Yayınlandığı yer: Düşünen Siyaset Dergisi
Yıl: 1, Sayı: 4 (Ölüm özel sayısı),
ss. 105-119, 1999.
ÖLÜM
KAYGISIYLA DİNDARLIK ARASINDAKİ
İLİŞKİ ÜZERİNE BİR
YORUM*
Ölüm, hem kaçınılmaz hem de
evrensel bir olgudur. İnsan, böyle bir gerçek karşısında, hissettiği kaygı ve
korkuların olumsuz etkilerini azaltmak veya mümkünse ortadan kaldırmak için
kültürel, felsefî ve dinsel araçlara yönelmiştir. Buna karşın, felsefî ve
dinsel sistemler de, insanın ölüm kaygı ve korkusuyla başetmesine
yardımcı olma gibi bir fonksiyonlarının olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Antropoloji ve etnoloji bilim dalları tarafından yapılan araştırma sonuçları,
ölüm ve din kavramlarının, birbiriyle ilgili olduklarını ve bu ilişkinin
varlığının insanlık tarihi kadar eskiye dayandığını ortaya koymuştur. Ölüm ve
din, her dönemde filozoflar, bilim adamları, şairler, yazarlar ve din adamları başta
olmak üzere, tüm insanların ilgilerinin üzerinde odaklaştığı iki kavram
olmuştur. Öncelikle bu iki kavram hakkında kısaca bilgi sunulacaktır.
Din kavramı kolayca tanımı yapılabilen
bir kavram değildir. Çok çeşitli ve çok sayıda din tanımı yapılmıştır. Burada
bu tanım ve tartışmalara girilmeyecektir. Ama şu da belirtilmelidir ki, dinin
tanımlanmasında karşılaşılan güçlükler ve karışıklıklar, dindarlığın tanımlanmasında ve dindarlık tipolojilerinin
yapılmasında da ortaya çıkmaktadır. Yani, ‘kime
dindar denir?’, ‘dindar, biraz dindar, dindar değil’ ayrımları hangi
ölçütlere göre yapılmaktadır? sorusuna cevap ararken çok sayıda farklı
yaklaşımlar ileri sürülmüş olduğunu görüyoruz. Örneğin, A.B.D. ve Avrupa’da
konuyla ilgili yapılan psikolojik çalışmalarda çoğunlukla, dindarlığın ölçütü
olarak, kiliseye gitme sıklığı dikkate alınmıştır. Ya da, iki-boyutlu (içsel-dışsal, ... gibi),
çok-boyutlu (inanç, bilgi, duygu, davranış, etki boyutları gibi)
kriterler kullanılmıştır. Türkiye’de Din Psikolojisi alanında yapılan
çalışmalarda genellikle çok-boyutlu dindarlık modeli tercih edilmiştir. Bu
modele göre dindar bir kişinin, inanç ilkelerine inanması (inanç
boyutu), dinsel bir faaliyet sırasında din kaynaklı duygusal bir
tecrübe geçirmesi (duygu boyutu), emir ve yasaklara uyması (davranış
boyutu), inancının temel öğretileriyle ve kutsal metinleriyle ilgili
bilgilere sahip olması (bilgi boyutu) ve günlük hayatına
aksettirmesi (etki boyutu) gerekmektedir.1
Ölüm kaygısı kavramı da, tanımlanması konusunda farklı yaklaşımların olduğu bir kavramdır. Çoğu kez ölüm korkusu kavramıyla karıştırılmış ve birbirleri yerine kullanılmışlardır. Bu durum, korku ve kaygı kavramlarının tanımlanmalarındaki ve farklarının ortaya konmasındaki güçlükten kaynaklanmaktadır. Kaygıyla korku arasındaki farklar şöyle özetlenebilir: 'Ben yılandan korkarım' örneğinde olduğu gibi, korkuya neden olan nesne bilinmektedir. Fakat, kaygıda nesne bilinmemektedir. Bir tehdit farkedilmekte, fakat bu tehdite yol açan nesne konusunda belirsizlikler bulunmaktadır. Örneğin kişi, elinde sopa ile saldıran vahşi bir insana karşı bir tepki, bir savunma davranışında bulunabilir. Ama karanlık ve bilinmeyen bir ortamda insanın ne tür tehlikelerle karşı karşıya olduğu ve bulunacağı tepkinin işe yarayıp yaramayacağı konusu belirsiz olduğu için kişi hoş olmayan, rahatsız edici bir duygu durumu içine girecektir ki, bu kaygıdır. Bu karanlık ortamın aydınlatılması durumunda, kişiyi tehdit edecek bir nesne ortaya çıkarsa, kaygı hali korkuya dönüşür, eğer tehdit edici nesne yoksa, kişi kendini emniyette hisseder ve dolayısıyla kaygı durumu ortadan kalkmış olur. Ayrıca, korkunun yoğunluğu kaygıdan daha şiddetli olmakla birlikte daha kısa sürelidir.2
Kaygı
ile korku kavramları arasındaki farklara dayanarak, çalışmamızda ölüm kaygısı kavramının kullanılması
tercih edilmiştir. Nitekim, kaygı ile korkuyu birbirinden ayıran
özelliklerden en önemlisi, kaynağın belli olup olmaması konusuydu. Kaygının
belli, somut bir kaynağı yokken, korkunun kaynağı bilinmektedir. Ölüm fenomeni
karşısında bireyin hayatının tümüne yayılmış olan duygu durumu kaygıdır. Ama
birey zaman zaman korkuya da kapılmış olabilir. Bu
korku hali ise, bireyin ölümün somutlaşmış şekilleri olan, cesed
görme, mezarlık ziyaretleri, ailesinden veya sevdiklerinden birinin ölümü, ölüm
tehlikesi geçirme gibi durumlarda ortaya çıkar. Konuyla ilgili yapılan araştırmaların
