Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

BORU HATLARI REKABETI               www.asif.co.sr

Hazar Havzasi’nda Petrol ve Dogal Gaz  Rekabetti  ve Türkiye’nin Rolu

Teknolojinin gelismesine ve üretimde ve yasamda kullanilmasina paralel olarak enerjiye duyulan ihtiyaç da giderek artmistir. Motorize araçlarin kitlesellesmesi sonucunda petrole ve yan ürünlerine olan ihtiyaç da artmistir. 20. yüzyilin basindan itibaren önemi giderek artan petrol, emperyalist ülkelerin mutlaka ele geçirmek istedikleri, kontrolleri altina almak istedikleri hammadde olarak sürekli, savaslara, darbelere, isgallere neden olmustur. Kapitalist üretim biçiminin serbest rekabetçi asamasinda dünyanin "atelye"si olan Ingiltere, 20.yüzyildan itibaren bu konumunu çogu alanda kaybetmesine ragmen ABD’den sonra ikinci sirada olmasina ve bazi alanlarda Almanya'dan da geride kalmasina ragmen dünya petrol kaynaklari üzerindeki hegemonyasini daha sonraki yillarda Amerikan emperyalizminin lehine kaybetmistir. II. Emperyalist Paylasim Savasi sonrasinda sonuçlanan bu rekabeti, konumuzu dogrudan aktüel olarak ilgilendirmedigi için, sayilarin diliyle belirterek geçecegiz.

Kapitalist dünyada ABD disinda Ingiliz ve Amerikan sirketlerinin petrol üretimindeki paylari, Amerikan sirketleri lehine önemli boyutlarda degismistir. Örnegin Ingiliz sirketlerinin payi 1912'de % 31'den 1938'de % 55'e kadar çikmis ve sonraki yillarda giderek gerilemis ve 1952'de % 31,3 oranina düsmüstür. Amerikan sirketlerinin payi ise 1912'de % 8'den 1952'de % 57,3'e çikmistir.

ABD de dahil bütün kapitalist dünya petrol üretiminde Ingiliz sirketlerinin payi 1937'de % 23,5'ten 1952'de % 16,5'e düserken Amerikan sirketlerinin payi ise ayni yillarda % 70,8'den % 78,3'e çikmistir.

Bu veriler, Ingiliz emperyalizminin kapitalist dünyada petrol üzerine rekabeti II. Emperyalist Paylasim Savasi sonundan itibaren Amerikan emperyalizminin lehine kaybettigini gösteriyor. Rekabetin bu dönemde Amerikan emperyalizminin lehine gelismesinde emperyalist savasin kapitalist dünya açisindan sonuçlarinin dogrudan etkisi vardir; savasin galiplerinden olmasina ragmen Ingiliz emperyalizmi zayifliyor, kapitalist dünya açisindan savasin esas galibi Amerikan emperyalizmi olaganüstü güçleniyordu.

Bölgesel açidan bakildiginda durum söyleydi:

-Yakin ve Ortadogu'daki petrol üretimi 1937'de 15.8 milyon tondan 1953'te 121.8 milyon tona çikmisti. Bu miktar içinde Ingiliz sirketlerinin payi 1937'de % 78.8'den 1953'te % 31.9'a düserken, Amerikan sirketlerinin payi da, ayni yillarda, % 13.8'den % 59.4'e çikiyordu.

-Latin Amerika'daki durum: 1951 verilerine göre Venezuela petrol üretiminde Amerikan sirketlerinin payi % 66.9, Ingiliz sirketlerinin payi % 32.2; Kolombia petrol üretiminde Amerikan sirketlerinin payi % 67,7, Ingiliz sirketlerinin payi % 32.2; Arjantin petrol üretiminde Amerikan sirketlerinin payi % 10.8, Ingiliz sirketlerinin payi %14.1; Peru petrol üretiminde Amerikan sirketlerinin payi % 80, Ingiliz sirketlerinin payi % 20 ve Trinidad ve Ekvator petrol üretiminde ise Ingiliz sirketlerinin payi yüzde yüzdü. 1951 yilinda, Meksika hariç, bütün Latin Amerika ülkelerinde üretilen toplam 103.9 milyon tonluk petrolde Amerikan sirketlerinin payi % 61.7 oranindayken, Ingiliz sirketlerinin payi % 34.4 oranindaydi.

- Uzak Dogu'da durum: 1951 itibariyle Endenozya petrol üretiminde Ingiliz sirketlerinin payi % 56.5 iken Amerikan sirketlerinin payi % 43.5 idi. Uzak Dogu'nun diger kapitalist ülkelerindeki toplam petrol üretiminde Ingiliz sirketlerinin payi % 52.7 ve Amerikan sirketlerinin payi da % 14 idi. Uzak Dogu'nun bütün kapitalist ülkelerinin petrol üretiminde Ingiliz sirketlerinin payi 1945'te % 80'den 1951'de % 72.8'e düserken Amerikan sirketlerinin payi da -ayni dönemde- % 19'dan % 24.3'e çikmisti. (Bu veriler için bkz. M. AWSENEW: "Der englisch-amerikanische Kampf um das Erdöl nach dem zweiten Weltkrieg"- Ikinci Dünya Savasi'ndan sonra petrol üzerine Ingiliz-Amerikan mücadelesi, Berlin 1956, s.52, 63, 84,93, ve 101).

II. Emperyalist Paylasim Savasi’ndan bugüne petrol üretiminde Amerikan emperyalizminin hakimiyeti diger emperyalist ülkeler tarafindan sarsilmamistir. Ingiltere'nin Kuzey Denizi'nde petrol çikarimi, bazi bagimli ülkelerde petrolün devletlestirilmesi bu sektörde Amerikan sirketlerinin hakimiyetini geriletse de yikamamistir.

Sosyalist Sovyetler Birligi'nin dünya petrol üretimindeki payi, 1900'de ( o zaman Rusya) % 50.7; 1930'da % 9.5; 1950'de % 7.3 ve 1955'te de % 9.1 oranindaydi.

Revizyonist/sosyal emperyalist Sovyetler Birligi'nin dünya petrol üretimindeki payi da 1960'da % 14; 1975'te % 18.5 ve 1990'da da % 18 oranindaydi. (Bkz. E. Lüdemann; " Die Weltwirtschaft im 20. Jahrhundert", Frankfurt 1996, s.60).

