MENDERES DÖNEMİ - AÇIKLAMALAR-2

(12)- Düşünebiliyor musunuz, ülkede bir takım YABANCILAR var. Siz bunlara olan borcunuzu DÖVİZ yokluğundan TÜRK PARASI olarak ödüyorsunuz... Onlar bu parayı TÜRKİYE'de harcıyacak diye de, YABANCILARIN ELİNDEKİ PARAYI, TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ'NİN BÜTÇESİNE DAHİL EDİYORSUNUZ!..Böyle bir haysiyet kırıcı durum, KAPİTÜLASYONLAR altında ezilen OSMANLI DÖNEMİ'nde bile yaşanmamıştır!..MENDERES boşuna boynunu ipe uzatmadı!

(13)- Burada nakletmek istediğimiz bir DİNİ KISSA var:

Muhterem zatlardan biri bir gün ADALET'iyle meşhur 2. HALİFE ÖMER'i ağlarken görür. Şaşırır... Çünkü bu kişi cennetle müjdelenmişlerdendir. Merakla sorar. HALİFE ÖMER şu cevabı verir:

- "Nasıl ağlamam? El alemin bir koyunu kaybolsa, hesabı ÖMER’den sorulur!.. Geçenlerde birinin sürüsü falanca yerdeki köprüden geçerken bu koyunun ayağı köprünün çürüyen tahtaları arasına sıkışıp kırılmış... Sürü sahibi "Madem memleketin meselelerini görüp halletmiyecektin, ne diye HALİFE oldun?" deyip beddua etti. Onun sıkıntısını çekiyorum!

Bu kıssadan alınacak ders şudur ki, DEVLET REİSİ veya İCRANIN BAŞI, memlekette olan her şeyden mesuldür... İşe geldiği andan itibaren öyle bir mekanizma kurmalıdır ki, ülkenin her köşesinde olup bitenden haberi olsun. Her noktasında DEVLET görevlileri meseleleri halletsin. Halledilemiyenler yukarıya şikayet edilebilsin... Bunu yapamıyana DEVLET ADAMI da, BAŞBAKAN da denmez. Onun içindir ki, biz bunların hiç birini adamdan saymayız.

(14)- Kıbrıs Akdeniz'in en büyük adasıdır.(9.000 km. kare) Cebelitarık ve Boğazlar'dan sonra da en stratejik noktasıdır. 1571'de 3. Selim tarafından fethedildi. 1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında İngilizler'e yardımları karşılığında emaneten verildi. 1914'de savaş çıkınca İngilizler adayı sömürgelerinden saydılar. Lozan'da ise sınırlarımız dışında bırakıldı.

1946'de İngiltere adaya özerklik tanıdı ama kontrolü elden bırakmadı. Rumlar o yıl Yunanistan'a katılma faaliyetine başladılar. 1951'de Venizelos Kıbrıs'ın Yunan adası olduğunu söyledi, ama üzerinde durulmadı!.. Sadece Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü "Doğu Akdeniz'in statüsünde bir değişiklik olmadığını" söyledi.

Ancak 1957'de Hükümet taksimden başka çare olmadığını müttefiklerine bildirdi. Konu Birleşmiş Milletler gündemine girdi. İngilizler adada gösteri yapan TÜRKLER'in üzerine ateş açtılar. 8 kişi öldü, 70 kişi yaralandı. Kimse hesabını sormadı...Arkasından EOKA savaş ilan etti. Rumlar TÜRKLER'e saldırdı, suikastler düzenledi.

Şubat 1959'da Zürih ve Londra anlaşmaları ile Kıbrıs'ın statüsü tesbit edildi. Ağustos 1960'da da Kıbrıs Cumhuriyeti resmen kuruldu. 20.000 kişilik ordunun sadece 8.000'i TÜRKLER'den oluşmaktaydı. Rumlar bu durumu ENOSİS için bir başlangıç saydılar.