metot bölümlerini incelediğimizde daha çok ölüm
kaygısı kavramına uygun; yani hayatını normal olarak sürdüren bireylerden
oluşan örneklemlerin —örneğin, üniversite öğrencileri
gibi— kullanıldıklarını görmekteyiz.3 Dolayısıyla, bu araştırmalar
ve bizim araştırmamız, ölüm olgusuyla ilgili somut bir durumla doğrudan karşı
karşıya geldikleri anda bireyler üzerinde yapılmamış, aksine normal bireyin
gündelik hayatını devam ettirirken, bazı sorular sormak suretiyle ölüme ilişkin
duygularını saptamak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Ölüm kaygısı ile ölüm
korkusu arasındaki farkın daha iyi anlaşılması için şu örnek verilebilir:
Türkiye’de özellikle şehirlerarası yollarda yoğun olarak meydana gelen trafik
kazalarından dolayı, şehirlerarası yolculuk yapmak zorunda olan bireyin
yolculuk sırasında ölme riskinin günlük hayatındakinden daha yüksek olması
nedeniyle kaygılandıkları gözlenmektedir. İşte, yolculuğun başlamasından,
gidilecek yere varılmasına kadar geçen sürede bireyin yaşadığı duygu durumunu
ölüm kaygısı olarak niteleyebiliriz. Bununla birlikte, yolculuk sırasında
hatalı bir sollama nedeniyle bir araçla çarpışmaktan kılpayı
kurtulma esnasında bireylerin yaşadıkları duygu durumu ise ölüm korkusu olarak
adlandırılabilir. Sonuç olarak, bireyin hayatında kendini sürekli
hissettirebilen, yani uzun süreli olan ve yoğunluğu veya şiddeti bireyin günlük
hayatını kesintiye uğratmayan bir duygu durumundan bahsediyoruz, ki bunu da, ölüm kaygısı kavramıyla açıklamak daha uygun olur kanaatindeyiz. Ölüm kaygısı kavramını kullanmayı tercih
etmiş yüzlerce çalışma, bu fikrimizi desteklemektedir.4
Hemen hemen tüm dini sistemlerde, ölümle ilgili konular ve
uygulamalar geniş bir yer tutar. Dinler, mensuplarını huzurlu, mutlu, uyumlu ve
psikolojik yönden sağlıklı bireyler olmasını en önemli amaç ve fonksiyonları
arasında kabul ettiğinden dolayı, mensuplarına ölüm kaygısıyla başetmelerine yardımcı olabilecek reçeteler sunarlar. Bu
reçetelerden en önemlisi ise sundukları ölümsüzlük inancıdır. İslam dini
açısından ele alındığında, İslam dininin ortaya koyduğu sistemin, tasavvuftaki
‘ilahi aşk’ kavramının ortaya çıkmasına zemin sağlaması, ölüm kaygısıyla başetmede etkili bir faktör olmuştur. Tasavvuf tarihine
bakıldığında, mutasavvıfların ölümle ilgili olarak olumlu bir tutum takınmış
oldukları görülür. Örneğin, Mevlana’da olduğu gibi, mutasavvıflar tarafından
ölüm “Şeb-i Aruz” (düğün gecesi), “Sevgiliye
kavuşma”, “asıla dönüş”, “hayata dönüş” olarak değerlendirilmiştir. Bununla
birlikte, “bu olumlu tutumu tüm müslümanlara genelleştirebilir miyiz?” sorusuna “evet”
cevabını vermek oldukça güç olduğu gözükmektedir. Dolayısıyla, dini
sistemden daha çok dini anlayışların,
ölüm kaygısıyla başetmede her zaman başarılı olduğunu
söylemek gerçekçi olmaz.
Sözkonusu
araştırmamın sonucunda, dindarlıkla ölüm kaygısı arasında anlamlı bir ilişkinin
varlığı saptanmıştır. Bu ilişkiye göre, dindarlık düzeyi yükseldikçe, ölüm
kaygısı düzeyi de yükselmektedir. Bunun tersi olan, ‘ölüm kaygısı düzeyi
yükseldikçe dindarlık düzeyi de yükselmektedir’ bulgusu da elde edilmiştir. Bu
genel verileri daha ayrıntılı incelemek için yapılan istatistik işlemler
sonucunda ölüm kaygısı ile dindarlığın karşılıklı olarak birbirlerine etkisi
olduğu saptanmıştır. Araştırmanın sonucunda, dindarların ölüm kaygılarının,
daha çok ‘ölürken acı çekmek’, ‘günahkârlık duygusu’ ve buna bağlı olarak ‘öte
dünyada başına gelebilecek kötü haller’den dolayı
kaynaklandığı söylenebilir.
Burada şunu da
belirtmekte yarar var. Her bireyin ölüm kaygısının kaynağı aynı olmayabilir. Bazı
insanlar, sevdiklerinden, eşi ve çocuklarından ayrılacağını düşünerek ölüme
ilişkin bir kaygı hissederken, bir başkası, bedeninin toprakta, böceklere,
haşaratlara yem olacağını düşünerek veya mezarda yapayalnız kalacağını hayal
ederek, ya da dünyada sahip olduğu zenginliklerden, konfordan, sosyal statüden
ayrılacağını düşünerek, ölüme ilişkin bir kaygıya sahip olur.
Dindar bireyin ölüm kaygısının oluşmasında, son olarak sayılan sebeplerin etkisi olmakla birlikte, sanki daha çok, ‘ölürken acı çekmek’,... gibi sebeplerin belirleyici olduğu söylenebilir. Bunun sonucu olarak da, dindarlık-ölüm kaygısı ilişkisi hakkındaki yorumlar bu perspektifden yapılacaktır.
