Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

Depremden 2 yıl sonra durum:

Binlerce kişinin yaşamını yitirdiği felaketten sonra insanlar eski yaşantılarına geri dönemedi

Merkez üssü Gölcük olan ve Adapazarı, İzmit, Yalova, Düzce, Bolu ve İstanbul'da büyük yıkıma neden olan 17 Ağustos depreminin üzerinden 2 yıl geçti. Depremin ardından yıkılan binalar temizlenirken sosyoekonomik yaşamın üzerindeki enkaz 730 gündür kaldırılamadı.

17 Ağustos 1999'da Türkiye yüzyılın felaketiyle karşı karşıya kaldı. Gece saat 03.02'de 45 saniye süren 7.4 büyüklüğündeki deprem Marmara'yı yerle bir ederken 5 kentte resmi rakamlara göre 16 bin 986 kişi yaşamını yitirdi, 23 bin 781 kişi yaralandı, 505 kişi de sakat kaldı. Bütün altyapının çöktüğü bölgede 13 bin 989'u Yalova, 34 bin 275'i Kocaeli, 24 bin 588'i Sakarya, 15 bin 438'i Düzce ve 2 bin 300'ü Bolu'da olmak üzere toplam 90 bin 590 konut kullanılamaz hale geldi. Depremzedeler yaşamlarının 12 ayını çadırkentlerde geçirdi.

Bir süre sonra kurulan prefabrike konutlarda da hak sahipliği tartışmaları yaşandı. Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın, yurttaşlar için en kısa sürede kalıcı konutların inşa edileceğini açıkladı. Depremin 1. yıldönümünde
sadece ihaleleri yapılan konutların bazılarının temeli 17 Ağustos 2000 günü atıldı. Koray Aydın, konutların kış gelmeden kasım ayına yetiştirileceğini belirtti. Daha sonra bu tarih ocaka, sonra şubata ertelendi. Depremin ikinci yıldönümü gelmesine karşın bölgede kalıcı konutlara taşınan hak sahibi yok denecek kadar az. Evini Yapana Yardım (EYY) Kredisi, hak sahipliği, orta hasarlı binalar, imar planları, kiracılar, yapı denetimi, kayıplar, eğitim, sağlık, sosyal, ekonomik yaşam, altyapı çalışmaları ve hukuki süreç de çözümsüzlüğünü koruyor.

Kalıcı konutlar

Kalıcı konutlarda ilk tartışma Dünya Bankası ve Bayındırlık Bakanlığı'nca yaptırılan konutlar arasındaki farklılıklar nedeniyle yaşandı. Dünya Bankası'nın konutlarının küçük olması depremzedelerin tepkisine neden oldu. Kura 
çekimlerinde bodrum katları seçen depremzedeler ise itiraz ettiler ve bu katlar iptal edilerek kuralar yeniden çekildi.
Ekonomik krizle birlikte de konutların yapımını üstlenen bazı firmalar, inşaatı durdurdu. Konutlarını teslim alan yurttaşlarsa sıhhi tesisatın yanı sıra kapı ve pencereler, ısınma sistemleri gibi birçok konuda eksiklerle karşılaştı. Dünya Bankası'nca tüm bölgede toplam 17 bin 160 konut yapıldı. 14 bölgedeki konutlardan 15 bin 571'i dağıtıldı, 1687'si de boş durumda. Karamürsel'de dağıtılan 506 konutun inşaatına bile başlanmadı.

Körfez'de Dünya Bankası'nca yaptırılan ve dağıtılan 500 konutun ise inşaatı devam ediyor. İzmit Hisareyn'de de henüz yapımını başlanmayan 1250 konuttan 1027'sinin anahtarı dağıtıldı. Dünya Bankası'nca Bayındırlık Bakanlığı
konut ölçülerinde yaptırılacak konutların inşaatına ise kamulaştırma için 20 trilyona gereksinim duyulması nedeniyle
başlanamıyor.

İzmit Bahçecik'te yapılan konutların kura çekimlerinde sahtekârlık yapıldığı gerekçesiyle birçok dava açıldı. Yalova'da ise halen 2 bin 547 depremzede konutunu teslim almayı bekliyor. Soğucak köyünde 890 ve Çınarcık'a
bağlı Çalıca köyünde de 1568 konutun yapımı ise sürüyor. Kalıcı konutlardaki elektrik, su tesisatı ve sosyal tesislerin de yapılmamış olması depremzedelerin konutlara taşınmasını geciktiriyor.

Adapazarı'nda ise 24 bin kalıcı konuta gereksinim duyulmasına karşın yapımı süren konut sayısı sadece Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Dünya Bankası ve gönüllü kuruluşların, Karaman ve Camili köyleri ile Ferizli ilçesinde yapılması planlanan konut sayısı 7 bin 437.

17 Ağustos'un ardından 12 Kasım depreminde de büyük yıkıma uğrayan Düzce'de ise 8 bin 424 kalıcı konut yaptırıldı. Ancak kura çekimleri iki kez yenilenmiş olmasına karşın hiçbir hak sahibi altyapı ve ulaşım eksikliği nedeniyle konutuna yerleşemedi. Depremin psikolojik etkisini halen üzerinden atamamış olan depremzedeler 5 katlı konutlara taşınmak istemiyor. Bolu'da da hak sahibi sayılan 1458 kişi için yaptırılan kalıcı konutlardan 1447'sinin anahtarları dağıtıldı. Kentte 276 kalıcı konutun yapımı ise sürüyor.

EYY Kredisi

Bazı depremzedelerse kalıcı konut yerine 6 milyar liralık EYY kredisi almayı tercih etti. Krediyi bazıları ev alarak değerlendirirken bazıları da kendi arazisine ev yapmayı planladı. Ancak bunun için imar planlarının çıkmasını bekleyen depremzedeler, geciken planlar ve 2 yıllık ekonomik gelişmeler nedeniyle 6 milyara evlerinin temelini bile atamadılar. Köylerde oturanlar ise zorunla olarak EYY kredisinden yararlandırıldı. 2 yıl önce eşit hak olarak sunulan kalıcı konut ve EYY kredisinin yeniden eşitlenmesini isteyen depremzedeler, ''Tek katlı bir evin maliyeti 14-15 milyar arasındadır. Kalıcı konutların bedelleri açıklanarak EYY kredisi de bu bedeller üzerinden ödenmesi gerekmektedir'' dediler.

