Ohannes Amira Yerganyan
[Bkz. Amiralar]
, 1809 yılında, altı kişilik ailesi ile birlikte, Erzincanın Eğin
[Bkz. Kemaliye]
ilçesinin Abuçeh (Apçağa) olarak bilinen bölgesinden İstanbula göç ederek, Harutyun (Artin) Amira Bezciyanın Yenikapı-Langadaki, ünlü kuyumcubaşı Gümüşçü Kaspar Ağanın da ikamet ettiği, yalısına yerleşti.
Tarihte Ohannes Amira Yerganyanın adına, doğrulukları nedeniyle Sultan III. Ahmet tarafından kendilerine Düz soyadı verilen Düzyan ailesi çevresinde gelişen olaylardan dolayı rastlanır.
II. Mahmut devrinde, bağlılıkları nedeniyle sultan tarafından samur kürk giydirilen, saraya giriş çıkışları tümüyle serbest bırakılan, Kuruçeşme ve Yeniköydeki yalılarında büyük bir zenginlik içinde yaşayan Düzyanların el üstünde tutulmaları birçok kişiyi rahatsız etmişti. Bunlardan özellikle biri Türk diğeri Yahudi olan iki kişi Düzyanların mahvolmalarını sağlamak için adeta yemin etmişlerdi.
Türk asıllı ve asıl korkulacak olanın adı Mehmet Said Halet Efendi idi
[Bkz. Mehmet Said Halet Efendi]
. I. Napolyon zamanında Paris Büyükelçiği yapmış, daha sonra gerçek yüzünü gizleyerek II. Mahmutun gözdesi haline gelmiş ve padişaha istediğini her şeyi yaptırabilir olmuştu. Gerçek bir Hıristiyan düşmanı olarak, hem Paris Büyükelçiğine atanmadan önce aldığı büyük miktardaki borçtan hem de alacaklıları olan Düzyanlardan kurtulmanın tek yolunun onları çökertmek olduğunu biliyordu.
Diğerinin, yani Yahudi olanın adı ise ısreldi (İskhel, Haskiel, Yehezkel, Ezekiel Gabay olarak da geçer). Kendi yanında yetişen Halet Efendinin sarrafı olarak, bir gün Darphane-i Amire eminliğinin başına kendisinin geçmesi ve kadrosunun tekrar Yahudilerden oluşturulması hayaliyle patronunun entrikalarını alkışlayarak destekliyordu.
Bilindiği üzere, Yavuz Sultan Selim, Mısırın fethinden sonra Abraham Castro isimli bir Yahudiyi Darphane-i Amire eminliğine atamış ve bu tarihten sonra Darphane eminleri genellikle Yahudiler arasından seçilmişti. Darphanenin idaresinin bir Yahudiye verilmesi sadece o kurumun başındakinin Yahudi olduğu anlamına gelmiyordu. Onun aracılığıyla darphanedeki en küçük çalışandan en büyük ustalara kadar Yahudilerin istihdam edilmesi sağlanıyordu. Fakat son Yahudi Darphane-i Amire Emini Yako Bonfil olmuştu. 1758de yerine Mikail (Mikayel) Çelebi Düzyan getirildi ve bu tarihten sonra, 60 küsur sene boyunca Darphane-i Amire eminliği veraset yoluyla babadan oğula intikal etmişti. Bundan başka, daha önce nasıl darphane kadroları Yahudileşmişse, Düzyanlarla birlikte de yerlerine Ermeniler gelmişti. Hatta darphane kayıtları Ermeni harfleriyle Türkçe tutuluyordu [Bkz. Resim-1].
Resim-1: Ermenice Darphane Kayıtları
Darphanenin başındaki Krikor ve Sarkis Düzyanın zevk ve safaya düşkünlükleri, Darphane Nazırı Abdurrahman Fevzi Efendinin de benzer davranışlarda bulunarak işleri savsaklayıp büyük açıkların meydana gelmesine neden olması Halet Efendinin işini kolaylaştırdı. II. Mahmut nezdinde girişimlerde bulunarak Darphane Nazırlığına kendi adamı Hayrullah Efendiyi getirdi.