Burada
şöyle bir soru akla gelebilir: Mensuplarını huzurlu, mutlu, uyumlu ve
psikolojik yönden sağlıklı bireyler olmasını en önemli amaç ve fonksiyonları
arasında kabul eden bir din, nasıl olurda aynı zamanda ölüm kaygısını varlık
alanına çıkarır? Bir tarafdan din, ölümsüzlük
inancıyla mensuplarına güven verirken, bir tarafdan
da gelecek bir hüküm gününe olan inancıyla da mensuplarının ölüm kaygısı
düzeylerini nasıl artırabilmektedir? Yani din, ikili bir işlev görmektedir: 1) Din, öğretilerini yeterince
önemsemeyen veya emir ve yasaklarını tam yerine getiremeyen mensuplarına ahiretteki cezaları gösterip, ölüm korkularını artırmak
suretiyle, kabul ettiği ideal insan modeline bireyi yönlendirmektedir. 2) Din, çeşitli nedenlerden dolayı
yüksek ölüm kaygısıyla muzdarip olan mensuplarına da, ölümsüzlük ve cennetin
varlığından veya ölümün güzel yönlerinin olduğundan bahseden öğretilerini
devreye sokarak, bireyin ölüm kaygısını azaltmaya veya gidermeye çalışır. Bu
durum, İslam kültüründe korku-ümit (havf-reca) dengesiyle yorumlanır. Allah’tan ümidi kesmenin iyi
karşılanmadığı5 İslam dininde, ümitsizlik içinde olan müslümanları bu durumdan kurtulmaları için birçok ayet6
ve hadis7 mevcuttur. Öte tarafdan
inananların korku düzeylerini artırıcı ayet8 ve hadislerle9de
karşılaşılmaktadır. Gazali, ümidin insanoğlunu Rahmanın yakınlığına ve cennete
yönlendirdiğini ve korkunun da cehennem ateşinden, elemli azaplardan korumak
için bir kamçı görevi yaptığını belirtir.10
Bu
arada, dinî eğitimde acaba korku=ümit
dengesi korunabilmiş midir? sorusuna, ‘hayır korunamamıştır’ diye cevap
verilmesi sanki daha doğru olacaktır. Din eğitiminde daha çok korkutma ve ceza
ağırlıklı bir eğitim anlayışı tercih edilmiş olduğu gözlenmektedir.11
Dolayısıyla ölümle ilgili olarak da daha çok ölümün ve ölümden sonraki hayatın
dehşeti acılar-ızdıraplar önplana
çıkarılmış ve yoğun bir şekilde işlenmiştir. Burada iki konu ortaya
çıkmaktadır. Birincisi, ölürken çekilen acılarla ilgili, ikincisi de öldükten
sonra kabirdeki hallerle başlayan ahiretteki mahkeme,
sırat, cehennem gibi hususlarla devam eden, insanı dehşete düşürücü bir tablo
çizilmesidir.
Bunun için, konunun bu iki başlık altında
değerlendirilmesine devam edilecektir.
— Ölümün acı veren bir olay
olduğuna dair müslüman bireyin bilgilendirilmesi:
Ölüm
kaygısı veya korkusunun sebeplerinden biri de, ölürken acı ve ızdırap çekileceği düşüncesi ve inancıdır. Bu inancın
oluşmasına, ölümlerin daha çok vücudun işleyişini bozan bir hastalık veya bir
darbe, yaralama vb. gibi durumlardan sonra gerçekleşmesinden kaynaklanabilir.
Bu düşünce ve inancın oluşmasında ikinci ve önemli bir etken de, sekerâtu’l-mevt’te (ölüm sarhoşluğu anında) can
çekişmenin şiddeti hakkında dinî literatürdeki geniş açıklamalardan
kaynaklanabilir. Çünkü bu açıklamalarda, peygamberin, sahabinin,
evliyaların, alimlerin ölüm anında nasıl korktuklarından başlayarak, günahkâr
ve inançsızların ölürken ne tür acı ve ızdıraplar
çekecekleri, nelerle karşılaşacakları uzun uzun
anlatılmaktadır.12 Örnek olarak, dinî kültürde önemli bir yere ve
etkiye sahip olan Gazali’nin, İhyâu Ulûmi’d-Din adlı eserinde bu konuyu işleyiş tarzını
gösterebiliriz. Konuyu işlerken dayandığı hadislerden bazıları şunlardır:13
— “Ölüm, kılıç
darbesinden, bıçkıların biçmesinden, makasların kesmesinden daha şiddetlidir”.
— “Ey Allah’ım! Ruhu
damar, kemik ve parmaklar arasından çekip alıyorsun. Ey Allah’ım! Ölüme karşı
bana yardım et ve ölümü bana kolaylaştır”.
— “O (ölüm), kılıçla
vurulan üçyüz darbe kadardır”.
— “Ölümün en kolayı,
yün içerisinde bulunan bir üç köşeli demir diken gibidir. Acaba diken,
beraberinde koparıp çıkaracağı yün olmaksızın yünden hiç çıkar mı?”
— “Onun (ölüme
yaklaşmış bir hasta) ne ile karşılaştığını biliyorum. Onun ölümden acımayan
hiçbir damarı yoktur.”
— İslâm Peygamberi
hasta yatarken, “Lâ ilâhe illallah, Muhakkak ki, ölümün dehşet ve şiddetleri
vardır. Ya Rab! Ölümün dehşetlerini bana kolaylaştır” diye dua ederdi.
— Ölümden sonraki hayatta insanı
bekleyen azaplar, sıkıntılar, zorlukların şiddetine dair bilgilendirme:
İnsanın
ölümden korkmasının bir başka sebebi de, ölümden sonraki hayattır. Bu sebep
ister dindarlık düzeyi düşük, ister orta, isterse yüksek olsun, genelde tüm
dindarların ölüm korkularının en önemli kaynağını oluşturmaktadır. Çünkü mensup
olduğu dinin öğretilerine göre, günah işleyenler ahirette
ceza göreceklerdir. Günah işlemeyen insan olmayacağına göre14 ahirette cezalandırılma korkusu kaçınılmaz olacaktır.