Petrol ve de dogal gaz üzerine rekabetin siddetini anlamak için bu hammaddelerin enerji tüketimindeki yerine bakmak gerekir. Petrol, dünya enerji tüketiminde birinci sirada yer aliyor. Örnegin 1987'de dünyanin toplam enerji tüketimi 8242 milyon ton petrole esit bir miktardi. Bunun içinde nükleer enerjinin payi % 4.9; agaçtan elde edilen enerjisinin payi % 5.2; su gücünden elde edilen enerjinin payi % 6.3; dogal gazin payi % 18.9; kömürün payi % 29 ve petrolün payi da % 35.7 idi. Bu oranlarda ve petrolün öneminde 10-12 sene sonrada, yani bugün açisindan degisen bir sey yok. Petrol en önemli enerji kaynagi olma durumunu koruyor.

1991 verilerine göre dünya enerji tüketimi 7808 milyon ton petrole esitti. Bu miktarin % 28'i Kuzey Amerika'da; % 23'ü Asya ve Avustralya'da; % 3'ü Afrika'da; % 20'si Dogu Avrupa ve eski Sovyetler Birligi'nde; % 3'ü Ortadogu'da; % 18'i Bati Avrupa'da ve % 5'i de Güney Amerika'da tüketiliyordu. Bu miktarda su gücünden elde edilen enerjinin payi % 2; nükleer enerjininki % 7; dogalgazinki % 23; kömürünki % 28 ve petrolün payi da % 40 idi.

Yunanistan ve Portekiz hariç Bati Avrupa, Kuzey Amerika, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Afrika dünya otomobil miktarinin % 78'ine; dünya ticaretinin % 71'ine; dünya gelirinin % 64'üne; enerji tüketiminin % 51'ine; kömür rezervelerinin % 43'üne; ormanlarin % 21'ine; nüfusun % 15'ine ve petrol rezervelerinin de ancak % 7'sine sahip. Buna karsin "gelisen" ülkeler ve eski dogu bloku ülkeleri dünya petrol rezervelerinin % 93'üne; kömür rezervelerinin % 57'sine; ormanlarin % 79'una; dünya nüfusunun % 85'ine sahipler. Sadece bu veriler, dogal enerji kaynaklarinin bagimli ülkelerde bulundugunu ve esas tüketicinin de gelismis, birkaç emperyalist ülke oldugunu gösteriyorlar. Kg. ve taskömürü bazinda yapilan hesaplamalara göre kisi basina dünya enerji tüketimi 1950'den 1990'a % 99 oraninda artarken, bu, sanayi ülkelerinde %90; "gelisen" ülkelerde % 420 ve eski dogu bloku ülkelerinde de % 262 oraninda artmisti. "Gelisen" ülkelerde kisi basina enerji tüketimi sanayi ülkelerindeki tüketimin 1950'de % 3.9'una ve 1990'da da % 10.8'ine tekabül ediyordu. (Bu veriler için bkz: Peter J. Opitz (yayinlayici); " Weltprobleme" 1995, Bonn, 4. baski, syf.310, 312, 317 ve E. Lüdemann; agk. syf. 94).

Bu veriler, emperyalist ülkelerin enerji ihtiyaçlarini karsilamak ve ayni zamanda rekabet edebilmek için bu kaynaklara sahip olmalari gerektigini gösteriyorlar. Bu kaynaklar da baska ülkelerde olduguna göre, onlara sahip olmak için fazla alternatifleri yok: isgal/savas; rekabet/savas; paylasma/savas! Her halükarda petrol, her dönem bir savas nedeni olmustur ve olmaya da devam etmektedir.

Irak'a karsi savasta emperyalist ülkeler bolca demokrasiden, bati degerlerinden ve hukukun hakimiyetinden bahsetmislerdi. Yani, Kuveyt'e saldiran Irak, güya "demokrasi" için, "bati degerleri" için bombalanmisti. Savasin esas nedeni ise petroldü. Kuveyt'i de ele geçirerek Irak'in bölgesel bir güç olabilecegini ve bagimsiz hareket edebilecegini düsünen emperyalist ülkeler ve basta da Amerikan emperyalizmi "saldirgan Irak'a gereken dersi vermek için harekete geçmekte gecikmediler. Amerikan emperyalizmi önderliginde savas koalisyonu kuruldu ve daha savas döneminde koalisyon ortagi emperyalist ülkelerin, savasa katilmalarinin esas nedeninin petrol oldugu açiga çikti. O dönem ABD Temsilciler Meclisi'nde Avrupa ve Yakin Dogu sorusturma komisyonu baskani olan G. Hamilton savasin gerçek nedenini bir cümleyle açikliyordu: " Körfez'e müdahalemizin nedeni oldukça açiktir; para ve petrol-ve bunun üzerinde kimin kontrol sahibi olacagidir". 1998 verilerine göre bilinen dünya petrol rezervelerinin % 25.4'ünün Suudi Arabistan'da; % 10.7'sinin Irak'ta; % 9.4'ünün Kuveyt'te; % 9'unun Iran'da; % 0.4'ünün Katar'da ve % 8.9'unun da Birlesik Arap Emirlikleri'nde oldugunu göz önünde tutarsak, Körfez Savasi'nin ve bu savas için emperyalist koalisyonun neden nispeten kolay kurulmus oldugu ve kisa zamanda çeliskilerinin açiga çiktigi anlasilir.

Savastan Irak yenik çikti ve BM tarafindan konan ambargo hâlâ devam ediyor. Ambargo ile Irak'in petrol üretimini neredeyse tamamen durduran BM -esasinda ABD- Saddam rejiminin zayiflayacagina ve çökecegine inaniyordu. Beklenen sonuç elde edilemedi ve aradan geçen zaman ambargonun da petrol üzerine rekabetin bir araci oldugunu gösterdi. Irak rejimi, emperyalistler arasindaki çeliskilerden yararlanmak için, ABD ve Ingiltere hariç digerleriyle ikili görüsmeler yapti ve bu ülkelerin (Fransa, Italya, Rusya, Çin, Japonya) sirketleriyle, Irak petrolünün çikarimi ve pazarlanmasi için anlasmalar imzaladi. Ama anlasmalarin yürürlüge girmesi için ambargonun kalkmasi gerekiyor. Bu nedenden dolayi söz konusu bu emperyalist ülkeler, ambargonun kaldirilmasindan yana tavir alirlarken, ABD ve Ingiltere devamini talep ediyorlar. Amerikan emperyalizmi, Irak'a konan ambargoyu zorbalikla sürdürüyor ve sürdürmekte de kararli. Onun böyle hareket etmesinin nedeni de açik: Ambargo kalkarsa, Irak petrolü üzerindeki kontrol Fransiz, Rus, Italyan, Çin ve Japon sirketlerinin eline geçecek. Amerikan ve Ingiliz sirketleri kaybetmis olacaklar. Tam da bunu engellemek için Amerikan emperyalizmi mevcut durumun devamini, yani ambargonun devamini talep ediyor ve ayni zamanda da Irak muhalefetini, Saddam'i devirmek için örgütlemeye ve silahlandirmaya çalisiyor.

