muhacirin sitesi-ilginç hikayeler,,,,


Bebek İlginç Hikayeler www.iskilipli.cjb.net


Genç kadın, bebeğin güzelliği karşısında büyülenmiş gibiydi. Kıvırcık sarı saçları, iri mavi gözleri, kalkık bir burun ve küçük kırmızı dudaklarıyla bir kartpostalı andıran bebek, kadının şimdiye kadar gördüğü en canayakın kız çocuğuydu. Onun ipek yanaklarını daya doya öpmek ve Cennet kokusunu içine çekmek için eğildiğinde:

- 'Dokunma bana...' diye bir ses duydu. 'Beni okşamaya hakkın yok senin.'

Kadın korkuyla irkilip etrafına bakındı. Bebekle kendisinden başka içerde kimse yoktu. Aynı sesi tekrar duyduğunda bebeğe döndü. Aman Allahım!.. Yeni doğmuş gibi görünmesine rağmen konuşan oydu.

- 'Bana yaklaşmanı istemiyorum' diye devam etti. 'Hemen uzaklaş benden.' Kadın, biraz olsun kendini toplayarak:

- 'Çocuklarımız hep erkek oluyor' dedi. 'Onlar da güzel ama kız çocukları başka. Bu yüzden seni öpmek istedim.'
- 'Beni öpemezsin' diye ağlamaya başladı bebek. 'Benim de seni öpemeyeceğim gibi.'
- 'Neden?' diye sordu kadın. 'Neden öpemezsin ki?' Bebek, hıçkırıklara boğulurken:
- 'Bunun sebebini bilmen gerekir' dedi. 'Düşünürsen mutlaka bulacaksın.'

Kadın, neler olup bittiğini hatırlamak üzereyken kendine geldi. Özel bir hastanenin en lüks odasında yatıyor ve narkozun tesirinden midesi bulanıyordu. Aile dostları olan tanınmış doktor, odayı dolduran çiçeklerden bir tanesini vazodan çıkartıp kadına uzatırken:

- 'Geçmiş olsun hanımefendi' dedi. 'Başarılı bir kürtajdı doğrusu. Ha..! Sahî, 'kız'mış aldırdığınız.
 

 Cüneyt Suavi / Hayatın İçinden

Sağ Cebin Borcu İlginç Hikayeler www.iskilipli.cjb.net


“Saf çocuğu masum Anadolu’nun” tabirine uygun bir genç okulu bitirip polis olmuş. İlk olarak da Fâtih – Balat Karakolu’nda işe başlamış. İlk gününü masasını düzelterek, çekmecelerini, dolabını yerleştirerek geçirdikten sonra, akşam hizmetli masasına gelmiş. Bir miktarı parayı uzatıp :
“Al” demiş, “Bugünkü hasılattan payın.”
Şaşırmış bizimki :
“Ne hasılatı, ne payı? Kim gönderdi bu parayı?”
Aldırmamış hizmetli, “Al işte” demiş, “Bu parayı baba gönderdi.”
“Kimdir bu baba?”
“Bu karakolun komiseri.”
“Yok hemşehrim, ben öyle bilmediğim parayı almam.”
“Sen bilirsin” demiş adam ve çıkıp gitmiş.
Ertesi sabah âniden Fethiye Karakolu’na tâyin olduğunu öğrenmiş zavallı genç. Ne yapsın, gitmiş bir gün de oraya yerleşmekle uğraşmış. Akşama kadar masasını düzeltmiş, eşyalarını yerleştirmiş, akşam olunca yine birisi parayla çıkagelmiş.
“Al bu parayı baba gönderdi.”
“Hangi baba?”
“Karakolun komiseri.”
“Yok, ben öyle bilmediğim parayı almam.”
Sonraki sabah da tayini Çarşamba Karakolu’na çıkmış. Fakat bu sefer karakol komiseri genç polisin dosyasına bakıp, üçüncü günde üçüncü karakola geldiğini görünce merâk etmiş. “Şu yeni geleni gönderin bir bana bakayım” demiş. Çağırmışlar...
“Ne bu iş oğlum, üçüncü günde üçüncü karakol?”
“Bilmiyorum komiserim.”
“Nasıl bilmezsin? Ne yaptın da böyle oldu?”
“Ben bir şey yapmadım komiserim.”
“Yapmışsın yapmışsın, yapmasan böyle olmaz.”
“Hani ille bir şey yapmışsam, o da akşamları bir para gönderdiler, onu almadım.”
“İşte... Daha ne yapacaksın oğlum. Bak buranın babası da benim. Bu akşam da gönderilen parayı almazsan, dördüncü karakol olmaz.”
“Ama komiserim, bu kadar okudum...”
“Yok öyle! Sen dürüst bir çocuğa benziyorsun. Cumaya da gidiyor musun?”
“Gidiyorum komiserim.”
“Bak o zaman, akşamları benim gönderdiğim paraları al, sol cebine koy. Her hafta Cuma çıkışında fakirlere dağıtırsın.”
“Eh ne yapayım komiserim, bâri öyle olsun.”
“Hadi bakalım.”
Bizimki çâresiz komiserin dediğini yapmaya başlamış. İlk hafta topladığı paraları götürüp Cuma çıkışı dağıtmış. İkinci hafta, üçüncü hafta derken dördüncü hafta bir bakmış ki, sağ cepte para bitmiş.
“En iyisi” demiş “Ben sol cepten sağ cebe bu haftalığı borç alayım, ay başı gelince öderim.”
Dediği gibi de yapmış, o hafta Cuma’da dağıtacağı parayı yemiş, öbür hafta ay başında da Cuma günü gidip, iki haftalık dağıtmış. Fakat o ay parası iki hafta erken bitince, iki haftalık borç almak zorunda kalmış. Yine ay başında bu sefer üç haftalık dağıtarak borcunu ödemiş.
Fakat iki ay sonra, ay başı gelince, maaşı alınca bir bakmış ki, beş haftalık borcu var ve elindeki para da o kadar. Yâni Cuma’da borçlarını da verirse hiç parası kalmayacak. Sıkıntılı sıkıntılı ceplerini karıştırmış ve :
“Aman canım” demiş, “Sağ cebin de sol cebe borcu mu olurmuş?”
 