(15)- BAYAR hakkında daha önce iyi şeyler söyledik. Ama onu da sütten çıkmış ak kaşık sanmak yanlış olur... Geçmişte de büyük bir hatası vardı. ÇERKES ETHEM'i ikna için bir heyetle Kütahya'ya gönderilmiş, oradan MUSTAFA KEMAL'e "her şeyin yolunda olduğu, ÇERKES ETHEM'in ANKARA'a sadık olduğu" şeklinde bir telgraf çekmiştir. Bu telgraftan bir gün sonra ÇERKES ETHEM isyan etmiştir!.. Eğer BAYAR'ın sözüne uyulup birlikler geri çekilse veya tedbirsiz davranılsaydı, ÇERKES ETHEM karşısında bir yenilgi kaçınılmazdı... BAYAR'ın bu telgrafı DP iktidarı döneminde HARP TARİHİ arşivlerinden çalınmıştır!..

(16)- Bu hastalık maalesef TÜRKİYE'deki sağ-sol-komünist bütün partilere bulaşmıştır. Gelen ölünceye kadar gitmemek için gelir. İşçi Partisi'nin lideri Aydınlık'çı DOĞU PERİNÇEK bile!..

Politikacıların en büyük hatası, hatalarını kabul etmemektir. Hiç birinde ATATÜRK'e "Ben her şeyi bilemem. Alimlerimiz bana yol göstersin... Bir hata yaparsak millet bizi ikaz etsin" dedirten TEVAZU ve ASALET'i göremezsiniz.

Ancak DP'lilerde hata kabul etmemek, adeta bir ortak vasıf haline gelmiştir. Aradan 50 yıl geçmesine rağmen, bugün dahi eski DP hayranlarından bir tek aleyhte söz duyamazsınız. Yazdıları bütün eserlerde fanatik DP'li olduklarını, DP'ye toz kondurmadıklarını ve aleyhte lâf edenlerle derhal kapışmaya hazır olduklarını sezersiniz.

En başta belirttiğimiz gibi, bizce PEYGAMBERLER, EVLİYALAR dahil herkes BEŞER'dir, KUL'dur, HATA ile malüldür... Gerçek büyük insanların hiç biri "hata yapmadıkları" gibi bir iddiada bulunmadıkları halde, sonradan gelenler onları bir "ilah" gibi gösterme yarışına girmişlerdir. Hele hatalı olduğu çeşitli şekillerde ortaya çıkmış, çok daha yeni ve "küçük" adamların da aynı alışkanlıkla "evliya"laştırılmasını hayretle karşılıyor; bilhassa sağ olan kişiler için böyle davrananlara "dalkavuk, köpek" demekten başka çare bulamıyoruz.

Bu haşerattan birisi de Gökberk ERGENEKON adlı eski DYP milletvekilidir. Bu herif 1991 seçimlerinden önce, yani DEMİREL üçüncü defa milletin başına bela olmadan evvel, televizyonda yapılan bir açık oturumda şu inanılmaz sözleri söylemişti:

- "Sayın DEMİREL hayatında hiç hata yapmamıştır. Ben sayın DEMİREL'e öyle inanmışımdır ki, aka "kara" dese, benim için o karadır!

Ne diyelim, ALLAH DEMİREL ile ERGENEKON'u aynı çukurda ağırlasın. Onları cehennemde bile ayırmasın!..

(17)- Burada ASKERİ MÜDAHALE ve İHTİLALLER'in bir tahlilini yapmak istiyoruz.

ATATÜRK'ün ANADOLU HAREKETİ, DÜŞMAN'a karşı olduğu için hiç bir zaman, HÜKÜMET'e karşı sayılmaz. DEVLET'in İSTİKLAL'i, MİLLET'in HÜRRİYET'i ve VATAN'ın İŞGALDEN KURTARILMASI için girişilmiş bir MÜDAHALE idi. BATI'ya karşı idi, BATI ile savaştı.

Aslında TÜRKİYE'deki bütün ASKERİ MÜDAHALELER'de, bu VATANPERVER karakteri görürüz. Amaç KÖTÜYE GİDİŞ'e engel olmaktır. Ancak bazılarında BATI PARMAĞI vardır, ve bu özellik istenen sonuca ulaşmayı engellemiştir.

TÜRK ORDUSU CUMHURİYET'in ilk döneminde İHTİLAL peşinde koşmamıştı. Yani MECLİS'in açılışı ile başlatabileceğimiz 1921-1960 dönemindeki 40 yılda hiç bir olayı MÜDAHALE gerektirecek vehamette tehlikeli bulmamıştı.