Petrol ve dogal gaz rezervelerinin dagilimi emperyalistler arasi rekabetin hangi bölgelerde yogunlastigini ve ileride daha da yogunlasip/keskinlesecegini göstermektedir. Bunu asagidaki verilerle gösteriyoruz: (Tablo)

"Uluslararasi Enerji Acentaciligi"nin (IEA)-OECD'ye bagli bir örgütlenme- bir arastirmasina göre, önümüzdeki dönemde, uzun vadeli olarak daha ziyade OPEC ülkelerinin petrolü kullanilacak. Bunun ötesinde, OPEC üyesi olmayan ülkelerde petrol üretimi ve rezervesi, OPEC üyesi ülkelerinkilere, özellikle de Körfez ülkelerindekine nazaran verimsizlesecek; ABD'de petrol üretimi geriliyor ve rezervelerin belli bir zaman sonra tükenecegi tahmin ediliyor. Meksika ve Venezuela'da yeni petrol kaynaklarinin isletmeye açilmasi degmiyor veya Kolombiya’da oldugu gibi iç savastan dolayi beklenen verim elde edilmiyor. Kuzey Denizi rezervelerinin en fazla on sene sonra bitecegi hesaplaniyor. Bu durumda OPEC'in giderek daha da güçlenecegi, petrol üretiminde ve pazarlamasinda istedigi fiyati dikte edecegi hesap ediliyor. Bu, OECD ülkelerinin ve petrol tekellerinin hesabi. Rekabet açisindan maddi nedenleri olan bir hesaplama. Yukaridaki tablonun gösterdigi gibi petrol rezervelerinin önemli bir kisimi OPEC ülkelerindedir.

Böyle bir durumda Hazar Havzasi petrolü giderek daha önemli oluyor. Sadece OPEC'e alternatif olmak, OPEC'in tekelciligini etkisizlestirmek bakimindan degil, ayni zamanda emperyalistler arasi hegemonya mücadelesi; 21. yüzyila hakimiyet bakimindan önemli oluyor. Hazar Havzasi'nda Azerbaycan, kullanilan ve henüz kullanilmayan oldukça verimli petrol yataklarina sahip. Keza Kazakistan'in da petrol yataklari kapsamli ve verimli. Türkmenistan ise, petrolü az olmasina ragmen, dogal gaz bakimindan dünyanin en zengin yataklarina sahip. Özbekistan'in da petrolü az olmasina ragmen, zengin dogalgaz yataklarinin oldugu biliniyor. IEA'in hesaplamasina göre bu bölgedeki petrol rezerveleri 2-6 milyar ton civarinda. Bu miktar, dünya petrol rezervelerinin % 1,5 ila % 4'üne tekabül ediyor. Özbekistan hariç bölgenin dogal gaz rezerveleri toplaminin 4500-7000 milyar m3 oldugu tahmin ediliyor. (Özbekistan'in dogal gaz rezervesi ise 2 bin milyar m3 civarinda.) Buna Azerbaycan'da yeni bulunan dogal gaz dahil degil.

Hazar Havzasi'nda modern teknoloji ile petrol aranmasina henüz yeni baslandi. Rezervelerin ne kadar oldugu bilinmiyor ama toplam petrol rezervesinin 23-28 milyar ton ve dogal gaz rezervesinin de yaklasik 8 trilyon m3 oldugu tahmin ediliyor. (Bkz: "Caspian oil and Gas, The Supply Potential of Central Asia and Transcaucasia" IEA, OECD yayini, Paris 1998, syf. 32 ve DIW- Wochenbericht 24/1998, syf. 429)

Bu veriler Hazar Havzasi'nin petrol ve dogal gaz bakimindan Basra Körfezi'nden sonra ikinci sirada yer aldigini gösteriyor.

IEA'nin hesaplamalarina göre Hazar Havzasi'nda petrol çikarimi için toplam yatirimlar devasa boyutlara variyor. Bu alanda toplam yatirimlarin Azerbaycan'da 40 ve Kazakistan'da da 70 milyar dolar civarinda olacagi tahmin ediliyor.

Dünya petrol sektöründe yeri olan hemen hemen her sirket Azerbaycan petrolünün yagmalanmasina katiliyor. Azeri petrolünü çikartmak için kurulan Konsorsiyumda (AIOC) yer alan sirketler ve paylari söyle: BP % 17.12; Amaco % 17.01; Exxon % 8.0; Unocol % 10.05; Pennzoil % 4.82; Socar % 10.0; Lukail % 10.0; Statoil % 8.57; TPAO % 6.75; Itochu % 3.92; Romco % 2.08 ve Delta/Nimir % 1.68. AIOC 7 ülkeden 12 firma tarafindan olusturulmustur. (Bkz: DIW-Wochenbericht, 24/98, s. 435) Bu konsorsiyumda Amerikan sirketlerinin (Amaco, Exxon, Unocol ve Pennzoil) toplam payi % 39.88'dir. Ingiliz sirketi BP ile birlesen Amaco'nun veya bu iki sirketin toplam payi da % 34.13'tür. Her halükarda Azerbaycan petrolü, Amerikan tekellerinin ve BP+Amaco ortakliginin kontrolündedir.

Kazakistan petrolünde de durum pek farkli degil. Kazak petrolünün yagmalanmasinda da basta Mobil ve Chevron olmak üzere Amerikan tekelleri belirleyici durumdadirlar. Bu iki tekelin önderliginde kurulan konsorsiyum (TCO) Tengiz petrol sahasini kontrol ediyor. Chevron'a göre bu bölge, dünyanin en büyük petrol yataklarindan birisi. 1992'de kurulan Hazar Boru Hatti konsorsiumunda (CPC) yer alan ülke ve sirketlerin payi da söyle: Kazakistan % 19; Rusya % 24; Chevron % 15; Oman % 7; Mobil % 7,5; Oryx % 1.75; Lukarca (Amerikan-Rus ortakligi) % 12.5; British Gas % 2; Agip % 2; Rosneft-Shell % 7.5; Amaca+Kazakoil % 1.75 (Bkz: DIW, agy, s.435).

Kazakistan'a biraz gecikmeli gelen Exxon, Aralik 1998'de o zamana kadar dünyanin 4. büyük petrol tekeli olan Mobil oil'i yuttu ve petrol sektörünün devi oldu. Exxon (137) ve Mobil’in (66) 1997'deki toplam cirosu 203 milyar dolara variyordu. Bu, Türkiye'nin ayni yildaki GSMH'sina hemen hemen esit bir miktardir.