29 Ağustos 1819da Halet Efendi, Hayrullah Efendi Darphane hesaplarını incelemeye başladı. İlk incelemelerde önemli bir kısmı Halet Efendiye verilen paralardan kaynaklanan hesap açıkları tespit edildi. Ancak Halet Efendi bu konuda hiçbir şey söylemediği gibi, Düzyanlar da şerefli insanlar olarak defterlerine onun adını hiç kaydetmemişlerdi. Diğer açıkların da, önemsiz örtülü ödeneklerden kaynaklanmalarına rağmen sonuçta hiç biri gözardı edilmedi.
Düzyan kardeşlerden ikisi aynı gün Darphane-i Amirede yasadışı olarak tutuklandılar. Daha sonra 19 Eylül tarihinde, ailelerindeki bütün erkekler, çalışanlar ve uşaklarla birlikte Bostancıbaşı Hapishanesine kapatıldılar. Eşlerine gelince, onlar da Ermeni Patrikhanesine götürülüp kapatıldılar. Böylece ailelerinden toplamda yaklaşık kırk kişi hapsedilmiş oldu.
Sultan, suçlu olduklarına henüz ikna olmamışken beklenmedik bir olay Düzyanları hükümdarın gözünden düşürdü: Düzyanların bütün ikametgahları, başta Kuruçeşmedeki sarayları olmak üzere mühürlenmişti. Titiz bir arama, saraylarındaki gizli bir Katolik şapelini ortaya çıkardı.
Düzyanlar, Katolik Ermeniler olarak, kendi cemaatlerine ait kiliseleri olmadığından ve Latin Katolik kiliselerine gitmeleri de yasaklandığından, tüm diğer Katolik Ermeni aileleri gibi evlerinin bir odasını gizlice şapele dönüştürmüşlerdi. O devirde bir ıslam ülkesinde izin almadan Hıristiyan mabedi inşa etmenin cezası idamdı.
Türkler bir kısım Ermenilerin Roma Kilisesine duydukları sempatiyi bilmiyor değillerdi.
Fakat özellikle sultanın buyruğundakilerin, yasaklanmış yabancı bir dine alenen mensup olmaları, hükümdara karşı işlenmiş, Hazine savurganlığı iddialarından çok daha büyük bir suç oluşturuyordu. Böylece II. Mahmut daha düne kadar sevdiği Düzyanları kaderlerine terk etti.
Sonuçta komplocular uzun zamandan beri çevirdikleri dolapların semeresini görerek ölüm cezalarını uygulamaya koydular. 4 Ekim 1819 tarihinde Krikor ve Sarkis Düzyan kardeşler Bab-ı Hümayun önünde kafaları kesilerek, küçük kardeşleri Mikayel ve amca oğulları Mıgırdiç Çelebi Düzyan da Yeniköydeki saraylarının penceresine asılarak idam edildiler.
Bu uygulamaların keyfiliği ve korkunçluğu karşısında gerek Osmanlı Ermenileri ve gerekse İstanbullu Hıristiyanlar, elçilikler de dahil olmak üzere dehşet içinde donakaldılar. Osmanlı adetlerine göre, idam edilen dört Düzyanın cesedinin denize atılması gerekiyordu. Sadrazam Burdurlu Derviş Mehmet Paşanın bankeri Mateos Amira Allahverdi, sadrazama 2500 altın lira vererek cesetleri satın aldı ve geceleyin tekne ile Kuruçeşmeye kadar getirterek buradaki gizli ancak dini kurallara uygun aile kabristanına defnettirdi.
Diğer taraftan Düzyanlarin masum olduğunu bilen Kaptan-ı Derya Abdullah Paşa, padişahtan lütufta bulunmasını dileyerek mahkumların en küçük üç kardeşleri olan Hagop, Garabed ve Boğosu, gözden ırak olup kendilerini unutturmaları için üç yıllığına Kayserideki bir Ermeni manastırına gönderdi.
