Asagidaki yazi, 1991 yilinda Japon Parlamentosuna bagli
TOYO BUNKO arastirma merkezinde seminer bildirisi olarak okunmus
ve ANNALS OF JAPAN ASSOCIATION FOR MIDDLE EAST STUDIES dergisinin
No. 7 (1992)  sayisinda Turkce olarak yayinlanmistir. (Buradaki
"aksak" yazilislar, bilgisayar agi ozelliklerinden oturudur).
     Doksanbir (91) dipnotunu icerir. 


           TURK TARIHI, TOPLUMLARIN MAYASI VE UYGARLIK
                     H. B. Paksoy, D. Phil.


Tarih ve Bilgi

Tarih, toplumlarin ozerk olarak hayatta kalabilmek icin
birbirleri ile surekli olarak yaptiklari yarisin ozetidir. Bu
yarislar cok ciddi bir oyun niteligindedir. Bu, bir olum-kalim
yarisidir. Kazanan toplum yasar, kaybeden de iz birakmadan
kaybolup gitmeye mahkumdur. Yarisi kazanabilmek de, cogunlukla
gecmisteki olaylari hatirlayip, o olaylar sirasinda yapilan
yanlislarin tekrarlanmamasina ve diger yarismacilarin oyunlarina
dusmemek icin tedbir almayi gerektirir.[1]

Yazilmadikca, tarih olamaz. Yazilmayan tarih, okunamaz. Okunmayan
tarih, bilinemez. Tarih'in bilinebilmesi icin: once yazilmasi,
sonra butun toplumca okunmasi ve gelecek kusaklara surekli olarak
okutulmasi gerekir. Tarih'e gecmis butun basarili komutanlar
gibi, tarih bilmenin gereklerini onemi ile kavramis bulunan,
1919-1924 Turk Kurtulus Savasi onderlerinden General Kazim
Karabekir yayinladigi hatiralarinin basina: "Istiklal Harbi
yaptik. Amilleri yazmazsa, tarihi masal olur"[2]  ogutunu yazmayi
uygun gormustur. Belirtilmesi gerekir ki, 1919-1924 Turk Kurtulus
Savasi uzerine Bati dillerinde yazilmis bir derli-toplu kitab'a
gunumuzde denk gelinmez.

Her meslekte oldugu gibi, tarihci olabilmek icin de belirli bir
egitimden gecmek gerekir. Ogrenimi sirasinda, bir "tarihci" nin
en azindan bes basamak tirmanmasi kacinilmazdir:  1)  Yazilmis
tarihleri, yazildiklari dillerde okuyabilmek;  2)  Yazilmis
tarihleri birbirleri ile karsilastirarak, iclerinde yer alan
olaylari butunlestirip genel konumuna koyabilmek;  3)  Tarih
yazimina kaynak olan temel belgeleri, bu belgeler uzerine
antropolojiden zoolojiye kadar uzanan diger temel bilim dallari
uzmanlarinca yayinlanmis yorumlar isiginda degerlendirebilmek; 
4) Bu temel belgelere dayanilarak yazilmis tarih ve yorumlari
karsilastirip, olaylarin ardindaki gercekleri gun isigina
cikarabilmek;  5)  Yazilmis tarihlerin ve bu tarihlerin uzerine
yayinlanmis yorumlarin, insan topluluklari uzerinde yapmis oldugu
etkileri anlayabilmek ve anlatabilmek.

Ancak bu nokta'ya geldikten sonra, bir kisi'nin icinde yasadigi
toplum'a ve gelecekteki kusaklara tarih'i anlatabilmek icin tarih
yazmasi ve yayinlamasi gerekir. Butun bunlari yapabilen kisi,
tarih bilimi ile ugrasiyor demektir.

"Gercekler acik; gorulur, anlasilir" demekle tarih yazilamayacagi
gibi, bir cilt icinde derlenip yayinlanan belgeler de bir "tarih"
degildir. Boyle bir cilt, ancak bir belgeler toplami olabilir.
Belgelerin dili yoktur. Kendi baslarina bir olay'i anlatamazlar,
ya da yalanlayamazlar. Degisik yonlerden yorum'lara aciktirlar.
Bir ulus kendi tarih'ine, kaynaklara dayali ve yazili olarak yon
vermeyecek olursa, o ulus'un tarih'i nadas'a birakilmis bir
tarla'ya doner. Isteyen kisiler, ya da diger uluslar'in uyeleri,
bu tarla'ya istedikleri tohum'u atabilirler. Yetistirilen de,
insanlari besleyici bugday yerine, ancak kecilerin yiyebilecegi
ayrik otu olabilir. Tarih yerine, hurafe yazilmis olabilir. Tarla
da, toplum da yozlasir.

Bir tarihcinin tarihi belgelere konumlari icinde ses vermesi
gerekir. Belgelerin tarih yazimina yardimci olabilmeleri icin,
diger kaynak, tarih ve yorumlarla karsilastirilmalari,
iclerindeki bilgilerin ince elekten gecirilerek denetlenmeleri
gerekir. Sonucunda ortaya cikan yeni gorus ve bilgiler var ise,
kaynak gosterilerek ayrintili olarak anlatilir. Bu turden
"denetlemesi" yapilmaz ise, tarih sakat dogmus bir cocuga
benzer.[3]

Tarihini bilmeyen bir insan toplulugu, geleceginden de vazgecmis
demektir. Tarihini bilmeyen toplum, toplu hafizasini
kaybetmistir. Evinin, ailesinin nerede oldugunu bilmez.
Cocuklarinin adlarini hatirlayamaz. Kendi oz varliginin ne
oldugunun farkinda degildir. Tarihini bilmeyen bir insan
toplulugunun, kiremit aktarirken damdan dusup hafizasini
kaybetmis bir kisiden farki yoktur. Gecmiste icine dustugu
cikmazlari yeniden yasamaga mahkumdur.

Tarih, insan toplumlarinin birbirleri ile olan iliskilerinin
duzenlenmesini ve aydinlikta kalmasini saglar. Sinirlarin gectigi
yerler, o bolgelerde oturanlarin kimligi ve kokenleri, yurtlarin
sahipleri uzerine sorulacak sorularin cevaplari da tarih
tarafindan verilir. Butun bu olaylar, tarihciler tarafindan
uluslararasi antlasmalar gibi belgeleriyle kayit altina alinir. 

Tarih'in en buyuk yardimcisi ve yol gostericisi, bir toplumun
kulturu, egitim duzeyinin yuksekligidir. Eger bir toplum
benligini ve kimliginin kokenlerini bilmiyor ve yasatmiyorsa, o
toplumun tarihi de dilini ve kulagini kaybetmis demektir. Sagir-
dilsiz kisinin egitimi kadar, derdini anlatmasinin da ne derece
guc oldugunu dusunmek yeterlidir. Sagir dilsiz, duyamadigindan,
ornegin, yakinindan gecen bir araba tarafindan carpilip kazara
kor de kalirsa, o kisi veya toplum artik tam anlami ile
ozerkligini kaybetmistir. Ancak komsularinin gunden gune degisen
derecedeki himmeti ve yardimi derecesinde yasayabilir.

Tarih ve genel bilim'in onemi, tarih boyunca aydin Turkler
tarafindan cok iyi anlasilmis ve yazilmistir. 11ci yuzyilda
yasamis olumsuz Turk aydini Balasagunlu Yusuf, Asya'nin dogusunda
yazdigi Kutadgu Bilig (Kut Veren Bilgi) kitabinda der ki: 

192-223 numarali beyitler:

     Ey alim hakim, dilegim benden sonra geleceklere kalacak
     bir soz soylemek idi/ Anlayis geldi ve: --Iyice dikkat
     et; sozun yanlis olursa, sana zarari dokunur-- dedi./
     Halkin dili kotudur, seni cekistirir; insanin tabiati
     kiskanctir, etini yer./ Dikkatle bakinca, yukum
     hafifledi; kendi kendime: Soyle, icindekileri dok
     dedim./ Sebebini sorarsan, sana soyleyeyim; er mert ve
     yigit, sozumu dinle./ Bu yalinguk (insan) adi insana
     yanildigi (yangluk) icin verildi; yanilmak (yangluk)
     insan (yangluk) icin yaratildi./ Sen bana yanilmayan
     bir kimse soyleyebilirmisin; ben sana yanilan binlerce
     insan gostereyim./ Bilgi sahibi insanlar pek azdir;
     bilgisiz ise coktur; bil ki, anlayissiz insanlar cok;
     anlayislilar ise, nadirdir./ Bilgisiz bilgiliye daima
     dusman olmustur; bilgisiz bilgili ile her zaman
     mucadele halindedir./ Insandan insana cok fark vardir;
     bu fark bilgiden ileri gelir, sozum buna dairdir./ Bu
     sozumu bilgili icin soyledim, bilgisizin dilini ben de
     bilemiyorum./ Benim bilgisiz ile hic bir sozum yoktur;
     ey bilgili, iste ben senin kulunum./ Sozumu sana
     soylemis oldugum icin, cekinerek, iste boyle senden
     ozur diledim./ Sozu soyleyen yanilabilir ve sasirir;
     anlayisli isterse, bunu duzeltir./ Soz, deve burnu
     gibi, yularlidir; o, disi deve boynu gibi, nereye
     cekilirse, oraya gider./ Sozu bilerek soyleyen cok
     kimse var; benim icin sozu anlayan adam azizdir./ Butun
     iyilikler bilginin faydasidir; bilgi ile goge dahi yol
     bulunur./ Sen her sozunu bilgi ile soyle; her kesin
     bilgi ile buyuk oldugunu bil./ Soz kara yere mavi
     gokten indi; insan kendisine sozu ile deger verdirdi./
     Insan gonlu dibi olmayan bir deniz gibidir; bilgi onun
     dibinde yatan inciye benzer./ Insan inciyi denizden
     cikarmadikca, o ister inci olsun, ister cakil tasi,
     farketmez./ Kara toprak altindaki altin, tastan
     farksizdir; oradan cikinca, beglerin basina tug tokasi
     olur./ Bilgili bilgisini dili ile meydana cikarmazsa,
     yillarca yatsa bile, onun bilgisi muhitini
     aydinlatmaz./ Anlayis ve bilgi cok iyi seydir; eger
     bulursan, onlari kullan ve ucup goge cik./ Anlayis ve
     bilginin ne oldugunu bilen, bu memleket beyi ne der,
     dinle./ Dunyayi elde tutmak icin, insan anlayisli
     olmalidir; halka hakim olmak icin ise, hem akil, hem
     cesaret gerekir./ Dunyayi elinde tutan, onu anlayis ile
     tuttu; halka hukmeden, bu isi bilgi ile yapti./ Adem'in
     dunyaya indiginden beri iyi nizam daima anlayisli
     insanlar tarafindan vaz'edilegelmistir./ Hangi cagda
     olursa olsun, bugune kadar daha yuksek yer daima
     bilgiliye kismet olmustur./ Insanlarin kotusu anlayis
     yolu ile asilir; halk arasinda cikan fitne bilgi ile
     bastirilir./ Isleri bu ikisi ile halledemezsen, bilgiyi
     birak, elini kilica daya./ Halki idare eden hakim ve
     alim beyler, bilgisizin isini kilic ile
     halletmislerdir./ [4]

Bu gorusler Turk dunyasinda kaybolmadan yasamayi surdurmektedir.
Onucuncu yuzyil Mongol istilasindan sonra Orta Asya'yi yeniden
birlestiren Barlas Turklerinden Timur Bey (1335?-1405) idi.
Timur'un torunlarindan, Hindistandaki Turk devletlerinden birinin
kurucusu olan Babur (1483-1530), yazdigi tarihi hatirati olan
Baburname de bu gibi dusunce ve ogutlere de yer verir.[5]  19ci
yuzyilin ilk yarisinda Azerbaycan tarihini Gulistan-i Irem [6]
adi ile kagit'a aktaran Abbas Kuluaga Bakuhanli (1792-1847?),
Kutadgu Bilig kitabini cocuklara anlatmak istercesine Nasihatlar
kitabini da yazmistir.[7]

Ornekleri verilen bu gorusler, derin bir tarih anlayisinin
ozetidir.[8] Ancak, Kutadgu Bilig'in yazildigi tarih cercevesinde
ne gibi olaylarin yer aldigini bilmeden Balasagunlu Yusuf'un
yazdiklarinin inceliklerini tam olarak anlamak zordur. Bu
inceleme bugune dek bir tarihci tarafindan butun yonleri ile
ayrintili olarak yapilmamistir.[9] Eger yapilmis olsa idi,
Turklerin o sure icinde oldugu kadar, sonradan olusan diger
toplumlarla aralarindaki iliskiler de acikliga kavusturulmus
olurdu. 

Bu tur arastirmalarin onemini vurgulamak bakimindan, Kutadgu
Bilig ile uc tarihi olayi karsilastirmak yeterlidir: 

Magna Carta; Machiavelli'nin Prince adli kitabi ve Amerika
Birlesik Devletleri Temsilciler Meclisinin 1949 yilindaki karari.


1. Kutadgu Bilig ve Magna Carta sozlesmesi:

Kutadgu Bilig, ilk bilinen "devlet isleri yonetim kilavuzu" dur.
Selcuk sultani Alp Arslan'in 1071 de Bizans ordusu ile Malazgirt
ovasinda yaptigi savas yilina yakin bir zamanda, Asya'nin
dogusunda, bugun Cin Halk Cumhuriyeti icinde kalan topraklarda
tamamlanmistir. 

