Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!


eczaneesra@hotmail.com
Son Güncelleme
Ağustos 08, 2001

Polemik



Bu yazı 24 Ağustos 2001 Cuma Günü Radikal Gazetesinde Yayınlanmıştır.

Serdar Turgut'la bir süreden beri bir anlaşmazlığım var. Anlaşmazlık birkaç ay önce Serdar Turgut'un başlattığı 'teknokrat hükümet' tartışmasıyla belirdi. Sonra ben CNN Türk'teki 'Ankara Kulisi'nde Serdar Turgut için aslında hiç de kullanmak istemediğim sıfatlar kullandım bu tartışma esnasında ve sonra da utancımdan tartışmayı devam ettiremedim.

Ama dün Serdar Turgut'un Hürriyet'teki köşesi biraz bana mektup gibiydi, Serdar benim istemeden kullandığım o sıfatın benim gerçek dilim olmadığını bilen birisi olarak bana sesleniyordu. Madem bir dosta karşı işlediğim hata affedildi, o zaman tartışmamızı devam ettirebiliriz.

Türkiye'deki aşağı yukarı bütün tartışmalarda olduğu gibi Serdar Turgut'la aramdaki anlaşmazlık da 'Bardağın yarısı dolu-Hayır boş' tartışmasına dönüştü.

Genellikle kötümser bir insan olan ben, bu tartışmada iyimserliği temsil ederken buldum kendimi. Üstelik, artık neredeyse kimsenin savunmadığı şeyi savunuyorum: Siyaseti ve siyasetçiyi. Serdar, birkaç gündür sürdürdüğü son serisinde bildik bir tartışmayı hatırlatıyor ve taraf alıyor: Milli geliri belli bir seviyenin üstünde olmayan ülkelerde demokrasi olmaz.

Bu teze katılırsınız katılmazsınız, ayrı şey. Ama eğer Serdar'ın temel tezi 'Demokrasi Türkiye için lükstür, yeterince zenginleşelim, sonra demokrasiye döneriz' ise şahsen benim buna katılmama imkân yok.

Serdar dün benim birkaç gün önce 'Türkiye eninde sonunda normalleşecek' diye yazmama takılmış, "Bu iyimserliğin kaynağı nedir" diye soruyor.

Elbette Türkiye eninde sonunda normalleşecek. Çünkü bu ülke son 50 yılını kalitesinden yeterince memnun olmasak da seçimli demokrasi ile geçirdi. Bu hakkı insanların elinden almak artık hiç de kolay değil. Nehirler, eninde sonunda kendi yataklarını bulur ve denize doğru akmaya devam ederler.

Aynen Serdar ve diğer milyonlarca insan gibi bu krizden büyük yara alanlardanım. Kişisel gelirimin nasıl düştüğünü ve hükümet tarafından nasıl kandırıldığımızı defalarca yazdım. Benim bu hükümeti ve bu parlamentoda bulunanları affetmeme imkân yok. Sanıyorum krizin vurduğu milyonlarca insan ve Serdar da benimle aynı duyguları paylaşıyor.

Ancak ben hep siyasetçiye kızarken siyaseti ayrı tuttum. Çünkü Türkiye bu bataklıktan oraya düştüğü yöntemle kurtulacak: Siyaset yoluyla. Daha önce yazmıştım, askerin bir kez daha gelip bizi kurtarmasını gururuma yediremem.

Bu ülkenin sahipleri bizler, yani sade kendi halinde vatandaşlardır, başkası değil. Kendi bozduğumuzu düzeltmek de sonuçta sadece bizim görevimiz. Kurtarıcı beklersek, bundan sonra da pek çok kez kurtarılmaya muhtaç hale düşeriz.

Ben bu krizi başından itibaren aynı zamanda büyük bir fırsat olarak da görüyorum. Pollyanna'cılık oynamıyorum, gerçekten öyle düşünüyorum ve gelişmeler de benim tahminlerim doğrultusunda oluyor hep. Türkiye kriz sayesinde değişiyor, dönüşüyor. Ve şu paradoksa bakın ki, bu değişimi de şu anda neredeyse bütün Türkiye'nin nefretine hedef olan siyasetçilerle parlamento gerçekleştiriyor.

Bu reformların çok önemli bir bölümü 'Derviş Yasaları' adı verilen yasalar yoluyla yapıldı. Farkında değilsiniz ama ne bütçe dışı fon kaldı ne de kamu bankalarında ekstra görev zararı yaratma imkânı. Belki bu yıl değil ama önümüzdeki yıl ilk defa Meclis'te Milli Savunma ve Diyanet İşleri bütçelerini hararetle tartışılır ve eleştirilirse kimse şaşırmasın. İşte o zaman siviller 'ulusal güvenlik' konularını gerçekten çok iyi öğrenmek zorunda kalacaklar, çünkü 'ulusal güvenlik'i sağlama ve sürdürmenin sorumluluğunu ilk kez omuzlarında hissedecekler.

Bu parlamentonun geleceği hazırlamak yolunda hâlâ büyük eksikleri var ama ben onların da zaman içinde tamamlanacağına inanıyorum, çünkü yola bir kez çıkıldı.

Bundan sonrası yeni siyasetçi nesline kalmış. Peki nerede o yeni siyasetçiler? Tayyip Erdoğan'ı beğenmeseniz de, o kitleler tarafından 'yeni' olarak algılanıyor. Çünkü geçmişin ekonomide yaşanan 'mega kabahatler'ine hiç bulaşmadı.

Kemal Derviş, siyaset sahnesine çıkmamazlık edemez. O da 'yeni'dir ve kamuoyunca geçmişi temiz kabul edilmektedir. Merkez sol, onunla yeniden hayat bulacaktır.

Sadece bu iki isim de değil. Merkez sağın sahipsiz bırakılacağını, o sahanın bomboş kalmaya devam edeceğini düşünenler yanılıyor. DYP ve ANAP'ın ikisini birden tarih sahnesinden silecek, kişilere değil büyük eğilimlere dayanan bir siyasi hareketi de bu ülke doğuracak. Çünkü siyaset boşluk kaldırmaz. Genel seçim acil bir gereklilik olmakla birlikte maalesef cari siyasi gerçekler seçimin 2003 yılından önce yapılma olasılığının düşük olduğu yönünde. Yani 'yeni'lere hazırlanmak için yeterli zaman da var.

Serdar dünkü yazısının sonunda "Ben" diyor, "her şeyin Allah belasını versin, deyip toplu intiharın köşe seyircisi olmak istemiyorum." Bunu kimsenin istediğini sanmıyorum. Ama unutmamak gerekir, umutsuzluğu yayarak (ya da sahte umutlar yayarak) ancak bu toplu intihara çanak tutulmuş olunur.

Türkiye'nin iyimserlikten başka çıkışı yok.

Ana Sayfa Polemik