ÖNEMLİ NOT:Bu sitedeki tüm yazılar, T.C.Noter aracılığı ile Evren Geniş üzerine tasdiklenmiş olup, tüm hakları saklıdır. Yazıların kısmen dahi olsa kullanımı yazarın iznine tabidir.


BLUES
Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

BLUES

1555 yılının en sonuna doğru gelinirken Afrika’dan Amerika’ya köle olarak çalıştırılmak için zenci kolonileri getirtilmeye başlanıyordu. Gemilerde aylarca seyahat edip, ayak bastıkları Özgürlükler Ülkesi’nde sırf derilerinin rengi yüzünden yıllarca hor görülecek, itilip kakılıp bütün pis işlerin yaptırılacağı özgürlükler ülkesi’ne. Bu olay tüm dünya tarihinin en unutulmaz ayıplarından birisi olacak ve tıpkı bugün olduğu gibi yüzyıllar sonra da bazıları için utanç verici olay olacaktır.

Daha 1783’de bağımsızlığına kavuşmuş olan Amerika Birleşik Devletleri özgür olmadan sömürgecilik takıntısına başlamış ve yukarıda bahsi edilen ırkçı tavırlarını, kendi gördüğü baskıları(ki hiçbir zaman Amerika’daki zenciler kadar görmediler) anında unutarak başlattılar. Bu zencilerin çok büyük bir bölümü tarlalarda çalıştırılmaya başlandı. Diğerleri ise vapurlara, zenginlerin evlerine vb. yerlere dağıtıldılar. İnsanlık ve vatandaşlık hakları olmadığı gibi, hiçbir şeye hakları yoktu. Bu çalıştırıldıkları yerler arasında vapur ve tarlaların yeri çok önemlidir çünkü bugün dinlediğimiz müzik işte buradan, aslında ABD’nin ırkçı tavrından, çıkmıştır. Afrika’dan zorla göçtürülüp çalıştırılan zenciler bu çileli yaşamlarına hayat katabilmek için tek bir gitar, banjo veya mızıka eşliğinde şarkılar söylemeye başladılar. İşte herşey bundan sonra başladı.

Beyazlar duydukları bu müzikten etkilenmiş ama onlar pis birer zenci oldukları için ellerinden tutmak da istememişlerdir. O zamanlar Work songs adını verdikleri bu müzik daha sonra Blues adını alacak ve dünya tarihinde bir çığır açacaktı. 1865 yılında sözde kaldırılan kölelikten sonra yıllardır tarlalarına, çiftliklerine veya vapurlarına hapsedilmiş zenciler de özgürlüğün verdiği coşkuyla kendilerini azad etmişler ve hoboizm adı verilen kültürü yaratmışlardır. Bu hobolar, işsiz güçsüz, trenlerde kaçak seyahat ederek sağa sola takılan, gitar çalıp şarkı söyleyen umursamaz zencilerdir. Tabi ki, bu özgürülük öyle damdan düşer gibi olmamış ancak en azından beyazlar sokakta yürüyen zenci gördükleri zaman linç etme huyundan az da olsa vazgeçmişlerdi. Bu ve bunun gibi olaylar zencileri kölelik kaldırıldıktan sonra da bir arada yaşamaya itmiş ve birbirlerine olan bağlılıkları daha da güçlenmişti. Virginia, Georgia, Mississippi gibi bazı eyaletlerde daha çok bulunan köleler özgürlükten sonra buralardan ayrılmamış ve halen zenci nüfusun beyaz nüfustan fazla olduğu eyaletler halinde kalmıştır. Ancak tüm bu mekanlar arasında New York’un ve bir semtinin önemi çok büyüktür: Harlem. Harlem tüm zenciler için bir idol yer, özgürlüğün ulaşabileceği son noktaydı. Çünkü orada hiç beyaz yoktu. Bugün kü gibi yasak bölgeliğiyle de ünlü değildi.