1960 İHTİLALİ'nden bir önceki 1908-9 olayları, ABDÜLHAMİD'e karşı bir İHTİLAL'di ve aradan tam 50 yıl geçmişti... Ondan önceki olay ise 1876'da ABDÜLAZİZ'i tahttan indiren ve şehit eden DONANMA kökenli bir İHTİLAL'di.

Hem ABDÜLAZİZ'i deviren MİTHAT, SÜLEYMAN ve HÜSEYİN AVNİ PAŞALAR; hem de 2. ABDÜLHAMİD'i tahttan indiren İTTİHATÇILAR, dıştan kışkırtılan MASON nitelikli insanlardı.

ABDÜLAZİZ'i devirip yerine TEK MASON OSMANLI PADİŞAHI 5. MURAD'ı geçirmek isteyen MİTHAT PAŞA, MURAD'ın delirmesi üzerine ABDÜLHAMİD'e, MEŞRUTİYET ilanı şartıyla razı olmuştu.

Ancak aynı MİTHAT PAŞA, ABDÜLHAMİD'in bütün direnmesine rağmen TÜRKİYE'yi RUSYA ile 1877-78 HARBİ'ne sokmuş, DEVLET'i FELAKET'e sürüklemiş, hatasını da başıyla ödemiştir. MİTHAT PAŞA, İNGİLİZ yanlısı idi.

2. ABDÜLHAMİD'i tahttan indiren MASON TALAT, ENVER ve CEMAL PAŞALAR ise ülkeyi hem BALKAN HARBİ'ne, hem de 1. CİHAN HARBİ'ne sokarak 10 yılda DEVLET'i yıkmışlardır. Bu İTTİHATÇILAR ALMAN yanlısı idi.

Bunlardan önce de 3.SELİM'in hayatına mal olan KABAKÇI İSYANI vardı, 1807'de... KABAKÇI bir DENİZ LEVENDİ idi. Bu olayda da dış parmak var mıydı, bilinmez. Ancak biz KABAKÇI'nın tarihte kötülenmesine rağmen, FRANSIZ İHTİLALİ'nden sonra Sultan 3. SELİM'de başlıyan BATI HAYRANLIĞI'na bir tepki olduğu, ve tehlikeyi sezdiği düşüncesindeyiz.

Neden mi?.. Çünkü bu isyandan hemen sonra iktidara gelen ve "yenilikçi" padişah diye yutturulan 2.MAHMUD, kurtuluşu BATI'ya benzemekte görmüş, onların kıyafetlerini TAKLİT etmiş, 1826'da OSMANLI DEVLETİ'nin belkemiği olan YENİÇERİ OCAĞI'nı topa tutmuştur. Hemen arkasından NAVARİN'de donanmamız yakıldı. Güçsüz kalan DEVLET, kendi eyaleti MISIR'ın VALİSİ MEHMET ALİ PAŞA'nın oğluna yenildi, RUSYA'dan yardım isterdi ve HÜNKAR İSKELESİ anlaşması ile DEVLET, RUS himayesine girdi. MISIR ORDUSU ancak RUS ve BATILILAR'ın baskısı ile, İSTANBUL'a girmeden KUTAHYA'dan çekilip gitti.

Yine bu padişahın "büyük" diye yutturulan TÜRKİYE'nin ilk MASON PAŞA'sı MUSTAFA REŞİT, bağlı olduğu İNGİLİZLER ile meşhur 1838 TİCARET ANLAŞMASI'nı imzalıyarak, arkasından 17 yaşındaki yeni padişah ABDÜLMECİT'e TANZİMAT'ı ilan ettirerek DEVLET'in yıkımını hazırlamıştır.

Şu gerçek artık kabul edilmelidir ki, OSMANLI DEVLETİ'nin çöküşü ve TÜRKİYE'nin gerçek sıkıntıları, BATI'ya yamanmanın resmileşmesi olan TANZİMAT'ladır. MUSTAFA REŞİT PAŞA'nın bu davranışı aslında 12 MART tarzı bir ASKERİ MÜDAHALE'dir. Yani sivil padişah baştadır, ama ipler PAŞA'nın elindedir.

