Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!
Blog Tools
Edit your Blog
Build a Blog
RSS Feed
View Profile
Open Community
Post to this Blog
« November 2009 »
S M T W T F S
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30
Entries by Topic
All topics  «
You are not logged in. Log in
ANİ CEYLAN HAZİNEDAR
Monday, 26 October 2009
ölüm denizinde yüzmek
Now Playing: ÖLÜM DENÝZÝNDE YÜZMEK
ÖLÜM DENÝZÝNDE YÜZMEK/SUSAN SONTAG/ELEÞTÝRÝ

ÖLÜM DENÝZÝNDE YÜZME”NÝN DAYANILMAZ AÐIRLIÐI"…Ve hiçbir rasyonel varlýkHissetmeyeceði ve görmeyeceði þeyden korkamazDiyen bütün o aldatýcý zýrvalarTam da bu deðil mi korktuðumuz- görüntü yok, ses yokYok, hiçbir þey, sevecek ya da baðlantý kuracak,Hiç kimsenin geri dönmediði o uyuþukluktan baþka.""Dünyaya bir þey kattým. Bunun için de, ondan bir þey alacaðým; Kendimi”…Yirminci yüzyýlýn fotoðraf, edebiyat, sinema ve daha birçok alanýnda düþünce üretmiþ olan ve kendi deyimiyle “dünyaya bir þey katan” Susan Sontag için yaþadýðý yüzyýlýn aydýný demek onu tanýmlamak için yetmese de az da olmaz kanýmca. Geride býraktýðý 17 kitap ve okuru sarsan üslubu ile akýllarda kalan ayrýcalýklý yeri bunu destekler niteliktedir. Türkçede ilk olarak fotoðraf üzerine yazdýklarý ile tanýdýðýmýz Sontag, bu alanda kendi oluþturduðu terminoloji ve bakýþ açýsý ile görsel sanatlara yaklaþýmda yeni ve ufuk açýcý bir kapý aralamýþtýr. Oðlunun deyimiyle hayatý yaþamasý “arzulu” sözcüðü ile tanýmlanabilecek ve hayatýný bir kütüphaneyi doldururcasýna yaþayan Sontag’ýn kütüphanesi 2004 yýlýnýn aralýk ayýnda bir daha açýlmamacasýna kapandý. Oðlu David Rieff’e ise geride kalanýn cevapsýz sorularý ve kimsenin deneyimlemek istemeyeceði anýlarý kaldý. Annesinin ölümünden ancak 4 yýl sonra kaleme aldýðý “ölüm denizinde yüzmek” baþlýklý aný kitabý ise Pýnar Savaþ çevirisiyle Agora yayýnlarý tarafýndan dilimize kazandýrýldý. Löseminin bir çeþidi olan ve týpta MDS olarak bilinen hastalýk, bundan önce 2 kez kanser olan(1970-meme kanseri, 1990- uterin kanseri) ve bunu hayatý yaþayarak atlatan Sontag’a bu kez izin vermeyerek onu aramýzdan ayýrdý. Oðul Reiff ise hastalýðýn teþhis edildiði andan itibaren tam dokuz ay boyunca annesinin yanýndaydý. Baþkasýnýn ölümünü ontolojik olarak kavrayabilmek mümkün deðilse de, geride kalanýn deneyimleri açýsýndan ölümlülüðü kavrayabilmek olarak tanýmlayabileceðimiz durumu David Reiff’ýn sonuna kadar yaþadýðýný söylemek yanlýþ olmaz. Annesinin ölüme doðru nasýl gittiðini bir oðlun kaleminden okumanýn okur için de baþka bir deneyim sahasý oluþturduðunu söylemek pekâlâ mümkün. Her ölüm erken ölümdür sözünü doðrularcasýna yaþanan bir sürecin dýþavurumu olarak okunabilecek kitapta, oðul Reiff’ýn, Sontag’ýn ölüme giden bir Varlýk olarak yaþadýklarýný anlatamasa da ki bu mümkün deðildir, en yakýnýndakinin ölümünü