Exxon ve Mobil Oil'in birlesmesini yorumlarken "artik OPEC'e güvenilmez" diyordu Exxon'un eski sef ekonomisti R. Gold. Chevron da "iyi yönetilen bir isletme önce kendi kapisini temizlemelidir, kartelin (OPEC kastediliyor, SP) üretimi kismasini ve fiyatlari artirmasini beklememelidir" anlayisinda.

Her halükarda Azerbaycan ve Kazak petrollerinin OPEC'e karsi bir koz olarak kullanilacagi açik.

Kazak petrollerinde Çin de söz sahibi. Çin ulusal petrol sirketi (devlet sirketi) 1997'de en büyük Kazak petrol sirketi Aktyubinskneft'in çogunlugunu ele geçirerek Kazakistan'in ikinci büyük petrol sahasini kontrolü altina almistir. Bu bölgedeki petrol rezervesinin 600 milyon ton ve dogal gaz rezervesinin de 220 milyar m3 oldugu tahmin ediliyor (Bkz: WIWO, 11 Eylül 1997),

Türkmenistan dogal gazinda da söz sahibi olan yabanci sirketlerin basinda Royal Dutsch/Shell (Britanya/Hollanda) geliyor.

1997 yili itibariyle dünya petrol tüketiminde G-7'lerin toplam payi % 49. Dünya tüketiminde ABD'nin payi % 25; Japonya'ninki % 8; Almanya'ninki % 4; Fransa'ninki % 3; Italya'ninki % 3; Kanada'ninki % 2.7 ve Ingiltere'nin ki de keza % 2.7.

1997 yili itibariyle Exxon+ABD+Mobil'in (ABD) toplam kâri 11 milyar dolar ve toplam cirosu da 203 milyar dolar (Exxon 137 ve Mobil 66). Shell'in (Büyük Britanya+Hollanda) toplam kâri 8 milyar dolar, cirosu da 131 milyar dolar. BP (Büyük Britanya), Amaco (ABD) ve Arco'nun (ABD) toplam kâri 8 milyar dolar ve toplam cirosu da 123 milyar dolar (BP 73; Amaco 36 ve Arco 24). Chevron (ABD) ve Texaco'nun (ABD) toplam kâri 6 milyar dolar ve toplam cirosu da 81 milyar dolar (Chevron 36 ve Texaco 45).

Salt bu veriler, Hazar Havzasi petrollerinde hangi emperyalist ülkelerin ve petrol tekellerinin nüfuz sahibi olmak için rekabet içinde olduklarini göstermeye yetiyor.

Hazar Havzasi petrolü ve dogal gazi çok uluslu tekeller tarafindan paylasildi. Bu havzaya girmek oldukça kolay oldu. Simdi bütün sorun, bu bölgenin yeralti zenginliklerinin dünya pazarlarina tasinmasinda. Tam da bu noktada; Hazar Havzasi petrol ve dogal gazinin dünya pazarlarina tasinmasinda rekabet keskinlesiyor. Bir taraftan soruna ekonomik açidan bakan ve kârlarini düsünen tekeller, diger taraftan enerji kaynaklari ve bu enerjinin (petrol ve dogal gaz) dünya pazarlarina tasinmasi üzerinde nüfuz sahibi olmak isteyen güçler. Bir taraftan Avrasya stratejisini gerçeklestirmeye çalisan ve petrol ve dogal gazin dünya pazarlarina sevk edilmesine bu strateji açisindan bakan Amerikan emperyalizmi, diger taraftan eski nüfuz alanlarini yeniden ele geçirmeye çalisan Rus emperyalizmi, simdilik seyirci konumundaki AB, doguda yükselen Çin, bölgesel rol üstlenmeye ve oynamaya soyunan Türkiye ve Iran.

Bu güçler arasindaki iliski ve Avrasya'nin, Hazar Havzasi'nin emperyalist hegemonya mücadelesi açisindan anlami petrol ve dogal gaz güzargahi için sürdürülen rekabetin keskinlesmesinde ifadesini buluyor.

Sovyetler Birligi'nin dagilmasindan sonra zengin enerji kaynagi olmasi özelliginden dolayi Hazar Havzasi, basta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin ve de bölgesel güçlerin dogrudan ilgi alanina girdi. Amerikan emperyalizmi bölgeyi, dis politika açiliminin temel yönlerinden birisi olarak açikladi. Ama Amerikan emperyalizmi jeostratejik çikarlar ile ekonomik çikarlarin her zaman çakismadigini da kisa zamanda gördü. O, bugün, Hazar Havza'sina yönelik dis politikasinin; bölge üzerinde hegemonyasinin gerçeklestirilmesinde ekonomik ve jeostratejik çikarlari arasinda bir denge saglayarak ilerleme sorunlariyla karsi karsiya.

"Kafkasya ve Orta Asya devletleri Birlesik Devletler için önemli stratejik bir anlama sahiptirler" diyordu Amerikan Disisleri Bakanligi'nin "yeni bagimsiz devletler"in sorunlariyla görevli olan özel temsilcisi Sestanovich. Amerikan emperyalizmi bu tespitin geregini siyasi, ekonomik ve de askeri açidan yerine getirmek için adimlar atmakta gecikmedi. Bölge devletleri Amerikan emperyalizminden mali yardim aliyorlar, siyasi iliskiler oldukça siki ve giderek kapsamlasiyor. Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan, Kirgizistan, Kazakistan devlet baskanlari ABD'ye gidiyorlar ve ABD'nin çesitli alanlardaki üst düzey sorumlulari da tezgahi bölgeye kurmus durumdalar. Petrol ve dogal gaz üretimi için anlasmalar yapilmis, onlarca milyarlik yatirimlar gündemde. Amerikan emperyalizmi, güvenlik sorunlarinda da bölge ülkeleriyle isbirligi içinde. Güvenlik sorunu, her seyden önce askeri sorundur ve Amerika, kendi güdümünde bir “Orta Asya taburu” olusturdu. Bu tabur, ABD'den ve Türkiye'den de asker katilimiyla ilk tatbikatini Kazakistan'da gerçeklestirdi. Bu tatbikat için Amerikan bomba uçaklari hiç inis yapmadan ve üç kez havada benzin alarak Hazar Havzasi'na uçtu. Bu, özellikle Rusya'nin duymasi ve görmesi için yapilmisti. Söylenmek istenen suydu: Amerika, kendi çikarlarini korumak ve savunmak için gerekirse askeri araçlara da basvurur. Dolayisiyla ABD, Hazar Havzasi'ndaki, Orta Asya'daki müttefiklerini de korur.

