ÖNYARGILAR

SORULAR VE CEVAPLAR

BEN ÖZGÜRÜM

PAZARTESİ SENDROMU



PARA VE KİŞİLİK
İyi bilinen bir konuşmacı, seminerine 20 dolarlık bir banknotu göstererek başladı. 200 kişinin bulunduğu odaya, bu parayı kim ister diye sordu ve eller kalkmaya başladı.
               Ve konuşmacı bu parayı sizlerden birine vereceğim fakat öncelikle bazı şeyler yapacağım dedi. Parayı önce buruşturdu, ve  dinleyicilere hala bu parayı isteyen var mı diye sordu, eller yine havadaydı.
 Bu sefer, konuşmacı peki bunu yaparsam dedi ve $ 20 ı yere attı  onun üstüne bastı, ezdi, pisletti ve para şimdi pis ve buruşuktu, fakat eller yine havadaydı ve o parayı herkes istiyordu.
 Ve konuşmacı şöyle dedi:
  Arkadaşlarım burada çok önemli bir şey öğrendiniz,burada paraya ne yaptıysam hiç önemli değil onu yinede istiyorsunuz,çünkü benim ona yaptığım şeyler onun değerini düşürmedi, o hala 20 dolar. Hayatımızda çoğu kez verdiğimiz kararlar veya hayat şartları nedeniyle hırpalanır,canımız acıtılır, yerden yere vuruluruz, kendimizi kötü hissederiz,fakat ne olduğu yada ne olacağı önemli değil, hiçbir zaman değerimizi
kaybetmeyiz, temiz yada pis, hırpalanmış yada kırılmış, bunların hiçbiri önemli değildir.
 Seni sevenler senin ne kadar değerli olduğunu her zaman bileceklerdir.
Hayatımızın değeri ne yaptığımız, veya kimi tanıdığımızla değil kim olduğumuzla alakalıdır.
Sen mükemmelsin, bunu asla unutma.
Her zaman elinde olanları düşün olmayanları değil.

başa dön


ÖNYARGILAR

Dr. Paul Ruskin, öğrencilerine yaşlanmanın psikolojik belirtilerini öğretirken onlara şu olayı okur :
"Hasta ne konuşuyor, ne de söylenenleri anlıyor.Bazen saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor.Zaman, yer ya da kişi kavramı yok.Yalnız, nasıl
oluyorsa, kendi adi söylendiğinde tepki veriyor. Son altı aydır onun yanındayım, ne görünüşü için bir çaba sarf ediyor ne de bakim yapılırken yardımcı oluyor.Onu hep başkaları besliyor, yıkıyor ve giydiriyor. Dişleri yok,yiyeceklerin püre halinde verilmesi gerekiyor. Gömleği salyalarından dolayı sürekli leke içinde. Yürümüyor.Uykusu sürekli düzensiz.Gece yarısı uyanıp
çığlıklarıyla herkesi uyandırıyor. Çoğu zaman mutlu ve sevecen, fakat bazen ortada bir sebep yokken sinirleniyor.Biri gelip onu yatıştırana kadar da feryat figan bağırıyor."

Bu olayı okuduktan sonra, Ruskin öğrencilerine böyle birinin bakımını üstlenmek isteyip istemediklerini sorar. Öğrenciler bunu yapamayacaklarını söylerler.Ruskin, kendisinin bunu büyük bir zevkle yaptığını ve onların da yapması gerektiğini söyleyince öğrenciler şaşırırlar.Daha sonra Ruskin hastanın fotoğrafını dolaştırmaya baslar.Fotoğraftaki doktorun altı aylık kızıdır.
Dr.Ruskin, Amerikan Tip Birliği Dergisindeki makalesinde, (günümüzde çok yaşandığı gibi) gülünç bir yanlış anlamanın insana nasıl tamamen farklı bir perspektif kazandıracağını anlatmaktadır.

başa dön


SORULAR VE CEVAPLAR

Soru 1: Eğer, üçü sağır, ikisi kör, biri zihinsel özürlü sekiz çocuğu olan frengi hastası hamile bir kadına rastlasaydınız,ona kürtaj olmasını tavsiye eder miydiniz? 

Bu sorunun cevabına bakmadan önce lütfen ikinci soruyu okuyun.

Soru 2: Şimdi bir dünya lideri seçme zamanı ve sizin oyunuz da sonucu etkileyecek. İste üç aday hakkındaki gerçekler:

1. aday: Sahtekar siyasetçilerle işbirliği içinde ve falcılara danışıyor.İki metresi olmuş. Paket paket sigara ve günde 8 ile 10 bardak martini içiyor.
2. aday: İki kere işten atılmış, öğlene kadar uyur, üniversitedeyken uyuşturucu kullanmış ve her gece 1 litre viski içiyor.
3. aday: Madalya almış bir savaş kahramanı. Vejeteryan, sigara içmiyor, nadiren bira içer ve evlilik dışı hiçbir ilişkisi olmamış.

