlerin hepsinin Gülen'in arkasinda dizildiklerini görüyoruz.
Belli merdivenleri, Fevziye Mektepleri ve yerini alan Isik Lisesi ile misyoner okulu Robert Kolej ve yerini alan Bogaziçi Üniversitesi idi hepimiz biliyoruz. Ancak bunun yaninda Galatasaray Lisesi ve Mekteb-i Mülkiye en islek merdiveni oluyordu; bu çizgi, bürokrasiye ve özellikle Disisleri Bakanligi'na kadro saglamaktadir. Bu nedenle Siyasal Bilgiler Fakültesinin hocalari ve mezunlari arasinda pek çok sabatayist teshis edebilecek durumdayiz; Disisleri Bakanligi, sabatayizmin en örgütlü oldugu bakanlikti ve hala öyledir.

FETHULLAH HOCA'YA DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI DESTEĞİ
Iç Asya'daki Gülen Okullari'na disisleri destegini yalnizca, yahudi kökenli Amerikan Disisleri Bakani'nin "Ismail" olarak hitap ettigi, Ibranide "Yismail", Albright, Tevrat'taki bu ismin angilize edilmis formunu kullaniyor, Ismail Cem'e baglamak hem haksizlik ve hem de gerçek disidir; bu bakanlik politikasidir. Bunun böyle oldugunu, Bakanlik Eski Müstesari ve Londra Sefir-i Özdem Sanberk'in açiklamalarinda görüyoruz; "berk" veya "berg", "Bergman ve Rosenberg" örneklerdir, Ibrani'de "dag" anlamina geliyor ve çok tasiniyor. Bu arada kaydetmemde yarar olabilir; Madam Çiller'in oglunun da adidir ve yayina hazirlanmis "Tekelistan" kitabimin, belki de ilk kez isim bilime ayrilmis çok uzun bölümünde, analizi yapilmaktadir, yakinda okuyucusuna ulasmasini diliyorum. Sefir Sanberk, Avrupa Birligi genel sekreterligini reddederek bu vakfin basina geçti; Iç Asya ve Ortadogu'yu da içine alan sayip seminerler yapiyor ve bu arada F. Gülen'i savunuyor, vakiflari, resmi daire olarak kullanmanin yeni bir yol oldugunu tesbit edebiliyoruz. Disisleri Bakanligi'nin içerde ve disarda Gülenist çizgisi, sabatayist kadrolarin agirligindan kaynaklaniyor; hatirlanacagini umuyorum, Irak'a büyükelçi atanmasini, Washington durduramayinca, Sabah'tan S. Sertoglu, sabatayist tarifine uyan bir diplomati harekete davet etmisti, artik ertelendigini söyleyebiliriz.

YAHUDİ PARTİSİ'NİN POLİTİKALARI
Bu Parti'nin Türkiye'deki politikalarini üç noktada özetleyebiliriz:
a) Kuskusuz Türkiye'nin Araplar ile sorunlari var, ancak, sorunlarin büyütülmesi ve çözümsüzlük sinirina çekilmesi esastir. B. Lewis'in, Sabah Yayinlari arasinda çikan "Ortadogu" kitabinin temel amacinin bu oldugunu söyleyebiliriz; analizi, 'Sirlar' kitabimda var.
b) Kuskusuz Türkiye'nin Yunanistan'la sorunlari var, ancak sorunlari çözümsüz hale sokmaya çalismak, bu partinin programinda yazilidir.
c) Türk-Ermeni iliskisinde ise Yahudi Partisi yakin zamanda bir çizgi degisikligi yasiyor; Ermeni Krizi baslar baslamaz, bu çizgi degisikligini eski haline restore etmek için Israil'e giden Sabah'tan S. Sertoglu, umutsuz olarak döndü. Gerçi Washington'dan Y. Çongar, yahudi lobisinin yine aslanlar gibi Türkiye'nin yaninda oldugunu haber verdiyse de, inandirici olamiyordu; Türkiye'yi yeteri kadar kendisine bagladigina inanan Tel-Aviv'in Kafkasya'da yeni dostlar edinmek için Ermenistan'a yaklasmasi daha güçlü ihtimal olarak görünüyor, gelismeler bu yöndedir.