ABD, bölgeye sermayesiyle, askeriyle, NATO'suyla yeni güç olarak yerlesiyor. Bunu yaparken de müttefiki olan ülkelerde demokrasinin lafta da olsa uygulanip uygulanmadigina bakmiyor. Amerikan emperyalizmi bu bölgede "demokrasi" ve "insan haklari"ni savunmuyor. Onun için önemli olan, kendi çikarlari temelinde istikrarli rejimlerin kurulmasi ve devamidir. ABD Disisleri Bakan Yardimcisi S. Talbott, 1997'de "çatismalari çözümlemek bizim bu bölgedeki bir numarali görevimizdir" diyordu. Çünkü bu baya göre "çatismalarin çözümlenmesi enerji kaynaklarinin kullanilacak hale getirilmesinin ön kosulu" olmakta.

Birkaç Amerikan baskanina "güvenlik danismanligI” yapmis olan ve simdi de BP-Amaco'nun danismanligini yapan Z. Brezinski, "yegane süper güç, Amerikan Hakimiyet Stratejisi" kitabinda Hazar Havzasi'ni "Avrasya Balkani" olarak tanimliyor. Amerikan emperyalizminin bu ideologuna göre "Avrasya Balkani" önümüzdeki dönemde "siyasi cadi kazani" olacak. Söylenmek istenen oldukça açik. Bölgenin enerji kaynaklarina sahip olmak isteyen her güç ve bir gücün tek basina sahip olmasini istemeyenler burayi etnik, dini vb. farkliliklari temelinde karistiracaktir. Z. Brezinski'ye göre "Avrasya Balkani", enerji nakliyati, enerji kaynagi ve baska önemli maden yataklarina (örnegin altin) sahip olmasi bakimindan önemli. Bu önemliliginden dolayi emperyalist ülkelerin gözü bu bölgede. "Bilindigi gibi Orta Asya bölgesi ve Hazar Havzasi, Kuveyt'inkini, Meksika'ninkini ve Kuzey Denizi'nkini gölgede birakacak dogal gaz ve petrol rezervelerine sahiptir.

Bu kaynaklara ulasmak, zenginliginden pay sahibi olmak ulusal dürtüleri uyandiran, grup çikarlarini canlandiran, tarihsel haklari yeniden bilince çikartan, emperyalist çabalari canlandiran ve uluslararasi rekabeti atesleyen amaçlardir" (Z. Brezinski, agk, s.182/183, Alm.).

Brezinski'ye göre "Avrasya, gelecekte de küresel hakimiyet için mücadelenin sürdürülecegi satranç tahtasidir...En önemli oyuncular satranç tahtasinin batisinda, dogusunda, merkezinde ve güneyinde faaller" (Agk, s.57).

Bati Avrupa ve Asya-Pasifik sahasi, Avrasya stratejisi açisindan anahtar bölgeler. Amerika, Avrasya'nin bati kiyisinda, dar bir alanda varligini sürdürüyor. "Avrasya Balkani"nda esas oyuncular karsi karsiya geliyorlar. Ve jeostratejik esas aktörlerin çikarlari Avrasya Balkani'nda çatisiyor. Bunu somutlastirirsak;

-Batida AB, bu bölgeye nüfuz etmeye çalisiyor.

-Güneyde Iran ve Irak gibi "alçak devletler" var.

-Güneydoguda birbirine düsman ve bölgesel güç olan atom silahina sahip Pakistan ve Hindistan var.

-Kuzeyde bugün için eski gücünü kaybetmis durumda olan Rusya var.

-Doguda yükselen güç olarak bölgeye nüfuz etmeye çalisan Çin var.

-Ve bölgeye yegane süper güç olarak hakim olmak isteyen ABD.

Amerikan emperyalizmi, kaynaklari dünya hegemonyasi için yeterli olan bir bölgenin baska bir gücün eline geçmesini engellemek istiyor. Hazar Havzasi böyle bir bölge ve dolayisiyla bu bölgenin Rusya, AB veya Çin'in hegemonyasinda olmasini engellemeye çalisiyor. Bu hegemonya mücadelesinde ABD, simdilik NATO üyesi emperyalist güçlerle ortak hareket edebiliyor. Yani AB ile. Bu durumda ABD ve AB'nin amaci, Rusya'nin bölge üzerinde hakimiyet kurmasini engellemek ve onu bölgeden dislamak. Bu amaca ulasmak için Amerikan emperyalizmi Rusya'yi batida ve güneyde çevreleyen alanlara sahip olmak istiyor. Amerikan emperyalizmi bu bölgede rekabet edecek güçlerin ortaya çikmasini dahi engellemeye çalisiyor. Amerika'nin çikari, "eski SB topraklarinda veya baska bir yerde yeni bir rakibin yeniden dogmasini engellemektir". Devamla Amerikan emperyalizminin stratejik hedefi söyle belirleniyor: "uzak gelecekte stratejik hedefler ve askeri yetenekler gelistirebilecek uluslar veya olasi koalisyonlar var; bunlar bölgesel veya küresel hakimiyete yönelik amaçlardir. Biz, stratejimizi simdi, her olasi rakibin küresel çapta yükselisini önlemeye konsantre etmeliyiz" ("NO-Rivals-Plan; akt: “Blätter", 4/1992, syf. 430).

Amerikan emperyalizmi, gelecekte kendine rakip olabilecek güçlere karsi hazirlaniyor ve gelecekte küresel rakip olarak da Rusya ve Çin'i görüyor. Ve hazirligini bugünden yapiyor. Bu hazirligin nasil sekillendigini, 21. yüzyilda hegemonya mücadelesinin ilk adimlarinin nasil atildigini Hazar Havzasi zenginliklerinin (petrol ve dogal gaz) dünya pazarlarina tasinmasi için gerekli olan güzergah -boru hatlari- üzerine rekabette görmekteyiz.

Hazar Havzasi petrol ve dogal gazinin çikarimi üzerine rekabet, Amerikan tekellerinin lehine sonuçlandi. Simdi bütün sorun bu zenginliklerin dünya pazarlarina tasinmasinda da Amerikan emperyalizmi kontrolünün saglanmasidir. Hatlar, özellikle Rusya ve Çin'in müdahale edemeyecekleri bölgelerden ve bu ülkeler dislanarak geçmelidir. Böyle bir yaklasim Amerikan devletiyle sirketlerini karsi karsiya getiriyor; Amerikan emperyalizminin siyasi ve ekonomik çikarlari boru hatlari konusunda çakismiyor.

