Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!



Cem Ediboglu

Kaybettiklerimi hatirlatiyor bana...
tarifsiz guzelligin;
bosa gitmis seneler;
kapanmis devreler;
kararmis gelecekler;
beni teselli ediyor...
bir tek senin iyiligin;
unutulmaz anilar...
aziz hatiralar...
isiyan umutlar...
hep sende;
coskun sanli...
bir Efedir...
sevgiyi surukleyen...
bir yeldir...
yun yun tonlariyla...
bir Yoruk kilimidir...
senin yuregin;
bugdayiyla;ekiniyle..
samimiyeti;emegi...
dostlugu;onuru...
seriyor iklimin;

dokulur yapraklar;
olup gider sevdiklerim...
ruhlari gocer...
adlari kalir yarenlerimin;
geldikce daglarina;
yarenlerimi anarim;
serefli bir mazi...
kaplar onumu;
tuter burnumda...
rahmetli kardeslerimin gul kokusu;
kayalarin ayna...
yamaclarin cerceve olur;
gorurum gocetmis dostlarimin... 
apak suratlarini;
isil isil sakaklarini;
dalarim kirlangiclarin otuslerine;
duyarim...
sehitlerin tok seslerini;
onlarin;biraktiklari...
derin izlerle...
yankilanir magaralarin;
inler;ormanlarin;
koklarim canlarini...
ciceklerinde;anitlarinda;
sarilirim sessizliklerine...
musalla taslarinda;
bilmem neden...
gectikce senin yollarindan..
kana kana aglarim;
icin icin hickirir...
cigerimi daglarim;
senle...
gecmis belirir hayalimde;
veda edenler...
kaynar bellegimde;
faylar yarilir olur...
bir ozlem yanar tutusur...
kalbimin derinliklerinde;
ben ki...
kaybettiklerimde...
yeniden beraber olmak...
icin yanarim;
seni gordukce;seni gordukce...
evveli;sonsuzlugu hatirlarim;

bazen dalarim...
dunde yasamanin ruyasina;
 bazen yatarim...
ukbada uyanmanin uykusuna;
kabirlerde...
gonuldaslarim;kahramanlarim;
ufuktan tanirim...
mezalarinin suratlarini;
yildizlarin uzerinde ruhlari;
geceleri titresir canlari;
caglayan olur akar kanlari;
goklerden mezarlarina...
gumus dumanlar sacar...
ulu;guzel sahislari;
zirvelerden;bulutlardan;
toprak altinda vucutlarina;
inci golgeler dusurur...varliklari;
meger ne de buyuk bir efsaneymis...
bu devranda...
diri olduklari her an;
yuruyunce ebediyete...
kardeslerim;kandaslarim
durdu zaman;
terkedince...
agabeylerim;buyuklerim...
fani dunyayi...
agirmaz oldu al tan;
goc edince bagrima bastiklarim...
bu sinirli mekandan...
oldu bende...
ne de buyuk buhran;

geride bir tek benim kalan...
hayat hayat dedikleri...
megersem renkli bir yalan;
ey kahpe devran;
bil ki...
tek gercek benim icin...
kanla sulanan kara topragin...
bu an;
tek guvendigim...
firtinayla kabaran koyu dalgalarindir...
beni suda bogacak 
boynuma urgan dolayacak...
Azraildir su an;
Vay kahpe devran...
niye var etti...
seni ulu yaradan;
neden beni...
ben yapta senin uzerinde...
yuce Yaradan;
guzelligin sadece...
alinyazimdan;
o buyuleyici guzelligin;
sehitlerimden ve;mezarlarindan;
guzelligin...
kizil gullerin;zumrut bahcelerin...
kavurtur her vakit beni...
basedilmez bir tutkuyla;
yakar beni...
sevdiklerime kavusmanin askiyla;
 yakar kavutur askiyla...
yeniden bulusmanin...
ak meleklerle kanatlanmanin...