Bilindigi gibi, Magna Carta 1215 yilinda yapilan bir Ingiliz
anlasmasinin adidir. Bu anlasma, iki devlet veya toplum arasinda
degil, Ingiliz krali John Lackland ve bu kral'in tabiyetindeki
Ingiliz Bey'leri (Barons) arasinda kaleme alinmis ve
muhurlenmisti. Bu anlasma geregince, Ingiliz krali John, kisisel
nedenlerle Bey'lerinin mal ve mulklerine el uzatmayacagina soz
veriyordu. Bu olayin uzerinden gecen yuzyillar boyunca, bu
sozlesme gunumuzdeki Ingiliz demokrasi ve ozellikle "anayasa"
anlayisinin temel tasi olarak gorulmeye ve gosterilmeye
baslandi.[10] Hatta bu gorus, butun dunyadaki anayasalara da
uzatilarak, Magna Carta'nin diger ulkelerde sonradan gelisen
anayasa anlayisi uzerine yaptigi etkiler butun dunyaya
duyuruldu.[11] 

Kutadgu Bilig'in Magna Carta uzerine bir etki yaptigi soylenemez.
1190-1192 yillari arasinda Ingiliz Krali I. Richard'in Hacli
Seferlerine katildigi,[12] dolayisi ile Kutadgu Bilig'in
varislerinin oturdugu bolgelere geldigi tarihte kaydedilmis ise
de, Kutadgu Bilig'in Ingiliz Bey'lerince goruldugunu belirleyen
bir belge gun isigina cikmamistir. Magna Carta sozlesmesinin
yapildigi tarihten birbucuk yuzyil once yazilmis olan Kutadgu
Bilig, tek bir konu olan Bey'lerin "mal guvenligi" uzerine degil,
butun yonleri ile tam anlami ile toplumsal bir devlet yonetiminin
saglanmasi icin Karahan Turk Devleti hukumdari Tavgac Bugra Han'a
ithaf edilmistir.[13]  


2. Kutadgu Bilig ve Machiavelli'nin The Prince kitabi:

The Prince kitabi, Kutadgu Bilig gibi "devlet isleri yonetim
kilavuzu" dur. Niccolo Machiavelli (1469-1527), The Prince adli
kitabini, Floransali Medici'ler tarafinda isinden atilinca, 1512
yilinda yazmaya baslamis ve "nufuz ve devlet yetkilerinin ne
yollarla bir kisi tarafindan ele gecirilebilecegini" anlatmak
istemistir. Machiavelli, Floransa ve Venedik devletleri
arasindaki politik, ticari ve askeri yarisma sonucu ortaya cikan
durumlarda, Hristiyanlik ahlaki ile devrin politik gerceklerin
birbirleriyle uyusumsuzluk icinde oldugunu ortaya koymustur. 
Machiavelli'ye gore, bir Prens (Italyan sehir-devleti hukumdari)
daimi olarak, hem dost hem de dusmanlarina karsi entrika yapmak,
hem dostlarini hem de dusmanlarini kucultmek ve guclerini
ellerinden almak cabasi icinde bulunmalidir.[14] Bu gorus, tam
anlami ile Kutadgu Bilig'in tutumuna taban-tabana zittir. Cunku,
Balasagunlu Yusuf'a gore, bir hukumdar once kendine bagli
toplum'un guvenlik, saglik ve refah'ini dusunmelidir. Buna karsi,
bu gun bile, Machiavelli'nin The Prince kitabi, bati kultur,
medeniyet, politika ve endustrisinin temel taslarindan biri
sayilmaktadir.

Machiavelli'nin de Kutadgu Bilig'i gorup gormedigi de
belgelenmemistir. Avrupali devletlerin hukumdarlari ve buyuk din
adamlarinin, iclerinde her konuda kitap bulunan cok genis
kitapliklari oldugu bilinmektedir. Hatta, Turk destanlarindan
Dede Korkut'un onaltinci yuzyilda kagida aktarilmis bir
elyazmasi, yirminci yuzyilda Vatikan kutuphanesinde bulunmus ve
Italyanca'ya cevrilmisti. Dede Korkut'un baska bir elyazmasi da
Dresden Kraliyet kutuphanelerinden birinde 19cu yuzyilda gun
isigina cikmisti.[15] Bunun gibi, Kutadgu Bilig'in bizce
bilinmeyen bir elyazmasi o devirlerde Avrupa kitapliklarinda
bulunmus olabilirdi. Gene de, iki yazarin devlet anlayislarinin,
uzerinde durduklari genel konu disinda, bir benzerlik
gostermedigini goz onunde tutmak gerekir. Eger Machiavelli,
Kutadgu Bilig i gormusse bile, etkilendigini soylemek zor'dur.

Machiavelli'nin The Prince kitabini yazdigi yuzyilda Osmanli
devletinin Avrupa kitasinin dogu yarisina askeri guc ile hakim
oldugu butun tarihcilerce, ve ozel calismalarla canli
tutulmaktadir. Buna karsilik, diger Turk devletlerinin ve
hanliklarinin Asya'daki durumlari ise genellikle kalin bir perde
arkasinda sakli kalmistir.

3. Kutadgu Bilig ve Amerika Birlesik Devletleri kanunlarinin
gelismesi:

Kutadgu Bilig'in bilinen uc elyazmasi vardir. Bunlardan biri olan
Herat[16] elyazmasi, uzerindeki kayit'a gore, 1474 yilinda
Tokat'dan Istanbul'a getirtilmistir: 

     "sekiz yuz yetmis dokuz [1474] tarihinde, yilan
     yilinda[17], Abdurrezzak Seyh-zade Bahshi icin, Feneri-
     zade Kadi Ali Istanbul'dan mektup gondererek, Tokat'tan
     getirttiler; mubarek olsun, devlet gelsin ve mihnet
     gitsin."[18]

Bu kayit uzerine Resit Rahmeti Arat asagidaki gozlemlerde
bulunuyor:

     "Osmanli devlet teskilatinda Orta Asya Turk ulkeleri
     ile resmi muhabereyi idare eden hususi kalemler vardi.
     'Bahshi' unvanini tasiyan bu memurlarinin ayni zamanda
     bu [Orta Asya Turk] ulkelerinin siyasi ve ilmi
     vaziyetine vakif olan ve ekseriya oralardan gelen
     kimselerden secildigi anlasiliyor. Seyhzade
     Abddurrezzak Bahshi de, Fatih Sultan Mehmet zamaninda,
     boyle bir vazife ile Istanbul'da bulunanlardandir...
     Boylece, bu nushanin 879/1474 de Istanbul'a gelmesinin
     sebep ve amilleri anlasilmis oluyor. Eserin bundan
     sonraki macerasini takip etmek guclesiyor... Nushanin
     190ci sahifesinde 'Nalbant Hamza'dan satin aldik; Molla
     Hayreddin'in Cuma mescidi yaninda, sahit Hoca Haci
     Dellal' kaydindan bir fikir edinmek muskuldur....
     Kayitta adi gecen Hoca Hayreddin, Fatih Sultan
     Mehmet'in ustadi olup, 880/1475 de vefat etmistir."[19]


Fatih 1481 de, oglu II. Bayazit 1512 de, onun oglu Yavuz Selim
1520 yilinda tarih'e goctuler. Yavuz Selim'in oglu Sultan
Suleyman, 1520 ile 1566 arasinda Osmanli hukumdari idi.
Suleyman'in adina Kanuni unvaninin eklenmesine neden, kazandigi
savaslar degil, devletinin temelden ve hukuk yolu ile yonetimi
icin yasalari duzenlemesidir. 

Sultanlik baba'dan ogul'a gecerken, sultanlari egiten bilim
duzeninin de bu tur belirli kurallar icinde bir kusaktan digerine
iletildigi dusunulebilir. Istanbul Topkapi sarayindaki
Enderun'da, ve sarayin disindaki medreselerdeki bilim adamlari,
sultanlara ek olarak, kendilerinden sonra gelecek kusaklarin
bilim adamlarini da yetistirmekte idiler. Dolayisi ile, bir
sultan'i yetistiren bilim adaminin kullandigi kaynaklarin, sonra
gelen bilim adamlarinca da kullanilabilecegini dusunmek gerekir.
Diger bir deyisle, Fatih Sultan Mehmet'i yetistiren hoca Kutadgu
Bilig i bir ders ya da kaynak kitabi olarak kullanmis ise,
Kutadgu Bilig'in adi gecen Hoca Hayreddin'in yetistirdigi diger
bilim adamlarinca da kullanmis olmasi da akla yatkindir.
Boylelikle, diger sultanlar da Kutadgu Bilig den ilim almis
olabilirler. Bu konuda da bugun elimizde acik bir belge
bulunmamaktadir. 

Amerika Birlesik Devletleri Temsilciler Meclisi binasi 1949-1950
yillarinda temelli bir tamirattan gecirilmis idi. Bu tamirat
sirasinda, toplanti salonunun duvarlarina, Amerikan Kanunlarinin
gelismesi uzerine etkili olan tarihi dusunur ve hukumdarlarin
birer portrelerinin asilmasina karar verilmisti. Universitelerden
secilmis bir bilimadamlari kurulu, Amerika Birlesik Devletlerinin
kanunlarina bu tur etkisi olan yirmi uc tarihi kisiligi secti. Bu
kisilerin degisik heykeltraslara yaptirilan buyuk capli mermer
madalyon portreleri, Temsilciler Meclisi Toplanti Salonu kubbesi
etrafina esit araliklarla dizildi. Icinde yasadiklari yillar
sirasina gore yapilan bu duzenleme sonucu, Kanuni Sultan
Suleyman'in portresi Toplanti Salonunun duvarinda yer aldi.[20] 

Bu yonden, Kutadgu Bilig'in Amerika Birlesik Devletleri
kanunlarinin gelismesini etkiledigi bu gun one surulemez. Cunku,
elde bilinen belge yoktur. Belki bu iliski ilerde belgelenebilir.
Ancak, konunun derinlemesine ele alinmasi gerekir. Bu da,
universitelerde gorev yapmakta olan bilim adamlarinca yapilmasi
gerekli bir calismadir.

Magna Carta, The Prince ve ABD Temsilciler Meclisi Toplanti
salonunda portreleri asili tarihi kisilerin neden bu derece
onemli goruldukleri, tutulduklarinin uzerine kafa yormak gerekir.


Toplumun Mayasi

Konu, bir "Kultur" egitimidir. Ziya Gokalp "Hars" sozcugunu
"kultur" kapsaminda kullanmistir. Gokalp, bu deyim ile,
Latince'den diger dillere gecmis olan "cultura" (kultur) sozune
bir karsilik bulmaya calismis idi. Bununla birlikte Turklerin
"hars" i ile Fransiz "la Culture" ya da Alman "die Kultur"
kapsamlarinin bir olmadigini anlatmaya calistigini da yazar.[21] 

"Kultur," belirli bir kok'ten gelmis bir toplumun "ana mayasi"
anlamindadir. Bir toplum'un ana mayasini: o toplumun tarih, tore,
dil, edebiyat, ve sanat birliginin toplami belirler. Bir toplumun
benligini olusturan bu ortak degerler, o toplumun diger
toplumlarin kimliklerinden nasil ve nerede ayrildigini belgeler.
Bir toplumun uyesi olan her kisinin yapisinda ve benliginde, o
toplumun mayasindan bir parca bulunur. Fransiz ve Alman
kulturleri arasindaki ayriliklar, bira mayasi ile sarap mayasi
arasindaki ayriliklardan daha da derindir. Bunun gibi, Turklerin
"ana mayasi" da diger toplumlarin mayalarindan ayridir. Bununla
birlikte, yogurt ve peynir mayalarinin bir kokenden gelmis oldugu
da unutulmamalidir.

Ancak, bir maya yalniz basina birakildiginda, "kendi kendini
yer." Bu bir dil surcmesi degildir. Maya icine katildigi diger
maddeleri etkiler: yogurt mayasi, sut'u yogurt'a cevirir. Sarap
mayasi, uzum suyunu sarap yapar. Eger maya, icinde gelisecegi,
cogalacagi ana maddeyi bulamaz ise, kendi kendini yemeye baslar.
Sonucunda olur. Uzum suyuna yogurt mayasi katilirsa, sonuc ne
saraptir, ne de yogurt. Ne icilebilir, ne de yenilebilir.
Maya'nin canli tutulabilmesi icin, surekli olarak kullanilmasi
gerekir. Yeni mayalanmis yogurdun bir parcasi ayrilip maya olarak
saklanir. Boylelikle maya da kendini yenilemis olur. Bir toplumun
kulturu de bundan farksizdir. Kullanilmayan kultur olur. 

Kitapliklar da, iclerinde toplumlarin mayalarinin saklandigi bir
hazinedir. Icindeki kitaplar, yeni kusaklarin kafalarini mayalar.
Bu maya tutar, yeni kitaplar yazilmasina neden olur. Yeni yazilan
kitaplar da kitapliga eklenir. Maya gibi, benlik te buyur,
incelir, arilasir ve yukselir.

Dolayisi ile, Kutadgu Bilig bir maya'dir, kullanilmaz ise olur.
Olen yalniz bir kitap ve icinde toplanmis degerli bilgiler
degildir, o kitabi yaratan kisiyi yetistiren toplumun mayasidir,
benligidir. Maya'nin soy'unun olmus olmasi, maya'nin evrimini ve
gelismesini de onler, durdurur. Maya da incelmek, arilasmak ve
yucelmekten geri kalir. Bir kitap, kendinden once yazilmis
olanlarin icindeki bilgi duzeyinden baslayarak daha yeni ve
yuksek basamaklara tirmanir, bilgi'yi yukseltir. Toplumun
mayasini saklayan da Kutadgu Bilig gibi yazilmis, yayinlanmis ve
surekli olarak okunmakta olan kitaplardir. 


Uygarlik

"Uygarlik," bir toplumun kendi mayasini, benlik ve kimligini
kaybetmeden, diger uluslarin da mayalarini ogrenmek, anlamak ve
kullanmak ugrasidir.[22] Bir toplum, dunyada tek basina
yasayamaz. Diger toplumlarla alis-veris yapmak zorundadir. Bu
alis-veris, yanliz ticari ve sinai alanda da kalamaz. Toplumlar
dunyada bagimsiz yasayabilmek icin, ticaret yarisina oldugu
kadar, uygarlik yarisina da katilmak zorundadirlar.[23] Dunya
toplulugu icinde, bir toplum'un maya'sini kaybetmeden ve ozerk
olarak yasayabilmesi de, diger toplumlarin "maya" larini
ogrenmeyi ve bilmeyi gerektirir.

Uygarlik, dunya toplumlarinin genel malidir. Uygarlik, maya'lari
degisik insan toplumlarinin uzun sure icinde edindikleri evrensel
bilgilerinin duzenli yoldan ilerletilmesi, inceltilmesi, ve
paylasilmasidir. Insan kafasi, govde'nin adaleleri gibidir:
Egitimden gecmezler ise, gelisemezler. Japon ornegi, benligini
kaybetmeden bir toplumun cagdas uygarliga yalniz ayak uydurmasi
degil, onderlerinden biri olabilmesinin ornegini vermis, yolunu
gostermistir.[24] Ingilizler, cicek hastaligina karsi asi'yi
Turklerden 18ci Yuzyilda ogrendiler.[25] Gelistirerek, butun
dunya uygarliginin mali haline getirdiler. Bunun gibi, domates,
hindi[26] patates, misir gibi yiyecek maddeleri (ve tutun), Kuzey
Amerika kitasindan 1492 yili sonrasi butun dunyaya yayildi.

Diger toplumlarin mayalarini ogrenmek yolu ile, bir toplum
uluslararasi ortamda saglikli yasama ve yucelme yarisina katilir.
ABD toplumu, yogurt mayasini ve yogurdu gunumuzden ortalama yirmi
yil once (ticari tanitma yolu ile) ogrenip, severek gundelik gida
maddeleri arasina katti.[27] Bu yoldan, ABD toplumu saglikli ve
besleyici bir yiyecek maddesine kavustu. Ancak, bu durum, ABD
toplumunu Turk'e cevirmedi. Japonya, elektronik bilimini ikinci
dunya savasi sonrasi Bati Avrupa ve ABD den ogrendi. Bu sanayi
dalinda dunya onderi oldu. Ama, kendi mayasini, benligini
kaybetmedi. Dunya uygarligina adim uydurmakla, Japon toplumu
Amerikali ya da Avrupali olmadi. Gene Japon mayasinin gelismesine
onem verdi, benligini korudu. Bunun nedenlerinin basinda, Japon
mayasinin tarih, edebiyat ve sanat yolu ile cok iyi belirlenmis
olmasi, Japon toplumunun bu maya'yi degistirmek istememesi de
gelmektedir. Cunku, Japon mayasi koklu olarak belgelenmis,
yazilmis ve Japon egitim duzeni icinde temelli olarak
ogretilmektedir. 

