K E N D İ M C E

kendimce_45@mynet.com
Bu         site          tasarım           halindedir...
Edebiyat Dil Bilgisi Kendimce Yazılar Kendimce Siteler

Felsefi Haritalar Üzerine

“Birkaç yıl önce bir Leningrad gezisi sırasında , nerede olduğumu bulmak için bir haritaya başvurmuş ama işin içinden çıkamamıştım.  Birkaç tane koskocaman kilise görüyordum, ancak haritada bunlardan eser yoktu. Sonunda bir rehber imdadıma yetişti: “Biz haritalarımızda kiliseleri göstermeyiz.” Söylediğinin aksine çok açık olarak belirtilmiş birini işaret ettim. “ Bu bir müzedir.” dedi. “ Bizim yaşayan ( ibadete açık) kilise dediklerimizden değil. Sadece ‘yaşayan kiliseleri’ göstermiyoruz.”

O an bana öyle geldi ki , gözlerimin önünde açıkça seçebildiğim birçok şeyi göstermeyen haritaların bana sunulduğu ilk durum değildi bu. Bütün okul ve üniversite süresince , bana hayat ve bilgi haritaları sunuldu: Üzerinde en çok önem verdiğim ve hayatıma yön vermede mümkün en büyük etki gibi gördüğüm şeylerden hiçbir iz taşımayan haritalar.  Şaşkınlığımın yıllardır eksilmeden sürdüğünü hatırladım; yardım için hiçbir rehber de gelmedi. İdrakimin sıhhatinden şüphe etmeyi bırakıp , haritaların doğruluğundan şüphe etmeye başlayıncaya kadar sürdü bu.”

E. F. Schumacher “ Aklı Karışıklar İçin Kılavuz ”da böyle söylüyor.

Müzmin bir yaradır bu . Hususiyle bizdeki gibi hayatın her alanını düzenleyip, her alana müdahale etmeyi kural edinmiş ve bu alanlarda ancak kendisinin istediği şekilde davranılmasını şart koşan bir sistemde mezkur haritalar bize sık sık sunulmaz, daima gözümüzün önünde tutulur.

Hayatın gerçek anlamını keşfetmeye sebep olabilecek her türlü iz , işaret sistemin bize sunduğu haritalarda buharlaştırılmıştır.Sistem hayatın gerçek anlamını çözememiş ve buhranlar içindeki ruhları yönetmenin kolaylığından istifade eder. Kalbi, ruhu sağlam bir düşünceye kök salamamış, tutunamamış insanlar, köksüzlüklerinin neticesi olarak suiistimale açık olacaktır. Oysa hayatın anlam damarını yakalamış, ruhu o damara kök salmış insanların rüzgarın önündeki yaprak gibi, sele yakalanmış bir çöp gibi istenilen yere sürüklenmesi mümkün değildir. Yol göstericilerin, anlam yükleyicilerin bizden gizlenmesi aslında sadece bir şeye hizmet etmek içindir: Ruhumuzu zaptetmek.

Bu yol göstermekten çok “yol”u ,asıl üzerinde gidilmesi gereken yolu, gizleyen haritaları kılavuz kabul ettiğimiz takdirde ulaşacağımız, gidip kapısına varacağımız yer boşluk, hakikatten kopukluk ve anlamsızlıktır.

Hakikat arayışımızda önümüzde bize sunulan hazır bir hakikat zaten vardır. Bunu bize içinde yaşadığımız sistem hediye etmiş ve böylece bizi büyük bir yükten kurtarmıştır: Arayıştan. Peki bu büyük “yükten” kurtulmuş olmak sorumluluktan da kurtulmamızı sağlar mı? Hiçbir gayret göstermeden, hiçbir cehde gerek duymadan, bu bize sunulan hakikate razı olmak ve bunu da “iyi niyet”, “karşımızdakine duyduğumuz güven” saflığıyla kabullenmek ne kadar insanidir?

Rahatını bozmaya yanaşmayan, kendisini tevarüs ettikleri ya da belletildikleriyle sorumlu gören ve bunun dışına çıkmayı asla göze alamayan insanlar ruhlarını kendi elleriyle sattıklarının farkında değillerdir elbet. Efendilerinin kendilerine layık gördüğü esareti kalıcılaştırdıklarının bile farkında olmayan bu zavallılar özgürleşme ve hayatın anlamını çözme yolundaki arayışlarını sistemden bağımsız ve ona alternatif olarak sürdürmek isteyen insanları sapık, zavallı, hain ya da rahatlarını  bozan ve bertaraf edilmesi gereken unsurlar olarak görürler. Bu köleler zincirlerini kendileri yaparlar ; fakat bunun şuurunda değillerdir. Hakikatin sadece gördüklerinde , duyu organlarıyla algılayabildiklerinde olduğuna inandıkları için zincirlerini algılayamazlar. Çünkü kendilerini inzar ettiğinizde görmeyi umdukları zincirler şeffaftır ve ancak akleden bir kalple algılanır.Gölgeler dünyasında yaşayıp da ışıkla bağları sadece gölgelerin oluşumundan ibaret olan bu ilintili tipler bu gölgeler oyununda son derece mutlu görünürler. Oysa gerçekte böyle midir? Bir çiçeği istediği gibi bir cenneti de isteyen, küçücük bir ömre bedel ebediyet isteyen insan ruhu bu gölgelerle itminana erebilir mi? Bizce her ne kadar köreltilmiş ve sığlaştırılmış da olsa bir ruh bu gölgeler oyunundan muazzep olacaktır. peki o halde neden bu gölgeler dünyasının insanları bir ruh  daralması içinde oldukları halde ışığa yönelmiyorlar? Oysa en büyük doyumsuzluk , en büyük iştahı doğurur. Hayata gözlerini kavanozda açmış bir balığın doyumsuzluğu gibidir bu. Kavanozdaki sudan büyük bir hakikat olabileceğini düşünemez. İşte bu tipler de hayatlarının her safhasında buna inandırılmışlardır. Tek gerçek bizim size sunduğumuzdur ve bizim sunduğumuzun harici kötüdür. Kitle iletişim araçlarıyla , eğitimle, aileyle sokakla, çarşı pazarla kendisine sunulan daima bu olmuştur.