semaya ulasmanin;

dağkanat vahşi ormanda,bir kurdun,ve karacanın yanında,doğdu.annesi,babası kim,belli değildi.ama,soyunu,ahlakını,kanını bu kurdun ve karacanın bileşiminden aldı.kurt,ona annelik,karaca da ona babalık etti,adeta.vahşi ormanda tek başına büyüdü.yiyeceğini,içeceğini,bu kurt,ve karaca sayesinde çıkardı.ormanın,içinden süzülerek bir yarık halinde,geçen,ırmağın suyundan içti.yeri,geldi günlerce uyudu.yeri geldi,ağaçlara tırmanmaktan,dağlara çıkmaktan uyumaya vakit bulamadı.uyuduğunda,rüyasında,daima,karayağız,kısık yeşil gözlü,ay suratlı,ak sakallı,bir adamı görürdü.bu adamın yanında da,sadece sivri ince kaşları,sürmeli gözleri açığa çıkan,üstü,başı beyaz bir esvapla örtülü,bir iffetli,kadın belirirdi.kadın,dalgalı,tül gri,bir perdenin arkasından,dağkanada bakardı.sakallı,kadının arkasından birden,çıkar.dağkanadın,yanına yaklaşır,sonra,yanından uzaklaşırdı.kadınının,sakallının,perdenin,ve dağkanadın elleri-kolları,etraf,siyahtı.bu siyahlığın içinden,sigara dumanını andıran gri-lacivert,helezonlu buharlar,yükselirdi.bir de sakallıyı,daima takip eden,bir ışık küresi,bulunurdu.sakallı,bedeni,bu ışık küresinin içine girmiş,oranın içinden,yürürdü.dağkanat her seferinde,yanına yaklaşan sakallının ona bir şeyler söylemesini beklerdi.ama sakallı,söylemeden uzaklaşır,giderdi.bu tekrarlanıp giden,aynı rüyayı,görmek dağkanata kimi zaman çoşku,hırs kimi zaman da şüphe,korku verirdi...dağkanat,15 yaşına gelmişti.daha,bu yaşta,kuvvetli pazuları,geniş,demir vücüdu,şekillendi.tıknaz,kuvvetli bir delikanlı olarak sivrildi.bir gün sırtında,tahtadan,bitki liflerinden kendi yaptığı,tüfeğiyle,iri,ağaçların arasında yükselen,taşları,kayalıklarda,geziniyordu.bu yalçın kayalıklar,ormanın üzerinde,birer baca gibi,yükseliyordu.bu sivri tümsek taşlıkların arasında bir,vadi gibi,uzanmış,mağaralar bulunuyordu.dağkanat bu,mağaralarda,avlayacak,ceylan,kertenkele,sincap v.b arıyordu.ilk,mağaralardan,en küçüğüne girdi.ama,burada,av kurbanlarıyla karşılacağına,gözüne çok ilginç bir şey takıldı.bir mezar taşını,andıran bir şeydi,bu.incecik,düz mermer,bir levha halindeydi.üzerinde,gümüş tonda,birtakım yazılar vardı.dağkanatın okuması,yazması yoktu.bu vahşi orman aleminde,hiç bir insan görmüşlüğü yoktu.hiç konuşmamıştı,hiçbir söz işitmemişti.sadece ormandaki,günahsız,tertemiz canlıların,yankılarını,uğultularını dinlemişti.bu güzel,samimi,doğal yaratıklarla,el ele vermişti.onlarla,kaderini,yüreğini birleştirmiş,kaynaşmış,sıkı bir dayanışma,oluşturmuştu.gerginliği de huzuru da onlarla,paylaşmıştı.bir de tabii ki,aslansız,bu ormanın,en asil,heybetli,öncü hayvanları olan,dağkanatı,yetiştiren,kurtla,karacayla,temasa içindeydi.onlar ki dağkanadın,kaynağıydı.diğer canlılar gibi,konuşmaz,ses yapmazdı.ve dağkanat,onlarla,bakarak,yüzlerinden,hareketlerinden,işaretlerinden faydalanarak,iletişim kurardı.gene de dağkanatın,bu levhaya,mezar taşına gözü takıldı.