Musevi İsrel, doğru zamanın geldiğini düşünerek, Halet Efendinin de desteğiyle Darphane-i Amire eminliğine talip oldu. Ancak şeyh-ül islam sultana 1758 tarihli Darphanenin başına Yahudi getirilemez şeklindeki fetvayı hatırlatınca bütün planları bozuldu. ısrel Düzyanların Kuruçeşmedeki saraylarına el koymanın rehavetine kapılmışken, II. Mahmut Darphane-i Amireyi, Ermenilerin elinde bırakarak, Darphaneye uzun süredir alışık olan Kazaz Artin Bezciyana Amira ünvanıyla teslim etti.
Gizli şapel meselesi büyük çalkantılar yarattı. Düzyanların hatırı sayılır büyüklükteki mal varlıkları ve özellikle Kuruçeşmedeki saraylarında bulunan malları, 1820 yılı Mayıs ve Haziran aylarında açık artırma ile satıldı.
Düzyanların Yeniköydeki leb-i derya mülkü, Baş Mabeyinci Halet Efendinin sarrafı, Düzyanların celladı isrel tarafından kapıldı.
Bir kış günü söz konusu yalıda saray görevlileri tarafından yapılan açık arttırmaya devlet büyükleri, ileri gelenler ve amiralardan oluşan büyük bir kalabalık katıldı.
Düzyanların mahvına sebep olan bu büyük yıkım, amiralar için de çok sarsıcı olmasına rağmen bu kasvetli binada vuku bulan hayli üzücü müzayedeye katılmalarının başlıca nedeni, kilisedeki kutsal eşyaları başlarına bir şey gelmeden mezattan kurtarmaktı.
Uzun bir bekleyiş sonunda Ermenilerin kalpleri çarparak bekledikleri an hihayet gelmişti. Bir odanın kapısı açıldığında içerde aziz ikonaları, haç ve mumlarla bezeli bir horan ve üzerinde, ayinlerde kullanılan kutsal kadeh bulunan bir masa göründü.
Müzayedede hazır bulunan zevat kaşları çatık bir şekilde kapının eşiğine dizilmişken, amiraların da heyecandan beti benzi atmıştı. Tereddütle bekleyen kalabalığın içinden biri birden içeriye doğru atıldı. Bu yalının yeni sahibi, Düzyanların celladı Yahudi İsrelden başkası değildi. Horana yaklaştı, Ayinlerde kullanılan bir kutsal kadehi ((Isgih, chalice, calice, Kelch) kaldırıp elinde sallayarak alaycı bir gülüşle: TÜKÜRDANLIK (Tükürük Hokkası) dedi. Ama kutsal emanete hakaret etmek amacıyla sarfettiği bu sözcük daha dudaklarından çıkar çıkmaz suratında patlayan bir Osmanlı tokadıyla yere savrulurken, çelik gibi bir pençe de bileğini bükerek kutsal kadehi elinden aldı.
Resim-2: Ayinlerde kullanılan kutsal kadeh
Orada bulunanları bir ölüm sessizliği kapladı. Tokadı yapiştırdıktan sonra kızgınlıktan beti benzi atmış bir şekilde kutsal kadehi öperek tekrar usulca masaya koyan kişinin Hacı Çelebi, nam-ı diğer Ohannes Amira Yerganyan olduğunu herkes bilmekteydi.
ısrele dönüp kızgınlıkla: Senin cenabet ellerin bir kutsal emanete dokunamayacak kadar değersizdir dedi.
Ayaklarının dibine devrilen İsrel, Yerganyan Amiraya uzun ve ölümcül bir bakış fırlattı. Bir zamanlar Düzyanlara ait olan bu terkedilmiş kasvetli binada, onları darmaduman eden adamın bakışı ölüm anlamına gelirdi. Amiranın gözleri, engerek yılanınınkine benzer bu bakışları alışılmadık bir sükunetle tartıyordu.
II. Sultan Mahmutun tahtta olduğu karışık dönemden başlayarak Baş Mabeyinci Halet Efendi sarayda ürkütücü bir etki meydana getirmişti. Halet, ilk başarısını, bir zamanlar Bağdatlı Süleyman Paşanın sarrafı olup ta ona ihanet ederek tuzağına düşürerek kellesinin kesilmesine neden olan Yahudi İsrele borçluydu.