TÜRKİYE'yi o dönemde ne TANZİMAT, ne İSLAHAT (1856), ne 1.MEŞRUTİYET (1878), ne de 2.MEŞRUTİYET(1908) kurtardı. Tam tersine her birinde hızla daha kötüye gitti. Çünkü hastalığı TEŞHİS doğru, ancak TEDAVİ yanlıştı!

KABAKÇI'dan 30 yıl sonra BATI'ya hizmet eden bir MÜDAHALE...Yani TANZİMAT...40 yıl sonra bir İHTİLAL...yani 1. MEŞRUTİYET... 30 yıl sonra gene BATI'ya hizmet eden bir İHTİLAL daha...Yani 2. MEŞRUTİYET...ve 20 yıl sonra MUSTAFA KEMAL'in ANADOLU İHTİLALİ!.. DEVLET'i yıkılmaktan kurtaran, BATI'yla savaşıp ülkedeki bütün BATI UNSURLARI'nı temizleyen MİLLİ MÜCADELE!..

İşin enteresan yanı MUSTAFA KEMAL'in yanındakiler OSMANLI'yı yıkıp batıran MASON hatta DÖNME İTTİHATÇILAR!

İşte bizce ATATÜRK'ün başarısı, o güne kadar hep iyi niyetle başlayıp kötü biten MÜDAHALELER'de hedef değişikliği yapmasıdır! ATATÜRK, TÜRKİYE'nin BATI'ya uşak koşularak değil, aksaklıkları KENDİ GÜCÜ ve KUDRETİ ile giderek düze çıkacağını tesbit eden TEK İHTİLALCİ'dir son 200 yılda!..

Acaba 30 yıl sonraki 27 MAYIS İHTİLALİ'nin nitelik ve özellikleri nedir?

27 MAYIS İHTİLALİ'nin sebepleri üzerine çok şey söylenmiştir. Ama MENDERES'in, ZORLU'nun ve POLATKAN'ın SOVYETLER BİRLİĞİ seyyahati üzerinde çok az kimse durmuştur.

Şurası muhakkak ki, MENDERES'ın kalabalık bir heyetle gitmeye hazırlandığı bu seyyahatin amacı, SOVYETLER BİRLİĞİ ile ilişkileri geliştirmek ve ekonomik destek sağlamaktı. Böylece TÜRKİYE BATI'dan uzaklaşacak, belki de bir süre sonra kendini bulacaktı.

MENDERES, SOVYETLER BİRLİĞİ seyyahatine hazırlanırken, birden ülke karıştı! Öğrenciler galeyana geldiler. Olaylar sanki birileri tarafından planlanıyor, ve MENDERES adeta bir uçuruma çekiliyordu.

Bu arada, bazı küçük rütbeli subaylar, askeri öğrenciler kıpırdandı. Nihayet IHTİLAL patlak verdi. Bazı kişiler sonradan, "yıllarca önce bir İHTİLAL ÖRGÜTÜ kurduklarını" açıklıyacaklardı!..

İHTİLALCİLER,"NATO'ya ve CENTO'ya bağlılıklarını" açıklamaya özen gösterdiler...Bir süre sonra da aralarından bazılarını EKARTE ettiler. Bu EKARTE edilen grup ATATÜRK'ün düşüncelerini fiiliyata geçirmek isteyen ÜLKÜ BİRLİĞİ grubu idi. Onlar gidince her şey yüzüstü kaldı.

12 MART MÜDAHALESİ de DEMİREL'in BATI ile ilişkilerinin İFLAS ettiği, SOVYETLER'e yönelmek üzere olduğu bir döneme denk gelmişti. Yine iyi niyetle kurulan sivil hükümetler tasarladıkları değişiklikleri yapamadan görevden ayrılmak durumunda kaldılar.

12 EYLÜL İHTİLALİ için AMERİKALILAR'ın "bizim çocuklar idareye el koydu" dediği rivayet edilir. DEMİREL'in o tarihlerde planladığı bir SOVYETLER BİRLİĞİ seyyahati vardı...

Bütün bu olaylar, MÜDAHALELER'den önceki anarşi ve terör, ABD'nin parmağının olduğunu göstermektedir.