Tercihiniz bu adaylardan hangisi olurdu?
Önce karar verin, kopya çekmek yok, daha sonra cevaba bakin.

1. aday: Franklin D. Roosevelt
2. aday: Winston Churchill
3. aday: Adolf Hitler

ve bu arada...
Kürtaj sorusuna eğer evet dediyseniz, Beethoven'i öldürdünüz.

Sizi düşündürdü değil mi?

başa dön


BEN ÖZGÜRÜM..????

Murat Demirel
Bir banka vardı ya, kayıtlarda Ben soydum. Bir çek vardı ya karşılıksız, hesaplarda Ben çektim. Kasa dolu değilmiş, öyle değilmiş Ben gördüm. Hırsız deme değilim, arsız deme değilim Ben özgürüm, sadece özgürüm...Bir sonraki soygunda nerde karşılaşacaklar...?

a) Ziraat Bankası,    b) Halkbank,    c) Vakıfbank.

*****
Fatih Terim
Bir ülke vardı ya uzaklarda Ben gittim.Bir kupa vardı ya vefasız müzelerde Ben aldım. İtalya Çizme gibi değilmiş, öyle değilmiş Ben gördüm Fatih deme değilim, İmparator deme değilim Ben özgürüm, sadece özgürüm... Bir sonraki görevine ne olarak devam edecek....?

a) Haber spikeri,    b) Yorumcu,    c) Kameraman.

*****
Nuri Ergin
Bir kodes vardı ya uzaklarda, Ben girdim. Birkaç mahkum vardı ya savunmasız, koğuşlarda Ben kestim Alem delikanlı değilmiş, öyle değilmiş Ben gördüm. Çete deme değilim, mafya deme değilim. Ben özgürüm, sadece özgürüm...Bir sonraki vahşeti nerde yapacaklar?...

 a) Bilecik,    b) Eskişehir,    c) Adana.

*****
Banu Alkan
Bir reklam vardı ya TV'lerde Ben oynadım. Bir şarkı vardı ya notasız, listelerde Ben söyledim. Başkası star değilmiş, öyle değilmiş Ben gördüm. Aptal deme değilim, zeki deme değilim Ben Afrodit'im, sadece Afrodit'im... Ha ha haaa... Bir sonraki olayı ne olacak?

a) 20 yas iddiası,    b) Siyah saç,    c) Beyin ameliyatı.

*****
Vatandaş
Bir sabit ücret vardı ya 3 milyon, faturalarda Ben verdim. Bir baz istasyonu vardı ya sağlıksız, her yerde Ben öldüm. Hazır kart sınırsız değilmiş, öyle değilmiş Ben gördüm. Keriz deme değilim, sazan deme değilim Ben özgürüm, sadece özgürüm...Bir sonraki kazığı nerde yiyecek?

a) Melodi vergisi,    b) Batarya vergisi,    c) Radyasyon vergisi.

CANIM TÜRKİYE'M

başa dön


PAZARTESİ SENDROMU


Hayatta emeğin boşa gitmesi kadar kötü bir şey yok. İnsan kendini salak hissediyor. Kim bilir bugüne kadar kaç tane emeğiniz boşa gitmiştir. Kocasını memnun etmek için saatlerce mutfakta yemek yapan, fakat pembe diziye dalıp yemeği yakan kadınlar, ÖYS’yi kazanamayanlar, aylarca şirinlikler yaptığı sevgilisi tarafından terk edilenler, senelerce öde Allah öde, kooperatif evine ancak cennette kavuşanlar, iflas edenler, onca acılara katlanıp dişine dolgu yaptıranlar ama su içerken dolgusu düşenler yine haydi bakalım dişçi koltuğuna oturanlar:

-Dıgiciyüuuvvv...pıtıgijjjjjüüü...Evet tükürün lütfen...Suratıma değil efendim!!!

Bebeğin altını özenle temizleyip kuruladıktan sonra tam Ultra Prima’yı bağlamak üzereyken, bebeği tekrar “Zaart!” diye ..çanlar, ..çanlara kapan kurup bi’ halt yakalayamayanlar, vs. Kim bilir hangisi hanginize uyuyor, uyumuyorsa ne zaman kalkar, niye yatmıyor, hacıyatmaz mı falan filan. Bunlar ayrı tartışma konusu.