Halet Efendinin korkunç icraatları, bundan sonra, yolunun üzerindeki vezirleri bile bertaraf ederek devam etmiş, göreve başlamasından iki hafta sonra, Büyük Vezir Benderli Ali Paşayı kendisine komplo düzenlediği iddiasıyla Kıbrısa sürdürmüş ve kellesini kestirmişti.
İşte İsrel böyle bir adamın dalkavuğuydu ve Düzyanları mahvettikten az sonra, Osmanlı Devletine isyan eden Yanya valisi Tepedelenli Ali Paşa'nın sarrafı olması hasebiyle Kasbar Amira Çerazyanın da kellesini kestirtmişti. Ohannes Amira Yerganyan işte bu güçlere karşı mücadele edecekti.
Yakın dostu ve ahbabı Hacı Çelebinin kendisine gelerek Hak dinine geçmeye hazır olduğunu söylemesi şeyh-ül islamda oldukça büyük bir şaşkınlık ve sevinç uyandırdı.
O akşamdan itibaren Hacı Çelebinin Kuruçeşmedeki evinde yas başladı. Amira, ailesinin bulunduğu kata bir daha uğramadı.
Kendi inancını korumak için dinini değiştiren Amira geleneklere uyarak islami kıyafetler giymek zorunda kaldı. Sultan II. Mahmut yeni mertebesine uygun bir görev seçmesini istediğinde ise imparatorluğun gümrüklerinin yönetimini talep etti ve aldı. O artık sadece kendini kurtarmak amacıyla değil aynı zamanda öç almak hırsıyla da hedefine kilitlenmiş, intikam yolunda adım adım ilerliyordu.
Yine geleneklere uygun olarak kendisine müslüman bir eş verildi. O ise eski eşinin ve evlatlarının evini Hıristiyan dinine bağlı tutmaya devam etti. Ancak kendisine Hıristiyan ailesi ile görüşmesi yasaklandı.
Müslüman genç karısı, çocuklarıyla evine kapanmış bir halde yaşayan Hıristiyan baş kadınını haftada bir ziyaret ederek ona eski kocasından havadis getiriyor, Amiraya da bir daha hiç göremeyeceği eski karısından ve çocuklarından haber götürüyordu.
Artık İsrel Hacı Çelebiden yediği tokadın intikamını almayı düşünemezdi. Zira bir Müslümanla boy ölçüşmek bir Yahudinin harcı değildi.
Kudüse gidip hacı olmuş imanlı bir Hıristiyandı Hacı Çelebi
Her akşam evinde diz çökerek Yegestse ve Havadov Khosdovanim dualarını okurdu. 1809 yılında Kudüsteki Surp Hagop Manastırını Rumların elinden kurtaranlardan biri olmuştu. Fakat muhtedi olup cemaat işlerinden uzaklaştığında hiç kimse bu adamın yüreğini parçalayan büyük trajediyi anlayamadı. Ancak o yüreği sağlam tutan da intikam alma konusundaki kararlılığıydı.
Bu olaylardan yaklaşık bir yıl sonra, muhtedi Hacı Çelebi yeni görevi olan gümrük müdürlüğünü ustaca yerine getiriyordu. O denli köşesine çekilmiş, unutulmuş ve kendini yeni işine vermiş bir şekilde yaşıyordu ki düşmanları onun kendi intikam almalarından korktuğu için islamlaştığını sanıyor ve gizlice intikam almak için yaptığı planlardan ve araştırmalardan hiç mi hiç şüphelenmiyorlardı. Halbuki o yurtdışıyla gizlice yazışıyor ve hummalı bir çalışma yürütüyordu.
Sonunda İsrelin adresine gelen ve ağzına kadar üzerinde Sultan II. Mahmutun resmi bulunan sahte altın sikkelerle dolu sandıkları ve yine ısrele gelen bir mektubu tespit etti.
Görevlilere sandıkları hemen saraya gönderttirdi. Kendi de huzura çıkarak Halet Efendi ve yardakçısı İsrelin yurtdışı mihraklarla olan faaliyetlerine dair delilleri padişaha sundu. Sultan II.Mahmutun öfkesi korkunç oldu. Bostancı Başıya iki hainin kellesinin kesilmesini emretti.
Halet Efendi Konyaya götürüldü. Orada başı kesilerek ıstanbula getirildi.
