Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!
BİR DÜNYA...
Mahmut Göksu

Kutlu bir ayı ve mübarek bir bayramı geride bıraktık. Ne de çabuk geçiyor böylesi güzel günler ve anlar. Keşke anlamsız tartışma ve çekişmelerle tüketmeseydik de daha iyi yaşayabilseydik o güzel ayı ve bayramı. Bayramı bayram yapabilseydik keşke...

Savaş, kıyım, kıtlık, zulüm, adaletsizlik insanlık tarihinin hiçbir döneminde günümüzdeki kadar pervasız bir biçimde arz-ı endam etmemişti herhalde. Gerçi arada bir birileri çıkıp insan haklarından, ahlaktan, adaletten, vicdandan, sevgiden bahsetmiyor değil. Ama sesleri öyle cılız ki...

Değerleri alt üst olmuş bir dünyada yaşıyoruz. Zalim kuvvetiyle haklara musallat olurken, mazlum elinden alınan haklarına karşı sadece ağlamak ve inlemekle yetiniyor.

Yüce Allah(c.c.)'ın insanoğluna doğuşuyla bahşettiği birtakım haklar var ki o insan olmanın gereği ve İlahî bir ihsandır. Dili, dini, ırkı ne olursa olsun bu haklar kısıtlanamaz, gasp edilemez. Yaşama, inanma, eğitim, onur ve haysiyetini koruma, mülkiyet hakkı gibi haklar.

Bugün bu hakların dayatmalarla ve zorla sindirildiğini ve gasp edildiğini ne yazık ki yaşamaktayız. Bütün bunları teker teker saymaya gerek var mı?

Bir avuç zorbanın çıkarı uğruna mutluluğa hasret bırakılan insanlar zayıf sesleri ile iyiyi, güzeli, doğruyu savunsalar da duyan kim?

Mehmet Akif ne güzel ifade etmiş; Ağlarım ağlatamam, hissederim söyleyemem. / Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım.

Dünya baştan başa kasvetli bulutlarla kaplı. Yakamızı birinden kurtaralım derken bir başka hüzün beliriyor ufkumuzda. Ümit ve düşüncelerimizin üstüne gelip yıkılan korkulu rüyalar ve kabuslar dünyamızı yaşanmaz hale getiriyor.

İşte dünden bugüne bütün bu buhranlar maddenin-menfaatin ve sufliliğin kucağında yetişti. Ahiretimiz kadar dünyamızı da güzelleştirmek için insanlığa sunulan İlahî mesaj göz ardı edildi. O İlahî muştuyu duymayan kulaklar, anlamayan beyinler kendi sağır ve sağlıksız dünyalarına başkalarını da mahkum etmek istedi. Yıllardır insanımız sağa-sola çekilerek kendi asli ve ulvi düşüncesinden uzaklaştırılmak istendi. Hele süper güçlerin "altta kalanın canı çıksın" mantığı ile gerideki milletleri hep kan ve ateş içinde tutması dünyayı yaşanmaz hale getirdi.

Evet, mazlumun ahının dinmesi, zalimin soluğunun kesilmesi, küfür ateşinin sönmesi, dünyamızı tekrar yaşanabilir bir dünya yapmamız için kendimize dönmemiz, kimliğimizi bulmamız gerekir.

Yıllardır gururu kırılan, ırzı çiğnenen, iman değerleri hiçe sayılan, kendi yurdunda dahi garip ve parya olarak görülen mazlumların dirilip tarihi yerlerini almaları zor değildir.

Haksızlık yapmayan, hain olmayan, intikam, kin, nefret, kıskançlık gibi düşüncelerden uzaklaşıp iman cevherimizle buluştuğumuz an özlenen güzellikler yakın demektir. Evet iman, manevi bir cennet çekirdeğini taşıdığı gibi küfür de manevi bir cehennem zakkumunu gizlemektedir.

Öyleyse düşünce ve davranışlarımızda İslam'ı ölçü alıp, ismiyle, gönlüyle, kafasıyla, edasıyla Müslüman olmalıyız. Yoksa rahmetli Necip Fazıl'ın "Eli inmeli, dili düğmeli / Kalbi buruk, edası pısırık / Sermayesi korkak, işi ürkek / Ahlakı katlanmak, ibadeti saklanmak" dediği gibi değil.

İslam'ı kafamıza göre değil, kafamızı ve kalbimizi İslam'a göre şekillendirdiğimizde, şahsiyetimizi inancımızla yoğurduğumuzda ahiretimiz güzel olabileceği gibi dünyamız da o zaman yaşanabilir bir dünya olacaktır.