Orta hasarlı binalar

Can güvenliğini tehdit eden bu binaların sahipleri de bir çözüm bulamadı. Orta hasarlı konutların onarımı için belirlenen 2 milyar lira kredi yeterli olmazken onarımının kentteki Proje Mühendisliği (PM) bürolarının hazırladığı projeler doğrultusunda yapılması da tartışmalara neden oldu. Çünkü orta hasarlı bir binanın onarımı yeni bir bina yapım maliyetinin yüzde 70-80'ini bulması nedeniyle birçok depremzede PM bürolarıyla anlaşarak daha ucuza mal olacak projeler hazırlattı.

Az hasarlı konutlar

Az hasarlı olarak tespit edilen konutlara ise karşılıksız onarım yardımı yapıldı. Ancak hasar tespit raporlarına güvenmeyen depremzedeler, binalara girmediler. Ama ne kira yardımından ne de prefabrike konutlardan yararlanabildiler. Bazıları halen kendi yaptıkları barakalarda yaşamaya devam ediyor.

Hak sahipliği

Birçok depremzede de depremin ardından tanınan 2 aylık sürede başvurmadığı ya da 4 gerekçe sayamayarak ek süreden yararlanamadığı için hak sahibi sayılmadı. Mağdur olan birçok depremzede hak sahipliği süresinin halen
uzatılabileceğini belirttiler.

Kiracıların durumu

Depremin ardından en çok mağdur olan kesimlerden biri de kiracılar. Bölgede bina mülkiyetlerinin şahıslara ait olması ve tek tapu üzerinden ikamet edilmesi nedeniyle birçok mülk sahibi de kalıcı konut ya da EYY kredisinden
yararlanamadığı gibi kiracıların da konut hakkı alamaması, kiracı-ev sahibi çatışmalarına neden oldu. Devletin 100 milyon lira kira yardımı yapması bölgedeki az sayıdaki sağlam evlerin kiralarının yükselmesine neden oldu.

İmar planları

Birçok bölgede temmuz ayında açıklanan imar planları da eleştirilere neden oldu. Eleştirilerse planların uzun vadeli olmadığı yönünde. Uzmanlar, kalıcı konutlar ile yerleşim birimleri arasında boş kalan bölgelerin kaçak yapılaşma
tehlikesine dikkat çektiler. Bölgenin coğrafi ve iktisadi yapısı göz önünde bulundurulmadan yapıldığı iddia edilen
imar planlarında en önemli sorunlardan biri de ulaşım.

Öğretmen açığı kapatılamadı, kalite düştü

Enkazdan canlı olarak çıkarılan ve bir daha görülmeyenler, ölü ya da dirisi bulunamayanlar da deprem bölgesinde büyük acılara neden oldu. Depremzedeler, kayıplar için özel birimler kurulmasını, Kimsesizler Mezarlıkları'nın açılarak DNA testi yapılmasını istiyor. İzmit'te kurulan Kayıp Sevgiler Depremzede Çocuklar Derneği'nin saptamalarına göre 300 kayıp var. Deprem sonrası yaşanan öğretmen ve öğrenci göçü bölgede eğitim kalitesini düşürdü. Okullarda depremde zarar gören teknik donanım ise tam olarak yenilenmedi. Öğretmen açığı da kapatılamadı. Bölgede büyük ölçüde doktor ve sağlık personeli açığı da yaşanıyor.

Zarar gören devlet SSK hastaneleri 2 yıldır tam anlamıyla rehabilite edilemedi. 17 Ağustos'ta, Kocaeli'nde 5 bin 474, Sakarya'da 5 bin 113, Yalova'da 674, Bolu'da 217 ve Düzce'de de 3 bin 35 olmak üzere, toplam 14 bin 513 işyeri kullanılamaz hale geldi. Tüm yurdu etkileyen ekonomik kriz ise deprem bölgesinde daha derin yaralar açtı. Girişimcilerin deprem nedeniyle yatırım yapmaktan çekindiği bölgede, önceden kurulan işyerleri de ekonomik krizle birlikte tek tek kapandı. Bazı işyerlerinde ise işçilere süresiz izin verildi.

Kaynak, Gülşah Durak, Cumhuriyet


Yardımların durumu

Vergilerle, iç ve dış yardımlarla birlikte deprem bölgesinin iyileştirilmesi için yaklaşık 10 milyar dolar kaynak toplandı. Bölgeye aktarılan yardım ise 1.5 milyar dolarda kaldı. Yalnız Kocaeli'nde 48 trilyonluk zarara karşın Afet Fonu'nun verdiği kredi 8 trilyon lira...

Dolgu alanlarını, tarım arazilerini ve dere yataklarını yapılaşmaya açan rant kararlarının, siyasal kararlar doğrultusunda yaptığı yerleşim tercihlerinin zararı onlarca katına çıkardığı 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinin yaraları hâlâ sarılmadı.

İşsizliğin büyük boyutlara ulaştığı bölgede binlerce işyeri kapandı; insanlar altyapıdan yoksun, yine yerleşime uygun olmayan yerlerde yapılan, zaman zaman su baskınlarına uğrayan prefabrike konutlarda, çadırlarda ya da hasarlı
konutlarda yoksulluk çinde yaşamaya mahkûm edildi. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'nin (TMMOB)
hesaplamalarına göre vergilerle, iç ve dış yardımlarla birlikte deprem bölgesinin iyileştirilmesi için yaklaşık 10 milyar dolar kaynak toplandı. Bölgeye aktarılan yardım ise, kalıcı konutlara ayrılan da içinde olmak üzere, 1.5 milyar dolarda kaldı. Ailelere kalıcı konutlarını verdiği taahhütlere karşın zamanında teslim etmeyen hükümet, ev yerine 6 milyar liralık para yardımını da 2 yıl geçmesine karşın tamamlamadı. Buna karşın deprem vergileri toplanmaya devam ediliyor.

