MUÂZ İBN-İ CEBEL

Arap yarımadası hidayet ve hak nuruyla aydınlandığında Yesribli Muâz ibn-i Cebel olgun bir delikanlıydı. Onun zeka keskinliği, hazır cevaplılığı, güzel konuşması ve üstün gayretiyle akranlarından farklı bir durumu vardı.

Ayrıca o, gözleri sürmeli, saçları kıvırcık, dişleri pırıl pırıl, bakanların gözünü dolduran, gönülleri çalan çok yakışıklı birisiydi.

Delikanlı Muâz ibn-i Cebel, Mekke'li davetçi Mus'ab b. Umeyr'in aracılığıyla müslüman olmuştu. Akabe gecesi, onun eli uzanıp beyat etmek için Hz. Peygamber SAS'in elini sıkmıştı. Böylece Muâz, Resûlüllah SAS'le karşılaş saadetine ermek, ona beyat şerefine nail olmak, tarih kitabına en şahane ve en parlak sayfayı yazmak için Mekke'ye giden 72 kişilik toplulukla birlikte olmuştu.

***

Delikanlı Mekke'den Medine'ye dönünce, putları kırmak, Yesrib'deki müşriklerin evlerinden gizlice veya açıkça onları atmak için akranlarıyla birlikte küçük bir topluluk oluşturdu. Bu gençlerin tesiriyle Yesrib büyüklerinden Amr ibn-i Cemûh müslüman olmuştu.

***

Amr ibn-i Cemûh, Benî Seleme eşrafındandı. Diğer eşrafın yaptığı gibi o da kendisine değerli bir ağaçtan bir put yapmıştı. Benî Seleme'nin ihtiyarı bu putuna aşırı özen gösterir, üzerine ipek bir örtü örter ve her sabah ona güzel kokular sürerdi.

Delikanlılar gece karanlığında gidip onun putunu yerinden aldılar. Benî Seleme'nin evlerinin arkasına götürüp, bir lağım çukuruna attılar...

Sabah olunca ihtiyar putuna gitti ama onu yerinde bulamadı. Her yeri arayıp taradı. En sonunda onu bir çukurda, pislikler içinde yüz üstü gelmiş bir şekilde buldu.

"--Yazıklar olsun size! Bu gece tanrımıza kim kötülükte bulundu?" deyip putunu çukurdan çıkardı, temizleri ve kokular sürdükten sonra yerine koydu:

"--Ey Menât! Sana bunu kimin yaptığını bilseydim onu perişan ederdim!" dedi.

Akşam olup ihtiyar yine uyuyunca gençler yine onun putuna bir önceki gece yaptıklarını yaptılar. Bu defa ihtiyar putunu başka bir çukurda buldu. Yine onu çıkarıp temizledi. Kokular sürdü ve ona kötülük yapanlara tehditler savurdu.

Bir kaç defa gençle tarafından bu olay tekrarlandı. İhtiyar da onu attıkları yerden çıkarıp temizledi... Daha sonda kılıcını getirip onun boynuna astı ve ona şöyle dedi:

"--Menât! Bunu sana kimin yaptığını bilmiyorum ama eğer sende bir hayır varsa kendini korursun. İşte bu kılıç da senin yanındadır!"

Akşam olup ihtiyar uyuyunca gençler, yine putu ve boynunda asılı duran kılıcı aldılar... Putu ölü bir köpegin boynuna bağlayıp çukurlardan birine attılar. Sabah olunca ihtiyar hemen putunu aramaya gitti. Onu yüz üstü gelmiş ve bir köpeğe bağlı olarak pislikler arasında buldu. Putu o halde görünce;

"-- Allah'a yemin ederim ki sen bir tanrı olsaydın, bu kuyunun ortasında bir köpekle birlikte olmazdın!." dedi.

Böylece Benî Seleme'nin ihtiyarı müslüman oldu. Müslüman olması da çok iyi oldu.

***

Resûlüllah SAS, muhacir olarak Medine'ye gelince, genç Muâz ibn-i Cebel ondan hiç ayrılmadı. Kur'an'ı ondan aldı. İslâm'ı onun huzurunda öğrendi. Sonunda o, sahabenin Kur'an'ı en iyi okuyanı ve Allah'ın dinini en iyi bileni oldu...

