Hayalet Kasaba - Takdim

Adım Elena. Bu sitenin sahibiyim, ve satacak hiçbir şeyim yok. Sahip olduğum tek şey, motosikletim ve içimdeki merak ve hız canavarının beni götüreceği her yere gidecek mutlak özgürlük. Yazarı tarafından bu sitenin bakımı yapılmaktadır, ama internet trafiği yoğun olduğunda site ara sıra açılmayabilir.


Elena Resim


Motosikletle Gezmek...

Hayatım boyunca motosiklet kullandım ve yıllar içinde birkaç farklı motosiklete sahip oldum. Mükemmel bir motosiklet arayışım bir Kawasaki Ninja'yla bitti; 147 beygir gücünde, bir kurşun kadar hızlı ve uzun yolculuklar için konforlu bir motosiklet.

Çok seyahat ederim ve favori güzergâhım Kiev'in kuzeyine, evimden 130km uzakta olan Çernobil'in 'Ölü Bölge'sine doğrudur. Neden mi favorim? Çünkü orada boş yollarda uzun gezintilere çıkabiliyorsunuz.

Oradaki tüm insanlar bölgeyi terk etmiş ve doğa çiçek açmış. Güzel ormanlar ve göller var.

Kamyonlar veya ordu araçları tarafından kullanılmadığı yerlerde yollar hâlâ yirmi yıl öncesinde oldukları gibi duruyor, tabi nadiren de olsa filizlenecek bir çatlak bulan otlar hariç. Zaman yollara zarar vermiyor, yani tekrar normal trafiğe açılana kadar oldukları gibi kalabilirler.... Birkaç yüzyıl sonra.


Hayalet KAsaba Haritası


Röntgen

Yolcuğuluğumuza başlarken, radyasyon hakkında birkaç ufak şey öğrenmeliyiz. Oldukça kolay, radyasyon seviyesini ölçtüğümüz aletin adı Geiger sayacı. Sayacı Kiev'de açarsanız saatte 12-16 mikroröntgen civarı ölçecektir. Rusya ve Amerika'nın tipik bir şehrinde 10-12 mikroröntgen ölçecektir. Çoğu Avrupa şehrinin ortasında ise saatte 20 mikroröntgen ölçer.

1000 mikroröntgen 1 miliröntgene eşittir ve 1000 miliröntgen 1 röntgene eşittir. Yani 1 röntgen tipik bir şehirdeki ortalama radyasyon seviyesinin 100000 katıdır. 5 saatlik bir süreçte 500 röntgenlik bir doz insanlar için ölümcüldür. İlginçtir ki, bu dozun ancak iki buçuk katı bir tavuğu öldürebilir ve yüz katından fazlası da bir hamamböceğini.

Bu tür bir radyasyon seviyesi artık Çernobil'de bulunmuyor. Patlamadan sonraki ilk günlerde, reaktörün etrafındaki bazı yerlerden saatte 3000'le 30000 röntgen arası bir değer yayılıyordu. Reaktördeki yangını söndürmek için gönderilen itfaiyeciler bölgedeki gama radyasyonundan dolayı kızarmıştı. Reaktörden kalanlar çelik ve betondan dev bir lahde gömüldü. Bu yüzden bölge seyahat etmek için nispeten güvenli sayılır, tabii yoldan ayrılmadığınız ve yanlış yerlere gitmediğiniz sürece.....

Yukarıdaki harita ölü bölgedeki yolculuğumuzu gösteriyor. Radyasyon toprağa karışmış; elmalarda, mantarlarda duruyor. Asfalt tarafındansa tutulmuyor, bu da bölgede yolculuk yapmayı mümkün kılıyor.

Kontrol noktalarındaki dosimetreli(alınan radyasyonu ölçen alet) adamlarla hiç problem yaşamadım. Onlar konunun uzmanları, ve aracınızda radyasyon bulurlarsa, aracınıza kimyasal bir yıkama uyguluyorlar. Tabii radyasyonla alakası olmadığı halde, 'uzmanların' bana kimyasal yıkama uygulamak için mazeret uydurdukları birkaç seferi saymıyorum.

25 Nisan 1986 Cuma akşamı, Çernobil-4'teki reaktör ekibi, ertesi gün için, elektrik enerjisi kesildiğinde, türbinlerin daha ne kadar süre dönerek güç üretebileceğini öğrenmek için bir test hazırladılar. Bu tehlikeli bir testti, ancak daha önce de yapılmıştı. Hazırlıkların bir aşaması olarak, otomatik kapatma güvenlik mekanizmaları dahil bazı kritik kontrol sistemlerini devre dışı bıraktılar.