Deprem yardımlarının bölgeye gitmemesinden, KOBİ'ler başta olmak üzere üretici kesim de etkilendi. Deprem bölgesindeki işletmelerin yüzde 93'ü çeşitli anketlere verdikleri yanıtlarda, kredi imkânlarını yeterli bulmadıklarını dile getirdiler.

Kocaeli'de hasar gören, 293'ü KOBİ olmak üzere toplam 345 firmadan 256'sı Afet Fonu'ndan Hazine kaynaklı krediler için başvurdu. 74 firmadaki toplam hasar miktarı 48 trilyon 488 milyar lira olarak belirlendi. Verilebilecek
toplam kredi tutarı ise 8 trilyon 40 milyar lira olarak hesaplandı. Sakarya'da da içinde toplam 7 bin 500 yardım başvurusunun 6 bin 489'una ödeme yapıldı. Yetkililer, işyeri tamamen yıkılan esnafa yaklaşık 1 milyar liralık yardım yapıldığını belirterek ''Bu parayı almak için hâlâ bekleyenler var'' dedi.

Aynı tas aynı hamam

''Açlık ve soğuk'' getiren depremin ilk günlerinde ''hazırlıksız yakalandık'' savunmaları yapan hükümet ise sonraki günlerde ''deprem fırsatçılığı'' yaparak sosyal güvenlik sistemini özelleştirmeye açan yasayı çıkarmakla meşgul oldu. 9 günlük bebeğiyle aç ve açıkta anne, depremin 10. gününde haber bültenlerine konu olurken hükümet bu sefer rant
paylaşımını kolaylaştıracak kanun hükmünde kararnameler hazırlıyordu.

''İmar sisteminde imzası bulunan, planlama kavramını yok eden siyasilerin, kat karşılığı inşaat sektörünü yaratanların, ıslah planlarıyla yağmayı ödüllendirenlerın, yasadığı inşaatlara törenle temel atanların, SİT alanlarını, tarım ve orman arazilerini yağmayalayan ve bunları ödüllendirenlerin'' , yani suçlular zincirinin ''sorgulanmamasından'' cesaret alan hükümet, daha sonra deprem yardımları ve harcamalarını Sayıştay'ın denetiminden kaçırdı.

Marmara'da deprem mağdurlarının yüzde 42.3'ü, 100 milyon lira ve altında bir gelirle geçinmeye çalışıyor.

TMMOB'nin 'Doğu Marmara Depremleri ve Türkiye Gerçeği' başlıklı raporunda yer alan Dünya Bankası'nın 'bölgedeki gelir düzeyi' araştırması, deprem bölgesindeki yoksulluğu gözler önüne seriyor.

Dünya Bankası'nca 17 Ağustos 1999 depremi sonrası Adapazarı, İzmit, Yalova, Gölcük, Değirmendere, Derince Sapanca, İstanbul/Avcılar ve Florya'da yaşayan aileler üzerinde araştırma yaptı. Araştırma, ailelerin doğum
yerlerini, gelir düzeylerini, konut mülkiyet sahipliğini, yapıların katlarını ve hasar durumlarını kapsıyor. Araştırmanın en çarpıcı sonuçlarından biri, Türkiye'nin en zengin bölgesi olarak bilinen bu bölgede, deprem mağduru ailelerin yüzde 42.3'ünün 100 milyon lira ve altında bir gelirle geçinmeye çalıştığı saptaması.

Araştırmanın diğer sonuçları şöyle;

* Ev sahibi ailelerin oranı yüzde 47.

* Kiracı ailelerin oranı yüzde 42.2.

* Lojmanda oturan ailelerin oranı yüzde 7.7.

* Ailelerin yüzde 61.7'si apartman dairesinde, yüzde 29.7'si ev ortamında barınıyordu.

Kaynak: Fatma Koşar, Cumhuriyet17.08.2001 


Konutlar teslim edilmedi

İki yıldır dinmeyen feryat

40 bin kişi öldü, on binlerce insan evsiz kaldı; depremzedeler hâlâ konutlarına kavuşamadı (17.08.2001)

Yüzyılın felaketine geç müdahale eden siyasi iktidarın, deprem sonrasında yaptığı çalışmalar da sorunları aşmada yetersiz kaldı. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, deprem bölgesinde yapmayı planladığı 25 bin 354 kalıcı konuttan yalnızca 14 bin 531'ini teslim edebildi.

Yardımlar nereye gitti bilinmiyor

Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu'ndan, deprem bölgesine 265 trilyon 58 milyar 250 milyon liralık yardım aktarıldı. Deprem sonrasında toplanan bağış ve yardımlara ilişkin olarak kamuoyuna sağlıklı açıklama yapılamazken hükümetin bu kaynağı Sayıştay denetiminden de çıkarması tepki çekti.

ANKARA - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nın, 17 Ağustos Marmara depreminin ikinci yılında yapılanları değerlendirdiği rapor, bakanlığın, çalışmalarının birçoğunda hedeflediği rakamlara ulaşılamadığını ortaya koydu. Raporda bölgede yıkılan ya da oturulamayacak derecede ağır hasarlı olan toplam 96 bin 808 konuta karşılık, 42 bin 587 kalıcı konutun yapılmasının planlandığı belirtildi. Bu konutlardan 2 bin 502'sinin çeşitli kuruluşlarca üstlenildiği, Bayındırlık Bakanlığı'nın da 25 bin 354 kalıcı konut için çalışmalara başladığı kaydedilen raporda,
gelinen aşama özetle şöyle aktarıldı:

- 1. etap konutları içinde tasarlanan 23 bin 152 konuttan 21 bin 252'sinin yapımı tamamlandı, ancak bugüne kadar bunlardan yalnızca 14 bin 531'i hak sahiplerine teslim edildi. Buna göre, Bolu'da 1458 konuttan 1450'si, Düzce'de 7 bin konuttan 2 bin 305'i, Sakarya'da 2 bin 202 konuttan 1149'u, Kocaeli'de 6 bin 722 konuttan 6 bin 223'ü, Yalova'da 5 bin 120 konuttan 3 bin 404'ü hak sahiplerine verildi. İstanbul'daki 650 konutun teslimi ise gerçekleşmedi.