Yezîd ibn-i Kuteyb anlatmaktadır:

"-- Humus Camii'ne girdim. Cemaat kıvırcık saçlı bir gencin etrafında toplanmıştı. Konuştuğu zaman ağzından sanki nur ve inci saçılıyordu.

'-- Kim bu?' diye sordum.

'-- Muâz ibn-i Cebel!' diye cevap verdiler."

***

Ebû Musa el-Havlani anlatmaktadır.

"Şam camiine girdim. İçinde Hz. Peygamber'in orta yaşlı sahabelerinden bazılarının bulunduğu bir ilim halkası gördüm. İçlerinde gözleri sürmeli, dişleri parlak bir genç vardı. Halkadakiler herhangi bir konuda ihtilaf ettiklerinde o gence soruyorlardı. Yanımdakilerden birine:

'--Kim bu?' diye sordum.

'--Muâz ibn-i Cebel' diye cevap verdi!.."

***

Bunda hiç bir gariplik yoktur. Muâz ibn-i Cebel küçük yaştan itibaren Hz. Peygamber'in medresesinde eğitilmişti. Onun elinde yetişmişti. İlmi, onun tükenmez kaynaklarından doya doya içmişti. Marifeti onun asil pınarından almıştı. Böylece en hayırlı öğretmenin en hayırlı öğrencisi olmuştu.

Resûlüllah SAS'in şu sözü Muâz'a delil olarak yeter:

"--Ümmetimin haram ve helali en iyi bileni Muâz ibn-i Cebel'dir!"

Hz. Muhammed SAS'in ümmetine iyilik olarak onun Hz. Peygamber zamanında Kur'an'ı ezberleyen altı kişiden biri olması yeter.

Bu sebeple, Resûlüllah SAS'in ashabı, aralarında Muâz ibn-i Cebel varken konuştuklarında saygılarından dolayı ona bakarlardı.

Hz. Peygamber ve ondan sonraki iki halifesi bu eşsiz ilim enerjisini İslâm'ın ve müslümanların hizmetinde kullanmışlar.

Hz. Peygamber Mekke'nin fethinden sonra, Kureyşlilerin akın akın Allah'ın dinine girdiklerini görünce, yeni müslümanlara İslâm'ı öğretecek ve İslâm'ın esaslarını anlatacak büyük bir öğretmene ihtiyaç duymuş, Mekke'de, idareci olarak yerine Attab ibn-i Useyd'i, halka Kur'an'ı ve Allah'ın dinini öğretmesi için de Muâz ibn-i Cebel'i bırakmıştır.

Yemen hükümdarlarının elçileri, kendilerinin ve ülkelerindekilerinin İslâm'a girdiklerini açıklamak ve ondan halka dinlerini öğretecek kimseleri beraberlerinde göndermesini istemek için Resûlüllah SAS'e geldiklerinde, Hz. Peygamber bu önemli vazifeyi ashabından davet görevi yapanlara vermiş ve Muâz ibn-i Cebel-i de onlara başkan yapmıştır.

Hz. Peygamber bu hidayet ve nur heyetini uğurlamaya çıkmıştı.

Muâz bineğine binmiş, Resûlüllah SAS de yerdi yürüyordu. Uzun süre böyle yürüdüler. Sanki Resûlüllah SAS, Muâz'la olan beraberliğini uzatmak istiyordu. Sonra Resûlüllah SAS ona şöyle buyurdu:

"Muâz! Belki sen, bu yıldan sonra beni göremeyeceksin! Belki de benim mescidime ve kabrime geleceksin!.."

Muâz, Peygamber'i ve dostu Hz. Muhammed'den ayrıldığında üzülerek ağladı. Onunla birlikte müslümanlar da ağladılar.

Resûlüllah SAS'in verdiği haber doğru çıkmıştı. O günden sonra Muâz'ın gözleri Hz. Peygamber'i göremedi... Muâz Yemen'den dönmeden, Resûlüllah SAS hayata gözlerini yummuştu.