Kısa süre sonra, 26 Nisan gecesi saat 1:00'da, soğutucu suyun akışı yavaşladı ve güç yükselmeye başladı.

1:23'te, öperatör reaktörü kapatmak için harekete geçti ancak önceki hataların birbirini tetikleyen etkileri keskin bir güç yükselmesine neden oldu, bu da 1000 tonluk reaktör kapağını havaya uçuran büyük buhar patlamalarına.

211 adet kontrol çubuğundan(reaktörde uranyum ve plütonyumun kendini fisyonlarayarak kontrolden çıkmasını önlemek için nötronları yakalayan cihaz) bazıları eridi. Ardından sebebi hâlâ uzmanlar arasında bir tartışma konusu olan ikinci bir patlama yanan radyoaktif yakıt merkezinin(nükleer tepkimenin gerçekleştiği reaktör kısmı) parçalarını fırlattı ve içeri hava girmesine sebep oldu. İçeri giren hava içerideki birkaç tonluk grafit izolasyon bloklarını tutuşturdu.

Grafit bir kez yanmaya başladığında söndürmek neredeyse imkansızdır. Söndürme işlemi 9 gün sürdü ve helikopterlerden 5000 ton kum, bor, dolomit, kil ve kurşun atıldı. Radyasyon o kadar şiddetliydi ki o cesur pilotların çoğu hayatını kaybetti.

Radyasyonun çoğunu atmosfere yayan şey grafit ateşiydi. Atmosferdeki bu radyasyon binlerce mil uzaktan bile ölçülebiliyordu.

Bunlar affedilemez tasarım hatalarıydı.

Kazanın sebepleri insan hatası ve kusurlu teknolojinin vahim bir bileşimi olarak tanımlandı. Andrei Sakharov şöyle diyor, "Çernobil'deki kaza, sistemimizin modern teknolojiyi yönetemediğini göstermiştir."

Sovyet adalet geleneği doğrultusunda kazanın olduğu vardiyada çalışan birkaç kişi suçları ayırdedilmeksizin hapsedildi. Vardiyadan 25 kişi öldü.

Radyasyon Çernobil Bölgesi'nde 10000 yıl boyunca kalacak, ancak insanlar 600 yıl sonra -300 yıl daha fazla ya da az olabilir- bölgeye yeniden yerleşebilir. Uzmanlar o vakte kadar en tehlikeli elementlerin yeteri kadar kaybolacağını -ya da tüm dünyanın havasına, suyuna, toprağına karışacağını- öngörüyorlar. Eğer hükümetimiz bir şekilde gerekli araştırmayı yapacak parayı ve siyasi iradeyi bulabilirse, belki de kirliliği daha erken etkisizleştirecek ya da temizleyecek bir yol bulunabilir. Aksi takdirde, bizden sonraki kuşaklar radyasyonun tolere edilebilir bir seviyeye düşmesini beklemek zorunda kalacak. En düşük bilimsel tahmin bile 300 yıl öngörüyor, bazı bilim adamlarıysa sürenin 900 yıl kadar uzun olacağını söylüyor.

Ben 300 olacağını düşünüyorum ama insanlar benim bu tahminimi genellikle iyimser buluyor.

Elena Resim

Eğer bitkiler konuşabilseydi, bu ağaç, hikayesini dinlemek istediğim biri olurdu. İkinci Dünya Savaşı sırasında bu bir darağacıydı. Naziler bu ağacı partizanları(Müttefik kuvvetlere destek için gerilla savaşı veren silahlı halk gücü üyeleri) asmakta kullanmıştı. Sonraları partizanlar hainleri bu ağaçta astı. Adaletsizliklerin bir anıtı olarak ayakta kalmıştı. Kazadan sonra iki olayın anıtı ve Çernobil trajedisinin sembolü haline geldi. Daha sonra ağaç yıkıldı ve yerine parlak alüminyum bir ağaç konuldu. Belki de ölmeyen şeylere adanmış bir mabet olarak, kitlesel aptallık gibi...

Hatırlıyorum...

Ukrayna dilinde Çernobil bir çiçeğin adıdır, pelin çiçeği. Bu kelime buranın insanlarını korkutur. Belki de bunun sebebi İncil'in Vahiy bölümünde Pelin çiçeğinden kıyamet alameti olarak bahsetmesidir...