Bir insan yalniz bir tur yiyecek maddesi ile yasayamaz. Ekmegin
yanina hic olmazsa sogan, ya da yogurt eklemek zorundadir. Bu,
yalniz tad almak icin yenilen bir katik degildir. Insanin yapisi,
degisik yiyecek maddelerini yemesini gerektirir. Ayri mayalar
yardimi ile olusturulan yiyecek maddelerinin insan govdesine
girmesi gereklidir. Insan govdesi bu yiyeceklerden yararlanir,
saglikli yasama yolunda kullanir. Bununla birlikte, ayri-ayri
maya'lar, daha maya iken, bir kap ßcinde birbirine karisamaz. Her
ailenin bir evi oldugu gibi, her maya da yasamak icin kendine
ozgu bir kap ister. Ayri kaplar icinde yasayan mayalar,
boylelikle mayalik gorevlerini yaparlar. Bu maya'larin ortaya
cikardiklari maddeler toplami uygarliga katkida bulunur, madde'yi
yaratan toplum'a maddi gelir saglarlar. Ornegin, Cin uzun sure
ipek ve ipekbocekciligini gelistirmis, sirlarini diger
toplumlardan sakli tutmustu. Bu yoldan Cinliler gunumuzde de
uluslararasi ticarette onemli oranda para kazanmayi
surduruyorlar.[28] 

Kultur maya'si, insanin beyninde yasar. Insan beyni, insan
govdesi gibi, bircok degisik kaynaklardan mayalanmis bilimlerden
yararlanarak yasamak zorundadir. Bir beyin, yalniz matematik, ya
da siir "maya" si ile gelisemez. Matematik maya'si ile
ogrendiklerini nerede, kimin yararina ve nasil kullanacagini
ancak tarih mayasi yolu ile ogrenebilir, bilebilir. Siir ve muzik
yaratirken, ulusunun buyukleri ve basindan gecen onemli olaylar'i
tarih'ten ogrendigi gibi, calismalarina kaynak alacaktir. Yoksa,
kendi maya'si yerine, baska maya'lara hizmet edecektir.

Maya'larin "inceltilmesi" ve "arilastirilmasi" surekli, kesiksiz
egitim yolu ile olur. Bu arilastirma ugrasi sirasinda,
arilastirma'yi yapan toplum, diger toplumlarin maya'lari ile
tanisir. Toplumlararasi iliskilerin gelismesi sonucu,
uluslararasi uygarlik[29] ilerler. 

Insanlarin kullandigi mayalar, kendi baslarina kendilerini
yenileyemezler. Cogunlugu yalnizca insanlarin yararina calisan bu
mayalar, insanlarin ozel dikkatini gerektirir. Kultur mayasi da
bunlarin basinda gelir. Turk uygarligi icinde Kutadgu Bilig ve
Bati Medeniyeti icinde Magna Carta sozlesmesi ve The Prince
kitabinin onemi burada kendini gostermeye baslar.

Bu Bati Uygarligi nasil olusmustur, nasil yasamayi surdurur,
neden ve nasil kendini yeniler? Bu soru'nun bir tek karsiligi
vardir: bilgi ve egitim.


Egitim "Mayalandirma" ve Uygarlik
              
Romali tarihci Tacitus, M. S. Birinci yuzyilda yasamisti.
Tacitus, gorgu sahidi bulundugu donemde Roma imparatorlugu
egemenligi altinda olan Britanya'lilarla[30] karsi kullanilan
Roma imparatorlugu politikasini aciklayici sunlari yazmisti:

     [Britanyalilar] Bir zamanlar tek bir kral altinda
     [topluca] yasamakta idiler; simdi ise, kendi aralarinda
     ve rakip reisler altinda kendi aralarinda vurusmaktan
     bolunmus bulunuyorlar. Hakikaten, bizim [Romalilarin]
     isimize en cok yarayan da, kuvvetli uluslarin kendi
     aralarinda vurusmalari ve bize karsi isbirligi
     yapamamalari oluyordu....  [Britanyanin] belirli
     bolumleri Kral Cogidumnus'a yonetmesi icin verildi. Bu
     kral da sadakatle bize hizmete devam etti. Uzun sure
     once yerlesmis Romali geleneklerince, tabi bir kral
     eliyle [bu kral'a bagli] toplumlari da esir [ve tabi
     etmek] etmek yolu surduruldu....[31] Daginik, genis
     alanlarda yasayan (ve dolayisi ile [Romalilara karsi]
     baskaldirmaya her zaman yatkin) halk'i hareketsizlige
     alistirmak, sakin bir duzende zevk ve sefahat icinde
     toplu halde yasamaya yoneltmek amaci ile, Agricola[32]
     bu toplumlari tapinaklar, toplanma yerleri ve binalar
     yapmaya ozel olarak tesvik etti. Resmi olarak ta onlara
     onlarin bu gibi isleri tamamlamalari icin yardimda
     bulundu. Bu tesviklerine cabuk karsilik verenleri ve
     yerine getirenleri derhal acikca ogdu, onurlandirdi.
     Agirdan alanlari sertce elestirdi ve kinadi. Bu yoldan,
     devlet zoru ve eli ile degil, aralarina rekabet sokarak
     kisilerin toplumda taninmalari [sivrilmeleri] yolunu
     acti. Ek olarak, ileri gelen Britanyalilarin
     cocuklarinin uygar sanatlarda [civilized arts]
     egitilmelerini sagladi. Bunlarin dogal yeteneklerini
     Gaul'lulerinkilerden,[33] ne kadar iyi egitilmis
     olurlarsa olsunlar, daha ustun tuttu. Sonucunda,
     Latince ogrenmekten uzak durmus olanlar hemen cok iyi
     Latince ogrenmeye ve kullanmaya basladilar.[34] Roma
     giysileri de bu toplumlar icinde yayildi. Toplum yavas-
     yavas bozulmaya yuz tuttu; toplanti salonlarina, Roma
     hamamlarina devam ettiler, muhtesem partiler vermeye
     basladilar. Tecrubesizlikleri yuzunden, Britanya'lilar
     butun bu davranislarini uygarlik saydilar. Aslinda
     butun bunlar esaret ve bas egmelerinin gereklerinden
     baska bir sey degildi.[35]

Britanyalilarin Roma politikasini gorusleri ise baska bir
acidandi. Gene Tacitus, dil-avcilarindan alindigi anlasilan ve
Romalilara karsi olan Britanyalilarin dusuncelerini de kitabina
ekler:

     Teslim olmakla, omuzlarimiza daha da agir yukleri
     gonullu olarak almaktan baska hic bir kazancimiz
     olmuyor. Eskiden, her bir boy'umuzun birer bas'i var
     idi. Simdi ise iki kral birden [biri Romali vali,
     digeri, Romalilarin tahta cikardigi yerli kral]
     uzerimize oturtuldu  --biri canimizi cikariyor, digeri
     de malimiza el koyuyor. Bu iki agamiz'in birbirleri ile
     catismasi halinde, kullari olan bizler ise cok kotu
     duruma dusuyoruz. Onlarin ceteleri veya duzenli
     askerleri, bize karsi yaptiklari butun hakaretlere
     siddet de karistiriyorlar. Malimiz ve namusumuz onlarin
     ihtirasi onunde artik emniyette degil. Savasta, yigit
     olan ganimetten payina duseni alir. Bugunku durumumuzda
     ise, korkaklar ve kacaklar evlerimizi soyuyor,
     cocuklarimizi kaciriyor, erkeklerimizi emirleri altina
     aliyorlar. Bu serserilere bas egmekle, sanki biz onlara
     "yurdumuz ugruna olmaktan baska, bizim icin herhangi
     bir sebeple olmek kolay" diyoruz. Halbuki, bizim
     nufusumuz cogunluguna karsi, isgalciler yalnizca bir
     avuc adam. Almanlar bu gercegi gorup, baslarindaki bu
     zalimleri kovdular. Hem de onlari dusmanin ana
     vatanindan koruyan bizimki gibi bir deniz kalkani
     degil, yalnizca bir nehir idi. Bizim ise ugrunda
     savasmamiz gerekli bir yurdumuz, karilarimiz ve ana-
     babalarimiz var. Romalilarin ugruna savastiklari ise
     yalnizca keyifleri ve ihtiraslari. Geldikleri gibi geri
     giderler. Eger biz de, atalarimizin yaptigi
     kahramanliga es olacak olursak, bunlar da giderler.
     Tanrilastirilmis Jul Sezar'in geldigi yere gittigi
     gibi. Savasta verecegimiz bir-iki kayiptan
     korkmamaliyiz. Basarimiz atagimizi destekleyecegi gibi,
     acilarimiz da dayanma gucumuzu arttiracaktir. Tanrilar
     su anda biz Britanyalilara aciyip, Roma generalini
     baska bir adada ve uzakta tutmakta. Biz ise, en guc ise
     basladik. Karsi gelme ve ayaklanma hazirligindayiz. Ve
     boyle bir durumda yakalanmakta, savasa atilmaktan daha
     buyuk tehlike vardir.[36]

Bu gozlem ve karsi gozlemler, M. O. 427?-347 yasamis olan
Plato'nun [Eflatun] goruslerine ve yazilarina uymaktadir. Plato,
Cumhuriyet adli kitabinda[37], bir devletin ve bu devlet
tarafindan yonetilecek olan toplumlarin gorevlerini ozetler:

          "Devletin gercek vazifesi, sosyal kuvvetleri
     uzlastirarak politikayi cemiyetin ilerleyisine
     cevirmektir. 
          Devrimler, birtakim basit sebeplerle meydana
     gelmis gibi gorunurse de, bunla birikmis bircok
     kotuluklerin sonucudur. En sonunda demokrasi gelir.
     Demokrasinin esas prensibi, halkin egemenligidir. Ama
     milletin kendini yonetecekleri iyi secebilmesi icin,
     yetiskin ve iyi egitim gormus olmasi sarttir. Eger bu
     saglanamazsa, demokrasi, otokrasi'ye gecebilir.
          "Halk ovulmeyi sever. Onun icin, guzel sozlu
     demagoglar, kotu de olsalar, basa gecebilirler. Oy
     toplamasini bilen herkesin, devleti idare edebilecegi
     zannedilir.[38]
          "Demokrasi, halk egitimi meselesidir. Halkin
     egitimi zayif olursa, demokrasi oligarsi'ye gecer. Gene
     halkin egitimi zayif olursa, oligarsi demagog yaratir
     ve demagog, diktator olur..."[39]

Yunanli Plato'nun verdigi dersleri dinlemeyenler once gene
Yunanlilar oldu, Yunan cumhuriyetleri bir askeri diktatorluk ve
imparatorluga donustu. Ardindan gelen Roma cumhuriyeti, gecmis
yakin tarihten de ders almayayarak, cumhuriyetlik niteligini
Julius Caesar [Sezar] (M. O. 100-44) elinde kaybetti. Yerine gene
bir diktatorluk kuruldu. Imparator/diktator Sezar, M. S. 44
yilinin Mart ortasinda olduruldu ise de, yaratilan imparatorluk
organlari dolayisi ile cumhuriyet geri gelmedi. Sonra da Roma
Imparatorlugu goctu.

Amerikan cumhuriyetinin devlet ve toplum kuruluslarinin ilk
duzenleyicileri arasinda bu gibi gercekleri cok iyi bilen
Benjamin Franklin (1706-1790), George Washington (1732-1799)[40]
Thomas Jefferson (1743-1826)[41] gibi dusunurler, politika ile
ugrastiklari gibi onem ve oncelikle egitim uzerinde de durdular.
Amerikan Kolonilerinde[42] kurulan ilk universiteler, Avrupa
duzeni'ni ornek aldiklarindan, birinci sirada din adamlari
yetistirmekle gorevli idiler.[43] Ozellikle Franklin ve Jefferson
ve onlarin izinden yuruyen ileri goruslu Amerikan dusunurleri ve
politikacilari, temel bilimlerde egitim yapacak universite
duzenini gelistirdiler. Adi Pennsylvania Universitesi olarak
sonradan degistirilen College of Philadelphia, 1753 yilinda
Franklin'in yardimi ile kurulmus olup, ABD'nin ilk "laik"
universitesi ve bu yeni duzeni ilk uygulayan kurulus olarak
bilinir. Bu atilimlar surdurulerek, 1819 yilinda Jefferson'un
onculugunde Virginia; 1876 da Johns Hopkins ve 1892 de Chicago
universiteleri acildi. Bu kuruluslar: ABD tarih, siyasal bilimler
ve iktisat konularina yaptiklari katkilarla ABD laik temel
bilimler egitimini buyuk olcude etkilediler. Amerikan kultur ve
uygarliginin temellerini attilar. Bu yeni duzen, o gun'e kadar
kurulmus universitelerce de sonradan benimsendi ve kabul edildi.
Bu etkiler, degisik yonleri ile, gunumuzde dunya'nin diger ulke
ve universitelerinde de kendini gostermektedir. Tarih ve diger
toplum bilimlerinde insanligin bildigi ve olcebildigi en yuksek
duzey'e ulasmis bulunan bu universiteler, ayni zamanda dogal
bilim dallarinda da ABD'nin en onde gelen kuruluslaridir: Johns
Hopkins universitesi, ABD Federal Hukumetinin actigi dogal bilim
arastirma-yarismalarini kazananlar arasinda onde gelen bir
kurulustur. Chicago Universitesi ise, atom bombasinin
gelistirilmesinde ilk adimlari atan laboratuvar'i kurmustur.

Bilindigi gibi, bugun ABD deki her universitede lisans duzeyinde
"ihtisas" ogretimi yapilmaz. Ileri gelen universiteler
incelendiginde, ne buyuklukte olurlarsa olsunlar, ne sayida
"mesleki okullari"  olursa olsun, bu universitelerin cekirdegini
bir "College" in olusturdugu gorulur. Bu "College," dort yillik
bir "Temel Egitim" (Liberal Arts) okuludur. Bu Temel Egitim
programlarinda ogrencilerin fizik, kimya, biyoloji, astronomi
gibi dogal bilimlere es tutulan tarih, felsefe, matematik, muzik,
guzel sanatlar; bunlarin yardimi ile Orta Dogu, Roma, Bati
Avrupa, Uzak Dogu, v.b. edebiyatlari; ek olarak antropoloji,
sosyoloji, psikoloji, ekonomi, gibi toplum bilimlerine kadar olan
butun temel bilim dallarinda genel bir "taban" kazanmalarina
yardimci olunur. Bu dort yillik temel lisans diplomasi alindiktan
sonra "Mesleki okullarda" (Professional Schools)  "meslekler" ek
olarak okunur.[44] Temel Egitim, boylelikle once egitilmis
kisi'nin kafasini maya'lar. Sonra da, mesleki egitimin "maya"
sini olusturur. Bu universitelerde: tip, hukuk, kutuphanecilik,
hastabakicilik, moda desinatorlugu, mimarlik, teoloji-din adami
yetistirme, kamu yonetimi, is idaresi gibi butun "mesleki
okullara" giris, herseyden once bir dort yillik Temel Egitim
(lisans-Bachelor's degree) diplomasi gerektirir.