çünkü,böyle bir şeyi hiç görmemişti.bunda,gizemli,derin bir şeyler,derhal,farkediverdi.bunun ilhamını alıverdi.taşın başında,tur attı.dikildi,durdu...bu,gümüş yazıtlı levha bir türbenin içinden,çıkmışa,benziyordu.gerçekte,üstünde,dağkanadın,doğum hikayesi,yazıyordu.ama dağkanat,kendisiyle ilgili yazılanları,elbet okuyamıyordu.mağaranın başında,bir ateş,yaktı.ateşin dibine,uzandı.etrafı,saman alevi otlarla kaplı,boğumlu,iri,bir taşın üstüne başını yasladı.mezar,taşına bakmak,onu yormuştu.alevlerin,sıcaklığını,ensesinde,hissederek,uykuya daldı.uykuda,defalarca,gene,aynı rüyayı gördü.o meçhul ama bilge,sakallı adamı.ve tesettürlü hanımını.ama,bu sefer,gözleriyle,onlara soru soruyordu.sakallı adamın yanından gitmemesi,ışık huzmesinin kaybolmaması,perdenin katlanıp rüyanın bitmemesi için yalvarıyordu.bu,yüzden berki de arka arkaya aynı şeyleri görüyordu.sakallı adamın,bileğinden tutuyordu.diğer eliyle,ona avcundaki,çizgileri,gösteriyor,yanında,oturmaya davet ediyor.sakallı ise,yüzündeki o samimi,tatlı ifadeyi değiştirmiyordu,ama,dağkanatın,tavırlarına,aldırdığı yoktu.her seferinde,dağkanadın,içinden geçenleri anlamadan,onun ısrarına-isteklerine aldırmadan,dağkanadı terkediyordu.dağkanat,rüyasına asıldıkça uykusu daha da derinleşti,uzadı.gün ışığında,bir şekerleme olacakken,uzun soluklu,oldu,ve onu,o mağaranın içinde kilitledi...o uyurken,4 küçük yavru,bozkurt,başlarını mağaradan sarkıttılar,bir süre,dağkanatın uykusunu izlediler.ardından,hızlı,çevik adımlarla,ormanın,merkezlerine geri döndüler.kimbilir,dağkanada hamilik eden,ana bozkurta,haber vermeye gidiyorlardı.berki de,ana bozkurta^dağkanat,gün ışığında,yüksekteki,kayalı bacalardaki bir mağarada,uyuyor.hastalandı,galiba.onu getirelim mi.^diyeceklerdi.yavrular gittikten sonra,bu sefer,bir insan grubu geldi.bunlar da,yavru bozkurtlar gibi,yine 4 taneydi.Aman Allahım,insanların,bu balta girmemiş ormanda ne işleri olabilirdi.dağkanat,oradaki tek ademoğluydu.ve,o da doğuştan kendini orada bulmuştu.ama bu insanlar,şimdi nereden çıkmıştı.nasıl olmuştu da ormana,girebilmişlerdi.hangi,tepelerin,yamaçların,çalılıkların,geçitlerin ardından,bu değerli,kutlu ormana ulaşabilmişlerdi.dağkanat,uyumuyor olsaydı,ilk defa,insan yüzüyle,karşılaşmış olacaktı.^nereden çıktı,bu yaratıklar.^diyecekti.berki de ellerine,kollarına,ayaklarına bakacak,kendi yüzünü yoklayacak,onlarla kendini karşılaştıracaktı.^bunlar benim yansımam mıdır.ya da,bunlar başka birer kurt anadan mı doğmuşlardır.başka karacaların mı oğullarıdır.benim gibi ataları,kurttan karacadan mı gelmiştir.hayret^diye,düşünecekti.fırsat,olursa kayalıbacalardan,bir çırpıda inecekti.ormanı, kıvrım,kıvrım, bir çizgi,gibi kuşatan,ırmağa gelecek,ırmağın sırında kendi,yüzüne,bakacaktı.suyun aynasında yüzünü seyredecek,^yoksa ben de mi onlardan biriyim.^diye kendine soracaktı.gelen 4 kişi de,dağkanat gibi esmerdiler.ona,kabaca benzemekteydiler.gözleri dağkanat gibi kısıktı,ufaktı.özellikle,ikisininki,pek çekik,tam iğne deliği,gibiydi.diğer ikisinin gözleriyse,aynen dağkanadın şeklindeydi,sürmeliydi.hepsi,kürk paltolar,giymişlerdi.kalın,boğumlu,şalvarlar kuşanmışlardı.ayaklarında,uzun,tüylü botlar,vardı.ikisinin başlarında,kalpağı andıran şapkalar,vardı.bu,şapkalar,saçlarından,şakaklarından,sırtlarına,bir örtü gibi uzanmaktaydı.iğne deliklilerden,birinin,kılsız bir yüzü,düz,uzun bir burnu,dar ama uzun,yumurta bir kafası vardı.içlerinden en uzun boylu olan oydu.siyah saçları,alnına,doğru,kapanmaktaydı.diğerinin başı,şapkalıydı.siyah saçlıdan biraz daha yaşlıcaydı.yanakları yanık,kırmızı,alnı çizgiliydi.ikisi de yarı-beyazlamış,kısa,incecik bir bıyığa,ve çenesinden uzayan,seyrek,saman gibi bir sakala sahipti.kısacık,bir boyu bulunmaktaydı.diğer ikisinden şapkalı olanın,kırçıl,uzun,bir bıyığı vardı.uzun,düz kahverengi, saçları,şapkasından sarkmaktaydı.