8:10 Üçüncü melek borazanını çaldı. Gökten, meşale gibi yanan büyük bir yıldız ırmakların üçte biri üzerine ve su pınarlarının üzerine düştü.

8:11 Bu yıldızın adı Pelin'dir. Suların üçte biri pelin gibi acılaştı. Acılaşan sulardan içen birçok insan öldü.

Ayrıca, Ukrayna dilinde sözcüğü bölerseniz, "chorno" siyah, 'byl' acı demek. Birine Çerni'ye gittiğimi söylediğimde aldığım en iyi cevap, 'Delirdin mi? oluyor.

Babam insanların göremedikleri, hissedemedikleri, koklayamadıkları ölümcül bir şeyden korktuğunu söylerdi. Belki bu, o sözcüklerin, ölümün kendisinin iyi bir tarifi olduğundandır.

Babam nükleer fizikçi ve beni birçok konuda eğitti. Gittiğim yerden çok, motosikletimin hızı konusunda endişeli.

Çernobil'e yolculuklarım bir parkta yürüyüşe çıkmak gibi olmasa da, risk kontrol altında tutulabilir. Bazen tek başıma geziyorum, bazen de motosikletimin arkasına bir yolcu alıyorum. Ama asla başka bir araçla birlikte gitmiyorum çünkü başka bir aracın önümden gidip toz kaldırmasını istemem.

1986'da hâlâ okula giden bir kızdım ve radyasyon seviyesi Kiev'de yükselmeye başladığında babam bizi bir trene bindirip büyükannemin evine yolladı. Büyükannem 800km uzakta yaşıyordu, ancak buna rağmen babam bunun bizi eriyen nükleer santralin etkilerinden koruyacak kadar uzak olduğundan emin değildi.

Gücü elinde bulunduran komünist hükümet kaza hakkında sessiz kaldı. Hükümet Kiev'de halkı kıymetli işçi bayramlarının kutlamalarına katılmaya zorladı ve bu sırada insanlar yabancı radyolardan ve kazada ölenlerin yakınlarından kazanın haberlerini almaya başladılar. Gerçek panik kazadan 7-10 gün sonra başladı. İlk on gün boyunca, konu hala bir devlet sırrıyken, korunmasız olarak çok yüksek seviyedeki radyasyona maruz kalanlar ve bölgenin hiçbir şeyden kuşkulanmamış ziyaretçileri ya öldüler, ya da ciddi sağlık problemleri yaşadılar.

kuzeye doğru resim

Kuzeye Doğru...

Yola çıkma zamanı geldi. Bu kullanacağımız yol. Yollarda fazla araba olmayacak. Buranın kötü bir ünü var ve insanlar burada yaşamıyor. İlerledikçe arazi ucuzlaşıyor, insanlar azalıyor, ve doğa güzelleşiyor. Dünyada başka herhangi bir yerde olduğunun tam tersi, ve göreceklerimizin bir öncülü gibi.

dev yumurta resim

86. kilometreyi geçerken, bildiğimiz anlamda medeniyetin bitip, Çernobil turunun başladığını belirten dev bir yumurtayla karşılaşıyoruz.

Birileri bu yumurtayı Almanya'dan getirmiş. Bilinmeyenin sert kabuğunu kırıp dışarı çıkan hayatı temsil ediyor. Bu sembolizmin yüreklendirici olup olmadığından emin değilim. İki şekilde de, insanlara ve bize bunun yenebilir yemek, içilebilir su ve kirlenmemiş yakıt stoklamak için son şans olduğunu düşündürüyor. Bu noktadan sonra yolculuğumuz yavaş yavaş terkedilmiş kasabaların, boş köylerin ve ölü tarlaların bir resmine dönüşüyor...

Fairy Land Picture

Radyasyon yere düzensiz çökmüş. Bir satranç tahtasının siyahı ve beyazı gibi, bazı yerleri sağ bırakırken, bazı yerleri öldürmüş. Periler diyarının nerede başladığını kestirmek zor.

Bence bu köprünün arkasında. Bu ölü köy reaktörün 60km batısında yer alıyor.

Etrafta Gezinmek...

Kimsenin yaşamadığı yerlere giden yollar kapalı.

Yollar arabalar için kapalı, ama motosikletler için değil. İyi kızlar cennete gider, kötü kızlar cehenneme. Ama hızlı motosikletleri üzerindekiler istedikleri yere gidebilirler.