- 2. etap çerçevesinde yapımı planlanan 2 bin 202 adet konut hâlâ yapılamadı. Bu konut inşaatlarının Bolu'da yüzde 25'i, Sakarya'da yüzde 28'i, Kocaeli'de yüzde 26'sı ve İstanbul yüzde 2'si tamamlanabildi.

- Aralarında Konya Valiliği, Tekstil İşverenleri Sendikası, Türk-İş'in de bulunduğu çeşitli kuruluşların yaptırmayı taahhüt ettiği 2 bin 502 konutun yalnızca 791'i teslim edildi. Bayındırlık Bakanlığı, kentte ya da köyde kendi buldukları arsa üzerinde evlerini kendileri inşa edecek olanlara yardım ile orta hasarlı binaların onarımı için öngörülen yardım kapsamında toplam 12 trilyon 782 milyar liralık kredi ödedi.

Bakanlığın vereceği 6 milyar liralık ödenek ile hazır konut almak için de toplam 4 bin 673 kişi başvurdu. Hükümetin depreme dayanıklı konut üretimi gerekçesiyle çıkardığı yapı denetimi yasası TMMOB başta olmak üzere meslek kuruluşlarının devre dışı bırakıldığı gerekçesiyle eleştirilere hedef oldu. İmar planlarına yeni bir düzen getireceği savunulan İmar ve Şehirleşme Yasası ise, aradan geçen 2 yıla karşın çıkarılamadı. Deprem sonrasında toplanan bağış ve yardımlar ile ek vergilerle elde edilen milyarlarca doların oluşturduğu kaynaklara ait sağlıklı bilgi kamuoyuna açıklanamadı. Yardımları denetlemekle görevli Sayıştay ise hükümetin çıkardığı KHK'lerle devre dışı bırakıldı. Yardımların nerede, nasıl kullanıldığı, Sayıştay'ın denetimi dışında bırakıldığı için tam olarak açıklığa kavuşmadı.

Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu'ndan, deprem bölgesine 265 trilyon 58 milyar 250 milyon lira aktarıldı. Bu kaynağın 8 trilyon 664 milyar 750 milyon lirası ölüm yardımı olarak 11 bin 553 kişiye, 75
milyar 200 milyon lirası sakatlık yardımı olarak 188 kişiye, 4 trilyon 23 milyar 500 milyon lirası işyeri yardımı olarak 11 bin 26 kişiye, 47 trilyon 269 milyar 800 milyon lirası da onarım yardımı olarak 78 bin 783 kişiye verildi. Toplam 216 bin 5 kişiye ulaşan yardım çerçevesinde, 206 trilyon 25 milyar liranın da barınma yardımı olarak 114 bin 455 kişiye dağıtıldığı belirtildi.

Fondan, 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleri sonrasında, zarar gören yurttaşların ivedi gereksinimleri  için aktarılan kaynağın da, 8 trilyon 162 milyar 50 milyon lira olduğu bildirildi. 

17 Ağustos günü Türkiye büyük bir acıylauyandı. On binlerce insanın canını yitirdiği depremden sonra kaybettiği yakınlarına kavuşanlar bir yandan sevinç gözyaşı döküyor, diğer yandan da gidenlere ağlıyordu.

Kaynak: Hacer Boyacıoğlu, Cumhuriyet


Ekonomi - Depremin hasarı karşılanmadı

Depremin en acı sonuçlarının yaşandığı illerden Kocaeli ve Sakarya'da üretim de büyük yara aldı. Depremin yaralarını sarmaya çalışırken krizin sarsıntılarına yakalanan işletmeler, bugün daha düşük kapasiteyle çalışırken hasarın büyük bir bölümü hâlâ karşılanmadı.

Kocaeli Sanayi Odası'nın verilerine göre, toplam 1062 firma içinde 345 firma hasar aldı. Söz konusu hasarlı firmalarda ağırlığı KOBİ'ler oluşturdu. Buna göre, zarar gören firmalardan 52'si büyük 293'ü ise küçük ve orta ölçekteki şirketlerdi. Sanayideki maddi kayıpların 3 milyar 500 milyon doları bulduğu Kocaeli'de yerleşik 16 çok
ağır hasar gören firmanın maddi zararlarının toplamı 74.2 milyon dolar.

Hasar gören sanayi işletmelerine verilen deprem kredileri firmaların hasarlarını karşılayacak düzeyde gerçekleşmedi. Kocaeli Sanayi Odası'nın verilerine göre, Halk Bankası Afet Fonu kredi çalışmaları kapsamında kullandırılan
toplam kredi miktarı 11 trilyon 376 milyar lira olarak gerçekleşti. 539 firmadan alınan cevaplarda Halk Bankası tarafından sadece 23 adet firmaya hasarları oranında kredi kullandırıldı. Hasar gören 293'ü KOBİ olmak üzere
toplam 345 firmadan 256'sı ise Afet Fonu'ndan Hazine kaynaklı krediler için başvurdu.

Hâlâ ödeme bekleniyor

74 firmadaki toplam hasar miktarı 48 trilyon 488 milyar lira olarak belirlendi. Verilebilecek toplam kredi tutarı ise 8 trilyon 40 milyar lirada kaldı. Sanayici ve esnafın milyonlarca dolarlık zarara uğradığı Sakarya'da aralarında küçük işletmelerin de bulunduğu 7 bin 500 hasar başvurusundan sadece 6 bin 489'una ödeme yapıldı. Diğer 1010 işyeri sahibi hâlâ hasarının karşılanmasını bekliyor. Toplam hasarın 1.7 milyar doları geçtiği Sakarya'da yapılan hasar ödemesi 14 trilyon 556 milyar lirada kaldı.

İşletmelerin finansman darboğazına girmesi ve deprem ile krizin birleşmesi bölgede büyük istihdam kaybına neden oldu. TMMOB'nin raporuna göre, depremle birlikte SSK'ye kayıtlı 150 bin kişi işsiz kaldı. 12 Kasım depreminden sonra sadece Bolu'da aktif sigortalı sayısı 51 binden 30 bine düştü. Kayıtdışı istihdam arttı Depremin ardından kayıtdışı işçi istihdamı yaygınlaşırken son ekonomik krizle birlikte binlerce kişinin işini kaybettiği belirtiliyor.