 MUHACİR saygı ve sevgiler sunar...


Rumuz "Goncagül" İlginç Hikayeler 07.07.2001


Su topu Milli Takımı’nın bir oyuncusu anlatmıştı:

'Evliliğimin dördüncü yılında eşimle ilişkimiz tek düze bir hâl almıştı. Heyecansız ve sıradan. Severek evlenmiştik hâlbuki...

Bir gece evde İnternet’te dolaşırken, bir erişim sisteminde, bir yerde o 'Tanışma Hattı' na rastladım. Geceler boyu bilgisayar başındaydım artık. Bıraktığım mesaja her gece bakıyordum. Beş gün sonra cevap geldi. 'Vefâsız' diye rumuz kullanmıştım. Gelen cevabın rumuzu, bir Türk filminden mülhem 'Goncagül' kelimesiydi. Gerçekten oraya da mesaj geçince, artık özel yazışmalarımız başlamıştı. Tek problemimiz, o gündüz ben gece yazabiliyorduk.

Buluşma teklifimi kabul ettiğini öğrendiğim gece uyuyamadım. Heyecanımı eşime belli etmemek için, büyük çaba harcıyordum ama nâfile... Sabah ne giyeceğini akşamdan hazırlamaya kalkan, ikide bir dişlerini, saçlarını kontrol eden, yatakta sağa sola dönüp duran bir adam ne kadar saklayabilir ki heyecanını?.. 'Aşk insanı silâhsız bırakır.' diye boşuna dememişler.

Buluşma yerimiz Dolmabahçe’ydi Öğleye kadar kulüpte bekledim. 'Bekledim' sözü, de ne demek, saate baka baka saatlerce volta attım. Akrep niye bu kadar ağır ilerliyor? Yelkovan gibi hızlı olamaz mı? 'Ne çıkacak, nasıl bir tip?' gibi merakla karışık korku soruları da kafamda fink atıyor.

Parolamız, bir günlük gazeteydi. Belirlediğimiz bank’ta gazeteyi okuyordu. Arkasından korkarak yaklaştım: 'Merhaba Goncagül!'

Yavaş ve kendinden emin hareketlerle ayağa kalkıp, yüzünü bana döndüğünde, sendeledim!.. Düşmemek için bank’a yapıştım. 'Merhabâ vefâsız!' dedi... Eşimdi!..
 