Ancak bu ifademizle subayların satılmış olduğunu söylemek istemiyoruz. Onlar ortamı hazır bulmuşlar, iyi niyetle İDARE'ye el koymuşlardır. Ne var ki, hastalığın YANLIŞ TEDAVİ ile arttığını görememişlerdir.

BATICILIK çare olarak görüldükçe, hangi parti iktidara gelirse gelsin, kaç İHTİLAL olursa olsun, kötüye gidiş önlenemez. TÜRKİYE'nin son 200 yıllık tarihi bunun delilidir. KABAKÇI MUSTAFA, hatta belki hamam tellağı PATRONA HALİL (1730), haklı idiler!

O dönemde yaşamış olan ve matbaanın kurucusu diye bilinen ve aslen Macar, yani Batılı olan İBRAHİM MÜTEFERRİKA, yazdığı eserde şöyle diyordu:

HIRİSTİYAN ümmet, bu müsibet topluluk, güçlenip arzın her yanını gemileriyle gezdiler. Doğunun batının her yanında nice beldelere musallat olup oraları aldılar!

İSLAM analisi ise, söz konusu edilen topluluğun bu haline GAFLET hatta KÜÇÜMSEME ve DİKKATSİZLİK içinde KAYITSIZ kaldı.

O PİS GÜRUH'un SULTANLARI ve HÜKÜMDARLARI araştırılıp haklarında BİLGİ SAHİBİ olmak gibi en mühim şey, nedense yerine getirilmemiştir!.

DEVLET-İ ALİYYE ile komşu olanlar KÖTÜ EMELLER'le içten içe DÜŞMANLIK beslerler ve her an FIRSAT gözlerler!

Bunların toplulukları az iken çoğalmalarına, yenilmişken üstünlük östermelerine izin verilmemelidir!

ALEM'e yayılmalarından, UĞURSUZ DEVLET DÜZENLERİ'nden, HÜKÜMET ETME TARZLARI'ndan, beldelerle ilgili TEDBİRLERİ'nden, KANUNLARI'ndan gaafil bulunmamak gerekir!..

Böylece İSLAM BELDELERİ'ni İSTİLALARI'na ve KÜFÜR DİYARI'na ilhak etmelerine müsamaha gösterilmemelidir!

BEŞER'in EN HAYIRLI ÜMMET'i olan İSLAM MİLLETLERİ'nin meskenleri tamamen YERYÜZÜ'ne yayılmıştır. Ancak uzak yerlerde yerleşmişler, birbirinden HABERSİZ kalmışlardır. Niceleri KÜFFARIN TASALLUTU'na çaresiz, ve dermansız kalmıştır.

HIRİSTİYAN ALEMİ'nin İNCİL, TEVRAT ve ZEBUR zannettikleri kitaplarda HALLERİ'ni, DAVRANIŞLARI'nı düzenliyen gerekli ŞER'İ HÜKÜMLER bulunmamaktadır! Bu yüzden DEVLET, GENEL DÜZEN'i AKLA DAYANAN birçok KANUN ve KAİDELER'le sağlamaktadır. KÖTÜ İÇLİ KAFİR'in giydiği UĞURSUZ ELBİSE ve GİYİŞ TARZLARI pek SAKİL'dir!

Yeryüzünde ÜSTÜNLÜK'leri ile öğünen HIRİSTİYAN MİLLETLER'in iftihar duydukları BAŞŞEHİR ROMA'dır! ROMA şehri TÜRK HALKI arasında "KIZIL ELMA" namıyla şöhret olmuştur!..(USUL-ÜL HİKEM)

Bilindiği gibi, KIZIL ELMA EFSANESİ, YILDIRIM BEYAZIT'tan itibaren OSMANLI padişahlarının HIRİSTİYANLARIN MERKEZİ ROMA'yı fethedip İSLAM ÜLKELERİ'ni HAÇLI SEFERLERİ'nden ebediyyen kurtarmak arzusunu yansıtır... FATİH SULTAN MEHMED son seferini ROMA üzerine düzenlemiş, ancak bunu kimseye açıklamamıştı. Buna rağmen herhalde öğrenildi ki, sefere hazırlanırken esrarengiz şekilde öldü. Ondan sonra da TÜRKLER, KIZIL ELMA'nın ne olduğunu gizli tuttular. ÖMER SEYFETTİN'in bu adı taşıyan nefis bir hikayesi vardır.