Yalova'da işsiz sayısı 20 bine ulaşırken Kocaeli'de son birkaç ayda 1463 kişi işinden oldu, binlerce çalışan ücretsiz izne ayrıldı. Kocaeli Sanayi Odası'na göre, deprem bölgesinde hâlâ çalışma günleri azaltılarak 2 gün tatil, 3 gün
çalışma yöntemi ile ücret ödemeleri azaltılıyor, kayıtdışı çalışma gelişiyor. Sakarya'da da son aylarda bine yakın kişi işini kaybetti, Adapazarı Sanayi ve Ticaret Odası'nın anketine göre firmaların yüzde 60'ında işten çıkarmalar yaşandı.

Kaynak: Gazeteler, 17.08.2001 


Sağlık - İki yıldır değişen bir şey yok

TTB Başkanı Füsun Sayek , deprem bölgesinin durumunu dramatik olarak nitelendirdi (16.08.2001)

ANKARA/İSTANBUL (Cumhuriyet) - Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Füsun Sayek , 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinin üzerinden 2 yıl geçmesine karşın İzmit, Gölcük, Yalova, Bolu, Düzce ve Sakarya'da kalıcı konutların hâlâ tam olarak bitirilemediğini, bunun da bölgede bulaşıcı hastalıklara zemin hazırladığını söyledi. Bölgede yapılan inceleme sonucu hazırlanan rapor, depremzedelerin yeterince sağlık hizmetinden yararlanamadıklarını, özellikle bebeklerin yazın ishal, kışın zatürree hastalığı ile karşı karşıya olduğunu ortaya koydu.

Sayek, dün düzenlediği basın toplantısında TTB'nin deprem bölgesinde yaptığı araştırma sonuçlarını değerlendirdi. Depremzedelerin önemli bölümünün yaşamını konteyner, prefabrike konut ve çadırlarda sürdürdüğünü, bölgedeki sosyal ve sağlık sorunlarının dramatik boyutta devam ettiğini vurgulayan Sayek, ''Deprem öncesinde bölgede yaşayanların kişi başına düşen ulusal geliri Türkiye ortalamasının üzerinde iken, deprem sonrasında bunun ciddi biçimde azaldığını görüyoruz'' dedi.

Sayek, SSK kayıtlairına göre 150 bin kişinin işsiz olduğunu, iş kayıplarının yüzde 23.5 oranında olduğunu, bunun gelirini küçük işyerlerinden sağlayanlar arasında yüzde 50'ye ulaştığını söyledi. Bölgedeki sosyal güvenlik sorunlarına da değinen Sayek, ''Deprem bölgesindeki can kayıplarının yüzde 60'ının ailenin geçiminden sorumlu kişileri kapsadığı anımsanırsa ve işsizliğin beraberinde sosyal güvence yitimini de getirdiği düşünülürse, bölgede sorunların giderek büyüdüğü daha iyi anlaşılabilir'' diye konuştu. Sayek, geçen günlerde Ankara'ya gelen depremzedelerin yaşadığı sıkıntıların araştırma sonuçları ile doğrulandığını vurgulayarak ''Bölgede çocukların oyun alanı yok. Bir göz odada yaşıyorlar. Çok sağlıksız bir ortam var'' dedi. Birçok depremzedenin bulaşıcı hastalıklara maruz kalmasına karşın yoksulluk ve sağlık güvencesinden yoksunluk nedeniyle hastaneye yatamadığını anlatan Sayek, ''Bölgede bebek ve gebelerin de izlenmediği, koruyucu hekimlik hizmetlerinin yapılmadığı ortaya konmuştur. Burada tam bir başarısızlık var'' diye konuştu.

Türk Tabipleri Birliği'nin raporundaki bazı tespitler şöyle:


Deprem ve Türkiye

17 Ağustos depreminin ikinci yılında, bir kez daha anlıyoruz ki, yaşananların hiçbiri belleklerimizin bir
köşesine girip anılar hanesine yazılamamış. Her şey, daha dün olmuşçasına taptaze ve acılarla dolu. Resimleri yırtsak da, bakmamaya çalışsak da, onlar neredeyse göz kapaklarımızın içine yerleşmişçesine bizlerle var oluyor ve asla uzaklaşmıyor. Kimbilir daha ne kadar uzun süre depremle yatıp depremle kalkacağız beynimizin, yüreğimizin içinde?

17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinde can ve mal kaybına uğrayan, o korkunç sarsıntıları, yıkılışları, yitişleri yaşayan insanların belki yeniden evleri barkları, işleri olacaktır, ancak ruhsal durumlarındaki sıkıntıların giderilmesi, en azından hafiflemesi hiç de öyle kolay olmayacaktır.

Depremin, bir doğal olay olmaktan çıkıp, yine insanlar eliyle, onların ilgisizlik, bilgisizlik ve açgözlülükleri nedeniyle bir felakete dönüşmesi gerçeğini ise hiçbir zaman göz ardı etmemeli, peşini bırakmamalıyız. Eğer ülkemizdeki bu sağlıksız yapılaşmanın bedelini, on binlerce canı yitirerek ödemişsek bu korkunç bedelin karşılığı olarak en azından gelecek kuşakların da yitip gtimesini engelleyecek önlemleri alabilmeliyiz.

Önümüzde, depremle yaşayan uygar ülkelerin aldığı önlemlere ait örnekler var. Onlar, yaşanan felaketlerden ders çıkarıp geleceğe ışık tutabiliyor ve çektikleri acıların karşılığında, daha sağlıklı ve yaşanabilir yeni bir atılıma, yapılanmaya girebiliyorlar.