Karsilastirma yapmak bakimindan ele alinacak olursa, pek cok
universitenin Lisans Ustu (Graduate School) tarih bolumunde
lisans ustu (master) ve doktora calismalari yapildigi halde,
tarih bolumu (ve bagli oldugu Graduate School) bir "mesleki okul"
degildir. Cunku, mesleki okullar ancak "usta teknisyen"
yetistirmek icin kurulmustur. Ileri gelen universitesiteler
kendilerini daha cok "dusunur kisi" yetistirmek gorevlisi sayar.
Tarih bolumu de bir "dusunce dalidir." Bu gorus'e gore, "dusunur
kisiler" toplum'un sorunlari uzerinde arastirmalar yapar, cozum
arar, onerilerde bulunur. Bu "dusunur kisilerin" ugrasilari
sonucunda ortaya cikacak onerileri uygulamak ta, mesleki
okullarda okumus "usta teknisyenlerin" gorevidir. Buna karsilik,
"tarih" buyuk insan topluluklarinin (ornegin devletlerin)
birbirleri ile olan iliskilerini inceler, arastirir, olaylardan
kissa cikarir. Bu iliskiler icinde, uluslarin benliklerini ne
denli koruduklarini; ne gibi yontemlerle aralarinda baris ve
savas ile yaristiklarini arastirir. Gelecekte toplumlarin
birlikte nasil ve ne duzeyde anlasmalari, yasamalari gerektigini
denetlenmis belgeleri ile ortaya koymakla ugrasir.

Unutulmamasi gerekir ki, gunumuz'un sartlari herseyden once
insanlararasi iliskileri icerir. Buyuk ve kucuk butun ticari ve
sinai kuruluslar insan topluluklarinca olusturulur, diger insan
topluluklarindan mal alir, onlara mal satar. Geregi gibi genis
kapsamda egitilmis "Insan Sermayesi" olmadan para, makina ve
hammadde bir is goremez. Bu nedenle, ileri gelen universiteler
ogrencilerinin oncelikle Temel Bilimler ile tanisik olmalarini
ister, Temel Egitim'e oncelik verilir. Bu Temel Bilimler
egitilmis kisilerce ne kadar ust duzeyde bilinirse, uyesi
olduklari toplumlar da uluslararasi duzen icinde o kadar iyi
gecinme ve "komsuluk" etmek yetenegi kazanirlar.

Herseye ragmen, ABD Temel Bilimler egitiminin oz'unu "Bati
Avrupa" kulturu olusturmaktadir. Bu "Bati Avrupa kulturu" ise,
genellikle ikibin yil oncesinin Yunan ve Roma kulturlerinin
temeli uzerine kurulmustur. Bir Ingiliz, Avrupali, ya da ABD'li
ogrenci, once kendi kulturunu, tarihini, edebiyatini,
medeniyetini ogrenir; sonra da, ilerde birlikte is yapacagi,
gecinmek zorunda oldugu uluslarin kultur, edebiyat, tarihi ile
tanisir. Baska uluslarin maya'sindan, kendi ulus yarar ve
cikarlarina ne gibi dersler alinabilecegini ogrenir. Bu tanisma
ve mayalandirma da kitapliklarda yer alir. 

Ortalama olarak, bir Temel Bilimler universite kutuphanesinde bir
milyon cilt kitap bulunur. Nedeni aciktir.[45] Arastirma
universiteleri kutuphaneleri de en az uc-dort milyon cilt
kitaptan sonra ciddiyet ve saygi kazanmaya baslar. Genis
acilardan ve konularda kitap okumadan, yalniz sinirli sayida
"ders kitaplari" yolu ile "egitilecek" ogrenciler, bir kaliptan
cikmiscasina belirli bir yone itilmis olacaklardir. Tek basina
bir kagit parcasindan baska bir sey olmayan bir diploma'yi
alabilmek icin, sinav hazirliginda bulunacaklardir. Yalnizca
sinav gecmek icin calismalarda bulunmak ta basli-basina "Temel
Bilim" egitimine taban-tabana zit bir tutum ve gorustur. "Temel
Bilimler" egitimi, "her bir ogrencinin kendi ilgisini cekecek bir
konuda kendi istek ve ozen ile derinlemesine calisma yapmasi"
olarak da tanimlanir. Bu da, ozel ugras, merak ve calisma yolu
ile kisinin uyesi oldugu kultur'e ve maya'ya katkida bulunmasi,
bu maya'yi arilastirma calismasidir. O da kutuphanesiz olamaz.

Bu mayalandirma ve temel bilim egitimi, dunyanin ileri gelen
kuruluslarinin calisma ve gelismelerini de etkiler. Ornegin,
dunyanin en buyuk 1000 firmasinin genel mudurlerinin ve yonetim
kurullari baskanlarinin egitimleri gozden gecirildiginde, bu
gorevlerdeki kisilerin buyuk bir oraninin lisans duzeyinde "Temel
Egitim" tahsil ettikleri anlasilir.[46] Daha kucuk bir orani once
muhendislik ve dogal bilimler okumustur. Ancak Temel Egitim
okuduktan sonra lisans ustu mesleki egitim gorenlerin sayisi da
artmaktadir. Benzer bir karsilastirma da politika alanindadir.
Arupali devletlerin politikacilarinin cogunlugu herseyden once
tarih, ekonomi ve felsefe egitimi gormus kisilerdir.

Bu etkenlerden uluslararasi iliskilerde de kacinilamaz. Gunumuzde
ABD deki Turk toplumlarina dagitilan yayinlar cogunlukla "askeri"
konulara agirlik vermektedir. Bunun karsisinda, Turklerin komsusu
olan toplumlar ise yalnizca kultur ve sanat acisindan
kendilerinin ust duzeyde olduklarini dunya kamu oyunda iddia
etmektedirler. Bu tutumlarini desteklemek icin de, hem de buyuk
olcude, butun kultur dallarinda yayin ve calismalar
yapmaktadirlar. Sonuc olarak, "Medeniyetsiz Turkler, askeri guc
ile medeniyet'i ezmek ister" gibi efsanevi-hurafi bir gorus
yaratilmaktadir. 

Unutulmamalidir ki, "politika" bir "goruntuler" dunyasidir.
Askeri guc ile medeniyetleri ezenlerin sonunda nasil
yikildiklarini tarih, edebiyat kitaplari, ressamlarin eserleri ve
klasik muzik parcalari uzun uzadiya anlatir. Onemlerine ragmen,
kisiler: politikacilar, general ve amiraller, tarihciler emekli
olur. Geriye kalan, bir toplum'un kultur ve uygarliginin yazili-
basili gostergeleri olan tarih, edebiyat ve muzik'tir. Dunya
meclislerde ve diger makamlarda karar verecek olanlar bu tarih ve
edebiyat kitaplarini gencliklerinde okumuslardir, muzigi dinlemis
ve etkilenmislerdir. Ister-istemez, o tur etkilerin altinda karar
vereceklerdir. Verdikleri kararlarin savunmasini, edebiyat
kitaplarindan alinan deyimlerle yapan politikaci az degildir.
(Ustelik, kaynaklari uzerine dip-notu vermek zorunda da
degildirler). 

Kisacasi, surekli bir buyuk savas da, ticaret yarisina ek olarak,
kultur alaninda her gun yer almaktadir. Bu kultur yarismasina
katilmayan toplumlar, geleceklerinden vazgectikleri gibi,
gundelik buyuk iktisadi kayiplara da ugramaktadirlar.


Din

Toplum'lari olusturan kisi'lerin ozel inanclari olan "din" lerin
de bir toplum'un mayasi icine katildigi soylenir.[47] Bu gorus
uzerinde de ornekleri ile durmak gerekir:

1. Ingiliz Krali Henry VIII ve Ingiliz Parlamentosu, 1532 ile
1536 yillari arasinda, o gune dek Ingilterede gorulmemis bir
isbirligi cervesinde calisarak alti yasa cikardilar. Bu yasalarin
hedefi, Ingiltere'yi Roma'da oturan Katolik Papa'nin politik ve
ekonomik etkisinden kesinlikle ayirmak oldugu soylenir. O
devirden sonra, Ingiliz Anglikan kilisesi Ingiltere'nin resmi
dini oldu. Ingiltere Hristiyan kalmakla birlikte, Ingiliz
hukumdari Ingiliz kilisesinin de basi sayildi. Boylelikle,
Ingiltere kendi dis politikasini da Katolik Papa'nin dis
politikasi etkisinden bagimsizlikla yurutmeye basladi.[48]

2. Dini tutuculuga karsi isyan daha once Almanyada baslamisti.
Martin Luther (1483-1546) 1517 yilinda Papa'nin ve Katolik
kilisesinin tutumlarini elestiren 95 tez'ini, rahipligini yaptigi
kilisenin kapisina civilemisti. Papaligin, Hristiyanligin kutsal
kitabi Incil'in Latince okunmasinda israr edisi bu protestolardan
biri idi. Luther Incil'i ana dili olan Almanca'ya cevirerek hem
Alman toplumunun Incil'in icindekileri anlamalarina yardim etti,
hem de Alman dilinin telaffuz ve kullanilisinin birlestirilmesine
ve bu duzgunlestirilmis Almanca'nin genis olcude yayilmasina yol
acti. Almanlar da dinlerini millilestirmis oldular.
Protestanligin (Protesto etmekten) bu tarihten sonra basdigi
genellikle kabul edilir.[49]

3. Rus Prens'i Vladimir, M.S. 989 yilinda Hristiyanligi Kabul
etti. Kiev prensligi bu tarihte Bizans (Constantinople-Istanbul)
Kilisesinin bir kolu oldu. 1326 yilinda Kiev Metropol'u (Dini
Bolge Baspapaz'i)[50] Moskova'yi gezerken oldu. Moskova bu
firsati kacirmadi ve butun Rus sehir devletlerini birlestirip
onderligini ele gecirmek icin, Kiev Metropol'luguna secilen
papaz'i Moskova'ya tasinmaya ikna etti. Bu durum 1453 yilina
kadar surdu.  Istanbul'un Fatih Sultan Mehmet tarafindan 1453 te
alinmasindan sonra, Son Bizans Imparatoru'nun yegeni Zoe
Paleolog, Moskova hukumdari Ivan III ile evlendi. Bu olay,
Moskova devletinin, Bizans geleneklerini surdurdugunu iddia
etmesine yol acti. 1510 yilinda Moskova'da Rus Ortodoks Kilisesi
kuruldu. Moskova III. Roma ilan edildi.[51] 1700 yilinda Rus
Ortodoks Kilisesi Patrigi[52] oldu. Deli Petro 22 yil yeni
Patrigi tayin etmedi. Rus Ortodoks Kilisesi, bu tarihten sonra
kurulan ozel Ruhani Komisyon'a bagli olarak devletin bir
"Bakanligi" haline getirildi. Boylelikle, Ruslar da tam anlami
ile Hristiyanligi benliklerine uydurmus, "millilestirmis"
oldular.

4. Islamiyetin M.S. 620lerde bir din olarak ortaya cikmasindan
kisa bir sure sonra, Islamiyette "Si'ilik" (ayrilik) kendini
gosterdi. Bir bolum mumin'in, Ali'nin ilk halifelige secilmesini
istemeleri, ancak isteklerinin yerine gelmemesi bu "ayriliga"
neden oldu. Hatta bu istekleri, daha Peygamber hayatta iken
kendini gostermis idi. Kisa sure icinde, Iranlilar bu Si'iligi
kendilerine bir bayrak yaparak, din yolu ile gelen ve artmakta
olan Arap kultur etkenlerine karsilik verme yolunu aradilar. Bu
yonden, Iranlilar da dinlerini millilestirmis oldular, Arap umma
(ummet)[53] politikasinin yorungesinden cikmayi basardilar.[54]

5. Butun bunlara ek olarak: Ukrayna, Gurcu, Ermeni, Yunan, Kopt,
Suryani kiliselerinin de Papa'nin politik, kulturel etkisinden
uzaklasmak, kendi maya'larini korumak amaclari ile dinleri olan
Hristiyanligi millilestirdikleri, kendilerine ozgu Patrikler
sectikleri de hatirlanmalidir. Goruldugu gibi bu toplumlar, oz
mayalarini korumak yolunda, din'in bile bu mayayi bozmasina izin
vermemislerdir. Dinleri de hazmetmis, kendi toplum tore'lerine
ayak uydurtmuslardir. 

6. Hilafet'in 16ci yuzyilda Osmanli hanedanina gecmis oldugu
kabul edilir. Buna karsilik, Osmanli padisahlari bu sifat'i
genellikle kullanmaktan kacinmislardi. 18ci yuzyildan baslayarak,
Osmanli saray'inin "Hilafet" yolu ile dis-politika yapma cabalari
geri tepmis, 19cu yuzyilda Osmanli imparatorlugu icindeki
millet'lerin, aldiklari uluslararasi egitim yardimi dolayisiyla
da, milliyetcilige donmelerine ve Osmanlilara karsi bagimsizlik
savaslari acmalarina yol vermisti. Bu da, Ataturk'un de ezan ve
Kuran'i Turkcelestirmesinin, Diyanet Isleri Baskanliginin
kurulmasinin basinda gelen nedenlerden biridir. Bu konularda Omer
Seyfettin'in yaptigi milliyet ve din ayirimlari'nin, Mustafa
Kemal'in dusuncelerini etkiledigi soylenebilir.[55] Kaldi ki,
yukarda sozu edilen orneklerdeki ulus'larin bir bolumunun
Hristiyanliktan once dunyada var olmalari gibi, Turk
toplumlarinin tarihi, Islamiyet'in ortaya cikmasindan cok once
baslar.[56] 

7. 1787 de, ABD Anayasasinin katilikla din ve devlet islerini
birbirinden ayirmasi, bu anayasa'yi yazanlarin tarih
bilinclerinden ve konulari tarihi yonleri ile ele almalarindan
ileri gelmektedir. Bu olay da, din ile devlet islerinin tarihte
ilk yer alan ayirimi degildir. Cin'de milli devlet anlayisi,
Confucius'un (M. O. 551-479) felsefe'si uzerine kurulmus idi. 12-
13cu yuzyillarda Cin'in genis bolumleri: Kitanlar, sonra da
Jurchen'ler tarafindan isgal edildi. Bu isgaller sirasinda,
dusman askerlerinden cok, isgalcilerle birlikte gelen Budizm[57]
dininin Confucius devlet anlayisini "bogmaya" baslamasi Cin'li
dusunurlerce buyuk bir tehlike olarak goruldu. Confucius'un,
Cin'in milli devlet anlayisinin temelini olusturan gorusleri ile
Budizm dini arasindaki bu donemdeki cekisme iki yuzyil surdu.
Sonucunda, Cin'li dusunurlerin butun zorluklara gogus gererek
dirilttikleri Cin geleneksel egitim duzeni yardimi ile, Confucius
felsefe'si bu yaris'i kazandi.[58] Boylelikle Cinli maya'si
korundu ve Cin'li olarak kaldi. Gunumuzdeki kalkinmayi da Cin'li
felsefe ve politikasi carcevesinde yapmaktadirlar.

