Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

Düsün(me)mek-Turkiye,Osmanli, Antik Yunan-2


[ Serbest kursu ]


Makale yazari: gokyuzu Tarih, gün ve saat : 30. Aralik 2000 16:59:37:

Modern dillere okul diye gecen kelime(school,schule, vs.) Eski Yunanca'da "bos zaman" anlamina gelen "skhole" kelimesinden geliyor. Calismak fakirlerin isi; ogrenmek ise, ancak calismak zorunda kalmayacak kadar zengin, dolayisiyla bos zamani olan kisilerin isi. Eski Yunan filozoflarinin cogu da islerini kolelere yaptiran zengin cocuklarindan cikmis. Bugun de aydin denen kisilerin cogunun kolej kokenli iyi (!) aile cocuklari olmalari gibi. Bu iki sinifin kullandigi dilin farkli olmasi gibi, bu farkliligin yabancilasma anlamina gelmesi de cok dogal. Ornegin, Yunanca "barbaros"kelimesi modern anlamdaki barbar'in karsiligi olmadigi gibi herhangi bir nefret ya da kucumseme de icermez. Bugun barbar anlamina gelen kelime aslinda Eski Yunanca'da "yabanci", yani bar bar bar diye seslercikardigi icin dilini anlamadigimiz insan demektir. Aydinlar,entelektueller ne derlerse desinler bu insanlar icin bar bar bagiran yabancilardir.
"Dilimin sinirlari, dunyamin sinirlari demektir" (LudwigWittgenstein).

Her insanin kendince bir fikri, dolayisiyla da zikri vardir. İste bu zikirdir bizi ele veren. Tutsagi oldugumuz dil bizim ne tur birsiniftan geldigimizi, korkakligimizi ya da cesaretimizi aciga cikarir,neredeyse bizim kisisel tarihimizi anlatir.
"Dilin anahtar deliğinden görünen koca bir sahne" (Roland Barthes).

Murat Belge'den sectigim yeri (Namik Kemal'den de ornek var ama yazmasi zor) oldugu gibi aktariyorum ("Edebiyat Ustune Yazilar", YKY, Istanbul,1994, s. 415-417):
Tanpinar Sinasi hakkinda soyle soyluyor: "Sinasi'nin yaptigi hakkindabir hukum verebilmek icin, Turkce'nin onun eline gectigi gun nasil bir durumda oldugunu dusunmek lazimdir. Filhakika eski nesre, fikri bir sustufaninda bogan, yahut da herhangi bir selabetten (saglamlik) venizamdan mahrum olarak konusan nesrimize, bir yazi dili haysiyeti verenlerin basinda mutlak surette o vardir. Nesir onunla baslar." Tanpinar'in yargisina butunuyle katiliyorum. Sinasi Bati'nin Aydinlanma dusuncesini yalnizca ogrenmis degil, sindirebilmis olan cok enderOsmanli aydinlarindan biriydi. Bu yuzden, yalniz duz yazida degil, siirinde bile hayli akilci ve kuruydu. Uslubunun guzelligine degil,soyledigi sozun anlasilir ve mantikli olmasina oncelik veriyordu.Turkce duzyazinin daha sonraki gelismesinde Sinasi'yi degil de NamikKemal'i izlemis olmasi anlasilir, ama yerinilecek bir seydir. Dusunce sigligi Turk aydininda her zaman duygusal retorigi tesvik etti. Yazarlar, dusunurler de, parlak ve carpici gorunmeyi, sistematik olmaya tercih ettiler.Cumhuriyet doneminin iki buyuk duzyazi ustasi Nurullah Atac ve Sabahattin Eyuboglu'dur. Her ikisi de yeni olusan bir dille oynamanin kacinilmaz tuzagina dustuler. Baslica ilgileri, soyleneni derinlestirmek degil, soylesiyi guzellestirmek oldu. Boylece dil dusuncenin degil, dusunce dilin egemenligine girdi. Bu onemli uslupcularin gelistirdikleri yeni deneme (dusunce) dili bir yandan Istanbul'un konusma diline, bir yandan da Eflatun Cem'den ornegini gordugumuz folklorik dile yaslaniyordu.