İsrel de Tekeye götürüldü. Onun da lanetli başı orada kesilerek İstanbula getirildi.
Hacı Çelebi teşhir edilen kellenin suratı, çektiği işkenceden ve duyduğu dehşetten tanınmaz hale gelmiş olmasına rağmen kutsala hakaret eden o dudakları tanıyarak gülümsedi. Dinine yapılan hakaretin intikamını almıştı.
Ohannes Amira Yerganyan, inançlarına yapılan hakareti temizlemek için dinini bile değiştirecek kadar büyük bir imana sahipti. Hainleri Sultanın adaletine teslim edip cezalandırılmalarını sağladıktan sonra bir daha adından hiç sözettirmedi. Vefat ettiğinde Rumelihisarındaki müslüman mezarlığına gömüldü. Ölümünden yaklaşık yüz yıl sonra torunun torunu Nubar Yerganyan tarafından yürütülen mezarını bulma çalışmaları, muhtemelen kabir taşı aramasının Hacı Çelebi adına göre yapılmaması veya Osmanlıcanın iyi bilinmemesi gibi nedenlerle sonuçsuz kaldı.
Düzyan ailesinin geride kalan üyeleri, Kazaz Artin Amira Bezciyannın girişimiyle 1823te tekrar ıstanbula gelerek Kuruçeşmedeki saraylarını ve diğer mallarını geri aldılar.
ARTİN AMİRA YERGANYAN
(HARUTYUN AMİRA ERGANYAN , UZUNYAN ARTİN , UZUNOğLU ARTİN de denir)
[1799-1869]
Harutyun (Artin) Amira Yerganyan, 1799 yılında, Erzincan'ın Eğin (bugünkü Kemaliye) ilçesinin Abuçeh (Apçağa) olarak bilinen bölgesinde dünyaya geldi.
10 yaşındayken babası Ohannes Amira Yerganyan ve ailesi ile birlikte İstanbula göç ederek, Harutyun (Artin) Amira Bezciyanın Yenikapı-Langadaki, ünlü kuyumcubaşı Gümüşçü Kaspar Ağanın da ikamet ettiği, yalısına yerleşti.
Harutyun okumaya ve tahsiline görmeye çok istekli olduğundan Kumkapıdaki Patrikhane okuluna devam etti. Burada, zekası ve özellikle güzel sesi ile Harutyun (Artin) Amira Bezciyanın, Kumkapı Patrikhane Kilisesi mütevelli heyetinin ve ileri gelenlerinin takdirini kazandı. Harutyun Yerganyan 1815 yılında okulunu tamamladığında, bir gün kilise ayininden sonra, Harutyun Amira Bezciyan, Harutyunu yanına çağırttırarak, Gel bakayım adaş! Seni bir 'masa sahibi' bankerin yanına yerleştireyim de adam olup sen de sarrafların arasına katılasın dedi. Nitekim, Bezciyan Amiranın himayesinde, Harutyun meşhur bir sarraf olup, 1830da hazine sarrafı olarak Amira ünvanını aldı.
1832de, Bursalı II. Istepannos Ağavni Zakaryanın patrikliği sırasında, Harutyun Amira Yerganyan, yine Harutyun Amira Bezciyanın sayesinde, Patrikhane bünyesindeki Yoksullara Yardım Komitesi üyeliğine seçildi. 36 üyeden ve 6 gruptan oluşan Yoksullara Yardım Komitesindeki
- Grubun başında Harutyun Amira Bezciyan,
- Grubun başında Mikayel Amira Pişmişyan,
- Grubun başında Canik Amira,
- Grubun başında Yeram Amira,
- Grubun başında Harutyun Amira Yerganyan,
- Grubun başında ise Bedros Amira Kürkçühanlıyan vardı.