Bundan dolayı o insan, ahirete açılan bir kapı olarak
değerlendirilen ölümden korkma düzeyi artacaktır. Bu konuda da dinî literatürün
etkisi sözkonusudur. Yine Gazali’den
konuyla ilgili olarak bir kaç alıntı yapılması, bu etkinin dozajı hakkında bir
fikir verebilir:15
— Korku içinde
olanların hali hakkında İbn Abbas’a
soruldu. O, cevap olarak şöyle dedi: “Onların kalpleri korkudan ötürü
yaralıdır. Gözleri yaşlı... Onlar ‘biz nasıl sevelim? Zira aklımızda ölüm vardır’
derler. Kıyamet ise bizim va’d olduğumuz yerdir.
Cehennem üzerinde yolumuz vardır. Rabbimiz Allah huzurunda duracağımız, yer
vardır.”
— Hasan el-Basri: “Bir kişi hakkında, bin sene sonra cehennemden
çıkacaktır, sözünün muhatabı keşke ben olsaydım”. O, bu sözü, ebediyyen cehennemde kalmak ve son nefesde
imansız gitmek korkusundan söylüyordu. Rivayet edilir ki, Hasan-ı Basri, kırk sene gülmemiştir.
— Hasan el Basri: “‘Ey Hasan git! Seni affetmiyorum’ demeyeceğinden
kim beni temin edebilir? Binaenaleyh ben, garantisiz bir şekilde amel ediyorum.”
Ölümün ve ölümden
sonraki hayatın dehşeti konusunda;
— Ebu
Bekir: “Ey kuş! Keşke senin gibi olsaydım”.
— Osman: “İsterdim ki,
öldüğüm zaman haşrolunmasaydım”.
— Ömer: “Keşke ben şu
(saman) çöpü olsaydım. Keşke ben anılır bir şey olmasaydım. Keşke ben unutulmuş
olsaydım. Keşke annem beni
doğurmasaydı”.
— Ebu
Zer: “İsterdim ki, ben ısırılan bir ağaç olsaydım”.
Gazali
bunları naklettikten sonra şöyle bir yorum yapıyor: “İşte bunlar peygamberlerin, veli kulların, alim ve salihlerin
korkularıdır. Binaenaleyh biz onlardan
daha fazla korkmaya müstahakız....... Aksi takdirde biz günahlarımızın
azlığından ve ibadetlerimizin çokluğundan emin olamayız”.16
Buraya
kadar özetlenenlerin, şüphesiz yaygın veya örgün eğitim vasıtasıyla günümüze
kadar müslüman bireylere aktarılmış olduğu
bilinmektedir. Gazali’nin eserlerinde olduğu gibi, —ondan etkilenmiş veya
etkilenmemiş olsun— müslümanlar
tarafından değer verilen bir çok kitabın ve o kitapların etkisinde kalmış din
görevlilerinin korku eğilimli bir eğitim modeli tercih etmiş oldukları
görülmektedir. Dolayısıyla eğer ortada olumsuz bir tablo varsa, bu durumun,
dini sistemin kendisinden değil de, din bilginleri ve din görevlilerinin
yorumlama biçimlerinden kaynaklanabileceği düşünülebilir. Araştırmamızın aşağıda özetlenerek sunulan
bulguları bu düşünceyi desteklemektedir:
Ölümün
acı ve ızdırap verici bir olay olduğu konusunda,
deneklerin % 85’i Ölüm Kaygısı Ölçeği’ndeki “Acı
çekerek ölmekten korkarım” ifadesine katıldıkları gözlenmektedir. Ayrıca
dindarlıkla bu ifade arasında pozitif bir korelasyon (p>.05)
vardır. Yani, dindarlık düzeyi düşük olanların % 80’i, orta olanların % 84’ü,
yüksek olanların ise % 89’unun bu ifadeye katıldıkları saptanmıştır.
Ölümden
sonraki hayatta karşılaşılabilecek ceza ve azaplar konusunda, deneklerin %
55’inin “Ölümden sonraki hayat beni büyük
ölçüde kaygılandırır” ifadesine katılmış oldukları gözlenmiştir. Daha
dikkat çekici bulgu ise, dindarlık düzeyleriyle bu ifade arasındaki pozitif
korelasyonun anlamlı olmasıdır (r=.27, p<.001).
Dindarlık düzeyi düşük olanların % 24’ü, orta olanların % 58’i ve yüksek
olanların da % 72’sinin sözkonusu ifadeye
katıldıkları tespit edilmiştir.
Diğer
bir bulgu da, Dindarlık Ölçeğinin Duygu boyutundaki “Ölümü
hatırlatan bir durumla karşılaştığımda, ahirette
başıma gelebilecek şeyleri düşünerek bir ürperti ve heyecan duyarım”
ifadesiyle hem ölüm kaygısı (r=.25) hem de dindarlık (r=.72) arasında p<.001
düzeyinde anlamlı korelasyonların varlığı
saptanmıştır. Yapılan Tek-yönlü varyans
analizi ve Tukey-HSD testi sonuçları, dindarlık
düzeyinin artmasıyla, ölümden sonraki hayata ilişkin olumsuz kanaatlerden
dolayı ölüm kaygı ve korkularında da anlamlı bir artışın olduğunu ortaya koyar.