Bizlerse, altında hâlâ irin bulunan yaranın üzerine rasgele bir bez sararak gözden uzak tutmanın kolaylığını yeğliyoruz ve böylece yeni felaketlerin gelip bizi bulmasına kapı açıyoruz. Deprem bölgesinde, ağır hasarlı apartmanları ''orta'' , ''orta'' hasarlıları ''hafif'' e çevirtme ve koskoca çatlakları makyajlama çabalarını gördükçe insanın içi kararıyor. Hele hele bunların içinde sahipleri yerine, ev bulmakta zorlanan kiracıların oturmak durumunda oluşu ayrı bir acı gerçeği sergiliyor.

Deprem, neredeyse tüm toplumu, bir hayli de dünyayı bir araya getirdi, yardımlaşma, el ele verme olgusu inanılmaz boyutlarda yaşandı. İnsanlararası güzel ilişkilerin böylesine bir acıdan sonra mı ortaya çıkması gerekiyordu? Bu dayanışmaya her zaman gereksinimimiz yok muydu?

Yalnızca kendi dünyasında fildişi kulesinde yaşayan zenginlerle, yaşamın yükünü iliklerinde sürüyen yoksulların da, yeraltı canavarından eşit şekilde etkilendiği bu felaketin biz insanlara öğreteceği çok şey var. Ancak kendimiz için istediğimiz her iyi ve güzelin, herkes için geçerli olmasını dileyebilirsek daha yaşanabilir bir dünya oluşturabiliriz.

Daha çok kazanmak uğruna yetersiz ve dayanıksız yapılar yapıp satmanın, ucuz ama şık diye yeğleyip yanlış alışverişleri yapmanın, ''bişicik olmaz'' kaderciliğiyle her şeyi oluruna bırakmanın bedelini ağır ödedik ama acaba ders alabildik mi? Bundan böyle önümüzü görebiliyor muyuz? Yaşadığımız konutları, çevreyi, yeni yapılanları denetleyebiliyor, tehlikesiz hale getirebiliyor muyuz? Olası yeni bir depreme gerçekten hazırlanabiliyor muyuz, yoksa her şeyi 'devlet' e, 'yeni yasaların çıkarılmasına' vb. mi bağlıyoruz.

Depremde sağ kalanların, o bölgeler dışında yaşayıp bu felaketten maddi manevi zarar görmeyenlerin, yitip giden, sakat kalan ve çoluk çocuklarını kurban verenlere bir borcu olsa gerek.

İşte bu nedenle, 17 Ağustos'un yıldönümünde, ulusça bir özeleştiri yaparak, bu coğrafyanın koşullarına uygun bir yapılaşmaya gidilmesi konusunda, bireyler olarak yapmamız gerekenleri belirleyip üzerine kararlılıkla gitmeliyiz. Altyapısı, inşaatı sağlam olmayan evleri kimse bize zorla satmıyor, biz ucuz diye kaçak ve denetimsiz yapıları almayı, kiralamayı sürdürmezsek yapsatçı da onları üretmeyecektir.

Bu ülkenin insanları olarak önce kendimize karşı dürüst olmalıyız. Her alanda bunu gerçekleştirebilir, atalarımızın dediği gibi çuvaldızı başkalarına batırmadan önce iğneyi kendimize batırabilirsek, insanca, güven içinde yaşamanın herkesin hem hakkı hem de ödevi olduğunu benimseyebilirsek belki geleceğimizi de biraz olsun güvenceye alabiliriz.

17 Ağustos ve 12 Kasım felaketlerinin boşuna yaşanmadığına ve bunlardan geleceğe yönelik çok olumlu çıkarımların yapılacağına inanmak istiyoruz.

Kaynak: Türkan Saylan, ÇYDD Başkanı, Cumhuriyet, 16.08.2001


Marmara Depreminin Öğrettikleri ve Sosyal Devlet...

İki yıl önce meydana gelen 17 Ağustos Marmara Depremi büyük acıların, sıkıntıların yaşanmasına neden oldu. Ama depremi izleyen süreçte yapılan tartışmalar toplumsal bilincimizin yükselmesinde , aynı zamanda ortadan kaldırılmak istenen sosyal devletin çağdaş bir toplum için ne kadar gerekli olduğunun hatırlanmasında etkili oldu. Sosyal politikaların bütün dünyada yaygın olarak uygulandığı 1970'li yılların ortalarına kadar barınmanın ve konut edinmenin bir insan hakkı olduğu, bu hakkın kullanılabilmesi için devletlerin bireylere, zengin ülkelerin yoksul ülkelere karşı sorumluluklarının bulunduğu uluslararası kamuoyunda ve Birleşmiş Milletler'de kabul edilmekteydi.

Ancak 1980'lerde küreselleşmeci politikaların bütün dünyada egemen hale gelmesi sonucu sosyal devlete bakış açısı değişmeye başladı. Barınma ve konut edinme bir hak olarak görülmemeye, bir ihtiyaç olarak değerlendirilmeye başlandı. Bunun sonucu olarak da devletlerin bireylere, zengin ülkelerin yoksullara karşı hiçbir sorumluluğunun bulunmadığı açıkça dile getirilmeye başlandı.

Bütün dünyada ve Türkiye'de ortaya çıkan bu neo-liberal eğilim ve uygulamalar toplumsal sorunlara çözümler getiremediği gibi yeni sorunların da ortaya çıkmasına neden oldu. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi bu açıdan en ilginç örnektir. Yaşanan gerçekler kamusal hizmetlerin ihmal edildiğini, sosyal devlet politikalarından uzaklaşıldığı için de gerekli müdahalelerin yapılamadığını bütün açıklığı ile ortaya çıkardı.

1948'den bugüne 12 imar affı çıkarılması, kamu arazilerinin yağmalanması, yerleşim alanlarının planlanmaması, uygun projelerden ve kamusal denetimden yoksun olarak binaların üretilmesi vb. gibi uygulamalar, bir doğa olayı olan depremin toplumsal afete dönüşmesinin koşullarını yarattı.