şapkasızın,kurumuş,siyahlaşmış dudakları,kalın ensesi,koca kafalı,ve göbekli,vücüdu dikkat çekmekteydi.boyu,dağkanattan biraz daha uzundu.dağkanadın,vücüdu yarı,çıplaktı.üzerinde sadece,kızılaçalan,açıkkahverengi renkte,ceylan derisinden bir yeleği bulunmaktaydı.ayakları çıplaktı.paçasız,baldırlarına kadar,gelen,siyah deriden,bir pehlivan pantalonu,vardı.bu 4 kişi,yanlarında kara,atlarıyla gelmişlerdi.atlarını,eğerlerinden mağaranın girişindeki,bir taşa,bağlamışlardı.4ü beraber,dağkanatı sırtladılar.içlerindeki ihtiyarca olan,seyrek sakallı,dağkanatın tüfeğini aldı.kendi atının,ipini çözdü.başını diğer 3 adama,çevirerek,^haydi,buyantu,gegen,keyşan daha fazla oyalanmayalım.çabuk geri dönelim.birazdan hava kararacak.yolunumuz uzun.biriniz,atınızın,sırtına koyun,delikanlıyı.gidelim.^dedi.gegen:tamam,kukan,delikanlıyı,ben taşırım.^diye cevap verdi.gegen,koca kafalı şişman olan kişiydi.dağkanadı atının eğeri,üzerine oturttu.o da,taşı bağladığı,ipi,çözdü,atın gövdesinin altından,doladı.dağkanadın ayak bileklerini iple bağladı.uzun boylu,buyantu,kırçıl bıyıklı,keyşan da atlarına geçtiler.önden,kukan,ardından keyşan,buyantu en arkadan da,gegen kayalı bacaları indiler.hayvanların uğultuları eşliğinde,ormandan çıktılar.bozkıra çıktılar.dağkanat ilk defa,bu dipsiz,koruluğun,dışına çıkıyordu.iki saatlik,çayırlıklar,mor tepeler arasında,geçen bir yolculuktan sonra,bir kampa ulaştılar.kampta,siyah-beyaz keçe çadırlar,vardı.çadırların arasında,çıralarda,5 ateş yanmaktaydı.bu ateşlerin yanında,yine altı ateşli,lacivert metal,kazanlar,bulunmaktaydı.kampta,bir eğlence düzenlenmekteydi.ateşlerde,yemekler pişirilmekte,etler döndürülmekteydi.fıçılardan,kadehlerle,kısrak sütleri çıkarılmaktaydı.çadırların gerisinde,üç tane,ayrı,uzun yer sofrası kurulmuştu.sofrada,ahşaptan tunçtan,tencerelerde,tabaklarda,üzümler,armutlar,köpek-tavuk-ceylan-sığır,yaban domuzu etlerinden yağlı pirzolalar,biftekler-sulu parçalar,ve yulaf ekmekler,mısırlar,çin pilavları,erişteleri,v.b,bir de sütle,alkol,dikkat çekmekteydi.sofra zengindi,yenip içiliyordu.içkilerle,beraber domuz eti,barındırdığı,haram yiyeceklerin başındaydı.sofraların her birinde,yaklaşık,50şer-60şar-70şer,kişi oturmaktaydı.sofraların biri,reise ve üst düzey komutanlarına-yavenlerine-aşiret kalontorlarına,ayrılmıştı.diğer ikisindeyse,aşiretin ahalisi bulunmaktaydı.sofraların etrafına,yığılan kalabalık,reisininkinin haricinde sürekli değişmekteydi.ayakta,gelip gidenler olmaktaydı.sofradaki bu kişilerin,çoğunluğu gene esmer,kısık gözlülerdi.yine,kürklü,kaftanlı,şalvarlıydılar.fakat,bunların arasında hem çekik,renkli gözlü sarışınlar,hem de,iri gözlü,avrupa suratlı,beyaz tenli sarışınlar,önemli sayıda dikkat çekmekteydi.bazı,yolcular,kollarına fettan kadınları dolamışlar,iri göğüslerini açmış,onları öpüp koklamakta,mıncılamaktaydılar.heriflerden kimisi,karıları alıp,içkileriyle,çayırlara,çalılıklara,çadırların,kulubelerin,kazanların gölgelerine,tenha-saklı köşelere,doğru çekiliyorlardı.