Bu sonuçlarla paralellik gösteren bir başka bulgu da, Hökelekli
(1992) tarafından elde edilmiştir. O, gerçekleştirdiği bir çalışmada, dindarlık
düzeyleri orta ve yüksek olanların, en yüksek oranda, ilâhî huzurda hesap
vermekten dolayı ölümden korktuklarını belirtmektedir. Dolayısıyla dindarlık
düzeyi arttıkça, buna paralel olarak sözkonusu dinî
kültürle teması o düzeyde artmakta, bunun sonucu olarak da, ölüm ve ölüm
sonraki hayata ilişkin kaygı ve korkuları artmaktadır. Yine, Florian ile Kravitz (1981) ve Florian ile Har-Even (1983-84)
dindar ve dindar olmayan bireylerden oluşan yahudi örneklemlerde gerçekleştirdikleri çalışmalarda, ahiretteki cezayı sezinleyip beklediklerinden dolayı,
dindar grupların ölüm korkularının, dindar olmayan gruplara göre daha yüksek
olduğunu rapor etmişler, dindar olmayan grupların ise, kendilerini yokolacağı faktöründe büyük korku sergilemiş olduklarını
saptamışlardır. Aynı şekilde Feifel de (1959), dindar
bireylerin dindar olmayanlardan ölüm korkuları daha fazla olduğunu
belirtmektedir. O, dindar bireylerin “cehenneme gidebilirim”, “günahlarımı
affettirmek istiyorum” gibi ahiretle ilgili
konulardan dolayı; dindar olmayan bireylerin ise, “bazı şeyleri tamamlamak
istiyorum”, “hayatı seviyorum ve devam etmesini istiyorum”, “ailemin geçimi
nasıl sağlanacak” gibi düşüncelerden dolayı ölümden korkmakta olduklarını ifade
eder (s.121).17
Dindarlık, ölüm sonrası hayata ilişkin kaygılar, ölüm kaygısı ilişkilerinin incelenmesi
bir başka konuyu daha ortaya çıkarmaktadır ki, o da: Günahkârlık duygusudur. Zira, dinî inancın önemli bir unsuru olan ahirete iman ve ilâhî mahkemede yargılanma inancı, günah
işlememesi mümkün görünmeyen18 inanan bireyin günahkârlık duygusunun
yol açacağı kaygıyı besleyecek bir özelliğe sahiptir.19 Buna paralel
olarak da bu durum, ölüm kaygısını artırabilmektedir. Bu düşünce, çalışmamızda
kullanılan Dindarlık Ölçeği’nin Duygu Boyutunda yer alan “Günah işlediğimi düşündüğümde, pişmanlık ve huzursuzluk hissederim”
ifadesiyle Ölüm Kaygısı Ölçeği arasında yapılan istatistik hesaplamaların
sonuçları tarafından desteklenmiştir. Meadow ve Kahoe (1984), çoğunlukla, kişisel dinî inancın doğumunu
gerçekleştirmek için, sancıları artıran günahkârlık
duygusu ve başka kaygıları zaman zaman üreten
bazı dinî sistemlerin, bir ebe görevini üstlendiklerini ifade ederler (s.321-22).
Dolayısıyla dinî inançlar ve pratikler, fiziksel, sosyal, psikolojik ve egzistansiyel kaygı ve korkuları motive edebilmektedir (s.321). Bu
konularda gerçekleştirilen çalışmalardan Funk’un
(1956), 17-19 yaşları arasındaki 255 üniversite öğrencisi üzerinde
gerçekleştirdiği araştırmasında, genel kaygı ile dinî inanç arasında pozitif
korelasyonun olduğu rapor edilmiştir.20 Benzer sonuçlar, Okebukola (1986) ile Gilliland ve
Templer (1985-86) tarafından yapılan çalışmalarda da
elde edilmiştir.
Allah’ın emir ve yasakları konusunda
itaatsizlik anlamına gelen günahın işlenmesi ve sonra bireyin kendi
davranışlarını değerlendirmesi sonucunda yaşadığı günahkârlık duygusu, ölüm
kaygısını artırabilmektedir. Bir mutasavvıf olan Ümm-i
Harun’a ölüm konusunda soru sorulduğunda, o şöyle cevap vermiştir: “Ölümü
sevmiyorum. Çünkü, bir insana itaatsizlik etseydim onunla karşılaşmak
istemezdim; Allah’a itaatsizlik edip durduğum halde, O’nunla
karşılaşmayı nasıl arzu edebilirim?” (Mensia, 1980).
Bu örnekde inanan bireyin yaptığı bir otokritikle
karşılaşılmaktadır. Böyle bir kendi kendini değerlendirme, sözkonusu
olduğu zaman da bireyin ideal kabul ettiği değer ve davranış biçimleriyle,
kendi davranışının karşılaştırılması anlaşılmaktadır. Birey neleri yapmalıyım,
neleri yapmamalıyım dediğinde ve bunları tespit etmeye çalıştığında, ideal
kabul ettiği değerleri ölçüt alıyor anlamına gelir. Bu idealize
edilen değerler dünyası çocukluktan itibaren yavaş yavaş
gelişir ve çeşitli dönemlerde geçirilen krizlerle de sarsıntı geçirir.21
İşte, bu dönemlerden biri de örneklemimizi oluşturan
bireylerin içinde bulunduğu gençlik dönemidir. Bu dönemde ergenlerin büyük
çoğunluğu, değişik düzeylerde bir çatışma durumuna sebep olan çok şiddetli bir
suçluluk duygusuna sahiptir.22 Ergendeki bu suçluluk duygusunun en
önemli kaynağı, cinsellik içgüdüsünün uyanışıyla birlikte ortaya çıkan ahlâkî
problemlerdir.23
Bu
arada, Freud’un Törel Kaygı24 başlığı
altında suçluluk ya da günahkârlık duygusu hakkındaki açıklamalarından söz
edecek olursak, bu konudaki açıklamalar, aynı zamanda Freud’un ahlâkî gelişme ve davranışla ilgili
teorisini kapsamaktadır; bu teori ise, Psikoanalitik
teorinin hedef olduğu eleştirilerin bir kısmına maruz kalmasına rağmen, ahlâkla
ilgili sosyal öğrenme teorilerine ve yine ahlâkla ilgili çalışmalara zemin
hazırlaması açısından önemlidir. Çünkü Freud, bu teorisinde, ilk defa bir
konunun kaynağı olarak içgüdüleri göstermemiş, yani ahlâkın, bir sosyal öğrenme
meselesi olduğunu açıkça ortaya koymuştur.25
Freud’un
ahlâkî gelişme teorisine göre, ahlâkın temelinde bir cinsiyet özdeşleşmesi
vardır. Yani, erkek çocuk için esas model olan babanın ve kız çocuk için de
esas model olan annenin hayatını idare eden kurallara çocuklar tabi olurlar. Bu
kurallara aykırı davrandığı takdirde çocuk kendi kendini cezalandırmasını
öğrenir. Daha önceleri bu cezayı anne-babası verirken, şu durumda hiç kimsenin
müdahalesi olmadan kendi kendini cezalandırmak ister. İşte bu vicdanın oluşması
demektir. Vicdan ise, Freud’un
kişilik teorisinde Süperego’yla temsil edilmektedir.