-Iran hatti:

Bölge petrolünü dünya pazarina tasimada bu hat en ucuz olanidir. Yeni boru hatti insasina gerek duyulmuyor. Iran, Kazakistan ve Azeri petrolünü, sirketler vasitasiyla kuzeyde aliyor ve orada isliyor. Buna karsin güneyde, Körfez'de, kuzeyden aldigi kadar petrolü, sirketlere devrediyor. Yani mübadeleye dayanan bir iliski.

Petrol tekellerinin sicak baktigi bu öneriyi Amerikan emperyalizmi reddediyor. Bu reddedis, tamamen siyasi karakterlidir. Iran, hattin kendi ülkesinden geçmesi için emperyalistler arasi ve tekeller arasi çeliskilerden ve rekabetten yararlanmaya çalissa da Amerikan emperyalizminin agirligindan dolayi bu hat tartisma disi kalmis durumda.

- Afganistan-Pakistan hatti:

Amerikan petrol sirketi Unocal, Suudi Arabistan sirketi Delta oil ile Türkmenistan gaz ve petrolünü Afganistan ve Pakistan üzerinden dünya pazarlarina tasimak için boru hatti insasi üzerine anlasirlar. Amerikan emperyalizmi, Türkmenistan'in Iran'a yanasmasini engellemek için bu projeye soguk bakmaz ve lafta da olsa destekler. Ama ABD, Afganistan'daki siyasi istikrarsizligi projenin önüne engel olarak koyar.

O, besledigi ve silahlandirdigi Taliban’a artik güvenmemektedir. Bu hatta bugün için tartisma disi kalmistir.

- Dogu Avrupa hatlari:

a-Bakü-Novorosisk (Rusya) hatti:

Bakü ve Kazakistan (Tengiz) petrolleri için en kisa ve en ucuz hat. Azerbaycan, Kasim 1997'den beri bu hatti geçici üretim için kullaniyor. Rusya, bu hattin ana hat olarak kullanilmasi için diretiyor. Rusya'nin Dagistan ve Çeçenistan'a saldirisinin temel nedenlerinden birisi bölgede "istikrari" saglamak ve bu hattin güvenirligini kanitlamak. Amerikan emperyalizmi, boru hatlari üzerinde Rus hakimiyetini engellemek ve Rusya'yi dislamak için bu hattin ana hat olmasina karsi. Türkiye de, Bogazlar’da dogacak sorun ve tehlikeyi öne sürerek bu hattin ana hat olmasini reddediyor. Amaci Bakü-Ceyhan'i ön plana çikartmak.

b- Bakû-Supsa (Gürcistan) hatti:

Sovyetler Birligi döneminden kalma bu hattin ana boru hatti olarak gelistirilmesi Türkiye'nin hiç isine gelmiyor. Yine Bogazlar sorunu ön plana çikartiliyor, ama kast edilen Bakû-Ceyhan.

c- Bakû-Supsa veya Bakû-Navorosisk-Burgaz (Bulgaristan) hatti:

Daha ziyade Yunanistan'in önerdigi ve "kötünün iyisi" anlayisiyla Rusya'nin destekledigi hat. Mantik su: Madem ki Türkiye, Bogazlar sorununu gündeme getiriyor. Öyleyse petrol, Supsa veya Novorosisk'te tankerle Burgaz'a tasinir, oradan da kisa bir boru hattiyla Ege Denizi'ne akitilir. Bu, üzerinde dogru dürüst tartisilmamis bir öneri olarak kaldi.

d- Odesa (Ukrayna)-Avrupa hatti:

Azerbaycan ve Kazakistan petrolleri bir sekilde (Supsa ve Novorosisk limanlarindan) Odesa'ya tankerle tasinacak, Odesa'dan itibaren kisa bir boru hatti insa edilecek ve eski SB döneminde insa edilmis hatta ("Drusba Petrol Boru Hatti") ulasilacak ve bu hat üzerinden de Avrupa'ya sevkiyat yapilacak.

Amerikan emperyalizmi bu hatlarin hiçbirisine sicak bakmiyor. Her kosul altinda Rusya'nin petrol boru hatlari üzerindeki nüfuzunu bastan kirmaya, yok etmeye çalisiyor.

Geriye iki güzergah kaliyor: Çin ve Bakü-Ceyhan

Çin hatti:

Çin üzerinden geçecek olan boru hatti, Çin'in Kazakistan petrolündeki konumunu göstermektedir. Çin'in 1997 itibariyle dünya petrol tüketimindeki payi % 4.2 oraninda, yani 140 milyon ton. 1997 yilinda Çin'in Sudan, Irak, Iran, Venezuela ve Kazakistan petrol yataklarina yaptigi toplam yatirim miktari 8 milyar dolar tutuyor. Kazak petrolünü Sincan'a tasiyacak hattin yapimina baslandi. Ayrica Çin, Usen'de (Kazakistan) çikardigi petrolü Iran üzerinden dünya pazarina tasimak için bir hat planlaniyor. Bu hat, Amerika'nin Iran'a yaptirmamak için direndigi hattir.

Çin, 1994'te sadece 3 milyon ton petrol ithal ediyordu. Bu miktar 1997'de 30 milyon tona çikmisti. Çin'in 2000 yilinda ithal edecegi petrol miktari 50 milyon ton olarak hesap edilliyor. Küresel hegemonyaci bir güç olarak gelismeyi hedefleyen Çin'in Hazar Havzasi zenginliklerinde, özellikle de petrolünde gözünün olacagi açik. Bugün, Amerikan emperyalizmi Çin'in bölge petrolü üzerinde nüfuz sahibi olma yolunda ilerleyisini engelleyecek durumda degil. Amerikan emperyalizminin, Hazar Havzasi petrol ve dogal gazini Rusya ve Çin'i dislayarak dünya pazarlarina tasiyabilmesi için yegane koridoru Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye koridoru, yani Bakû-Ceyhan petrol boru hatti olusturmaktadir.

Bakû-Ceyhan petrol boru hatti, iktisadi degil siyasi bir hattir

Bakû-Ceyhan boru hatti destek yorgunu olmustu. Yillardan beri sürekli destekleniyor, ama destegi somutlastiran adimlar atilmiyordu. Sonra ne olduysa oldu ve Ekim ayinda konsorsiyumun en büyük ortagi BP-Amaco, Bakû-Ceyhan ana boru hatti projesine destek verdigini açikladi. ABD Enerji Bakani B. Richardson da BP-Amaco'nin Bakû-Ceyhan'a destek vermesinin; dogu-bati ana boru hatti olarak onaylanmasinin Azeri ve de Kazak petrollerinin dünya pazarlarina tasinmasi için önemli bir kilometre tasi oldugunu açikladi.