çadırlarına gidip,çekilenler de vardı.maksatları,elbet,oralarda,bu cariye karılara,baş başa kalmaktı.böylece kendileri de soyunup o karıları,doya doya,becerebileceklerdi.çok,yenilip,içildiği için tuvalete gidenler de çok oluyordu.bunlar,ya,kulubelerdeki paslı helalara,ya da,kayaların,sarmaşıkların yanlarındaki çukurlara,bağırsaklarındaki dışkıyı, boşaltıyorlardı.çalılıklara,işiyorlardı.kimisi de dişilerin tadlarına,sofrada bakıyorlardı.işte,bu karıların çoğu,beyaz tenli,renkli gözlü,sarışındılar.kahverengi,sarı,düğmelerini açık bıraktıkları gömlekler giymişlerdi.boyunlarına,atkı dolamışlar,saçlarını savruk savruk açmışlardı.onlara habire,dekolte,frikik verdiren,ciltlerini tavuk gibi,ortaya seren,köpek-sansar derisinden,sivri,bölmeli etekler giymişlerdi.sarışınların tamamı,bu yosma kadınlardan oluşmaktaydı.kısrak sütünün yanında,kara kımız denilen,alkollü,süt rakısı da içiliyordu.bu içki,oluk,oluk tüketiliyordu.adamlar,sarhoş olunca,şıllıklara daha da bir asılıyorlar,onlarla,iyice sarmaş dolaş oluyorlardı.kadınlar ise,sarhoşluğun etkisiyle,üstlerini başlarını,daha da açıyorlar,gömleklerini çıkarıyorlardı.kahkalar,atılıyor,kadehler tokuşturuluyordu.çalgılar,çalınıyor,sarışın-laubali kadınlar,sofraların ortasına çıkmış,göbek atıyor,dansözlük yapıyor,hep bir ağızdan,laubali-sulu şarkılar söyleniyordu.cehalet-ilkellik-müstehcenlik had safhadaydı.dağkanat,ayılmıştı.ne olup bittiğini,anlayamıyordu.ama,gördüklerinden midesi bulanıyordu.doğup büyüdüğü ortamın,paklığı,samimiyeti karşısında,bu gördüklerinin tiksindiriciliğini,ayırd edebiliyordu..dağkanat,yolculuk sırasında,uyanmıştı.gözlerini açtığında,ne olduğunu anlayamamamış,kendini hala rüyada zannetmişti.atlılar kendisini meçhul bir yere götürürken,o usulca,tepkisizce,onları izlemişti.kampa geldiğinde,keyşan ve kukan,ayak bileklerindeki ipleri çözdüler.onu içlerde,orta sıralardaki çadırlardan birine götürdüler.burada,1 yerli,yaşlı,baş örtülü,altın dişli bir kadın ile,iki tüfekli,orta boylu,esmer,çekik gözlü,genç adamla karşılaştı.bu iki gençten biri,dağkanadın,bu sefer,ellerini kollarını yeniden, bağladı.ve,sonra,gegenle,buyantuyla birlikte,çadırın içine geçti.altın dişli kadın,çadırın içini süpürmekteydi.herhalde,gegenle buyantudan birinin annesi,veya yakın bir akrabası olsa gerekti.dağkanadın,elleri bağlandıktan sonra,kalan genç,onun bağlanmış,iplerinden çekiştirerek,onu cümbüş alanına doğru sürükledi.çadırlarla,cümbüş alanını ayıran,otlakta,gegen ve buyantu ile karşılaşıldı.onlar da,şölene gitmekteydiler.dağkanadı,kendilerine doğru çektiler.kukan,gence;sen,çadırına geri dön sarımsak.delikanlıyı,reis belakın karşısına,biz çıkarırız...genç,telaşla başını salladı.keyşanla,kukanın yanlarına gitti.dağkanatsa,kendisini buraya sürüklemiş,iki şapkalıyla birlikte,kalabalığa karıştı.gegenle,buyantu ilk defada,dağkanada,soru sordular;-seni niye,buraya getirdiğimizi biliyor musun.-yeni yaşamına alışacak mısın.-kaç seneden beri,o ormandaydın...