Ona göre, toplumun değerleri ve kurallarının kaynağını oluşturan bölüm Süperego’dur.26 Dolayısıyla, Süperego’da
oluşan toplumsal değer ve kurallar çocuğun sosyal gelişim sürecinde edinilir.
Bu süreç içinde Freud zikretmese de dinle ilgili inanç, değer ve tutumlar da Süperego’da oluşur. Bunun sonucu olarak, Süperego, bu değerlere ve kurallara uygun davranmayan
bireye “yaptığın yanlış, kendinden utanmalısın” mesajlarını verir, bu durumda
birey suçluluk duyguları içine girer. İşte ölüm korkusu genellikle bu suçluluk
duygularının bir sonucu olarak ortaya çıkar.27 İster Freud’un
teorisine göre, isterse de diğer sosyal öğrenme teorilerine28göre,
ahlâkî gelişmenin sosyalleşme sürecinin bir parçası olarak kabul edilmesi
eğitim konusunu da önplana çıkarmaktadır. Yani
konumuzla ilgili olarak, dinî bir eğitim alan bireyin Süperego’su
veya vicdanı, dinî bir eğitim almayan bireylerden daha fazla dinî ve ahlâkî
değerlerle yüklenir, dolayısıyla bireyin kendi kendini değerlendirmesi
sonucunda günahkârlık duygusu daha yoğun yaşanabilir. Nitekim, gençler üzerinde
yapılan araştırmalar, dindar gençlerin daha güçlü günahkârlık duyguları
yaşadıklarını ve aynı şekilde benlik ve ideal benlik arasındaki çatışmanın bu
bireylerde çok güçlü olarak yaşandığını göstermektedir.29
Sonuç
olarak, dindar bireyin ölümden daha fazla korkmasının, aldığı dinî eğitimin
niteliğinden kaynaklandığı söylenebilir. Yani eğer dinî kültürde sunulan
korku-ümit dengesi bozularak daha çok korkutma ağırlıklı bir din eğitimi ve
öğretimiyle bireyler eğitilirse ve bu durum nesilden nesile aktarılırsa, bu konu, ölüm ve ölüm sonrası
hayatla ilgili açıklamalarda daha yoğun bir şekilde işlenirse, böyle korkutma
ağırlıklı açıklamalar aynı zamanda günahkârlık duygularını besleyerek ölüm
korkusunun daha canlı olarak ortaya çıkmasını kolaylaştıracaktır. Tüm bu
etkenler, dindar bireyin ölüm kaygısını artırmada önemli rol oynamaktadır.
DİPNOTLAR
* Bu makale, “Dini Hayat İle Ölüm Kaygısı Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma” (İzmir: D.E.Ü. Sosyal Bil. Ens., 1998) başlıklı doktora tezinden hazırlanmıştır.
Yapılacak yorumlar, doktora tezimde kullanılan örneklem grubundan elde edilen verilere dayanmaktadır. Sözkonusu çalışmada, örneklem grubu, Dokuz Eylül Üniversitesi’ne bağlı yedi fakültede (Eğitim, İİBF, Tıp, Hukuk, Mühendislik, İlahiyat ve Güzel Sanatlar Fakülteleri) öğrenim gören öğrenciler arasından tesadüfi yöntemle seçilmiş 555 öğrenciden (Kız= 195, Erkek= 360) oluşmaktadır. 16-42 yaşları arasında olan deneklerin yaş ortalaması 21.02’dir (ss. 3.01). Çalışmada veri toplama araçları olarak, Dinî Hayat Ölçeği ile birlikte Templer’ın (1970) Ölüm Kaygısı Ölçeği kullanılmıştır. Elde edilen veriler, hipotezlere uygun istatistik işlemlerle analiz edilmişler ve değerlendirilmişlerdir.
[1] Daha ayrıntılı bilgi edinmek için, sözkonusu doktora tezine bakınız.
2 Alewyn, 1991, s.37;
Cüceloğlu, 1991, s.277; Schulz, 1991, s.7; Mannoni, 1992, s.46.
3 Sarnoff ve Corwin, 1959; Templer ve Dotson, 1970; Templer ve Ruff, 1971; Templer, Ruff ve Franks, 1971; Templer, 1972; Elkins ve Fee, 1980; Edmunds, 1981; ... gibi.
4 Bu çalışmaların hepsinin burada sayılması
mümkün görülmemektedir. Bununla birlikte, örnek olarak, 3 numaralı dipnotta
atıfta bulunulan çalışmalar verilebilir.