KİMİSİ DE İSMİNİ DOĞRULAMAK İSTERCESİNE O TARİKATTA
Kepler'in basina gelenler beni çok etkilemistir; Kepler, dünyanin günesin çevresindeki hareketinin formülünün pesindeydi, sonradan on bir yilini heba ettigi anlasildi. Çünkü o zamanin estetik hegemonyasina uyarak Kepler, hareket ise daire olmali, diye, düsünüyor ve elipsi akil edemiyordu. Ben de çok dikkatli bir göze sahip olmakla birlikte, sonra yollarimiz ayrilsa da, birlikte bir süre yürüdügümüz için, Oral Çalislar adindaki anlamsiz ?ar ekini hiç göremiyordum; dogrusu, daha da anlamsiz, "Engisizyon" ve "Münferit" yazilari gözümü açti, sonuçlarini özetlemek istiyorum.
Oral için simdi yazacaklarim, egrisi dogrusuna denk düsüyor. Oral, sebatayist kökenli olmayabilir, ancak ismini dogrulamak istercesine sebatayist partiyle beraber.
Kemalist Püsküllüoglu'nun, Türk isimler sözlügünde bile "oral" adi yer almiyor, buna karsilik "Ural" adi var. Püsküllüoglu, dil bilim ve tarihsel kaynaklara itibar etmiyor; bu nedenle türk isimleriyle ilgisiz "Selin" adini bile kaydediyor, bir televizyon kanalinin Tel-Aviv muhabirinin ve sarkici Celine Dion'un adidir, bu nedenle Oral'i almamasi, son zamanlarda uyarlanmis isimlerden bile sayilmadigini gösteriyor. Diger kaynaklarda da rastlamiyoruz ve ben Dedem Korkut'a geçen isimleri, bu açidan etüt ettim, demek, Çalislar'in adi, kesinlikle türklere ait degildir. Ibrani'de ise "or" bir isimdir ve "isik" anlamina geliyor ve ayrica yahudiler "Oral" adini tasiyorlar, fakat Ibrani kökenli olmadigini biliyoruz. Ibrani kökenli "Orali" var, "isigimiz" anlamina geliyor ve kuskusuz bu bulgular, beni sasirtiyor. Ancak misyoner Amerikan kolejlerinden yetismis Çalislar'i sasirtmayabilir, ayrica, Washington Islâmi'ni savunan yazilarina da denk düsmektedir.

ISİM BİR İPUCU, TEK BAŞINA SONUCA GÖTÜRMEZ
Sabatayist arastirmalarimda isim-bilim benim için sadece bir ipucudur; tek basina hiç bir sonuca gitmeyecegini tekrarliyorum. Sabataycilar arasindaki endogami kurali ve özellikle müslümanlarla evlenmeme yasasi, çok daha önemlidir; bunun da istisnalari olabilecegine inanmak istiyorum. Mahmet Barlas'in karisi Canan'in, kizlik soyadi "Paker" ise ve Can Paker'in kardesiyse bu evliligi aradigimiz istisnalardan birisi sayabiliriz.
Degmer'in, Adivar'in, Sertel'in sabatayist oldugunu biliyoruz ve sevgimiz azalmiyor, yillar yili artiyor, bunu söyleyebiliyoruz. Kimse Einstein'i, Rosa Luxembourg'u vermis bir kavme ve adini saydigim Türk aydinlarini çikarmis bir cemaate, Türk aydinindan, sevgiden baska bir duygu beklememelidir; yazdiklarimizin, bu acili cemaati, rahatlatmasini ve özgürlestirmesini diliyorum. Ayrica Sabatay Sevi'nin Yahudiligi çok libere ettigini de kabul etmek gerekiyor; bir ara Yahudiligi silmis ve yerine geçmisti, bunu bilmek durumundayiz. Museviligin, yali sabatayizmi kendinden duyurmamasinin bir nedenini burada anlayabiliriz.
Bunun disinda madem ki Washington/Ankara/Tel-Aviv ekseni var ve madem ki Yahudi partisi içlestirilmistir, öyleyse yakin tarihimize de yeniden bakacagiz ve buna mecburuz.
Her halde gericilik, bakamamaktadir ve her halde gericilik, bilimden korkmaktir. Her halde gericiligin kaynagi artik Bati'dir ve her halde isim-bilimden bunu da ögreniyoruz.

Yalçın Küçük ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Yalçın Küçük’e yapılan tenkitler