Timur Bey'in de, kurdugu imparatorluk icinde, din ile devlet
islerini birbirlerinden ayri tuttugu anlatilir. Z. V. Togan'in
gozlemlerine gore, Turk yoneticilerinin bu tutumlari 1920lerde
bile Asya'da yasamakta idi.[59]


Tarih Anlayisinin Gunumuzdeki Onemi

Belirli ulkelerde, tarih bilimi ile atom bombasinin sirlari es
duzey ve degerde tutulur. Tarihi belgeler ve atom fizigi'nin
ayrintilari cok yuksek titizlikle korunur, saklanir. Eger "tarihi
gercekler" ortaya cikacak ve butun toplumlarca bilinecek olursa,
birtakim ulkelerin yillardir yuruttukleri siyasetleri kokunden
sarsilacaktir. Ek olarak, "tarihi cehaleti yaymak" isini yuksek
bir sanat haline getirenlerin ve bu turde siyaset yurutmekte olan
kisilerin gelecekleri de kararacaktir. Ne var ki, gercekleri
ogrenmek isteyenlerin onunde dikilen butun engeller'in bir cam
parcasindan ayricaligi yoktur. Gerektiginde bir pencere camindan
bakar gibi saklanmasina calisilan gercekler gorunur, ya da cam
kirilarak ardindaki bilgilere ulasilir.

Rus Carligi, 1853-1856 yillari arasinda yer alan Kirim savasini,
ortak Ingiliz, Fransiz ve Osmanli kuvvetleri karsisinda
kaybetti.[60] Bunun sonucunda, Avrupadaki ekonomik-Politik durumu
cok sarsildigindan, Rus Imparatorlugu Asya'ya karsi askeri
atilimlara gecti. Orta Asya'ya yayildi.[61] Birinci Dunya
savasinda yenik dusup, bu arada 1917 Bolsevik ihtilali de
basverince, Ruslarin Avrupa'daki durumlari ve itibarlari daha da
derinden sarsildi. Bunun uzerine, 1920 yilinda Baku'da bir "Dogu
Kongresi" toplayip, Bolsevizm'i Asya'ya, bu arada da yeni
kurulmakta olan Turkiye Cumhuriyetine de yaymak ve boylece
toprak, ekonomik cikar ve uluslararasi itibar kazanma kararini
aldilar.[62]

20ci yuzyilin sonlarindaki gelismeler, 19cu yuzyil'in sonlari ve
20ci yuzyil'in baslarindaki bu olaylari cok yakindan
andirmaktadir: Dogu Avrupayi kaybeden Sovyet "Imparatorlugu"
yoneticileri Asyayi elde tutmak istemekte, bu amaclarini
gazetelere verdikleri demeclerle acik olarak belirtmektedirler.
Ruslarin Azerbaycan'a (1988-1990)[63], Ozbeklere (1989-1990)[64],
Kazaklara (1986)[65], Mesket[66] ve Tatarlara karsi olan
girisimleri ve askeri harekatlari, 1856 Kirim yenilgileri
sonucundaki tutumlarindan degisik degildir. Son iki yil icindeki
hareketleri, Sovyet yoneticilerinin 1956 (Macaristanin
Sovyetlerce isgali-Suveys Kanali olaylari), 1968
(Cekoslovaklayanin Sovyetlerce isgali-Bati Avrupa ogrenci
haraketleri) yillarinda yer alan dunya olaylarini cok iyi
hatirladiklarini ve bu tur olaylardan yararlanma yeteneklerini
kaybetmediklerini de acikca gostermektedir.

Yazili tarih'lerin toplumlar uzerindeki onemini cok iyi anlayip,
"yeni tarih" yazmak yolu ile "tarih" i kendi cikarlari icin
degistirmeye ugrasanlarin gunumuzdeki varliklari ve calismalari
da belgelenmistir. Ulus'larin benlik ve niteliklerinin "tarih
icadetmek" yolu ile degistirilmesine calisilmaktadir. Bu uydurma
tarihleri sonra da geri'ye, tarih'in derinliklerine yansitmak
cabasi da gosteriliyor. Yazdiklari yorumlar ile (nitelik ve
benliklerini degistirmayi hedef alinan) toplumlarin tutum,
dusunce, ahlak ve yasam sekillerini kendi yararlari icin bir
noktadan digerine cekmeyi ongoren kisi ve kurumlar da bulunuyor.
Bu yazilan "hayali tarih" ler kisa sure icinde hedef alinan
toplumlarin dillerine cevriliyor.[67] Eger, bu "hedef alinan"
toplumlar bu oynanan oyunun ne oldugunu bilemez, oyunu
oynayanlarin cikarlarini kestiremezse, toplum olarak
yasayamiyacaklardir.[68]

Bu tur uluslarin kimligini degistirmek amaci ile yazilmis olan
"icadedilmis hayali tarih" lere "yalanlama" yolu ile "karsilik"
vermek, hic karsilik vermemeye esittir. Hatta, "yalanlama" yapmak
icin harcanan emek ve kaynaklar da bosa gideceginden, "yalanlama"
islerine girisen taraf zarara bile girecektir. Verilebilecek tek
karsilik, derin ve temelden yapilip genis olcude yayinlanacak
bilimsel arastirmalardir. Once koklu bilimsel arastirmalar
duzenli olarak yapilir, yayinlanir. Sonra, bu gibi kitaplarin
iclerindeki bilgiler, uzerlerinde yapilacak yorumlarla, gazete,
radyo ve TV yollari ile toplumlara duyurulurlar. Bu yol,
"yalanlama" yi gereksiz birakacagi gibi, saglikli ve derli-toplu
bilgilerin de toplumlara aktarilmalarini kolaylastirir.[69]

"Hayali tarih" yazma cabalarinin iki ornegi kisaca verilebilir:
A) Turklerin dunya uzerinde hangi tarihler arasinda yasadiklari; 
B) "Pan-Turkizm." 

A) Ozellikle Sovyet yazilarina bakilacak olursa, Turkler ancak M.
S. Altinci ve Onaltinci yuzyilarasinda yeryuzunde
yasamislardir.[70] Ne daha once, ne de daha sonra. Sanki gokten
zembille inip, bir bilinmez nedenle kaybolmuslardir. Bu "hurafe"
gunumuzde yasayan Turklerin "kimligi" ve kokenlerini kasitli
olarak "bulandirmakta" dir. Uluslararasi iliskilerde,
uluslararasi kuruluslarca Turklerle ilgili olarak verilecek
kararlar da, boylece bu "bulandirma" etkisi altinda birakiliyor.
Sonucunda da, Asya'nin ortasinda yasayan tarihi Turk
toplumlarinin soyundan gelenler de kucuk parcalara bolunerek
"birbirleri ile iliskisi olmayan, ayri milletler" olarak
gosteriliyor. O kadar ki, bu gulunc iddiaya gore, bu "ayri
uluslar" birbirlerinin "dillerini bile konusamiyorlar" ve
dilmaclara gerek goruyorlar; ya da "Rusca konusarak birbirleri
ile anlasiyorlar." 

Butun bu "tarih hirsizliklarinin" 1924 sonrasi "tarihi gercek"
haline getirilmek iddiasina baslandigini da belirtmek
gerekir.[71] Bu da, konu ile yazilmis bilimsel yazilarin
okunmamasindan, okutulmamasindan ileri gelmektedir. Ornegin Z. V.
Togan, Turk soylarinin yuzyillar boyunca yaptigi genis kapsamli
toplumsal goclerini nedenleri ile birlikte ozetlemistir. Togan'in
calismasinda anlatildigi gibi, Turk soylarinin olusturduklari
birlikler ve kurduklari siyasi topluluklar da, o gunlerin
ortamina gore, belirli evrimlerden gecmisti. Bu evrimler
sonucunda, Turk soy ve boy'lari cok diri ve varlikli yeni Turk
kumeleri kurmuslardi. 

Dolayisi ile, gunumuz Ozbek, Kazak, Azerbaycan boylari, daha once
yasamis Tatar, Nogay, Kirgiz, Oguz-Turkmen boylarinin acilip-
kapanmalari ve gene ayni topraklarda yeniden degisik karisimlarla
kaynasmalari yolu ile ortaya cikmislardir.[72] Turk boy'lari bu
acilip-kapanmalari, kumelesmeleri ve kaynasmalari yaparken kendi
varlik ve butunluklerini korumak yolunda calisiyorlardi. 

B) "Pan-Turkizm"[73] bir Turk icadi degildir. Eski Turk
kaynaklarinda, "Turklerin dunya hakimiyetini elde tutmak ihtirasi
ile yanip tutustuklari"ni belgeleyen bir kavram yoktur. Bununla
birlikte, ozellikle 19cu yuzyil sonlarinda ve 20ci yuzyil
baslarinda, Turkleri bu suc ile itham edenler oldu.[74]

Bugun bilinen kaynaklara gore "Pan-Turkizm", 19cu yuzyil Avrupa
kuvvet dengesi ugrasmalarina yardimci olmasi icin Avrupa'da
icadedilmis bir iddia'dir.[75] Ilk olarak, Carlik Rus ordusu'nun
Taskent'i isgal yili olan 1865 de basilan bir kitapta
gorulur.[76] Ruslar 19cu yuzyil'da [1552 yilinda Kazan hanligi'ni
isgal etmekle baslattiklari tutumu surdurerek] Asya'ya ekonomik
somurge bulucu yayilma hareketlerine devam ettiler. Ingiliz'ler
1828 Turkmencay anlasmasindan baslayarak, Hindistan'daki
imparatorluklarini Ruslardan koruma yollari aradilar; Rus ve
Ingiliz imparatorluklari arasinda yasayan Turkleri birlestirip,
Rus yayilmasina karsi bir engel olarak kullanmak istegi bu "Pan-
Turkizm" "cozumunu" ortaya cikardi.[77]

Ruslar da bu "Pan-Turkizm" iddialarini politikalari yararina
kullandiklari din maskesi altina aldilar. Cunku Ruslar, Asya'ya
yayilma calismalarini (diger somurgeci imparatorluklarin yaptigi
gibi), "Hristiyanligi yaymak cabasi" olarak gosteriyorlardi. 

Eger bu iddialari ile Turkleri "Batili medeniyetlere zararli"
gosterebilirlerse, Ruslar: 

a) Vambery yolu ile ortaya atilan "Pan-Turkizm" ve bu "akimin"
onculugunde kendilerine karsi kurulmasina calisilan "Turk
kalkani"ni kirabilecekler;  

b) Avrupali Hristiyan devletlerin Ruslarin Orta Asya'daki
hareketlerine engel olabilecek diplomatik iddialarini yersiz
birakip, kendi Asya'ya yayilma cabalarini surdurebileceklerdi. 

Almanlarin iktisadi ve askeri yonlerden guclenmeye baslamasi
Ingiliz ve Rus'lari urkuttu. 1907-1909 larda yaptiklari gizli
anlasmalarla, Ingiliz ve Rus imparatorluklari birbirlerine karsi
"Pan-Turkizm silahini" kullanmama karari aldilar. Bunun uzerine,
Ruslar tek tarafli olarak "Pan-Turkizm zararlarini onleme" ve
"dunya'yi Turklerden kurtarmak calismalarina" basladilar. Bu
anlasmalar,ve ortaya cikardiklari tutumlar, Ruslarin Birinci
Dunya Savasi basinda Erzincan ve cevresine girmelerinin
"gerekceler"den biri olarak gosterildi.

Orta Asya'daki Turk toplumlarinin esaret altina alinmasi
boylelikle uluslararasi toplumlarca da kabul edilmis oluyordu.
Ancak, Orta Asya Turk toplumlari bu tutsakliga karsi koyma karari
verdiler. Orta Asya'da "Milli Kiyam" (bagimsizlik ayaklanmasi)
adi ile bilinen, buna karsilik, Ruslar tarafindan dunya'ya
"Basmaci" (haydutluk, sakilik) adi ile aktarilan Orta Asya
Bagimsizlik Savasi 1916 yilinda basladi. Kisa surede buyuk cap'ta
askeri harekat'a donustu. 1930 sonlarina kadar suregiden bu
bagimsizlik savasinin dogal sonucunun ne olacagini bugun
bilemiyoruz. Cunku, Ikinci Dunya Savasinin baslamasi Orta
Asyalilarin bu ulkulerinin ertelenmesine neden oldu.[78]

"Pan-Turkizm" oyunlari bununla da bitmedi. Birinci Dunya Savasi
baslamadan once, Alman bilim adamlari ve subaylari, adi gecen
"Pan-Turkizm"i Almanya cikarlarina [Rus ve Ingilizlere karsi]
yardimci olmasi icin ele almislardi.[79] Pan Turkizm ve Pan-
Islamizm'i basta Enver Pasa olmak uzere, butun Turk subay ve
politikacilarina benimsetmeye calistilar. Almanlar bu "ozendirme,
imrendirme" calismalarinda toptan basarili olamadilar: Mustafa
Kemal, Kazim Karabekir gibi genc ve yetenekli subaylar diger
uluslarin gutmekte olduklari hedefleri gorup anladilar ve karsi
ciktilar.[80] Omer Seyfettin, Alman bilim adamlarinin ve
tuccarlarinin "imrendirme" calismalarini yakindan gorup, toplumu
uyarmak amaci ile diger yazdiklarina ek olarak ozellikle "Fon
[Von] Sadrinstayn" hikayelerini yaratti.[81] Buna ragmen,
Almanlar Turkler'i Kafkaslarda savasa sokmayi basardi.[82] Alman
dusunurlerinin amaci, Bati cephesinde Ingiliz ve Fransiz'larla
carpismakta olan Alman ordularina nefes aldirmak idi.