5 “Ey Muhammed! De ki: Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım!
Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin.
Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır,
merhametlidir.” (Zümer: 53).
6 Ra’d:6; Duhâ:5; Ahzab:43. Ör.: “...İyi
bil ki Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir” (Şûra:5)
7 Örneğin, “Allah mahlukatı yarattığı zaman yanında bulunan Arş’ın
üzerindeki bir kitaba şunu yazdı: Muhakkak ki rahmetim gadabıma
galebe çalmıştır. (Buhari, Sahih, Tevhid
15, c.:VIII/171; Tevhid 22, c.:VIII/176; Müslim,
Sahih, Tevbe 14 (No.2751) c.:III/2107).
— “Allah’ın yüz
rahmeti var. Bunlardan biriyle mahlukat kendi aralarında birbirine merhamet
gösterirler. Doksandokuz rahmet de kıyamet günü
içindir”. (Müslim, Sahih, Tevbe 20 (No.2753)
c.:III/2108).
— “.... ‘Bu
kadının, çocuğunu ateşe atacağına kanaatiniz olur mu? diye soran peygambere, sahabi ‘hayır’ diye cevap verince, o: ‘Allah’ın kullarına
olan rahmeti, bu kadının çocuğuna olan şefkatinden fazladır’ demiştir (Buhari, Sahih, Edeb 18,
c.:VII/75; Müslim, Sahih, Tevbe 22 (No.2754)
c.:III/2109).
8 —“Ayetlerimize ancak, kendilerine hatırlatıldığı zaman secdeye kapananlar, büyüklük taslamayarak Rablerini överek yüceltenler, vücudlarını yataklardan uzak tutup korkarak ve umarak Rablerine yalvaranlar ve verdiğimiz rızıklardan sarfedenler inanır”. (Secde:15-16)
— “.... Sizden önce Kitab verilenlere de, size de ‘Allah’tan korkun!’ diye tavsiye ettik”. (Nisâ: 131).
— “O şeytan
sizi kendi dostlarından korkutuyor, eğer inanmış iseniz, onlardan korkmayın
benden korkun” Âl-i İmrân: 175.
Ayrıca bkz. şu ayetlere: Mü’minûn: 60;
Enbiya:90; Tevbe:82; Meryem:71; Rahman: 46.
9 Tirmizi, Sünen, Zühd 9 (No:2313) c.:IV/557; İbn Mâce, Sünen, Zühd 19 (No:4190),
c.:II/1402.
Örnek: “Ben sizin içinizde Allah’tan en fazla
korkanızımdır” (Buhari, Sahih,
İman 14, c.:I/10).
10 Gazali, İhya,
c.:IV, s.243.
[1]1 Ay, 1989, s.99-102; Ay, 1994, s. 7, 8, 177, 312.
12 Gazali, a.g.e., c.:IV, ss.809-817 ve ss. 301-327; İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, c.:15, ss. 230-231.
[1]3 Gazali, a.g.e., c.:IV, ss.809-817.
[1]4 “Âdem oğlunun hepsi hata
edicidir.....” (Tirmizi,
Sünen, Kıyame 49).
[1]5 Gazali, a.g.e., c.:IV, ss. 317-325.
[1]6 Gazali, a.g.e., c.:IV, s. 317.
[1]7 Bu araştırma sonuçları bir
başka konuyu akla getirmektedir ki, o da “sosyal beğenirlik” dir. Yani denekler, sekerâtu’l
mevt’te ve ölüm sonrası hayatta yaşayacakları hakkında, mensubu olduğu dinin
ortaya koyduğu açıklamalar karşısında, inançlı bireyin, kendisinden o konularda
korku duyması beklenir. Bundan dolayı, “denekler ilgili ifadelere cevap
verirken bu durum etkili olmuştur” düşüncesi ileri sürülebilir. Ama bu fikir,
bize fazla tatmin edici gelmemektedir.
[1]8 Bkz. 13 nolu dipnot.
[1]9 Krech ve ark.,1974, s.578; Hilgard ve ark., 1975, s. 440.
20 Nkl.: Argyle ve Beit-Hallahmi, 1975, s.126.
21 Fırat, 1982, s.81.
22 Hökelekli, 1986.
23 Kinsey ve ark., 1953, s.159; Hökelekli, 1993, s.274.
24 Hall, 1961, s.68.
25 Güngör, 1993, s.41.
26 Freud, 1946, ss.89-91 ve Freud, 1963 [1940], s.75; Hall, 1961, s.68-69; Güngör, 1993, s.40.
27 Freud, 1958 [1925], s.231.
28 Bkz. Güngör, 1993, ss. 41-50.
29 Argyle ve Beit-Hallahmi, 1975, s.99; Hökelekli, 1986.
KAYNAKLAR
ALEWYN, R. (1991). “Edebi kaygı”. Korku ve Kaygı (H. Von Ditfurth (ed.) içinde, ss. 29-47, çev.: N. Barın), İst.:
Metis Yay.
ARGYLE, M. & BEIT-HALLAHMI, B. (1975). The Social Psychology of Religion. London and Boston: Routledge & Kegan Paul.
AY, M.E. (1989). Çocuklarımıza Allah’ı Nasıl Anlatalım?
(II. Baskı). İstanbul: Gonca Yayınevi.
-----------. (1994). Din Eğitiminde Mükâfat ve Ceza (II. Baskı). İzmir: Nil Yayınları.
BUHARI, M. b. İ. (1992). el-Câmiu’s-Sahih (I-VIII). İst.: Çağrı Yayınları.
CANAN, İ. (1988). Kütüb-i Sitte:
Muhtasarı Tercüme ve Şerhi (I-XIII). Ank.: Akçağ Yay.
CÜCELOĞLU, D. (1991).