Bu 4500 nüfuslu verimli bir köyden geride kalanlar. Sıfır noktasının -reaktörün- 50km güneyinde yer alıyor.

Bu yaşlı adam Çernobil bölgesinde yaşıyor. O, 1986'daki kazadan sonra bölgeyi terketmeyi reddeden, ya da köylerine geri dönen 3500 kişiden biri. Bu insanları takdir ediyorum, çünkü hepsi kendi düşüncelerinde bir filozof. Korkup korkmadıklarını sorduğunuzda, tanımadıkları bir yerde evlerini özleyerek ölmektense, burada, evlerinde radyasyondan ölmeyi tercih ettiklerini söylüyorlar. Kendi bahçelerinde yetiştirdiklerini yiyorlar, kendi ineklerinin sütünü içiyorlar ve sağlıklı olduklarını iddia ediyorlar. Ama bu yaşlı adam, bu kadar uzun süre hayatta kalan sadece 400 kişiden biri. Yakında o da evleri olan bu topraklarda sonsuz uykuda olan 3100 komşusuna katılacak. Görünüşe göre burada en cesur insanlar en önce ölüyor, başka herhangi bir yerde olduğu gibi.

Kontrol Noktası

Burada, Çernobil bölgesine giriyoruz. Yakıt stoğumu ve lastik tamir kitimi kontrol ediyorum. Bu nükleer çölün ortasında kalmak istemem.

Deponuz dolu olmalı, çünkü bölgedeki tüm benzin istasyonları bu halde.

Bu, ölü bölgeye giderken karşılaşacağımız son belge kontrol noktası. Ayrı tutulan bölgeye girmek için özel izin gerekiyor.

Burası dikkatsiz ya da şansız ziyaretçilere kimyasal yıkama uyguladıkları yer.

Bu bölgeden her geçtiğimde, sanki gerçek olmayan bir dünyaya girmişim gibi hissederim. Ölü bölgede, köylerin, yolların, ormanların sessizliği sanki bana bir şeyler söylemeye çalışıyor gibi gelir, duymakta zorlandığım bir şeyler, aynı zamanda beni hem iten, hem çeken bir şeyler. Korkunç, Salvador Dali'nin akan saatler olan resmine adım atmak gibi bir şey bu.

Tükenmiş Topraklar...

Radyoaktif mezarlar uygarlığımızın bir izi. Bunlardan birkaç yüz tanesi, bu çöllerde radyasyonu hâlâ röntgenlerle ölçülebilir kılıyor.

Bunlar, radyoaktif araçlar. Bir çeşit askeri amaçlı kamyon. Bu araçların çoğu o günlerde askerlerle doluydu.

Radyasyondan kaç kişi öldü? Bunu kimse bilmiyor, tahmini bir değer bile yok. Resmi makamlar hâlâ sayının 30 civarında olduğunu söylese de, resmi olmayan kaynaklar 300000 bazen de 400000'in üzerinde bir sayı bildiriyor.

Son ölü sayısı ne bizim ömrümüzde, ne de çocuklarımızkinde bilinmeyecek.

Maddi kayıpları hesaplamak daha kolay. Kaza bölge için belki de hiç düzelmeyecek sonuçları olan bir ekonomik felaketti.

Radyoaktif araçların videosu için burayı tıklayın.

Tükenmiş toprakların bir videosu için burayı tıklayın.

Likidatörler

Çernobil gecesi anıtı. Üzerinde 'Ölenler ve doğmayanlar için...' yazıyor.

Ne bu itfaiye arabaları, ne de onların taşıdığı itfaiyeciler evlerine geri dönebildi. Olay yerine ilk varan onlardı ve karşılaştıkları şeyin normal bir yangın olduğunu düşünüyorlardı. Gerçekte neyle karşı karşıya olduklarını bilmiyorlardı.

Likidatörler kazanın yarattığı radyoaktif kirliliği temizlemek için görevlendirilmiş ya da bunu yapmaya zorlanmış askerlerdi.

Totaliter bir hükümet idaresindeki Sovyetler Birliği, Çernobil kazasının temizlik çalışmalarına katılmaları için bir çok genç asker tedarik etti, ancak çoğuna yeterli koruyucu kıyafetler sağlamadı ya da ne tür bir tehlikeyle karşı karşıya olduklarına dair bir açıklamada bulunmadı.

İlk yıl, 650000'in üzerinde likidatör felaketin yarattığı kirliliği temizleme çalışmalarına katıldı. Bu gruba yerle bir olan 4. reaktörü içinde tutan, Lahit adıyla bilinen yapıyı yapanlar da dahil.