Turkler arasinda bu Turk illeri disinda yaratilmis "Pan-Turkizm"
dusuncesine yakinlik, Ikinci Dunya Savasi baslamadan once gene
Alman dusunurlerince, gene ayni Alman yararlari yolunda
filizlendirildi.[83] 1960 sonrasi "Pan-Turkizm" akinlari, Ikinci
Dunya Savasi baslamadan once atilan tohumlardan yesermis ve kok
salmistir.[84] Bu ve ilgili olaylarin belgeleri, turlu uluslarin
resmi devlet arsivlerinde bulunmaktadir. Bu belgelerin bir
bolumunun kopyalarini acikca satin almak mumkundur.[85] 

Buna ragmen, yukarda sozu edilen diger ulus'larin "yarisma
kavgasi" dolayisi ile, Turkler kendi yaratmadiklari bir akim olan
"Pan-Turkizm" iddialariyla, uluslararasi kamuoyu onunde mahkum
edilmeye calisilmaktadir. Cunku, bu olaylar yakin yillara kadar
yazilmamis, kamu oyu onunde belgelenmemis, toplu olarak
yayinlanmamistir. 

Bununla birlikte, bir maya'dan gelmis toplumlarin, maya
birliklerini korumak istemeleri dogaldir. Iskandinav Birligi,
Ingilizce Konusanlar Birligi gibi ornekleri de coktur. Dolayisi
ile, ortak maya birligini saklayan kitap ve dusuncelerin bu
toplumlar icinde canli tutulmak istenmesi, bu toplumlarin
hakkidir. 

Bir Azerbaycanli dusunur'un de dedigi gibi "Amerikalilar da
Sekspir okuyorlar. Bu olay, Amerikalilari Ingilizlestirmiyor." 
Uygarligi meydana getiren mayalarin gelismesi, uygarligin
yararinadir. Eger Orta Asyalilar da ortak mayalarini korumak icin
isbirligi yaparlarsa, bu onlarin bilecegi is'tir. Begenmeyenler,
gecmiste oldugu gibi, kendi gundemlerini nasilsa gene aciga
vuracaklardir.

Gorus

Boylece, gunumuzde Turk toplumlarinin karsi-karsi'ya kaldigi en
onemli sorunlar, yukarda ana cizgileri ile ozetlenen: Tarihsel
kimlik savasi'dir; "Maya" korumak ugrasi'dir; Tarih hirsizligini
onlemek cabasidir; Uygarlik icinde ozgur, bagimsiz ve gudumsuz
yasama yarisidir; Yasamini, varligini koruma kaygisidir.

Tarihini caldiran toplum, kimligini ve varliginin cekirdegini de
caldirmistir. Maya'siz, tohum'suz kalan bir toplum varligini
nasil surdurebilir? Kimligini bilmeden, ozgur ve bagimsiz
yasayabilmek icin gelir'ini nereden ve nasil saglayabilir? Bu
geliri hangi ticaret ve sanayi dallari yolu ile hangi pazarlarda
kazanabilir? Komsularinin himmeti ile yasasa bile, kimligini
bilmez ve koruyamaz ise, butun bu ugraslari kimin cikarina
yapacaktir? En onemlisi: butun bunlari nasil ve nereden
bilecektir? Gelecek kusaklara nasil anlatacaktir? 

Son yillarda, Turk toplumlari icindeki dusunurlerin bu olaylari
anladiklarini ve karsi tedbir almak calismalarina basladiklarini
gosterir dipnotlu arastirma yazilari yayinlaniyor. Sozu edilen bu
yazilardan ornekler Bati dillerine de cevrilmekte.[86]  Ancak, bu
tur calismalar toplumca benimsenmez, gelistirilmez ve
desteklenmez ise, yararliliklarini surduremeyeceklerdir. Turk
atasozleri uyarir: "Tasima su ile degirmen donmez."  "Sokma akil
dokuz adim gider."  "Akilsiz bas'in cezasini ayaklar ceker."

M. S. 732 de dikilmis olan Orhon yazitlari[87], Turk
Hakanliklarinin daha onceki yillarda baslarina gelen olaylar ve
Turklerin o donemlerdeki "kurtulus savaslari" ile ilgili bilgi
verir.[88] Sekizinci yuzyilda dikilen bu anitlarda sozu gecen
olaylar ve uzerlerine verilen ogutler sanki 21ci yuzyil icin
yazilmistir. 

Kaldi ki, Orhon yazitlarinin ogutleri 17, 18, 19 ve 20 ci
yuzyillar icin de gecerlidir. Ancak, bu yazitlar her nedense
unutulmus, dikildikleri yerlerde sekizinci yuzyildan 19cu yuzyil
ortalarina kadar "dilsiz" kalarak "yeniden bulunmayi"
beklemislerdir. 

     "Eger bu anitlarin uzerindeki ogutler unutulmasa
     idi...."  

diyerek dogunmenin bu gun icin bir anlami yoktur. Ancak, tarihi
olaylardan ders alarak ilerisini dusunmek gerekir. Toplumlar
yalniz tarih'te yasamazlar. Eger bir toplum'un yasamak istegi var
ise, gelecekte de yasayacaktir. O toplum'un bireyleri gecmisten
ornek alip, gelecek icin calisacaklardir.

Kutadgu Bilig de yaptigi algilamalardan anlasildigina gore,
Balasagunlu Yusuf'un bu gercekleri 11ci yuzyilda kavradigi, Orhon
yazitlarinda yer alan bilgilerle tanisik oldugu, bunlari gelecek
kusaklara aktarmaya calistigi da goruluyor.[89]  Orhon
yazitlarindaki Turk buyukleri Tonyukuk ve Bilge Kagan, gelecek
kusak Turklere: 

     "Sorunlara cozum getirmeyen kisi de sorunun bir
     parcasidir" 

turunde de seslenmektedirler. Yazdiklari tarih yolu ile, yedinci
yuzyil Turklerinin basina gelen olaylari anlattiklari gibi,
gelecekte bu gibi istenmeyen olaylarin onlenebilmesi icin
yapilmasi gerekli isleri ozetlemektedirler. 

Bu arada, 

     "Bir toplumun yasami boyunca kac defa kurtulus savasi
     yapmasi gerekir" 

dusunce soru'suna da karsilik verirler: 

     "Gecmisini her unutusta."[90]  

     "Gorunen koy kilavuz istemez" 

ata sozu, aciklama gerektirmez. Buna karsi, gorunen koyleri bile
gormek istemeyenler her toplumda bulunur.  Bu gibi kisilere
Balasagunlu Yusuf Kutadgu Bilig'de seslenir: 

     Akilli insan icin akil kafi bir estir;
     Bilgisiz adam icin hakaret tam bir addir.[91] 

Balasagunlu Yusuf'un yazdiklarinin anlasilmasina yardimci olacak
bir Turk atasozu daha vardir: 

     "Anlayana sivisinek saz; anlamayana davul-zurna az."



NOTLAR:

1. Ornegin, eski karakucak gurescileri, er meydaninda
tutusacaklari kisilerin diger yarismacilarla yaptiklari
gureslerini buyuk bir titizlikle seyrederlerdi. Bu yoldan,
bilinen oyunlara dusmemeye calisirlardi. Konu ile ilgili olarak,
bak: Ibrahim Ince, "Turklerde Gures" Kara Kuvvetleri Dergisi Sayi
4, 1971; Halim Baki Kunter, Gures Yilligi, 1944 (Istanbul, 1945);
Ismail Habib Sevuk, Turk Guresi (Istanbul, 1949). 

2. Kazim Karabekir, Istiklal Harbimiz. (Istanbul: Turkiye
Yayinevi, 1960). 

3. Onemi cok iyi bilinen "Tarih Yazmak Yontemleri"
(historiography) uzerine son bin yildir Dogu ve Bati dillerinde
ayrintili yorumlar yapilmis, degisik gorusler verilmis, ozel
kitaplar yazilmistir. Konu'ya Turkceden girmek isteyecekler icin,
Tarih'te Usul (Istanbul, 1950) kitabi ile, Zeki Velidi Togan bu
goruslerin buyuk bir bolumunun ozetini vermistir. 

4. Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig. Derleyen: Resit Rahmeti Arat.
(Ankara: Turk Tarih Kurumu, 1974). Ikinci baski. Sayfa 25-27. 

5. Bak Baburname (Turkce tipkibasim) Derleyen: Annette S.
Beveridge (Leyden & London, 1905). The Babur-Nama in English,
(Memoirs of Babur) Annette S. Beveridge (Tr.) (London, 1922).
Ikinci basim 1969. Hindistanda devlet kurmus Turkler icin bak Lt.
Col. Sir Wolseley Haig & Sir Richard Burn (Eds.) The Cambridge
History of India (1922-1953), Vol. III, Turks and Afghans (1928).
Gunumuzde, bu dizin'in icindeki goruslerin eskimis ve Ingiliz
imparatorluk anlayisi cercevesinde ele alindigi kabul edilir.
Daha kisa ve yeni bir gorus ozeti ise Oxford History of India
(1958) verilmektedir. Bak M. G. S. Hodgson, The Venture of Islam:
Conscience and History in a World Civilization (1974), Cilt 3. 

6. Abbas Kuluaga Bakuhanli, (Rusca cevirisi) Giulistan-Iran
(Baku: Obshchestvo obsledovaniia i izucheniia Azerbaidzhana,
1926); (Turkcesi)  Gulustani-Irem (Baku: Azerbaycan SSR Ilimler
Akademiyasi, Tarih ve Felsefe Institutu, 1951); (Farscasi)
Gulustani-Irem (Baku: Azerbaycan SSR Ilimler Akademiyasi, Tarih
Enstitutu, 1970). 

7. Abbas Kuluaga Bakuhanli, Nasihatlar bak: A. K. Bakikhanov:
Sochnieniia, zapiski, pis'ma  (Baku: Elm, 1983). Ingilizce
cevirisi ve uzerine yapilan arastirmalar icin bak: Audrey L.
Altstadt, "Admonitions of Abbas Kuluaga Bakikhanli." H. B.
Paksoy, Editor Central Asian Monuments  (Istanbul: Isis Press,
1992).

8. Uzun uzadiya laf ebeligi etmeden, 19cu yuzyilda yasamis olan
Seyyid Azim Sirvani (1835-1888), bu dusunceleri bir beyitte
toplamistir: "Bir beladir bu derd-i nadani (gorgusuz\cahil)/  Ki
onun elm (bilim) olupdu dermani." I. A Huseyinof et. al.
Azarbaijan Tarihi (Baku, 1960) Cilt 2. Sayfa 322-3. Ek olarak,
bak: Omer Seyfettin, "Nadan," Vakit Gazetesi, 11 Mayis 1334/1918.
 
9. Konu'ya giris acisindan, R. R. Arat'in yorumlarina ek olarak,
bak: Omeljan Pritsak, "Von den Karluk zu den Karachaniden"
Zeitschrift der Deutschen Morgenlandischen Gesellschaft 101.
(Wiesbaden, 1951); a. g. y. "Die Karachaniden" Der Islam 31.
(Berlin, 1953-1954); a. g. y. "Karachanidische Streitfragen" 1-4,
Oriens II. (Leiden, 1950); R. Dankoff, "Introduction" Wisdom of
Royal Glory (Kutadgu Bilig) (Chicago, 1983); Peter B. Golden,
"The Karakhanids and early Islam" The Cambridge History of Early
Inner Asia, Denis Sinor, Ed. (Cambridge University Press, 1990).

10. Ornegin, bak: Magna Carta Commemoration Essays With a Preface
by the R. Hon. Viscount Bryce, O. M., Etc. Edited by Henry
Elliott Malden, M. A.; Hon. Fellow, Trinity Hall, Cambridge; Hon.
Secretary, Royal Historical Society. (London: Royal Historical
Society, 1917).

11. Magna Carta and its influence in the world today by Sir Ivor
Jennings, KBE, QC, LittD, LLD. Prepared for British Information
Services, by the Central Office of Information. (London, 1965).
Bu arada eklenmesi de gerekir ki, bugunku Ingiliz anayasasi
yazili bir belge degildir. Yorumlarla "gelistirilmis" olan bu
anayasa, konu uzerinde verilmis ozel mahkeme kararlari toplami
olarak da bilinir. 

12. Bak The Oxford History of Britain, Kenneth O. Morgan (Ed.)
(Oxford: Oxford University Press, 1984). 

13. Bak Kutadgu Bilig. I Metin. Latin harflerine ceviren: Resit
Rahmeti Arat. (Istanbul: Milli Egitim Basimevi, 1947). Sayfa IX.

14. Bak, Niccolo Machiavelli, The Prince and the Discourses,
Luigi Ricci (Tr.) (1950). 

15. Bak The Book of Dede Korkut, Geoffrey L. Lewis (Tr.) (London,
1974). 

16. Bugun Afganistan sinirlari icinde bulunan Herat sehri, gene
Timur Bey'in torunlarindan olan Huseyin Baykara (hukumdarligi:
1469-1506) ve "nedim" i olan Ali Shir Navai (1441-1501)
yonetimindeki bir Turk devletinin baskentligini yapmisti. Uygur
Turklerinden olan Navai, Turk-Cagatay edebiyatini doruguna
cikaran yazar olarak tarih'e gecmistir. Bak: A. S. Levend, Ali
Sir Nevai (Ankara, 1965-68) 4 Cilt. Turk Dil Kurumu Yayini. Daha
once de, Herat sehri, Gazneliler Turk devleti icinde bulunuyordu.
Bak: C. E. Bosworth, The Gaznavids: Their Empire in Afghanistan
and Eastern Iran, 994 - 1040. (1963). 

17. Eski Turkler, kendilerine ozgu bir takvim kullaniyor, yillara
hayvan adlari veriyorlardi. Bak: Osman Turan, On Iki Hayvanli
Turk Takvimi. (Istanbul, 1941); R. R. Arat, Turklerde Tarih
Zapti. (Istanbul, 1937).

18. Kutadgu Bilig. I Metin. Arat. Sayfa XXXIV-XXXV. 

19. Bak: Kutadgu Bilig, I Metin. Arat, XXXVI.

20. Office of the Architect of the US Capitol tarafindan basilmis
bir kitapcikta asagidaki bilgiler verilmektedir:

     The 23 relief portraits in marble are of men noted in
history for the part they played in the evolution of what has
become American law. They were placed over the gallery doors of
the House of Representatives Chamber when it was remodelled 1949-
1950.
     Created in bas relief of white Vermont marble by seven
different sculptors, the plaques each measure 28" in diameter.
One is full face, and 22 are profile. From the full face of Moses
on the north wall, 11 profiles face left and 11 face right,
ending at the Webster quotation on the south wall above the
speaker's chair. 
     The subjects of the plaques were jointly chosen by a group
from the University of Pennsylvania, and the Columbia Historical
Society of Washington D.C. in consultation with authoritative
staff members of the Library of Congress. The selection was
approved by a special committee of five Members of the House of
Representatives, the Architect of the Capitol and his associates.
     The plaster models of these reliefs may be seen on the walls
of the Rayburn House Office Building subway terminal.
     In chronological order the lawgivers are: Hammurabi (c.
2067-2025 B.C.); Moses (c. 1571-1451 B.C.); Lycurgus (c. 900
B.C.); Solon (c. 595 B.C.); Gaius (c. 110-180 A.D.); Papinian (c.
200 A.D.); Justinian (c. 483-565); Tribonian (c. 500-547 A.D.);
Maimonides (c. 1135-1204 A.D.); Gregory IX (c. 1147-1241 A.D.);
Innocent III (1161-1216 A.D.); de Monfort (1200-1265 A.D.); St.
Louis (1214-1270 A.D.); Alphonso X (1221-1284 A.D.); Edward I
(1239-1307 A.D.); Suleiman (1494-1566 A.D.); Grotius (1583-1645
A.D.); Colbert (1619-1683 A.D.); Pothier (1699-1772 A.D.);
Blackstone (1723--1780 A.D.); Mason (1726-1792 A.D.); Jefferson
(1743-1826 A.D.); Napoleon (1769-1821 A.D.). 