Eyuboglu yarattigi usluptanhicbir zaman cikamadigini, ozellikle cevirilerinde gosterir.Shakespeare de cevirse, Montaigne de cevirse, konusan Sabahattin Eyuboglu'dur. Oysa ceviri, bir dilde daha once kullanilmamis imkanlargosterebildigi olcude degerli olmalidir.Atac ve Eyuboglu, tek dusunceye dayanan bir yazi turu gelistirdiler.Bir denemede bir fikir one suruluyor; ayrica, her iki yazar da toplumicin yeni sayilan humanist dusuncenin propagandisti olduklari icin,uslup bu fikrin destekleyici retorigini sagliyordu. İcerik bakimindanoldugu gibi, ton bakimindan da soz gelisi Namik Kemal'in hamasi retoriksel duzyazisindan farkliydi bu, ama kullanilan temel teknikbakimindan o kadar farkli degildi. Dilin kolay anlasilir ve "lezzetli"olmasi kaygisi on planda geliyordu. Bu kaygi, zor kavramlar yerine imgelerin ya da deyimlerin "rehavetine" oncelik tanimak durumundaydi.Turkce duzyazinin gelismesi tarihi icinde doldurduklari yerin caprasik niteliginden oturu Atac ve Eyuboglu gibi yazarlari tek yanli birdegerlendirmeye tabi tutmak bir haksizlik olabilir. Cunku, dusunceyiuslubun egemenligi altina almalarina karsilik, onemi yadsinamayacak biris de yaptilar ve yeni olusan Cumhuriyet donemi Turkcesinin soyleyis imkanlarini, guzelliklerini arastirdilar. Dusuncenin durulugu ileuslubun guzelligi ille de birbirini dislamak, itmek zorunda olanozellikler degildir. Onlari izleyen baska yazarlar, onlarin actigiguzel soyleme kanalindan, daha dolgun bir duzyazi cizgisi de kurabilirlerdi. Ama gelenek olusmustu bir kere. Herkes bu standardakendini uydurmaya calisti, cunku artik okur da bunu bekliyordu.Seksenlere geldigimiz bugun bile "kolay anlasilir / zor anlasilir" olculeri son derece gecerlidir. Zor anlasilan seyler yazmak veya dusunmek neredeyse bir toplumsal suctur. Suphesiz, zor anlasilmak diye bir amac olamaz. Ayni zamanda,soyleyecegi fazla bir sey olmamasini, kolay degil de zor ve anlasilmazsozler yazarak ortmeye calisanlarin bulunmadigi soylenemez. Ama bunu, yani gercekten karmasik ve uzerinde kafa yorulmasi gereken bir sorunugerektigi gibi anlatanla, incir cekirdegini doldurmaz bir icerigigereksiz terminolojiler ve kavramlar icine bogani birbirinden ayırdetmek, bu kadar da guc bir sey degildir.Tek-tip duzyazidan uzaklasmak zorundayiz bugun. Cesitlilik fiilen var zaten, ama bir kargasa icinde. Edebiyat dilinin yaninda magazin dili,gazete dili, gazetede spor sayfasi dili v.b. olusuyor. Guzel Turkce yazmayi bilenler bir yanda, yabanci dilde dusunup Turkce yazanlar obur yanda, buyuk bir kargasa. Varolan bu oldukca zengin hammaddeyi bilincle isleyecek kisiler degil de kusaklar, bakalim ne zaman ortaya cikacak.

Murat Belge'nin "Edebiyat Ustune Yazilar" adli kitabinda "Yahya Kemal ve Osmanli'da Siyasi Gelenek" baslikli bir yazisi var. Bu yazida -hikayeler araciligiyla- o donemin entrikalarindan, casuslugun oneminden, siyasilerin yaptiklari kendi ahlaki (oz) elestirilerinden ve ahlaken onaylamadiklari pratiklerini surdurmelerinden filan
bahsediliyor. Yahya Kemal'in Belge'nin kitabinda gecen "Siyasi Hikayeleri"nin (kitabin adi bu gibi) adlari soyle: "Sem'i Molla", "Bir Gozde'nin Gafleti", "Raif Efendi'nin Katli", "Damat Mehmet Pasa". Hikayelerin cogu II. Mahmut zamaninda geciyor. Damat Mehmet Pasa adli hikayede, pasanin hocasi olan Neset Efendi hikayenin sonunda bir yorum
yapar. Hocanin bu yorumu sanirim neden dusun(e)medigimiz, daha dogrusu
neden konusamadigimiz konusunda cok onemli.

Bu arada hemen bir sey soylemek istiyorum. Bence sorun dusunmeme sorunu olmaktan cok, dusuncelerini yazili ya da sozlu olarak ya da eyleme dokerek ifade edememe sorunu. Neyse, Hoca durumu soyle ozetliyor: "Hasili, benim pasa sakirdim bugun, biraz da vakitsiz bir olumle topraga dusunceye kadar hemen hemen butun omrunu kah Uskudar'daki kah Yerebatan'daki sarayinda Saliha Sultaniyla beraber gecirdi. Onun yanindan ayrilmadi. Devlete bir tek vazife gormedi. Senin anlayacagin, ekseri damatlar, su bizimki
cinsinden hebenneka oluyorlar. Mamafih, zeki, cevval, muteharrik, isbilir ve isgorur damat pasalar da gorduk; bu neviden olanlar ikballerini sonuna kadar goturmediler, ya menfalarda curuduler, yahut da cellat elinde can verdiler.

Devlet uysal ve uslu bendeler ister." Murat Belge, bu son cumlenin Turkiye'de devlet felsefesi ustune soylenmis en derin sozlerden biri oldugunu soyluyor, bence hakli.

Hikayelerden birine adini veren Sem'i Molla en cok da Halet Efendi'ye bagli bir casustur. Ama Halet Efendinin de ustunde II. Mahmut var ve nitekim hikayenin sonunda Halet Efendinin ikbalden dususunu o belirliyor. "Bir Gozdenin Gafleti" adli hikayede de Mehmet Ali Bey'in gozde'ligi de gozden dusmesi de yine II. Mahmut'a bagli, vs. Murat Belge'nin yorumu soyle: "Asil kahraman II. Mahmut ya da bir baska padisahtir demek istemiyorum. Bana kalirsa, Hikayeler'deki bilgelerin bilgisine sahip olduklari nesne, 'Damat Mehmet Pasa' hikayesinin son cumlesinin ozne'sidir. 'Devlet, uysal ve uslu bendeler ister.' Bireysel padisahlari asan bir ozne bu. Oyle bir ozne ki, hikayeleri anlatilan 'protagonistlerin' de (yani, Sem'i Molla, Mehmet Ali v.b.), bu hikayeleri yorumlayarak anlatan bilgelerin de bir yandan pratiklerini, bir yandan da bilinclerini belirliyor. Hepsinin otesinde, hikayelerin asil kahramanlari o."





Cevaplar:


[ Serbest kursu ]