Resimde: Çernobil yolundaki likidatörler.

Ünite 3'ün üzerinde askerler ölümcül radyoaktif grafit parçalarını toplayıp yıkılmış olan reaktör kalbinin kazanına atıyorlar.

Önce robotlar kullanmayı denediler, ama araçlar ya yüksek radyasyon yüzünden devre dışı kaldı ya da yıkıntılara takıldı, sonra da binlerce askeri -biyorobotu- görevlendirdiler.

Çatıdaki iş belki de hepsi içinde en kısa süreniydi, sadece iki dakika. Bir çok askere ordudan emekli olabilmeleri için gereken süreyi dolduracak iki seçenek sunulmuştu. Biri cehennemvari bir kurşun, roket ve bomba yağmurunda, Afganistan'da iki yıldı; diğeri ise sakin, sessiz ve görünmez bir gama ışını yağmurunda, Ünite 3'ün çatısında iki dakika.

Reaktör 4'ün Yıkıntıları

Bu cehennem vahşi hayvanlar için bir cennete dönüştü, en azından yüzeydekiler için. Onları avlayan insanlar olmadığından, sayıları hızla artmış. Ancak kimse nükleer zehrin onların genetik yapısını nasıl değiştirdiğini, göçlerle nasıl yayıldıklarını, yakınlarındaki güvenli bölgelerle olan ilişkilerini tam anlamış değil. Garip mutasyonlar bildirilmiş olsa da, resmi bilim otoriteleri bunları yalanlıyor.

Kurtların ve vahşi domuzların sayısı hızla artıyor. Terkedilmiş evlerde ve kulübelerde yaşıyorlar. İlginç şekilde, hiç de saldırgan değiller. Belki de bunun sebebi, kirlenmiş de olsa insan dışındaki tüm canlılar için yemek kaynaklarının bereketli olmasıdır. Yoldan geçen bir kurt, bir tilki, bir vahşi domuz ya da geyik görmek burada az rastlanan bir şey değil.

Bunlar 'Prejevalsky' atları. Birileri birkaç yıl önce Asya'dan bir çift getirmiş, burayı sevmiş olmalılar, şu an Çernobil bölgesinde bu atlardan 3 sürü var. Güçlü bir türler ve sürekli hareket halindeler. Tarih öncesi bir görünüşleri var. Dörtnala koşarak yanınızdan geçtiklerinde, göreceğiniz bir sonraki şeyin Eohippus sürüsü olacağını hissediyorsunuz. Zoologlar ayrıca buraya bir çift Amerikan bizonu getirmişler ancak, onları burada çoğaltma fikri pek işe yaramamış. Erkek bizon kaçmış. Radyasyondan mı yoksa eşinden mi kaçtı bilinmez, ama en son batıya doğru giderken Beyaz Rusya'da görülmüş. Belki de Amerika'ya dönmeye karar vermiştir.

Bu, Çernobil Kasabası.

Geiger burada, nerede durduğuma bağlı olarak, 20-80 mikroröntgen arası bir değer gösteriyor. Burası zombi kasaba dediğim yer. Tüm yerli halk 1986 Mayıs'ında bölgeyi terketmek zorunda bırakılmış. O zamandan beri kasaba temizlenmiş ve nükleer elektrik santralinin merkezi olmuş.

Nükleer bir sızıntı olduğunda, rüzgârın etkisi büyük bir faktördür. Rastgele bazı yerlere ölüm saçarken, bazı yerlere de merhamet gösterebilir. Çernobil Kasabası mesafe havadan katedilirse, reaktörün 12km güneyinde kalıyor. Kazadan sonraki ilk günlerde, burada radyasyon seviyesi yüksek değildi. Ancak bu arada, Çernobil'den açığa çıkan radyasyon, Kuzey Avrupa'yı vurmuştu bile. Olay hâlâ bir sırdı, ve İsveç'te insanlar kendi nükleer elektrik santrallerinde bir sızıntı aramaya başlamışlardı. Rüzgâr 1 Mayıs'ta yön değiştirdi ve burada saatte 24 miliröntgenlik bir değer okunuyordu. Radyoaktif bulutlar buradan geçti ve ünlü İşçi Bayramı miliröntgen geçit törenimizde yer almak için Kiev'e gitti.

Geçip gidiyoruz...

Bu, köyün seçim evi.