21. Bak Ziya Gokalp, Turkcugun Esaslari. (1923); Ingilizcesi: The
Principles of Turkism, Robert Devereux (Tr.). (Leiden: E. J.
Brill, 1968). Sayfa 72, 75.  

22. Ataturk'un dedigi gibi "Bir ulus'un yukselmesi, muzikte olan
degisikligi anlayabilmesine baglidir." Muzikte degisme ise,
toplumun mayasinin gelismesi ve arilasmasi ile cok yakindan
ilgilidir. Muzik yolu ile bir ulus'un diger bir ulus'u icten ele
gecirme cabalari, 20ci yuzyilda acikca kullanilmis yontemlerdir. 

23. Bak, H. B. Paksoy, TICARET, TARIH VE ULUSLARARASI YARISMA.
(1990). 

24. ABD deniz kuvvetlerinin 1854 yilinda Commodore Matthew C.
Perry komutasinda yolladigi bir kuvvet sonucunda Japon'lar ABD
ile ticari anlasmalara girmislerdi. Bu olay'dan sonra, Japon'lar
dunya'ya acilma karari almis, bilincli olarak, toplumlarinin
maya'sini bozmadan dunya uygarligina girme calismalarina
baslamislardi.

25. Lady Mary Wortley Montagu (1689-1762), Ingilterenin Osmanli
imparatorluguna yolladigi Buyukelcisinin karisi idi. Istanbulda
otururken cicek hastaligina karsi Turklerin nasil asi yaptigini
gormus ve Ingiltere'deki dostlarina yazmisti. Lady Montagu bu
arada, Turk hanimlarina da Ingilteredeki kadin haklarinin Osmanli
Imparatorlugundakinden nasil daha yuksek duzeyde oldugunu
anlatmaya calisiyor, kendince bu konu'da asi yapmaya calisiyordu.

26. Zooloji siniflandirmasi ile "meleagris gullopavo" ve
"americana sybestris auis" olarak bilinen "hindi" nin ana yurdu
1492 de "kesfedilen" Kuzey ve Orta Amerika kitasi'dir. 1494
Tordesillas anlasmasi sonrasi, Roma'daki Papa tarafindan Amerika
ticaret imtiyazi Portekizlilere verilince, bu kus'un Atlantik ve
Afrikanin guney burnu yoluyla Hindistandaki Portekiz kolonisi
olan Goa'ya getirildigi anlasiliyor. Babur'un torunu Cihangir
(1615 yillarinda) Tuzuk-u Jahangiri adli hatiralarinda yazdigina
gore, o sure icinde Hindistana yayilmakta idi. Ancak, Hindistanda
daha once bilinen ve Yeni Gine'den yayilan "Guinea tavugu" na
(Meleagris Numida) benzedigi icin, Hindistanda kurulan Ingiliz
imparatorlugunda onceleri "Guinea Fowl" olarak tanimlanmistir.
(Bak: O. Caroe, "Why Turkey" Asian Affairs October 1970). Sonra,
Osmanli Imparatorlugu vilayeti olan Misir'a da getirildigi
anlasilan bu kus, Turkce'ye "Hindi" (Hintli) adi ile girmistir.
Avrupa'da Osmanlilar'a "Turk" denildiginden, "hindi" ye "Turkey"
adi verildigi, ve "Turkey" adinin Misir'dan Ispanya ve
Ingiltere'ye goturuldugu tahmin ediliyor. Sonucunda, 1620
yilindan baslayarak Ingiltere'den Kuzey Amerika kitasina yeni
gocmen gidenler, bu kus'u "Turkey" olarak biliyorlardi. 1776
devrimi sonrasi ABD bagimsizligi ilan edilince, Benjamin
Franklin'in, hindi'nin (Kuzey Amerika yerlisi oldugundan) ABD
maskot'u olmasini istedigi soylenir. Yerine, ana yurdu gene Kuzey
Amerika kitasi olan "Bald Eagle" (Haliaeetus leucocephalus) [kel
kartal] secilmistir. 


27. Ingiliz yazarlari, Turklerin yogurdu ile tanistiklarini ilk
kez 1625 yilinda yayinlamislardir. Ancak, yogurt maya'sinin
bilimsel adi da "Lactobacillus bulgaricus" ve "streptococcus
thermophilus" olarak tarih'e gecirildi. Bu da, Turklerin oz
maya'lari uzerine yeterince yazi yazmamalarindan dolayi olsa
gerekir.

28. Cinlilerin bu ticaret'ten cok para kazanmalari diger
uluslarin dikkatini cekti. Sonucunda bu sir, tarihi yorumlara
gore M. S. 6ci yuzyilda, bir kamis dolusu ipekbocegi kozasi calan
bir kisi tarafindan dunyanin diger koselerine dagitildi.

29. Gokalp'in deyimleri ile "Civilization--medeniyet."
"Civilization" da Latince koklu olup, genel yurttaslik ve
yasalara saygi anlamina kullanilmistir. 

30. Bugunku Ingiliz'lerin atalari sayilirlar.

31. Tacitus, The Agricola and the Germania, H. Mattigly (Tr.),
Revised by S. A. Hanford (London, 1970). S. 62-64.

32. Agricola, Roma'nin o gunlerde bir eyaleti olan Britanya'ya
Vali olarak tayin edilmis olup, ayni zamanda tarihci Tacitus'un
da kayin babasi idi.

33. O gunlerde Gaul'luler, bugun de oldugu gibi, gunumuz
Fransa'sinin Kuzey'inde yasiyorlardi. Britanyalilarla akraba
olduklari kabul edilir.

34. Romalilar ana dilleri olan Latince'yi, yonetimleri altina
aldiklari bolgelerde de kullandilar ve yaydilar.

35. Bak Peter Salway, "Roman Britain: (c.55 BC-c. AD 440)" The
Oxford History of Britain, Kenneth O. Morgan, (Ed.) (Oxford,
1984). S. 20-21. 

36. Tacitus, Britain and Germany [Agricola] Ceviren, H.
Mattingly. (London, 1948). S. 65-66.

37. Pek cok dillere cevrilmistir.

38. Eflatun'un bu sozleri, S. S. Aydemir, Ikinci Adam (1938-
1950). (Istanbul, 1975) Ikinci Cilt. 3cu baski. S. 431-432 den
buraya aktarilmistir. 

39. Gene, Aydemir, Ikinci Adam. S. 471. den aktarilmistir.

40. ABD nin ilk Baskani (1789-1797). 

41. ABD'nin ucuncu Baskani (1801-1809). 

42. Kuzey Amerika kitasi, 1776 Amerikan Devrimi'ne kadar
Ingiltere'nin bir kolonisi (somurgesi) olarak yonetilmisti.

43. Ornegin: Harvard (1636), Yale (1701), Princeton (1766 da
College of New Jersey olarak kuruldu). 

44. Muhendislik okullarinin egitim cizelgeleri icinde de, gene
"temel bilimler" okutulur.

45. Ornek olmasi bakimindan: Harvard universitesi merkez
kutuphane kolleksiyonu alti milyon; ABD Kongre kutuphanesi yirmi
milyon cilt'ten buyuktur. 

46. Bir gorus'e gore ortalama %70i. Bak: Barron's; Fortune;
Business Week dergileri, yillik degerlendirme sayilari. 

47. Konu ile ilgili olarak bak: Yusuf Akcura, Uc Tarz-i Siyaset.
(Ankara: Turk Tarih Kurumu, 1976). Akcura'nin bu yazisi ilk defa
1904 yilinda, Kahire'de yayinlanan Turk gazetesinde basilmistir.

48. A. G. Dickens, The English Reformation (London, 1974); C. S.
L. Davies, Peace, Print and Protestanizm, 1450-1558 (London,
1976).

49. Bu konularda cok sayida kitap vardir. Ornegin, bak J.
Atkinson Martin Luther and the Birth of Protestanizm (1968); E.
Erikson Young Man Luther: A Study in Psychoanalysis and History
(1962). 

50. Hristiyanlik'ta butun papazlar, rutbe sirasi ile,
mezheplerinin kilise yonetimine tabidirler. Bir ulke, archbishop
yonetiminde "archbishopric" adli belirli buyuklukteki bolgelere
ayrilir. Her archbishopric, nufus yogunluguna gore, bishop
yonetiminde "bishopric" adi verilen sehir birimlerine; sehirler
de, mahalle duzeyine kadar olan kucuklukteki alt bolumlerde,
monsignor yonetiminde "dioscese" adli dini yonetim bolgelerine
ayrilir. Belirli Hristiyanlik mezheplerinde, "archbishop" yerine
baska adlar da kullanilabilir. Genellikle, Rus Ortodoks
Kilisesinin "Metropol" u, Yunan Ortodoks Kilisesinin
"Baspiskopos" u ve Anglikan "Archbishop" u bir duzeyde olan
ruhanilerdir. 

51. Bilindigi gibi, II. Roma, Constantinople (Istanbul) idi. Roma
Imparatorlugunun cokme devrinde, M.S. 325 yilinda, Nicea (Iznik)
Konseyinde "Dogu Ortodoks" dini resmiyet kazandi. Bu Mezhebin
basinda Bizans Imparator'u bulunuyordu. Bak D. Bowder, The Age of
Constantine and Julian (1978); R. MacMullen, Christianizing the
Roman Empire A.D. 100-400 (1984); N. V. Riasanovsky, A History of
Russia (1969).

52. Gunumuzde "Patriarch" genellikle Rus, Yunan, Ermeni, Gurcu,
Suryani, Copt, v.b. milli kiliselerinin baslarindaki en yuksek
rutbeli ve kidemli ruhanilerdir. 

53. Bir kisi'nin Islamiyet'i kabulu ile, Musluman olmadan onceki
ulusal koken ve din'ine bakmaksizin "inanmislar topluluguna"
("umma" veya "ummet") katilmasidir. Kisi "umma" ya katilinca,
soy'undan geldigi toplum'a olan bagliligina da son verir. Yalniz
Islammiyet cikarina calisir. Islamiyet'in ortaya ciktigi
yuzyillarda, Islamiyet'i ilk kabul eden ve yayanlar Bedevi
Arap'lar idi. Umma yolu ile yayilan da Arap dili, maya'si ve
yargi degerleri oldu. Marx, Engels gibi Komunistligin kuruculari;
Lenin, Stalin gibi komunizmin yayicilari bu gercekleri cok iyi
biliyorlardi. 1917 sonrasi "Uluslararasicilik" (Internationalizm,
Kozmopolizm) adi altinda  "Sovyet Kisiligi" kavramlarini da bu
yonde gelistirdiler. Sonucunda yararlananlar da Rus
milliyetciligi, dili, maya'si oldu. 

54. M. G. S. Hodgson, The Venture of Islam: Conscience and
History in a World Civilization; H. A. R. Gibb, Mohammedanism, an
Historical Survey (1949). 
     Bugunku Afganistan'in Kuzey ve Batisinda 10-12 ci yuzyillar
arasinda yasayan Turk Gaznevi devletinin hukumdarlarindan Sultan
Mahmud'un (hukumdarligi: 998-1030) maiyetindeki Farsli sair
Firdevsi, bu donemde eski Iran kokenlerinden topladigi Sahname
adli destani yazmisti. Bak: C. E. Bosworth, The Gaznavids, ve
kullandigi kaynaklar. Firdevsi, Arap dili baskisi altinda
kaybolmak tehlikesinde kalan Farsca'ya isaretle "Bu eserimle Acem
dilini dirilttim" diye boburlenmistir. 
     Iki ornegi verilen bu tutumlari ile, Iranlilarin kendi
"maya" larini disardan gelen etkenlerin icinde bogulmaktan ne
gibi yontemlerle kurtardiklari gorulebilir. 

55. Bak H. B. Paksoy, "Nationality and Religion: Three
Observations from Omer Seyfettin." Central Asian Survey Vol. 3,
No. 3 (1984). Seyfettin'in tecrubelerinden cikardigi ders'lere
dayanarak yazdigi bu uc kisa yazinin ilk basildiklari yer ve
tarihleri: "Mehdi"  Turk Yurdu Yil 3, Cilt 5, Sayi 60. 16
Kanunsani, 1329 (1914); Ashab-i Kehfimiz. Ictimai Roman.
(Istanbul: Kanaat Kitaphanesi, 1918). [Bu baslik, Kur'an in 9cu
suresinden alinmistir]; "Ilk Dusen Ak." [Bu son parcanin ilk
yayinlandigi yer ve tarih bilinmemektedir]. Seyfettin'in
yazilarinin cogunlugu 1908 ile oldugu 1920 yillari arasinda
kalem'e alinmistir. Bak Tahir Alangu, Omer Seyfettin. (Istanbul,
1968). 

56. Ornek olarak, bak: Oguz Destani (Resideddin Oguznamesi,
Tercume ve Tahlili), Derleyen Z. V. Togan (1972); Ibrahim
Kafesoglu, Turk Milli Kulturu (1984). 3cu Baski; Bahattin Ogel,
Islamiyetten Once Turk Kultur Tarihi (1962); E. Chavannes
Documents sur les Tou-kiue (Turc) occidentaux. (Petersbourg,
1903).

57. Gautama Buddha (M. O. 563?-483?), dogustan Hintli Siddhartha
Prensi olarak biliniyor.

58. Bak: Chu Hsi, Learning to Be a Sage, Daniel K. Gardner (Tr.)
(Berkeley, 1990). 

59. Bak Z. V. Togan Hatirlar. (Istanbul, 1969).

60. H. Seton-Watson, The Russian Empire 1901-1917. (Oxford,
1967).

61. Bak, H. B. Paksoy, "The 'Basmachi': Turkistan National
Liberation Movement 1916-1930s." Modern Encyclopedia of Religions
in Russia and the Soviet Union (Academic Press, 1992).

62. Bak, H. B. Paksoy, "Initial Contacts between the Bolsheviks,
the Turkish Grand National Assembly Government and the US, 1919-
1921" (1989).

63. Bak: Audrey L. Altstadt, "Azerbaijan People's Front" AACAR
BULLETIN (of the Association for the Advancement of Central Asian
Research), Vol. III, No. 1 (Spring 1990). 