"Bogazlar, çevresel nedenler yüzünden, Hazar petrolünün ihraci için uzun dönemli bir çözüm degildir. Bakü-Ceyhan en iyi alternatiftir. Dogulu ve batili Hazar tasimacilarinin, bu projenin islemesi için esit temelde alim yapmaya ihtiyaci vardir" diyen Richardson, "biz Bakû-Ceyhan'i insa edip etmeyecegimizi tartismiyoruz, onu nasil ve ne zaman gerçeklestirecegimizden bahsediyoruz" diyerek Amerikan emperyalizminin soruna verdigi önemi vurguladi.

Ecevit'in ABD ziyareti öncesinden itibaren Amerikan emperyalizmi, adeta "Amerika'yi kesfetmis gibi", Türkiye'nin "dost" bir ülke oldugunu daha stratejik vurgulamaya basladi. B.Clinton, "stratejik ortaklik"tan, "dostluk"tan 21. yüzyilda Türkiye'nin dünya politikasinda önemli bir rol oynayacagindan bahsetmeye basladi. Ve nihayet Kasim ayinda Istanbul'da gerçeklestirilen AGIT Zirvesi'nde Bakû-Ceyhan boru hatti anlasmasi imzalandi. Ayni zaman da Türkmenistan ve Azeri dogal gazinin da tasinmasina iliskin anlasma imzalandi. Böylece Amerikan emperyalizminin patronlugu altinda Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan petrol ve dogal gaz boru hatlarina imza atarak bu alandaki rekabetin ilk asamasini sonuçlandirmis oldular.

Amerikan emperyalizminin Avrasya stratejisinde Türkiye'nin özel bir yeri var. Yukarida da bahsettigimiz gibi, Amerika Hazar Havzasi'na kolay girdi, ama çikisi o kadar kolay olmuyor. Bu havzadan yegane çikis yolu Türkiye. Havza zenginliklerinin dünya pazarlarina tasinmasinda yegane güvenebilecegi ülke Türkiye. Amerikan emperyalizmi, Türkiye'nin bu konumunu AB'den ve Türkiye'den daha önce görmüs ve politikasini da ona göre olusturmustur. Türkiye'nin çikarlari da daha çok ABD'nin çikarlariyla çakistigi için her iki ülke arasindaki "dostluk" giderek derinlesmistir.

Emperyalist rekabet ve 21. yüzyilda hegemonya mücadelesi açisindan baktigimizda Bakû-Ceyhan boru hattina verilen önemin öncelikle ekonomik olmadigini görüyoruz. Bakû-Ceyhan, Amerikan emperyalizmi açisindan bugün için ve yakin zaman için siyasi ve jeostratejik açidan birinci derecede önemli. Hattin uzunlugunun 1700 km olmasi, maliyetinin 4.5 milyar dolara varmasi ve petrolün ancak 2004'ten itibaren akmaya baslayacak olmasi pek önemli degil. Önemli olan, daha bugünden hegemonya aglarini örmek ve bu aglari örerken de rakipleri; yani öncelikle Rusya'yi dislamak. Bakû-Ceyhan, isletmeye açildiginda dünya pazarlarina petrol sevkiyatinin yönü degismis olacak. Kuzey (Rusya) koridorunun yerini Bati (Türkiye) koridoru alacak.

Petrol ve dogal gaz sevkiyati için yapilan bu anlasmalar, Rusya açisindan büyük bir siyasi, diplomatik, stratejik ve ekonomik yenilgidir. ABD açisindan da stratejik bir zaferdir. Türkiye, sadece bu zaferden yararlanmaya çalisan bir güç durumunda. Anlasmalar imzalanmasa ve Bakü-Ceyhan'in defteri kapanmis olsaydi, Amerikan emperyalizminin bu yenilgisinin ceremesini Türkiye de çekecekti. Amerikan emperyalizmi, stratejik çikarlarindan dolayi, imkansiz gözükeni olanakli kildi.

Hazar Havzasi petrolünün ve dogal gazinin dünya pazarlarina ulastirilmasi için sevkiyat koridorunun Bakû-Ceyhan boru hatti anlasmasiyla yön degistirmesi, yani ABD ve Türkiye'nin istedigi ve Rusya ve Iran'in istemedigi sekilde sonuçlanmasi bu alandaki rekabetin sadece ilk asamasini olusturuyor. Rekabetin bu asamasinin kazanilmasi, bu hatlarin mutlaka insa edilecekleri anlamina gelmiyor.

Rusya, ilk raundu kaybetmesini kabullenmiyor ve durumu kendi lehine çevirmek için elinden geleni de yapiyor. Kafkasya çikartmasinin ve Çeçenistan saldirisinin altinda yatan gerçek neden, bölge üzerindeki nüfuzunu daha fazla kaybetme kaygisinin yani sira, Bakû-Novorasisk hattinin kullanilabilirligini yeniden kanitlamaktir. Bunun ötesinde Rusya, Kafkasya çikartmasiyla Gürcistan ve Azerbaycan sinirlarina yeniden ve anlamli olarak yükleniyor.Gürcistan'da oldugu gibi, provokasyona basvuruyor -bir köye helikopterlerle saldiri- Gürcistan ve Azerbaycan yönetimlerini tehdit ediyor. Bu yöntemlerle simdiye kadar sonuç alamayan Rusya'nin bu ülkelerde darbelere girisecegi veya örgütleyecegi güçlü olasiliklar arasinda. Bu iki ülkede istikrarsizligi güçlendirmek için azinliklari da kiskirttigi biliniyor. Özellikle Gürcistan-Abhaza çatismasinin örgütleyici gücünün Rusya oldugu biliniyor. Bir diger ihtimal de bu ülkelerde örgütleyecegi silahli provokasyon sonucunda Moskova'da hazir bekleyen yandaslarina hükümet kurdurtmak ve bu hükümetin "çagri"sina uyarak bu iki ülkeyi isgale kalkismak. Simdilik pek ihtimal dahili degil, ama böyle bir olasiligin kosullarini olusturmak için ugrasacaktir.