Sadece bir adayın olduğu bir seçime katılmak oldukça sıkıcıydı, bu yüzden katılım da oldukça azdı. Tabii bu, yerel yetkililerin oy verene ücretsiz içki verme fikrini bulmalarına kadardı. Bu fikir, seçmenlerin politika konusundaki ilgilerini oldukça arttırmıştı.

Sağdaki oda, ücretsiz içecek odası; soldakiyse sandığın bulunduğu oda. Yetkililerin seçimde sonraki günü oy verenlerin ayılması için tatil yapıp yapmadıkları bilmiyorum. Bana bu öyküyü anlatan yaşlı adam bu kısmı hatırlayamıyor.

Nükleer Enerji Satrali

Genellikle yolculuğun bu ayağında, bipleyen bir geiger sayacı yüksek bir viteste bölgeden hızla geçmeniz konusunda sizi uyarır. Önümdeki ağaçlık bölgenin adı kızıl ya da 'sihirli' koru. Bu koru, 1986'da radyasyonun etkisiyle kızıl bir parıltı saçıyordu. Daha sonra tüm ağaçlar kesildi ve yerin bir metre altına gömüldü.

Asfalttan okunan değer durduğunuz yere göre 500'le 3000 mikroröntgen arası değişiyor. Bu da normal çevrenin 50 ila 300 kat daha fazlası bir radyasyon demek. Eğer on metre ileri yürüyecek olursam, radyasyon geiger sayacının ölçeği dışına çıkar. Reaktöre doğru birkaç yüz metre yürüyecek olursam, radyasyon saatte 3 röntgen olur, yani normalin tam 300000 katı. Ve eğer yürümeye devam edersem, karanlıkta parlayacak kadar radyasyon alırım. Belki de bundan dolayı adına sihirli koru demişlerdir. Motosiklet kullanırken giydiğiniz kıyafetlerle girip parlak zırhıyla bir şövalye gibi çıkıyorsunuz.

Burası nükleer reaktör bölgesi. Geiger sayacında okunan değer saatte 500-3000 mikroröntgen.

Santral 2000 yılında tamamen kapatıldı. Yakında yeni bir lahit yapmak zorunda kalacaklar, çünkü ilk yapılan aceleyle inşa edilmiş ve şu anda yıkılıyor.

Şimdiye kadar içerideki radyasyonun çok küçük bir bölümü dışarı çıkabildi. Bilim adamlarının çoğu %90'ınından fazlasının hâlâ lahdin altında olduğuna inanıyor. İçeride kalan radyoaktif yakıtın adı farklı şeklinden dolayı 'Fil Ayağı'. Yaklaşık 190 ton uranyum ve 1 ton gerçekten tehlikeli olan plütonyum hâlâ içeride, ve eğer bu büyük, kötü radyoaktif fil dışarı adım atacak olursa, başımız gerçekten belâda olur...

Bu son kontrol noktası. Bu noktadan ileri gidebilmek için, koruyucu radyasyon kıyafetleri ve özel bir izin gerekiyor. Sanırım o kadar da meraklı değilim...

Piramitlerimiz...

Lahit 100000 yıl radyoaktif kalacak. Mısır'daki piramitlerin yaşı 5000'le 6000 arasında. Her kültürel devir insanlığa bir şeyler bırakıyor, ölümsüz bir şeyler; Musevi devrin bıraktığı İncil, Yunan kültürünün bıraktığı felsefe, Romalıların bıraktığı yasalar gibi. Ve biz Lahdi bırakıyoruz. Çağımızın her şeyinden daha çok yaşayacak, ve piramitlerden bile daha uzun süre ayakta kalacak bir yapı.

4 kilometrelik bir sıçrayışla, Hayalet Kasaba'nın kapılarına varıyoruz. 1970'te kurulmuş, ve reaktörün 4 kilometre kuzeyinde yer alıyor. Burada yaşayan ve kasabalarını seven 48000 kişi vardı. 1986'da burası modern, yeşil ve rahat bir yerdi.

Hayalet Kasaba - Pripyat

Sessizlik...

Bu kasaba turistler için çekici bir yer olabilir. Bazı tur şirketleri bu kasabaya turlar düzenlemeye çalışıyor, ama ilk turist kafilesi buradaki sessizliği rahatsız edici ve korkunç bulmuş. Ve öyle de. İki saatlik bir gezinti için 1200 grivna(Ukrayna para birimi) ödediler, ve 15 dakika sonra, dış dünyaya kaçmak istediler. Burada sessizlik insanı sağır ediyor...

Sonraki Sayfa