Devlet bütçesinde yatırım paylarının azaltılması, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, afet, kurtarma vb. gibi sosyal politikaların temelini oluşturan alanlar için ise ödeneklerin aşırı ölçüde kısılması, geniş bir alanı ve binlerce insanı
etkileyen depremde büyük sorunlar yaşanmasına neden oldu. Bugün söz verilmiş olmasına karşın kalıcı konutların bitirilememesinin, bitirilenlerin ise altyapı ve sosyal tesis eksikliklerinin giderilememesinin altında yatan bu gerçeklerdir. Üzerinde durulması gereken bir diğer husus, depremin meydana gelmesi ile birlikte sosyal devlet
uygulamalarına yıllardır eleştiri yöneltenlerin ve bu yönde de başarılı olanların devletin olaylara müdahalede yetersiz kalmasını herkesten fazla eleştirmeleri olmuştur. Devletin sosyal müdahale araçlarına kaynak aktarılmasına yıllardır karşı çıkanların yaptıkları bu eleştiriler kendileri için büyük bir çelişki oluşturmuştur. Bir başka önemli husus ise başta deprem olmak üzere afetlerin zararlarını en aza indirmede ve kurtarma çalışmalarında sivil toplum örgütlerine yüklenmek istenen misyonla ilgilidir. Bugün, demokrasi kavramına bağlı olarak klasik demokrasilerin kurum ve kurallarındaki yetersizliklerinden yola çıkılarak yeni bir yönetim modeli önerilmeye başlanmıştır. Yönetişim (governance) kavramı ile ortaya konulan bu model sivil toplum kuruluşları (NGO), devlet, bürokrasi ve şirketlere dayandırılmak istenmektedir. Bu konuda sosyal devletin uzun yılları kapsayan uygulamalarının başarıları ortada dururken yeni ve zorlama yapılara yönelmek zaman kaybına neden olmaktan başka bir sonuç da doğurmamaktadır.

Kuşkusuz örgütlü toplumu geliştirmek, demokratik toplumu güçlendirmek, çağdaş bir toplum olmak, devlet ve bireyin bu örgütler aracılığı ile sağlıklı bir diyalog kurabilmeleri ve bu örgütlerin sorunların çözümünde köprü olabilmeleri son derece önemli, yararlı ve gereklidir. Ancak toplumsal işbölümünde de, sosyal devletin işlevini ve sorumluluğunu sivil toplum kuruluşlarına yükleme anlayışı hem bu kuruluşlara hem devlete yarardan çok zarar vermektedir. Kızılay'da yaşananlar bu durumun en son ve en çarpıcı örneğini oluşturmaktadır.

Sivil toplum örgütlerinin toplumsal sorunların çözümünde önemli katkıları olabilir, ama toplumun, sosyal devletin görevlerini bu örgütlerden beklemeye yöneltilmesi son derece yanlıştır. Yapılması gereken, her kurum ve kuruluşun bir başkasının yerine geçmeden kendi görevlerini en iyi biçimde yerine getirmesidir. Bir ulusun gelişip güçlenmesi yalnız mutlulukların değil, acıların da paylaşılmasına bağlıdır. Marmara depremi ulusumuza paylaşması gereken büyük acılar vermiştir. Kimsesiz kalan çocuklarımızın ıstırabı hepimizi derinden üzdü. Ülkemizin artık bu acıları bir daha yaşamasını istemiyoruz. Ulus olarak dayanışmayı, paylaşmayı bilmeliyiz. Sorunlarımızı daha aza indirebilmek için ise sosyal devletin tahrip edilmesine karşı çıkmalı ve güçlenmesi için çabalarımızı arttırmalıyız.

Kaynak: Dr. Sema TUTAR PİŞKİNSÜT Aydın Milletvekili , Cumhuriyet, 17.08.2001


Adapazarı Çark Caddesi - Yıkımlara rağmen ayakta

Depremin yerle bir ettiği caddede, kaldırılan her enkazla birlikte geçmiş de yeniden inşa ediliyor

Depremin üzerinden 2 yıl geçti... Bitmeyen çalışmalar, dev bir şantiyeye dönen Çark Caddesi'nin hareketliliğinden hiçbir şey kaybettirmedi. Toz toprağa, bozuk yollara karşın gençler yine caddede... Yıkılan yalnızca binalar değildi... Sevgiler, dostluklar, arkadaşlıklar, dahası anılar da kalmıştı enkazın altında... Adapazarlılar, depremin yerle bir ettiği caddede, kaldırılan her enkazla birlikte geçmişi de yeniden inşa ediyorlar.

ADAPAZARI - Hiçbir yıkım durduramadı... Yaşamın çarkı hep döndü orada... Adını Çark Deresi'nden kente su pompalayan Çarkçı Tevfik Batur 'dan aldı. Yapılaşmanın yoğunlaşmasıyla Adapazarı'nın en hareketli bölgesine dönüşen Çark Caddesi, 1943 ve 1967 depremleriyle büyük hasar gördü. Adapazarı'na öylesine simge olmuştu ki, yeni bir yapılaşmadan kaçınılamadı. 35 yıl sonra ikinci depremi karşıladığında büyük bölümü yerle bir oldu. Şimdi tüm yıkımlara inat yeniden diriliyor.

İstanbul için Bağdat Caddesi ne ise Adapazarı için de Çark Caddesi aynı şeyi ifade etti. Caddenin tarihi, kısmen bir Adapazarı tarihi... 1930'lu yıllarda Adapazarı daha bir ''ada'' yken Çark Caddesi'nde ''pazar'' kurulurdu. Kentin adı da burada kurulan pazar nedeniyle ''Adapazarı'' oldu. 1940'lı yıllarda yapılaşmanın başlamasıyla kentin su gereksinimi Çark Deresi'nden karşılandı. Suyu Çarkçı Tevfik Batur pompalardı... Sabah saatlerinde ''Çarkçı Tevfik bas suyu...'' sesleri yankılanırdı.

Zamanla Çark Caddesi'nde tek katlı bahçeli evler inşa edilmeye başlandı. 1943 yılı geldiğinde ise Adapazarı, ilk kez depremle karşılaştı. Çark Deresi'nin suyu yükseldi, yeni kurulan bütün evler yerle bir oldu. Ancak Adapazarlılar,
Çark Caddesi sevdasından vazgeçmedi. Artık köylülükten kurtulmuş, şehirli olmuşlardı, takım elbisesiz, saçlarını özenle taramadan çıkmıyorlardı caddeye... Akşam saatlerinde şık kadınlar ve erkekler, kavlan ağaçları arasında yürüyüşe çıkarlardı. ''Adapazarı'' nı soyadına taşıyan tek kişi Cevdet Adapazarlı da özel faytonuyla caddede tur atardı.