Resim-3: Harutyun (Artin) Amira Yerganyan
Patrik Edirneli Büyük Boğosa ait bir kütükten, 19 Mart 1834te cemaat işlerinin yürütülmesi amacıyla, meslek erbabı ve amiralardan seçilen on kişilik bir heyetin içinde, Harutyun Amira Yerganyan, Mikayel Amira Pişmişyan, Canik Amira Simonyan, Ohannes Amira Aznavuryan, Bedros Amira Kürkçühanlıyan, Hacı Mardiros Amira Bağdasaryan, Maksut Amira Sarimyan, Bağdasar Amira Kasparyan, Hacı Harutyun Amira Gelgelyan ve Ohannes Amira Pingyanyanın olduğu anlaşılıyor.
20 Aralık 1835 Pazar günü ani olarak, tipi halinde şiddetli bir kar fırtınası başladı. Gündüz, gece gibi görünmez oldu ve denizde büyük dalgalar meydana geldi. Birçok tekne Boğaziçiden Propontos (Marmara) Denizine sürüklendi. Denizde bulunan birçok kimse ölüm tehlikesi geçirdi. Bu meyanda Harutyun Amira Yerganyanın iki kız kardeşi (biri Bağdasar Amira Çerazyan ile evli olan Hıripsime Sultan Çerazyan), torunu (damadı Bedros Amira Kürkçühanlıyanın kızı), beraberlerinde bulunan bir kadın, bir Rum kızı ve erkek bir hademe ile beraber iki kürekçibaşı, yani sekiz kişi kayıklarıyla beraber denizde kayboldular. Kayığın enkazı bile hiçbir yerde bulunamadı.
Bu büyük acııyı anlatan ve 19 kıtadan oluşan bir destan meçhul bir Ermeni halk şairi tarafından Ermenice harflerle Türkçe olarak kaleme alınmıştır
[Bkz. Ermeni Harfleriyle Türkçe Tarihi Bir Destan ]
.
1836 yılında, Beyoğlu Üç Horan Ermeni Kilisesinin inşası için yaptığı büyük meblağlı yardımdan ise, bu tarihlerde Harutyun Amira Yerganyanın, koruyucusu Harutyun Amira Bezciyanın izinden giderek hayır işlerine başladığı ve kalabalık ailesini de bu yola teşvik ettiği anlaşılıyor. Nitekim, yapımı 1833 yılından (Hicri 1249 Recep 1) 1835 (Hicri 1251) yılına dek süren Surp Pırgiç Hastanesi için, eşi Nunya Hatun, 7500 altın (Mahmudiye?) gibi, o zamanlar için oldukça büyük bir meblağ bağışladı.
Harutyun Amira Yerganyanın adına 1837 yılında Cemaat ışleri Yönetim Kurulu ve Yedikule Hastanesi mütevelli heyeti üyesi olarak tekrar rastlıyoruz. Buradan da, o zamanlardaki amira toplantılarının etkili üyelerinden biri olduğu anlaşılıyor.
Harutyun Amira Yerganyan, hayır işlerine ve cemaat işleri faaliyetlerine Başpiskopos Balatlı Der Madteos Çuhacıyan zamanında (1844-1848), ve 1848 yılında yapılan Patrikhane Yüksek şura Toplantısına kadar devam etti.
26 Mart 1842de, iltizam sisteminin geri getirilmesiyle Harutyun Amira mültezimlere sermaye, halka kredi sağlanması ve döviz işlerinin idaresi için Anadolu Sarraflar Kumpanyası ve Rumeli Sarraflar Kumpanyası isminde iki şirketin kurulmasına önayak oldu.
Her bir kumpanyanın başında altı amiradan oluşan bir Yönetim Kurulu vardı ve tümüne de Harutyun Amira Yerganyan başkanlık ediyordu. Sultan Abdülmecit bu çalışmalarından dolayı kendisine altın, gümüş, mine ve elmastan yapılmış bir İftihar Nişanı (Nişan-ı İftihar) [Bkz. Resim-4] ayrıca yine kendisine ve emrindeki diğer onbir amiraya feslerini bir altın tuğra ile süsleme ayrıcalığını ihsan etti [Bkz. Resim-5].
Resim-4: Nişan-ı ıftihar
Resim-5: Altın Tuğralı Fes
Her iki kumpanyanın Yönetim Kurullarında görevli amiraların listesi aşağıdadır.