Rusya, Iran'la da ortak hareket ediyor. Çikarlari birbirine ters düsmesine ragmen. Rusya, nüfuz alanini eski SB sinirlarina kadar genisletme amacinda. Yani Gürcistan ve Azerbaycan üzerinde yeniden hegemonyasini saglamak istiyor. Bunu saglayinca müttefiki Ermenistan ile yeniden baglanti kurmus olacak. Yani Rusya, Güney Kafkasya'yi yeniden hakimiyeti altina almayi amaçliyor. Iran da ayni yönde ilerleme amacinda. O da Azerbaycan ve Ermenistan üzerinde etkili olmanin ötesinde nüfuzunu geçerli kilmaya çalisiyor. Her iki ülkenin Güney Kafkasya; Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan üzerine planlari ve çikarlari çelisiyor. Ama her iki güç, ABD ve Türkiye'ye karsi; bu iki ülkenin bölgedeki nüfuzuna karsi birlesiyor. Açik ki Rusya ve Iran, söz konusu projenin gerçeklesmemesi için her yola basvuracaklar. Bir örnek: Bakû-Ceyhan boru hatti ve Türkmenistan-Azerbaycan-Türkiye dogal gaz boru hatti anlasmalarinin imzalanmasindan sonra Iran'i ziyaret eden Rusya Disisleri Bakani I. Ivanov ve Iran Disisleri Bakani K. Harrazi yayinladiklari ortak bildiride söyle diyorlardi: "Hazar Denizi yatagindan boru hattlari dösenmesi yolunda Rusya ve Iran'in katilimi olmaksizin tasarlanan projelere (Rusya ve Iran) karsidirlar". Burada Hazar alt geçisli Kazakistan-Bakû petrol hatti ve Türkmenistan-Azerbaycan dogal gaz hatti kastediliyor.

Kisaca: Amerikan emperyalizminin stratejik çikarlari olmasa bu boru hattinin insasi bir hayaldir ve Amerikan emperyalizmi, bölgedeki stratejik çikarlarini korumak ve 21. yüzyil hegemonyasini gerçeklestirmek istiyorsa bu boru hattinin insasi için sonuna kadar mücadele edecektir.

Bakû-Ceyhan boru hattinin ekonomik getirisi nedir? Bu hattin insasi için gerekli sermaye -4 milyar dolar civarinda oldugu saniliyor- bulunur. Böyle bir hatti insa etmek için firmalar yarisirlar. ABD'nin destegi oldugu için de uluslararasi piyasalarda yeterli kredi alinir. Sorun bu degil. Bu hattin saglayacagi yillik geçis ücreti (getirisi) 100-120 milyon dolar. Enerji Bakani C. Ersümer'e göre de bu miktar 200 milyon dolar. Türkiye'nin ekonomik potansiyeli göz önünde tutulursa bu miktarin hiçbir önemi yok, adeta bir harçlik. En fazlasiyla ucuz petrol alimi, nakliyat masrafinin olmamasi gibi nedenlerle Türkiye'nin enerji-hammadde alimi ucuzlar ve dolayisiyla da ithalatinin kapsami daralir. Bu bir neden olabilir. Ama ne derece belirleyici olacagi tartisma götürür.

Hattin çalismaya baslamasi durumunda Istanbul Bogazi yogun tanker trafiginden kurtulur. Bu dogrudur. Ama Istanbul Bogazi ve çevre sorunlari nedeniyle bu hattin yapilmasinda israr edildigine inanmak da tam anlamiyla aptallik olur.

Türkiye, Azerbaycan ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri arasindaki iliskilerin nasil sekillenecegi bir yerde emperyalist ülkelerin bölgedeki hegemonya mücadelelerinin ve güçler dengesinin gelismesine bagli. Türk burjuvazisinin yeni bir Enver Pasa ve Turancilik sendromuna takilip takilmayacagi veya böyle bir maceraya sürüklenip sürüklenmeyecegi de yine dünya dengelerine bagli olacaktir. Her halükarda Türk burjuvazisi, bugünkü gücüyle böyle bir maceraya girisemez. Ama Amerikan emperyalizmi, Avrasya stratejisini gerçeklestirmek; Avrasya'da söz sahibi olabilecek bir küresel hegemon gücün dogmasini engellemek, somutta da Rusya ve Çin'in böyle bir güç olarak gelismesini engellemek için Türkiye'yi çikarlarina kosacaktir. ABD, amacina ulasmak için Türki devletlerinin federasyon kurmalarini tesvik edebilir. Rusya ve Çin'deki Türk toplumlarini "bagimsizlik" için kiskirtabilir ve Türkiye'yi bu islerle memur edebilir. Böylelikle Amerikan emperyalizmi, Rusya'yi güçsüz kilar, olasi Rusya-Çin yakinlasimasi ve ittifakinin ortasinda kendi kontrolünde bir Türk faktörünü örgütleyebilir. Böylelikle Amerikan emperyalizmi Rusya'yi dogusunda ve Çin'i de bati ve kuzeyinde bir Türk kusagi ile sarabilir. Kirinti karsiliginda Türk burjuvazisi buna hayir demekte zorlanir.

Bütün bu olasiliklari ve bu cografyanin mevcut sorunlari Bakû-Ceyhan boru hattiyla Türkiye'ye yansiyacaktir. Bu hat, ayni zamanda dogal gaz hatti, Türkiye'yi kriz bölgelerine bagliyor ve oralardaki gelismelere angaje ediyor. Kendi çikari için degil, Amerikan emperyalizminin çikarlari için. Türkiye, bir gün, Amerikan çikarlarini savunmak için Rusya ile karsi karsiya gelecektir. Mavi Akim projesi ile Rus emperyalizmini sakinlestirmeye çalismak uzun vadede istenen sonucu vermeyecektir. Rusya, kaybettigi nüfuzunu yeniden elde etmek ve enerji kaynaklarini ve sevkiyatini kontrol etmek için mücadelesini sürdürecektir ve Türkiye de boru hatlarini korumakla karsi karsiya kalacaktir. Bu, ABD adina, tekeller adina petrol için savasmaktan baska bir anlam tasimiyor.

Petrol ve dogal gaz boru hatlarinin insasi; petrolün Ceyhan'dan dünya pazarlarina sevki ve Türkmenistan-Azeri dogal gazinin Türkiye üzerinden Avrupa'ya baglanmasi Türkiye'yi siyasi olarak önemli kilacaktir. Türkiye, kelimenin tam anlamiyla dünya çapinda bir enerji kavsagi olacaktir. Türkiye, AB açisindan da çok önemli olacaktir. ABD'nin ve AB'nin gözdesi konumuna gelen; enerji kavsagi olan Türkiye, yabanci sermayeye çekici gelebilir ve dünya enerji politikasinda dogrudan söz sahibi olabilir. Türk burjuvazisi bu konumunu, yayilmaci amaçlari için kullanmaya çalisacaktir. Her halükarda siyasi olarak güçlenme olasiligina, ekonomik olarak da güçlenme olasiligi eklenince Türk burjuvazisi "bitlenecek" ve "emperyalist" dürtülerine daha açik/duyarli olacaktir[1]



[1] massif01@mail.ru

                                                                        www.asif.co.sr