Benim en uyuz olduğum emeğin boşa gitme konusu, hafta sonu hafta başı vakası. Bir başka deyişle “Pazartesi Sendromu!” Bir insanın emeği boşa gidebilir. O konu hakkında insan kendine ders çıkarır, bir daha aynı hatayı tekrarlamaz ve emeği boşa gitmemiş olur. Mesela saatlerinizi, günlerinizi, haftalarınızı, aylarınızı verir, emek harcayarak playboy dergisini ezberlersiniz. Bu emek sonunda tutup ÖYS’ ye girerseniz, emekleriniz boşa gider. Ama anlarsınız ki ÖYS’ye giden yol playboy’dan değil playmen’den geçiyor?!?!...Şaka şaka...Penthouse’dan geçiyor!!! Her neyse, zekanız olduğuna göre aynı hatayı tekrarlamazsınız. Tutar geometri çalışırsınız.

Ama tabii herşey yerine göre. Her olaya hazırlık için aynı yöntem kullanılamaz. Mesela kaçamak bir gece için tutar Remzi Yayınevi’nden Analitik Geometri çalışırsan, o da olmaz. Yine emeklerin boşa gider. Bir kadında hipotenüs olduğunu zannediyorsan öl zaten! Ha geometride üçgenin bir “G Noktası!” vakası vardır. Köşeden iki birim kenardan bir birim uzaklıktaki noktaya “G Noktası!” denir. Bunun kadınlarla bir ilgisi olabilir mi, eğer ilgisi varsa bunu keşfeden zat-ı muhterem köşeden iki birim kenardan bir birimi nasıl hesaplamış, o da efsanevi bilim adamı Havyar Dümen’in konusu!

Her neyse, Pazartesi Sendromu diyorduk. İnsan her Pazartesi küfürler ederek işyerine gelir bilirsiniz. Hele ki sevmediğiniz bir işiniz varsa, küfür literatürüne girmemiş küfürler bile icat edebilirsiniz. Cuma’yı iple çekersiniz; sanki kuyuya düşmüştür adi Cuma! Bir türlü gelmek bilmez. Ve siz sabredersiniz aynen benim gibi. Tadı damağınızda kalır Cuma’nın; hatta kalmaz bile. Mesela yeri gelmişken anlatayım, ben küçükken teknoloji bugünkü kadar ileri değil, sağlık adına evde abuk sabuk faaliyetlerde bulunulurdu. Mesela bizim evde saçma sapan bir komposto sempatisi vardı, sözüm kendimden dışarı. Komposto!!! İnsanın içini temizlermiş! İğğrennç!!! Onca güzel yemeğin üstüne komposto içmek gibi bir vahşet uygulanırdı bizim evde. İnsanın general olup darbe yapası geliyor!

- Hüdaverdi?! Nereye?! Gel bakalım buraya! O komposto bitecek! Çabuk dik onu kafaya! Yoksa bisikleti unut! Bunu alırsın!

Onca güzel yemeğin üstüne komposto içersen, damağında kalacak olan tat komposto olur elbette! İşte Cuma da böyle. O güzelim Hafta sonundan sonra gelen Pazartesi, tam bir komposto etkisi bırakıyor insanın ruhiyatında. Aç parantez komposto ismi bile antipatik! Kalitesiz araba ismi gibi:- Lada Komposto 1,6 XL! Hayatınızı değiştirir?!

Sendrom diyorduk. Her hafta çabalıyorsun Cuma’ya ulaşmak için, bir bakıyorsun tüm emekler boşa gitmiş. Salak Pazartesi, Cuma’yı elinizden almış. Hem de Cumartesi ve Pazar ile birlikte! Açgözlü Pazartesi! Her Cuma, Pazartesi'ye şah çekiyorsun, adi Pazartesi pata yatıyor.

Veya Karamurat olduğunuzu düşünün. Bütün kaleyi kılıçtan geçiriyorsunuz, sonra bilgisayar oyunu gibi, kale tekrar insan doluyor! Bütün emekler boşa gitmiş!

Zaten hafta içi dediğiniz şey boza gibi; iç iç bitmiyor. Hani boza bardağını kafaya dikersiniz ve boza bitti sanırsınız, bardağa bir bakarsınız, çeyreği bile bitmemiş! O hesap işte.

Pazartesi adeta dalda geçiyor:

- Allooo...Hani Cuma günü benle dalda geçiyodun?! N’ooldu artist?! Hafta sonu beni unutup eğlenmeye gider misin?! Al bakalım; şimdi de ben seninle eğleniyorum! Çalış!!! Cuma’yı rüyanda görürsün. Ha ha ha...Yaşasın kötülük! Bi’ daha da akıllı ol! Sen kiminle aşık atıyorsun?! Beni yenemezsin. Ben ki milyarlarca senedir her hafta gelirim de dinozorlar bile gıkını çıkartamamıştır. Sonunda nesillerini tükettim. Sen de kimsin?! İbibik!