 Sâdık Söztutan / Türkiye Gazetesi / 23.04.1999
Dünya Fânî İmiş İlginç Hikayeler 27.02.2001


Eskiden, yoldan geçen birisi, bahçesinde acâyip hareketler yapan bir adama sorar:

- Niye öyle tepinip duruyorsun?
- Keçe tepiyorum. Sıkıştırıp pazarda satacağım. Ne yapalım, fâni dünya işte; üç-beş kuruş kazanıyoruz!..
- Başındaki çıngırak ne?
- Çevredeki bahçelerin ekin ve meyvelerine kuşların gelmemesi için, çıngırakla ses çıkarıyorum. Sâhipleri de bana bunun için biraz ücret ödüyor. Ne yapalım, fâni dünya işte; üç-beş kuruş kazanıyoruz!..
- Peki, sırtındaki yük nedir?
- Bu yayıktır. Yoğurttan yağ çıkarıyorum. Sonra da götürüp pazarda satacağım. Ne yapalım, fâni dünya işte; üç-beş kuruş kazanıyoruz!..
- O elinde döndürdüğün nedir?
- Elimdeki kirmen. Komşuların yünlerini eğiriyorum. Onlar da ücretini ödüyor. Ne yapalım, fâni dünya işte; üç-beş kuruş kazanıyoruz!..
- Ağzınla ne mırıldanıyorsun?
- Hatmi tehlil okuyorum. isteyenlere hediye ediyorum. Onlar da bana çeşitli hediyeler veriyorlar. Ne yapalım, fâni dünya işte; üç-beş kuruş kazanıyoruz!..
- Gözlerini niye öyle çevirip duruyorsun?
- Komşu çocuklarını tâkip ediyorum. Onları tehlikelerden korumak için bakıcılık yapıyorum. Komşular da bana ufak-tefek biraz hediye veriyorlar. Ne yapalım, fâni dünya işte; üç-beş kuruş kazanıyoruz!..
- Peki, dünya fâni olmasaydı daha neler yapardın?
- Fani olmasaydı ona göre tedbir alırdım.
 

 

Teminat İlginç Hikayeler 17.01.2001


Çok şık giyimli adamın biri New York şehrinin en iyi bankalarından birine girer. Sırasını bekledikten sonra, müşteri temsilcisinin önündeki koltuğa oturur ve utangaç bir eda ile
'Çok acele 5,000 dolara 3 haftalığına ihtiyacım var, bunu sizden hemen temin edebilir miyim diye sorar ?'
Müşteri temsilcisi adamın giyiminden ve konuşmasından çok etkilenmesine rağmen, kendi bankaları ile dah önce hiç çalışıp çalışmadığı veya herhangi bir referansı olup, olmadığı gibi beylik sorularını, ezberletildiği şekilde sorar.
Adam, bunun üzerine kibarca ve ezilerek bunların aslında hepsini kendisine temin edebileceğini, fakat çok acelesinin olduğunu ve müşteri temsilcisinin temkinli yaklaşımını da gayet anlayışla karşıladığını anlatır ve sorar:
'Benim aklıma bir çözüm yolu geliyor; kapınızın önünde 200.000 dolar değerinde Rolls Royce arabam var, bunu size teminat olarak bırakayım, 3 hafta sonra 5.000 doları ve faizini ödedikten sonra arabamı geri alırım, böyle bir çözüm sizce uygun mu?'
Müşteri temsilcisi bunu hemen sevinçle kabul eder, adamın Rolls Royce'u bankanın garajına park edilir ve adam arzu ettiği 5.000 doları alıp gider.
Adam 3 hafta sonra yine aynı müşteri temsilcisinin önüne gelir, borç aldığı 5.000 doları ve 3 haftalık süre için tahakkuk eden 15 dolar 42 cent faizi öder. Müşteri tam Rolls Royce'u ile bankanın önünden ayrılırken, müşteri temsilcisi biraz utanarak:
'Kusura bakmayın ama, sizin gibi bir beyefendi nasıl olur da, kredi kartı ile çekebileceği 5.000 dolar için 200.000 dolar değerindeki Rolls Royce arabasını rehin bırakıp 5.000 dolar kredi alır ?' diye sorar. Bunun üzerine müşteri:
'Peki siz New York'da Rolls Royce'umun başına bir şey gelmeyeceğinden bu kadar emin olduğunuz ve 3 haftalık park ücretinin 15 dolar 42 cent tuttuğu başka bir park yeri biliyor musunuz?' sorusuyla cevap verir.
 

 

Email: muhacir2002@mynet.com