deneyimleyen biri olarak yaþadýklarýný anlatabilmesi büyük bir cesaret ve ontolojik bir bakýþ olarak yorumlanabilir. Hayatý boyunca Elias Canetti ismi üzerinde çalýþan ve onun iktidar iliþkilerini yorum teknikleriyle harmanlayan Sontag, ayný iktidar iliþkisini ölümünde de bizzat deneyimlemiþtir. Hayatta sadece “var olmayý” seçen birinin ölüme doðru var olduðunu bile bile geride kalan her aný deðerlendirmek isteðinin altýnda da bu iktidar yatmaktadýr. Kendi ölümünü bilmek çoðumuzun altýnda ezilebileceði bir durumken, Sontag için oðlunun gözlemlerine dayanarak söyleyebiliriz ki, kendi ölümünü ölmekten baþka bir þey deðildir. Oðul Reiff için annesinin ölümü bir “hadise” ise de, Sontag için kendi ölümü bir hadise deðildir ve olamaz da. Bu yalnýzca ölüme-doðru-var olan kiþinin deneyimleyebileceði eksistensiyal bir fenomendir. Bunu yaþamda sadece var olmayý seçen Sontag’ýn yapabilmesi ise pek zor olmamýþtýr. Yine oðul Reiff’ýn gözlemlerine dayanarak, Sontag’ýn öleceði ana kadar büyük bir azimle yaþamayý sürdürdüðü ve her zamankinden daha çok çalýþtýðýný söylemek mümkündür. Ancak bu durumda bile öleceðinin yani artýk var-olmayacaðýný bilmenin sancýsý ve acelesi gizlidir. Tam da bu yüzden ölüm en baðlantýsýz ve en zati varlýk imkânýmýz olarak önümüzde durur. Bir geride kalan olarak David Reiff’ýn gözlemleri ise tam da kitabýn ismine yakýþýr niteliktedir. Ölüme doðru giden annenin ardýnda kalan kocaman ve dipsiz bir ölüm denizinde yüzmektedir. Bu ruh halini olduðu gibi dýþa vurabilmekse büyük bir samimiyet örneðidir ve Reiff’ýn bunu son derece samimi bir þekilde yapabildiðinin en önemli kanýtý olan bu kitap, çoðu zaman geride kalanýn cevapsýz sorularý ile köþeye sýkýþan Reiff’ý okurla dertleþmeye kadar götürür. Annesinin ölecek olmasýný ve ölümünü kabullenememe ve bunun doðurdu hýrsý için okurdan özür dileyen David Reiff, okuyucu için de tam da bu noktada baþka bir deneyimleme alaný oluþturur: annesinin ölümünü yaþayan oðulun deneyimi. Okuduðu çoðu yapýtta seyirci rolünü üstlenen okurun bu durumda ayný koltukta oturmasý mümkün deðildir. Çünkü konu ölümdür ve herkes bir gün ölecektir. Var olmamýzýn etrafýný çepeçevre saran bu mefhumu hep düþünmemek, ertelemek istesek de bir gün yaný baþýmýzda buluveririz. David Reiff’ýn bu deneyimi bize tüm çýplaklýðý ile anlatmasý okur ve her þeyden önemlisi ölümlü varlýklar olarak canýmýzý sýksa da, ontolojik olarak bu deneyimi yorumlamak bir okurun en önemli ayrýcalýðýdýr kanýmca. Bunu yaþatmanýn edebi baþarý olduðunu da hesaba katarsak, yirminci yüzyýlýn anlatým ustasý olan Susan Sontag’ýn oðlunun annesinin mirasýný devam ettirdiðini söylemek tam anlamýyla mümkündür.

Posted by aniceylan at 8:36 AM EDT
Updated: Monday, 26 October 2009 8:46 AM EDT
Post Comment | Permalink | Share This Post

Newer | Latest | Older