Cesaretsiz insanları inceleyecek olursanız, bunun temeline Pazartesi Sendromu’nun yattığını görürsünüz. Bu tip insanlar, emeklerinin boşa gideceği korkusuyla hiçbir şeye karışmayarak, mesela ticari faaliyetlere karışmaktansa, devlet memuru olup, salla baş al maaş felsefesini tercih ederler. Senelik izinlerinde veya emekliliklerinde gittikleri devlet misafirhanelerinde, kendilerini Karayip'lerde zannederek dünyanın en mutlu insanları olurlar. Tabi mutluluklarını suratlarından okuyabilmek imkansız! Sen nereden biliyorsun diyeceksiniz, babam memurdu! Toplumumuzun çoğunluğu gibi, ciddi görünmeyi meziyet sanan tiplerdir. Sanırsınız ki ordulara hükmetmiş mareşal falan.

- Evet hüleaayn!! Mareşalim var mı?! Otuz sene çalıştım ve burası benim! Sen de çalış otuz sene devlet memuru olarak, hayatta kalarak emekli olabilirsen, değil burayı Asya Kıtası’nı senin sanırsın! Şimdi desk tir git tatilimi kesme!

Peki hafta sonu niye böyle çabuk geçiyor? Pazartesi gelince “ Yahu daha dün gibi, ne güzel Cuma idi be!” diye hayıflanıyoruz da, Cuma geldiğinde “ Yahu daha dün gibi, Pazartesi’ydi de şimdi Cuma geldi!” diyemiyoruz? Cuma geldiğinde niye geçmiş Pazartesi bize seneler öncesi gibi geliyor? Çünkü Cuma denen gün, veya hafta sonu, hayatımızın içinde bir zevk! Zevk kelimesi ise, hoşlanılan duyguların kısa bir süre için yaşanması sebebiyle icat edilmiş. Zevkler kalıcı olurlarsa zevk olmaktan çıkarlar. Her gün Cuma Olduğunu düşünsenize!

Kimilerinin sesini duyar gibi oluyorum: Vallahi ömrümün sonuna kadar da olsa Cuma’dan vazgeçmem. Düşünsene, ömür boyu önümde koskoca Cumartesi ve Pazar var!

Hafta sonu niye sevilir? Dinlenildiği için! Birileri sizi dinler siz de mutlu olursunuz?!?!?!...Değil elbette. Dinlenmek yorgunluğu atmak manasında...Yemin et diyeceksiniz; yemin ederim. Öldüğüm gün kelliğime çare bulunsun ki öyle!?! Bakın büyük yemin verdim. Her neyse, hafta sonunda ne yapılır?

Bara gidilir, balığa çıkılır, balıktan inilir, dans edilir, maça gidilir, papaz gelinir, sevişilir, vs. Bunlar hafta içi yapılamaz mı? Elbette yapılır. Ama burada insanı cezbeden, tatilin stressizliğidir, kısalığıdır. Yani bir zevk oluşudur. Yoksa hafta içi de sevişin bi’ şey demiyorum:

- Hafta içi Yaseminden nefret ediyorum! İğrenç şey! O da benden nefret ediyo’! Hafta içi birbirimizden tiksiniyoruz! Ama hafta sonu gelince hemen barışıp sevişiyoruz?!

Saçma tabii. Zevklerin kısa olma özelliği dedik ya... Hayat boyu balık tuttuğunu düşünsene! Sandal ağzına kadar balık dolmuş, kellen zor gözüküyor. Ne sandalı; tanker! Karadeniz’ de hamsi neslini kurutmuşsun, Ukrayna Donanması peşinde! Yakalarsa bacağından vuracak!

Aslında her insan Pazartesi’yle olan satranç maçını bir şekilde kazanıyor. Pazartesi’nin galip geldiği görülmüş şey değil aslında. Niye diyeceksiniz. Ortada salak bir Pazartesi var. Her Pazar’dan sonra gelip, aklı sıra benim psikolojimi bozuyor. Bıkmadan usanmadan... Ama gün gelecek bel ölecem ve Pazartesi, her Pazar’dan sonra gelmeye devam edecek; hala yaşadığımı sanıyor ya... Sanki kazık dikecem! Aklı sıra moralimi bozacak, emeklerimin boşa gittiğini hissettirecek. Ama benim için bir şey ifade etmiyor ki... Ben zaten ölmüşüm. Salak Pazartesi!

başa dön

 


Resimler | Animasyonlar    Burçlar | Arkadaşlar | Istanbul   +18Yararlı Linkler | Ben Kimim?   |Yaprak    Deniz   Oyun   Denemeler

Amatör Webciler   Haftalık Karalama    Sayısal Loto    İlginç Mailler   Karikatürler   SiteMap   English Pages   Önceki Kapak   E-mail