64. Emekli KGB General'i Oleg Kalugin, Bati Berlin gazetesi
Tageszeitung'a 25 Haziran 1990 gunu verdigi demecinde: "Dogal
olarak, uluslari birbirlerine dusurmek KGB'nin gorevidir" demis
idi.

65. Bak: Turkestan (Supplement to AACAR BULLETIN, Vol. III, No.2
(Fall, 1990).

66. Ornegin, "Mesket"ler Ikinci Dunya Savasi sirasinda, Stalin'in
15 Kasim 1944 gunlu bir emri ile, Sovyet cikarlari icin
"yaratilmis" bir "ulus" tur. Bu "ulus" icine katistirilan degisik
dil, din ve soy'dan olan toplumlar, Kizil ordu'nun Turkiye
Cumhuriyeti'ne karsi icinden yuruyus'e gececegi topraklarda
yasiyorlardi. Bak: S. Enders Wimbush and Ronald Wixman, "The
Meskhetian Turks: A New Voice in Soviet Central Asia" Canadian
Slavonic Papers Vol. XVII, No. 1. (1975). 

67. Bak: Denis Sinor, "Introduction." Radloff, Proben: "Cogu
zaman, yeni yapma adlar verilerek [yeni diller] yaratildi.
Bunlarin asillarini her zaman bulmak kolay degildir." South
Siberian Oral Literature: Turkic Texts. (Bloomington, 1967),
Uralic and Altaic Series, Vol. 79/1, page x. 

68. Bak, H. B. Paksoy, ALPAMYSH: Central Asian Identity under
Russian Rule. (Hartford, Conn: AACAR Monograph Series, 1989).

69. Bu tur "tarih hirsizliklarini"  ortaya koyan calismalar
arasinda okunmasi gerekli kitaplar: Lowell Tillett, The Great
Friendship: Soviet Historians on the non-Russian Nationalities.
(Chapel Hill, 1969); C. E. Black, Rewriting Russian History:
Soviet Interpretations of Russia's Past. (NY, 1956); Russia in
Asia, Wayne S. Vucinich (Ed.) (Stanford, 1972).

70. "Turklerin tarihi" ile denetlenmemis sapkin bilgileri iceren
diger iddia ornekleri icin bak:  D. E. Eremeev Etnogenez Turok:
proiskhozhdenie i osnovnye etapy ethicheskoi istorii [Turklerin
Ethnogezi: toplum tarihinin temelleri] (Moscow, 1971); A. N.
Bernshtam Sotsial'no-ekonomicheskii stroi Orkhano-Eniseiskih
Tiurok VI-VIII vekov [Orkhon-Yenisey Turklerinin Sosyo-Ekonomik
Tarihi]. (Leningrad, 1946).  Ek olarak, Uzbek sovet
entsiklopediasi (Tashkent, 1971). SSCB deki butun
"cumhuriyet"lerin "Sovyet Ansiklopedileri," Moskova'da basilan
Bol'shaia sovetskaia entsiklopediia sinin "yerli dillere"
cevirisidir. "Cumhuriyet"ine gore, belirli maddeler uzatilmis ya
da kisaltilmistir. Ara sira da, diger basimlarda bulunmayan
"yerli" maddeler de eklenir. 

71. Bak H. B. Paksoy, ALPAMYSH...  Rus Imparatorlugunun Asyaya
yayilmasini tamamladigi surede, 1873 ile 1891 yillari arasinda,
Turklerle ilgili binlerce tarihi belge ve yazili tarihler Orta
Asya kutuphanelerden toplatilarak St. Petersburg ve Moskova'ya
goturuldu. Cogunlugu her arastirmacinin giremiyecegi
kutuphanelere konuldu. Bak: Shir Muhammed Mirab Munis ve Muhammed
Riza Mirab Agahi, Firdaws al-Ikbal (Harzem Tarihi) [Cagatay
Turkcesi] Yayina hazirlayan: Yuri Bregel (Leiden, 1988). Giris;
ve Sayfa 54, dip notu 304. Bu bilgi AACAR BULLETIN Vol. III, No.
2 (1990) de ayrica verilmistir. 

72. Bak: Z. V. Togan, Turkili Turkistan. (Istanbul, 1981).
Ingilizcesi icin, bak: H. B. Paksoy, "Z. V. TOGAN: THE ORIGINS OF
THE KAZAKS AND THE OZBEKS", 42ND Annual Meting, Association for
Asian Studies (Chicago, 1990). 

73. Bilindigi gibi, "Pan-Turanizm" "Turancilik" ve "Pan-Turkizm"
Turkiye Cumhuriyeti disinda es anlamda kullanilan deyimlerdir. 

74. L. Cahun Introduction a l'Histoire de l'Asie, Turcs, et
Mongols, des Origines a 1405. (Paris, 1896) adli kitabinda,
Mogollarin bir irk ustunlugu iddiasi ile futuhat'a basladigini
ima eder. Bu kitabin yazildigi gunlerin, Fransiz-Rus "yakinlasma"
tarihi (1893-1894) ile olan iliskisi de goz onunde tutulmalidir.
[O yillarda, Ruslar "Orta Asya'yi isgal etmekle, uygarlik cagina
gecirmek cabasinda olduklarini" ileri surmekte idiler. Bu iddia
daha once diger somurge kuran imparatorluklarca kullanilmis bir
"mazeret"ten baska birsey degildi.]
     Bu iddia'nin varsaydigi iki zayif nokta vardir 1) Mogol ve
Turk birdir. Bu dogru olsa idi, Mogollar Turkleri tutsak edip,
kendi cikarlari icin kullanmak istemezlerdi. 2) Kaldi ki, Cengiz'
in 1227 de olumunden sonra, 1240 yilinda derlenen Mogollarin
Gizli Tarihi'nde Mogollarin "irkcilik" iddiasinda bulunduklarini
gosterir bir belirti yoktur. Cengiz'in: "Tanri kapi'yi acmis ve
dizginleri elimiz'e birakmisti" dediginden soz edilir. [Bak: 
Mogollarin Gizli Tarihi. (Turkcesi: A. Temir) (Ankara, 1948).
Sayfa 227.] Yani, Cengiz tek basina, kisisel olarak, Tanri'nin
emri ile hareket ettigini iddia ediyordu. Ek olarak belirtilmesi
gerekir ki, Cengiz'in ordulari kesinlikle cok uluslu idi ki, bu
da "atfedilen" "irkciliga" ters dusen bir tutumdur. Bak: T.
Allsen, Mongol Imperialism (Berkeley, 1987).

75. Bu "Avrupa'da kuvvet dengesi ugrasilarina" [balance of power
struggles in Europe], Ingiliz yazar'i Kipling tarafindan "Asya'da
Buyuk Oyun" [The Great Game in Asia] takma adi verilmistir. Bu
"oyun" un kokeni ile ilgili arastirmalar icin, bak: Edward
Ingram, The Beginnings of the Great Game in Asia 1828-1834.
(Oxford, 1979); a. g. y. Commitment to Empire: Prophecies of the
Great Game in Asia 1797-1800. (Oxford, 1981); a. g. y. In Defense
of British India: Great Britain in the Middle East 1775-1842.
(London, 1984). Ingiliz ve Rus imparatorluklarina ek olarak,
Alman ve Fransiz devletleri de zaman-zaman bu "oyun" u oynamakta
idiler. 

76. A. H. Vambery, Travels in Central Asia. (London, 1865).
Vambery 1860-61 yillari arasinda, istihbarat toplamak maksadi
ile, "cer're cikmis dervis" kiliginda Orta Asya'yi gezmisti. Bu
sure icinde, Turkmen boy'larindan birine esir dustugu tahmin
ediliyor. Macaristan'a dondukten sonra, anilarini yazdi. Ornegin,
bak:  Sketches of Central Asia. (London, 1868). 

77. "Pan-Turkizm" iddiasini ilk orta'ya atan Vambery, Ingiliz
hukumeti yararina maas ile calisiyordu. Vambery Macar uyruklu
olmasina ragmen, emekli olduktan sonra, kendisine Ingiliz emekli
maasi baglandi. Bak:  M. Kemal Oke, "Prof. Arminius Vambery and
Anglo-Ottoman Relations 1889-1907" Bulletin of the Turkish
Studies Association, Vol. 9, No. 2. 1985.

78. Bak: H. B. Paksoy, "The 'Basmachi': Turkistan National
Liberation Movement 1916-1930s." (1992); a. g. y. "Initial
Contacts between the Bolsheviks, the Turkish Grand National
Assembly Government and the US, 1919-1921." 

79. Istanbul'da "Tekin Alp," takma adi ile yazan Moiz Cohen'in
Turan adli kitabi (Istanbul, 1914), Alman Genel Kurmayi
tarafindan Turkismus und Panturkismus olarak Almanca'ya
cevirtilmisti (Weimar, 1915). Bu kitap, Ingiliz Deniz Kuvvetleri
[Admiralty] Istihbarat Dairesince, gizli kaydi ile The Turkish
and Pan-Turkish Ideal adi altinda Ingilizce'ye cevrildi. (London:
Admiralty War Staff, Intelligence Division, 1917). 
     Ek olarak, Vambery'nin daha once yayinladigi Turkenvolk
(Leipzig, 1885) kitabi, gene Ingiliz Deniz Kuvvetleri Istihbarat
Dairesince A Manual on the Turanians and Pan-Turanianism adi ile
Ingilizce'ye aktarildi (H. M. Government, Naval Staff
Intelligence Department: Oxford, November 1918). Z. V. Togan'in
yazdigina gore, bu uygulama'yi yapan Sir Denison Ross idi. Bak,
Z. V. Togan, Turkili Turkistan ve Yakin Tarihi (istanbul, 1981).
     J. M. Landau'nun yazdigi Pan-Turkism in Turkey: A study of
Irredentism. (London, 1981) adli kitap, "Pan-Turkizm"in 20ci
yuzyilda politik nedenlerle kullanilis oyunlarinin yalnizca bir
bolumunu icerir.

80. Bak: Mustafa Kemal Nutuk (3 Cilt) (Ankara, 1927). Kazim
Karabekir (1882-1948), Osmanli Erkan-i Harbiyesi Istihbarat
Subesi Baskanligini yaptigi siralarda bu olaylarla ilgili gorup
bildiklerini birkac kitapta toplamistir. K. Karabekir, Cihan
Harbine Neden Girdik, Nasil Girdik, Nasil Idare Ettik. (Istanbul,
1937). Karabekir, Enver Pasa'nin (1881-1922) da okul ve calisma
arkadasi idi. Dusunce ve gorusleri birbirine uymadigindan, Enver
pasa, Birinci Dunya Savasinin basladigi gunlerde binbasi olan
Karabekir'i Yarbayliga terfi ettirerek Istanbul'dan uzaklastirdi.
Bak: K. Karabekir Istiklal Harbinde Enver Pasa. (Istanbul, 1967).

81. Omer Seyfettin, "Fon Sadrinstaynin Karisi" Yeni Mecmua. Sene
1, Sayi 26. 3 Kanunevvel 1917; a. g. y. "Fon Sadrinstaynin Oglu"
Yeni Mecmua. Cilt 2, sayi 30. 31 Kanunsani 1918. 

82. Karabekir'in kitaplarina ek olarak, bak: Arif Baytin, Ilk
Dunya Harbinde Kafkas Cephesi. (Istanbul, 1946).

83. Ornegin, bak: Reiner Olzscha and Georg Cleinow, Turkestan:
Die politisch-historien und wirtschaftlichen probleme
zentralasiens. (Leipzig, 1942). 

84. "Pan-Turkizm"in Avrupa kokenlerinden gelmis ve Avrupa
cikarlari icin yaratilmis olmasina ragmen, yurdunu Ruslardan
kurtarmak isteyen, ozellikle 1920 sonrasinda Avrupa
baskentlerinde yerlesmis olan Orta Asya aydinlarinca uygun bir
akim olarak gorulmustu. 

85. Ornegin bak: M. Kemal Oke, "Prof. Arminius Vambery and
Anglo-Ottoman Relations 1889-1907," TSAB; Bilal N. Simsir,
Ingiliz Belgeleri ile Sakarya'dan Izmir'e (1921-1922). (Istanbul,
1972).

86. Bu tur basilmakta olan yazilar ve kitaplarin nitelikleri ile
ilgili ornekler icin bak: H. B. Paksoy "Central Asia's New
Dastans."  Central Asian Survey Vol. 6, N. 1, (1987).; a. g. y.
"M. Ali--Let us Learn our Inheritance: Get to Know Yourself." 
Cahiers d'Etudes sur la M–diterran–e orientale et le monde turco-
iranien Vol. 11, No. 1 (1991); Bahtiyar Nazar "Kutadgu Bilig: One
of the First Written Monuments of the Turkic People" AACAR
BULLETIN, Vol. II, Nos. 1 & 2 (1989); Ayaz Malikov, "The Question
of the Turk: The Way Out of the Crisis" AACAR BULLETIN Vol. III,
No. 2 (1990).

87. Bu ad ile topluca bilinen Turk yazitlardan bu gun'e kadar
incelenmesi yapilmis olanlarin sayisi 33 "kume" yi bulmustur. 

88. Bak T. Tekin, A Grammar of Orkhun Turkic. (Bloomington,
1968). Indiana University Uralic Altaic Series Vol. 69. Bu
kitapta, bilimsel yorumlar ve kaynaklari disinda [Ornegin, H. N.
Orkun, Eski Turk Yazitlari. Uc Cilt. (Istanbul, 1936-1941)], bes
kumenin Latin harfleri ile Turkceleri ve Ingilizce cevirileri
verilmistir. 

89. Bak: Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig. Derleyen: Resit Rahmeti
Arat. (Ankara: Turk Tarih Kurumu, 1974). Ikinci baski. 276-282
sayili beyitler.

90. Orhon Yazitlarinin Turk toplumlari uzerindeki yeni yanki
ornekleri icin bak: Ismail Ismailov, "Eski Yazili Abidelerde
Hemcins Uzviler" Azarbaijan Filologiyasi Meseleleri Vol. 2.
(Baku: Elm, 1984); Suyerkul Turgunbaev, "Bayirki Kultegin
Esteligi: VI - VIII Kilimdardagi Turk Poeziyasinan" Ala Too
(Kirgizistan) No. 9, 1988; Qulmat Omuraliev'in (Kazakistan)
yazisi uzerine yorumlar: C. Carlson and H. Oraltay "Kul Tegin:
Advice on the Future?" Central Asian Survey, Vol. 2, No. 2
(1983); "Alishir Ibadin, Kuyas Ham Alav" Gulistan (Ozbekistan)
No. 9, 1980. Bu sonuncu yazinin Ingilizce cevirisi ve dipnotlu
incelemesi icin bak: H. B. Paksoy "Sun is also Fire" (1987). 

91. Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig. Derleyen: Resit Rahmeti Arat.
(Ankara: Turk Tarih Kurumu, 1974). Ikinci baski. Sayfa 34, Beyit
320.

This counter has been placed here on 28 February 1999

Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!