ANADOLU KUMPANYASI:
- Artin Amira Yerganyan
- Bedros Amira Kürkçühanlıyan (Artin Amira Yerganyanın damadı)
- Misak Amira,
- Mıgırdiç Amira Cezayirliyan
- Bağdasar Amira Çerazyan (Artin Amira Yerganyanın kızkardeşi Hıripsime Sultan ile evli)
- Boğos Aşnanyan
RUMELı KUMPANYASI:
- Canik Amira Papazyan
- Maksud Amira Sarimyan
- Artin Amira Gelgelyan
- Apraham Amira Allahverdiyan
- Ohannes Amira Tıngıryan
- Hovsep Amira Davutyan
Devlet tarafından da desteklenen her iki kumpanya, taşradan toplanacak vergilerin zamanında ıstanbula ulaştırılmasını sağlıyordu.
Vakanüvis Ahmet Lütfi Efendinin işaret ettiği gibi, kumpanyalar uzun süre para akışını sağlarken daha sonra bu iş yerli sarrafların elinden çıkarak tamamıyla yabancı bankerlerin pençesine geçti.
Harutyun Amira Yerganyan, 1834 yılında yaptırdığı Kuruçeşme Yerevman Surp Haç Ermeni Kilisesi'nin, 1835 yılında temelini attığı Tarkmançats (Mütercimler) Okulu'nun uzun yıllar mütevelliliğini yaptı.
Harutyun Amira Yerganyan, ciddi, akıllı, tarafsız, çalışkan, gerek milli, gerekse kişisel işlerinde dürüst, hayırsever, ve yoksul dostu bir kişi olarak, 18 Haziran 1858de Katolikos seçilen Patrik Balatlı Madteos Çuhacıyanın destekçisiydi. Bu tutumuyla, Patrik Çuhacıyanın patrikliği döneminde ortaya çıkan tartışmada Canik, Misak ve diğer bir takım amiralara ters düşüp, Bedros Amira Kürkçühanlıyan, Mikayel Amira Pişmişyan ve Maksut Amira Sarimyanın safına katıldı.
Sağlığı elvermediğinde ise, doktorların önerisiyle görevlerinden istifa ederek Üsküdar, Selami Ali semti, Silahtar Bahçesi Sokağı'ndaki büyük ahşap konağına taşındı.
Harutyun Amira Yerganyan, Üsküdara taşındıktan sonra Kuruçeşme Yerevman Surp Haç Ermeni Kilisesi'ndeki ve ve semtteki sorumluluklarını damadı Bedros Amira Kürkçühanlıyana devretti. Ondan sonra da Bedros Amira Kürkçühanlıyanın oğlu Mıgırdiç Kürkçühanlıyan mütevellilik görevini büyük bir bağlılıkla yürüttü.
Harutyun Amira Yerganyan, 1869 yılına kadar Üsküdarda yaşadı. 70 yaşında öldüğünde ise yine Üsküdar'daki, Bağlarbaşı Ermeni Mezarlığı'na gömüldü.
Bu hayırsever amira, Nevruzyan sülalesinden Nunya Hatun'la evlenip, onbir erkek ve bir kız çocuk sahibi oldu. Oğullarının adlarını, Yeğya (Yahya), Haçadur, ğugas (Lukas), Tovmas (Tomas), Tateos (Dateus) ve Partuğimyos (Bartolomeos) gibi dinsel isimlerden seçti.
Oğullarından Ğugas Ağanın oğlu,
Levon Yerganyan, onun oğlu
Nubar Yerganyan (1901-1971)dır. Nubar Yerganyanın çocukları,
Torkom Yerganyan (1929-2014), Varujan Yerganyan (1930-2001), Anahit Pontioğlu (1935-
.. ) Ayda Frenk (1936-1981)tir.
Anahit Pontioğlunun oğlu Ared Pontioğlu ve kızı Ani Mangioğlu,
Ayda Frenkin oğlu Antranik Frenktir.
Oğullarından Partuğimyos Ağanın oğlu,
Ressam Mihran Yerganyan, onun oğlu
Harutyun Yerganyan ( ...-
)dır. Harutyun Yerganyanın kızı,
Ağavni Mıgırdiçyan ( ...-
)dır
Ağavni Mıgırdiçyanın oğlu Arto Mıgırdiçyandır.