Aslen MACAR olup sonradan İSLAM'ı kabul eden MÜTEFERRİKA, 250 yıl önce ATATÜRK'ün benimsediği SİYASET'in temelini atıyor: BATILILAR kötüdür, tehlikelidir, EMPERYALİST'tir, ve daima DÜŞMAN'dır. Bu yüzden onlara karşı daima dikkatli olmak; niyetlerini, davranışlarını, gelişmelerini takip etmek; gerekli tedbirleri almak şarttır. Ancak onların SAKİL giysilerini, AHLAKSIZ hallerini, ve herhangi İLAHİ bir temele dayanmayan, kendi menfaatlerine uygun KANUN, KAİDE ve KURALLARI'nı TAKLİT ETMEK YANLIŞ OLUR! Ve elbette diğer MÜSLÜMAN ve MAZLUM ÜLKELER ALEYHİNE onlarla İTTİFAKA GİRMEMEK gerekir! Yani İBRAHİM MÜTEFERRİKA da PATRONA HALİL kadar BATI'ya karşıdır!

(18)- Bu hatayı CUMHURİYET'in temelini atan MUSTAFA KEMAL de yapmış, iktidarı devraldığı OSMANLI hükümetini hemen devre dışı bırakmıştı. Halbuki muhalefette olanlar ne kadar bilgili de olsalar, iktidardakilerin tecrübelerinden mahrumdurlar. Nitekim bu tutum bize LOZAN'da pahalıya mal olmuştur. Yeni TÜRKİYE hükümeti LOZAN'a gönderecek uzman kişi bulamamıştı... Kemal Tahir, "Bu yüzden General Harrington'un TÜRK heyetine teşekkür ettiğini" yazar!..

(19)- Bazıları MENDERES'i, ÖZAL'ı "evliya" ilan etmeye kalkmış, onlara "özel" kabirler yaptırmıştır.

Eminiz ki, hayırlısı ile DEMİREL de ahırete intikal edince, ona da bunu yapmaya kalkanlar çıkacaktır.

İşin enteresanı, bütün yaygaraya rağmen, TÜRK İNSANI Menderes'e de, Özal'a da düşkün değildir. Onların BATICI yönlerini hazmedememiştir. "Nallı Baba" türbesi bile onlarınkinden fazla ziyaret edilir!

Bilmiyenler için kısaca anlatalım: Adamın biri İstanbul'u taşının toprağının altın olduğunu duyup eşeğine binmiş, kalkıp gelmiş. Ama İstanbul'a varınca eşeği ölmüş. Adam bakmış ki, İstanbul'da "yatır, baba" bol; en karlı gelir kapılarından biri de türbe bekçiliği; eşeğini gömmüş. Üzerine bir "türbe" yapmış, "Nallı Baba" diye de bir levha koymuş. Kısa zamanda "Nallı Baba"dan medet umanlar sayesinde zengin olmuş!...

Latife bir yana, TÜRK İNSANI gerçekte sadece ATATÜRK'ü sever. Ona yapılmış olan türbeyi samimiyetle ziyaret eder. Tek şikayeti o mekanın bir gösteriş yeri haline gelmesi, rahatça bir FATİHA bile okuyamamasıdır.

_______________________________

KAYNAKLAR

- Atilla İlhan, Hangi ATATÜRK?

- Atilla İlhan, Hangi BATI?

- İsmet Bozdağ, Bitmeyen Kavga

- Kemal Tahir, Kelleci Mehmet

- Yakup K. Karaosmanoğlu, Politika'da 45 Yıl

- Şevket Süreyya Aydemir, 2. Adam 1-3

- Şevket Süreyya Aydemir, Menderes'in Dramı

- 2. TÜRKİYE İktisat Kongresi Tebliğleri 1-7, DPT

- 20. Yüzyıl Ansiklopedisi 4, Tercüman Yayınları

***

> İÇİNDEKİLER< > DEMİREL DÖNEMİ - <