Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

         İman Tazelemek

 

Dr. Süleyman GÜNGÖR

 

 

Ülkücü hareket, bir ideoloji etrafında birleşmiş güzel insanları bir araya getirmiş ve bunların meydana getirdiği sosyal bir olgudur. Bu özelliği gereği de, içinde bulunduğu toplumun sancılarından, heveslerinden, kaygılarından, umutlarından, zaaflarından, meziyetlerinden parçaları da bünyesinde barındırmaktadır. Ancak o toplumun içindeki güzide bir topluluk olarak, genel ortalamaya kıyasla meziyetleri zaaflarından fazla; umutları kaygılarından baskındır. Yine de, gün gelir bazı gönüllerde ipin koptuğu olur. Kaygıları arttığı için Ülküdaşlardan uzağa düşenler olur. O kaygıların dile getirilişi üslubu bakımından, zamanı bakımından, hepsinden ötesi dile getiren ağzın bir Ülküdaşa ait oluşundan gönüldaşlar arasına gönül kırıklıkları girer.

 

Toplu vurmayı başaramayınca yürekler, sinekler bile ağır gelir sinemize. Kaygı da, bütün toplumsal buhran belirtileri gibi bulaşıcıdır. Kaygılar sirayet eder, umut dolu, ülkü dolu gönüllere. Hayırda yarışan ve birbirine hayrı tavsiye eden bu güzel toplulukta, kaygılar beraberinde zaafiyetleri artırarak büyür, büyür ... ve meziyetler görülmez, anılmaz olur. Bakanlar yok oldu sanır. Kaygı ve zaaf korosunun haykırışları, sükunetle hedefine yürüyen Ülkücülerin marşlarını bile bastırır.

 

Bu nokta, uzun zamandan beri süren ve bugün de devam eden manzaramızdır. Bu manzara, değişmelidir. Bu manzara, aslına dönmelidir. Bu değişim, bir diriliş hareketi olmayacaktır. Zira güzellikler ölü değildir ki dirilişleri gereksin. Bu bir kalkış hareketidir. Yaşanmış depremlerin üzerimize yığdığı molozları fırlatıp atmak ve ataletten sıyrılmak. İşte ihtiyacımız bu mecaza uygun bir kalkıştır. Hiçbir Ülkücü, birilerinin gelip elinden tutup çekmesini bekleyecek kadar aciz değildir. Her Ülkücü, Yaradan’a sığınıp silkelenebilecek ve Besmeleyle ilk yeltenmede kalkabilecek dirayettedir, cesarettedir ve kaabiliyettedir. Zira Ülkücü, “kim var?” sorusuna, sağına soluna bakmadan “ben varım” demeyi öğreneli çok olmuştur. Kelamullahın “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Maide/54) mealindeki muştuya mazhar bir hareketin mensubudurlar.

 

Kalkış hareketi, ardından refleks mahiyetinde bir davranışla devam edecektir. Üstünde birikmiş tozların silkelenmesi. Buradan doğacak toz bulutu, yaygaracı kaygıları boğacak ve susturacaktır. Bu saat, Bozkurtların yelesini savuran tatlı esintilerin saatidir. Bu saat, kaygıların gerçekten kaygılanması; umutların yeşermesi saatidir.

 

Ülkücü, dimağında yer alan imanı ve ülküsü sayesinde ümitvardır. Tek ferdinin, son ferdinin yaşadığı sürece de ümit diridir. Zira Ülkücünün ümidi, üstlendiği görev ve bu görevi üstlenme cesareti aldığı özgüveninden kaynaklanmaktadır. Son Ülkücünün son nefesine kadar dünyanın istikbali için ümit var olacaktır.

 

Ülkücü, bu iman ile kendine, ülküdaşına, olaylara, memlekete ve dünyaya bakmaktadır. Bu iman, ülküdaşlar arasında kader ortaklığının mayasıdır. Bu maya ve bu ortaklık, öncelikle Ülkücüler arasında hesapsız bir muhabbete mesnet oluşturmaktadır.  Gönül kırıklıkları, Ülkücü Hareket içinde muhabbetin zayıfladığı intibaına yol açsa da, birbirlerini hiç tanımamış olan ülkücülerin buluşma ortamlarında tam da bunun aksi tezahürler görülmektedir. Buna en son örnek, 2 Ekim 2005 tarihli miting meydanında Ülküdaşların birbirlerine bakarken, gözbebeklerindeki sıcak gülüşlerde sergilendi. Yaz boyunca, vazgeçilmez bir alışkanlık olarak sürdürdüğümüz yayla şenliklerinde onbinlerce, yeri gelir yüzbinlerce insan bir araya gelir ve yalnızca muhabbet görülür. Onca kalabalık ortamda, bir semt pazarındali kadar bile asayişsizlik yaşanmaz. İşte bu Ülküdaşların birbirine karşı samimiyetlerinin ürünüdür.

 

Bu düşünceyle, Ülkücülerin hep birlikte ve her birimizin iman tazelemeye, ezberlerimizi tekrarlamaya ihtiyacımız vardır. Tıpkı camilerimizde her perşembe yatsı namazından sonra cemaat halinde tövbe edilip, iman ve nikah tazeleme duası okunması gibi. Oysa cemaat namaz için toplanmıştır. Mümin ve müslümanlardan oluşan bir cemaat, niye bu duayı yapmayı adet edinmiştir. İmanlarından şüphe ettikleri için değil elbette. Kul olmak hasebiyle işledikleri kusurlardan, hatalardan dolayı pişmanlık beyan edilir, pişmanlık duyulası işlerden maneviyatına bulaşabilecek muhtemel lekeleri bertaraf etmek için de iman tazelenir. Topluca yapılır ki, herkes aynı durumdadır. Kimse kimseye demez ki, “imanımdan şüpheniz mi vardır”. Aslında kimse de kimsenin imanına ilişkin şüphe duymaz.

 

Ülkücüler, samiyeti yeniden ilan ettiklerinde, muhabbetleri tomur tomur çiçekler açacaktır, meyveye durmuş ağaçlar gibi.

 

Ülkücü hareketin meyvesi, Türk Milletinin bekayı ve yücelmesi için sarfedilecelecek gayretlerler devşirilecektir. Ülkücüler için, şahsi planda hesaplarla geçirilecek vakit kalmamıştır. Vatanın ve Milletin beklemeye takati de bitmiştir. Zaman iş üretme zamanıdır, dert çözme zamanıdır. Memleketin dertleri, ancak ülkücü ellerle halledilebilecek raddeye erişmiştir.

 

Ülkücü için boşa zaman geçirmek zaten düşünülemezken, milletin, memeleketin ve dünyanın sergilediği tablo karşısında, son ümide; Ülkücüye sıra gelmiştir. Ülküdaşlarım, bu şuurla birbirimizi kucaklamalıyız.

 

Mart 2006