Vali konağı, liseler, tümen, cezaevi de Çark Caddesi'ne kuruldu ve yapılaşma hızla arttı.

1950'lerden sonra da Kafkaslardan, Balkanlardan, Kırım'dan göçenlerin ilgisi de Çark Caddesi'ne odaklandı. Kentin en eski yapılarından Şerefiye Camii'nin önünde geçmiş günlere hasretle caddeyi seyreden 60 yaşındaki Yılmaz Bostancıoğlu o günleri şu sözlerle anlattı:

''Çark Caddesi kültür seviyesi yüksek kişilerin oturduğu bir semtti. Kenar mahalle insanı yoktu. Sonra göçle birlikte kozmopolit oldu. Yerli halk çekildi. Vali Konağı, Tümen de bu cadde de olunca insanlar 'vali burada oturuyorsa hikmet vardır bu caddede' dediler. Buradaki bankalarda çalışan kadınlar saçlarını yaptırmadan caddeye çıkmazdı. Ama şimdi her şey bozuldu.'' 

1960'lardan itibaren yurt genelindeki çarpık yapılaşma salgını Adapazarı'nı da sardı. 5-6 katlı binalar Çark Caddesi'nde de yükselmeye başladı, alışveriş merkezleri kuruldu. 1967 yılı geldiğinde ise kent bir kez daha yerle bir oldu. Yüzlerce kişinin yaşamını yitirdiği depremde, yine en çok hasar Çark Caddesi'nde meydana geldi. Ama yöre insanı inatçıydı. Kent merkezinin başka bir bölgeye taşınması gündeme geldiğinde hiç umursamadılar. Biliyorlardı ki, her yer taşınsa da Çark Caddesi taşınmazdı. Cadde yerinde durduğu sürece Adapazarı'nın kalbi de burada atardı. 1970'lerle birlikte Adapazarı'nda Atatürk Bulvarı'nda yapılan mitingler Çark Caddesi'nde yürüyüşle devam etti. Çark Deresi'nin yanındaki stadyumdan çıkan seyirciler burada sevindi. Evlenenler ya da çocuğunu sünnet ettirenler de konvoylarını her zaman bu caddeden geçirdi. Tüm mutluluklara her zaman Çark Caddesi mekân oldu.

Cadde 1980'lerden sonra da özellikle gençlerin buluşma yeri oldu. Okuldan çıkan veya dersleri asan öğrenciler, köyden ara sıra merkeze gelen gençler her zaman caddedeki kafetaryalarda toplandı, el ele tutuşamayan sevgililer İnci Pastanesi'nde buluştu. İşsiz gençler ise caddenin kenarındaki ağaçların altında ''piyasa yaptı.''

Lüks mağazalar bu caddede açıldı. Kadınlar ayakkabılarını sadece Altın Han'daki Altın Kundura'dan aldı.

Tüm bu ilgi karşısında caddedeki dairelerin kiraları da çok yükseldi. Yerel yöneticiler de kente daha   ''modern'' bir görüntü vermek için kolları sıvadı. Belediye binası tarihi Demircioğlu Pasajı'ndan, caddenin girişinde inşa edilen yüksek katlı yeni binaya taşındı. İnci Pastanesi de buradaki yıkımlar sırasında maziye karıştı.

Tahta perdeler ardında, İnci Pastanesi'nin yerinde yükselen Kayın İş Merkezi'nin yapımı hep merak edildi. Camlarla kaplı kentin bu ilk ''iş merkezi'' , İstanbul'daki Galeria'yı andırmasına karşın insanlara soğuk geldi. Adapazarlılar, Cevat Bey, Demircioğlu, Şevket Bey Pasajı'nı, Altın Han'ı tercih etti. 

1967 depreminin üzerinden geçen 35 yıllık sürede Çark Caddesi altın çağını yaşadı. Ta ki, 17 Ağustos 1999 saat 03.02'ye kadar... Cadde bir kez daha aynı kaderle karşılaştı ve büyük bölümü yerle bir oldu. Artık Altın Han yok orada... Demircioğlu'nun da büyük bölümü yıkıldı. İnci Pastanesi, Kayın İş Merkezi'nden öcünü depremle aldı. Yeni belediye binası ise büyük hasar gördü... Her şeye karşın 7.4 büyüklüğündeki deprem de Çark Caddesi'ni yok edemedi. Caddede oturan kimi kent zenginleri İstanbul'daki Bağdat Caddesi'ne taşındı. Adapazarı'nda kalanlar ise tüm yıkıntılara karşın caddeden vazgeçmedi. Bölge insanı, depremlerin ilk günleri, girişin yasaklandığı caddeden geçmeden edemedi. Yıkılan dükkânlar derme çatma da olsa başka yerlerde oluşturuldu. Yurttaşlar, Demircioğlu'nun yerine yapılan prefabrike dükkânları eski bir anı defterine sahip çıkarcasına bağırlarına bastı. Şevket Bey Pasajı'nın girişindeki oyuncakçı dükkânı ise eski günlerdeki gibi rengârenk olmasa da varlığıyla anıları canlı tuttu.

Depremin üzerinden 2 yıl geçti... Bitmeyen çalışmalar, dev bir şantiyeye dönen Çark Caddesi'nin hareketliliğinden hiçbir şey kaybettirmedi. Toz toprağa, bozuk yollara karşın gençler yine caddede... Yıkılan yalnızca binalar
değildi... Sevgiler, dostluklar, arkadaşlıklar, dahası anılar da kalmıştı enkazın altında... Adapazarlılar, depremin yerle bir ettiği caddede, kaldırılan her enkazla birlikte geçmişi de yeniden inşa ediyorlar.

Kaynak: Gülşah Durak, Cumhuriyet 17.08.2001

İstanbul'un durumu

Marmara denizi deprem araştırma sonuçları

Deprem Anasayfası