Hiç şüphesiz, döndüğünde Yesrib'i sevgilisi Resûlüllah SAS'le ünsiyetten mahrum kalmış görünce ağlamıştır.

***

Hz. Ömer halife olunca, yapılan bağışları ve zenginlerin fakirlere verdikleri sadakaları aralarında dağıtması için Muâz'ı, Kilâb oğullarına gönderdi. Muâz verilen emri yerine getirdi. Giderken yanına aldığı hayvan çulunu boynuna dolayarak hanımının yanına döndü. Hanımı ona şöyle dedi:

"--Görevli olarak gittiğin yerden getirdiğin şeyler hani?"

"--Yanımda beni devamlı kontrol eden çok dikkatli bir gözcüm vardı!"

"--Sen, Resûlüllah'ın ve Ebû Bekir'in yanında güvenilir biriydin. Ömer halife olunca, yanında seni devamlı kontrol eden bir gözcü mü gönderdi?"

Bunu Hz. Ömer'in hanımları arasında yaydı. Hz. Ömer bunu duyunca Muâz'ı çağırıp şöyle dedi:

"-- Ben senin yanında, seni kontrol eden bir gözcü mü gönderdim?!."

"--Hayır, emîrul-mü'minîn! Fakat başka bahane bulamadım!"

Hz. Ömer güldü ve ona bir şey verip;

"-- Bununla onun gönlünü al!.." dedi.

***

Halifeliği zamanında Hz. Ömer'e Suriye'deki valisi Yezîd ibn-i Ebî Süfyân şöyle bir haber gönderdi:

"--Ey mü'minerlerin emiri! Suriye'nin nüfusu arttı. Şehirler kalabalıklaştı. Onlar dinlerini ve Kur'an'ı öğretecek kimselere ihtiyaç duymaktadırlar. Bana onlara öğretmenlik yapacak kimseler gönder!"

Hz. Ömer Resûlüllah SAS zamanında Kur'an'ı ezberleyen beş kişiyi çağırdı. Bular; Muâz ibn-i Cebel, Ubâde ibnüs-Sâmit, Ebû Eyyûb el-Ensârî, Ubeyy ibn-i Kà'b ve Ebûd-Derdâ idi. Onlara şöyle dedi:

"--Suriye'li kardeşleriniz benden, kendilerine Kur'an'ı ve dinlerini öğretecek kimseler göndermemi istediler. Üçünüz bana bu konuda yardım edin. İsterseniz kur'a çekin, isterseniz aranızdan üç kişiyi ben seçeyim!" Onlar:

"--Kur'a çekmeye ne gerek var! Çünkü Ebû Eyyûb yaşlıdır, Übeyy de hastadır. İşte üç kişi kaldık!" dediler...

Hz. Ömer:

"--Önce Humus'tan başlayın. Eğer oranın halkının durumunu beğenirseniz, biriniz orada kalsın. Bir diğeriniz Şam'a ve üçüncü de Filistin'e gitsin!" dedi.

Resûlüllah SAS'in üç sahabesi Humus'ta, Hz. Ömer'in emrini yerine getirdiler ve orada Ubade ibnüs-Samit'i bıraktılar. Ebud-Derdâ Şam'a, Muâz ibn-i Cebel de Filistin'e gitti. Muâz orada vebaya yakalandı. Ölmeden önce kıbleye yönelip şu şiiri okuyup durdu:

Merhaba ölüme merhaba!..
Ortadan kaybolduktan sonra bir ziyaretçi geldi,
Ve bir sevgili özlemle geldi!..

Daha sonra semaya bakarak şöyle dedi:

"--Allah'ım! Biliyorsun ki ben dünyayı ve dünyada çok kalmayı ağaç dikmek ve nehir kenarında keyif sürmek için istemedim. Ancak benim bu isteğim sıcak günlerin sıkıntılarına ve zor anlara katlanmak ve zikir meclislerinde alimlerle diz dize oturmak içindi.

Allah'ım! Mü'min bir kimse için kabul ettiğinin en iyisini benim için de kabul et!"

Daha sonra aile ve akrabalarından uzakta, Allah'a dua ede ede ve onun yolunda muhacir olarak temiz ruhunu teslim etti.

geri