İnsan ve Davranışı. İstanbul: Remzi Kitabevi.
EDMUNDS, G.J. (1981). “An exploration of the relationships between a religious perspective, meaning in life and death anxiety”. Disser. Abst. Int., 42:1601.
ELKINS, G.R. & FEE, A.F. (1980). “Relationship of physical anxiety to death anxiety and age”. The Jou. of Genetic Psychology, 137: 147-148.
FEIFEL, H. (1959). “Attitudes toward death in some normal and mentally ill populations”. In H. Feifel (ed.). The Meaning of Death, pp. 114-132, New York: McGraw-Hill.
FIRAT, E. (1982). Şahsiyet Gelişiminde Tevbe’nin
Fonksiyonu. (Basılmamış Doçentlik tezi). Ank.:
Ankara Ünv. İlahiyat Fak.
FLORIAN, V. &
HAR-EVEN, D. (1983-84). “Fear of personal death: The effects
of sex and religious belief”. Omega, 14 (1):
83-91.
-------------- & KRAVETZ, S. (1981). Fear of Personal Death, Attribution, Structure, and Relationship to Religious Belief. (Unpublished Paper) Bar Ilan Unv.
FREUD, S. (1946). Totem and Taboo. New York: Random House.
------------. (1958). “Thoughts for the times on war and death”. In On Creativity and the Unconscious: Papers on the psychology of art, literature, love, religion, (selected, with introduction and annotation by B. Nelson). New York: Harper Torchbooks, Harper & Row, Publishers, Inc. [1925].
------------. (1963). An Outline of Psychoanalysis. New York: W.W. Norton & Company, Inc. [1940].
FUNK, R.A. (1956). “Religious attitudes and manifest anxiety in a college population”. American Psychologist, 11: 375.
GAZALİ, E.H.M.
(1990). İhyâ Ulûmi’d-Din
(I-IV). Çev.: M.A. Müftüoğlu,
İst.: Tuğra Neşriyat
GILLILAND, J.C. & TEMPLER, D.I. (1985-86). “Relationship of Death Anxiety Scale factors to subjective states”. Omega, 16 (2): 155-167.
GÜNGÖR, E. (1993). Değerler Psikolojisi. Amsterdam: Hollanda-Türk Akademisyenler Birliği Vakfı Yay.
HALL, C.S. (1961). A Primer of Freudian Psychology. New York: Mentor Book.
HILGARD, E.R., ATKINSON, R.C. & ATKINSON, R.L. (1975). Introduction to Psychology (6th ed.). New York: Harcourt Brace Jovanovich.
HÖKELEKLİ, H. (1986). “Ergenlik çağı davranışlarına din eğitiminin etkisi”. Uludağ Ünv. İlahiyat Fak. Der., 1: 35-51.
-----------------. (1992). “Ölümle ilgili tutumların dinî davranışla ilişkisi üzerine bir araştırma (1)”. Uludağ Ünv. İlahiyat Fak. Der., 4:57-85.
-----------------.
(1993). Din Psikolojisi. Ank.: TDV Yayınları.
İBN MACE, E.A.M. b.
Y. (1992). Sünen (I-II). İst.: Çağrı
Yay.
KINSEY, A.C., POMEROY, W.B., MARTIN, C.E. & GEBHARD, P.H. (1953). Sexual Behavior in the Human Female. Philedelphia: W.B. Saunders Com.
KRECH, D., CRUTCHFIELD, R.S. & LIVSON, N. (1974). Elements of Psychology. (3rd ed.), New York: Alfred A. Knopf Inc.
KUR’AN-I KERİM VE TÜRKÇE ANLAMI.
(1986). H. Atay ve Y. Kutluay
(Türkçe anlamı). Ank.: Diyanet İşleri Başk. Yay.
MANNONI, P. (1992). Korku. Çev.:
I. Gürbüz, İst.: İletişim Yay.
MEADOW, M.J. & KAHOE, R.D. (1984). Psychology of Religion: Religion in individual lives. New York: Harper & Row, Publishers.
MENSIA, M. (1980). “Mutasavvuflara göre ölüm”. Çev.: M. Demirci, (1987). İslâmî Araştırmalar Dergisi, 3: 89-104.
MÜSLİM, E.H.H.
(1992). Sahih (I-III). İst.: Çağrı
Yay.
OKEBUKOLA, P.A. (1986). “Relationships among anxiety, belief system and creativity”. The Jou. of Social Psychology, 126 (6): 815-816.
SARNOF, I. & CORWIN, S.M. (1959). “Castration anxiety and the fear of death”. Jou. of Personality, 27: 375-385.
SCHULZ, W. (1991). “Çağdaş felsefede kaygı sorunu”. H. von Ditfurth (ed.),
Korku ve Kaygı, pp.7-28,
çev.: N.Barın, İst.: Metis Yay.
TEMPLER, D.I. (1970). “The construction and validation of death anxiety scale”. The Jou. of General Psychology, 82: 165-174.
TEMPLER, D.I. (1972). “Death anxiety in religiously very involved persons”. Psychological Reports, 31:361-362.
---------------- & DOTSON, E. (1970). “Religious correlates of death anxiety”. Psychological Reports,26: 895-897.
---------------- & ------------. (1971). “Death anxiety scale means, standard deviations, and embedding”. Psychological Reports, 29: 173-174.
---------------- , -------------- & FRANKS, C.M. (1971). “Death anxiety: Age, sex and parental resemblance in diverse populations”. Develop. Psych., 4: 108.
TİRMİZİ, M. b. İ. b.
S. (1992). Sünen (I-V). İst.: Çağrı
Yay.
YILDIZ, M. (1998). Dinî Hayat İle Ölüm Kaygısı Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma.
İzmir: D.E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü.
(Yayınlanmamış Doktora Tezi).