Hobolar her zaman ki keyifleriyle sanatlarını icra ederken, eski beyaz efendilerinin dışında ki insanların da dikkatini çekebiliyorlardı. Ancak insanlar halen bu müziğin ne olduğu, müzik eğitimini bırak, notadan akordan bihaber olan insanların böylesine hoş sesler çıkartabilmesine anlam vermeye çalışıyordu. Nereden çıktığı, ilk kimin icat ettiğiniyse tıpkı o günkü gibi bugün de kimse bilmemektedir, yarın da bilmeyecektir. Ancak isim verilemese de bazı yerler üzerinde durulabilir.

Blues’un çıkış yeri incelendiği zaman, özellikle Mississippi nehri üzerinde seyahat eden vapurların işçi zencileri üzerinde durulduğu görülür. Bugün bile blues müziğin en büyük isimlerini çıkaran Mississippi için birçok müzik araştırmacısı blues’un ilk çıktığı yer savı üzerinde dururlar. Daha sonra özellikle hobolar sayesinde bu müziğin Chicago’dan New York’a kadar her yere yayıldığı söylenir. Bu doğrudur da. Çünkü bir müzik türünün aynı zamanda ayrı yerlerde icat edilmesi gibi birşey olamaz. Zaten hobolar hakkında kurt zencilerin söyledikleri de bu savı doğrular niteliktedir. Kesin olarak bilinen tek şey, mucitlerinin pis zenciler olduğu ve çilekeş yaşamlarında efkar dağıtmak için yaptıkları bir müzik olduğudur.

Blues’u ilk icra eden ve bu müziği yaymak ve tanıtmak gibi bir misyon içinde olan birçok isim çıkmıştır. Bu kişilerin yaptığı olay, hobolarınkinden biraz daha farklıyıd çünkü hobolar umursamaz ve hayatı iplemez bir şekilde bohemliğin sınırlarını zorlayan bir yaşam sürerken bu müzisyenler bu müzikten para kazanılabileceğini anlamış ve ortaya tüm samimiyetlerini de koyarak(blues samimi bir müziktir) ortaya çıkmışlardır. Bunların içinde de eski hobolar vardır. Bu isimlerin en önemlileri William Cristopher Handy, Blind Lemon Jefferson, Charlie Patton, Henry Thomas, Gus Cannon, Lonnie Johnson, Tommy Johnson, Willie Brown gibi sayılabilir. Bunlar müzik tarihinin ilk blues’cularıdır. Daha sonra 20.yüzyılın ilk yarısında Robert Johnson, Texas Alger Alexander, Blind Arthur Phelps, Scrapper Blackwell, Tampa Red Hudson Whittaker, Big Bill Broonzy, Charles Cow Cow Davenport, Memphis Minnie, Sonny Boy Williamson, Robert Lee McCoy gibi unutulmaz isimler çıkmıştır.

Blues, kökü(bilinen kökü) yüzyıllar öncesine dayanan bir müzik olmadığı için ve o ilk günleri yaşayan birçok zenci babaözün hayatta olması(veya kısa bir süre öncesine kadar hayatta olması) dolayısıyla çıkış hali ve ilk blues’cuların adları, yaşamları hakkında kısa bilgiler elde edebilmekteyiz. Blues’un ilk zamanlarını ve sonrasını bir arada yaşayan çok önemli isimler vardır ki BB King, John Lee Hooker, Buddy Guy, Albert King, Freddie King, T-Bone Walker, Howlin’Wolf, Muddy Waters gibileri en önemlileridir. Bugün bu isimlerin bir çoğu müzik yaşamlarına halen başarıyla devam ediyorlar. Bazıları da kısa süre önce aramızdan ayrıldılar ama müziklerini miras bıraktılar.

Rock camiasında blues’un yeri tartışılmazdır çünkü blues, önce rock n’roll’u kısa süre sonra da rock’ı doğurmuştur (bu olayın öncüsü şüphesiz Robert Johnson’dır). 1968 yılından sonra başlayan rock hareketi içinde yer alan müzisyenlerin hepsi blues’dan etkilenmiş ve aynı zamanlarda birçok blues rock topluluğu da ortaya çıkmıştır. Bugün de birçok blues ve blues rock topluluğu vardır. Çeşitli festivaller ve konserlerde de bir araya gelen bu toplulukların arasında beyazlarında bulunması dünyada ırkçılığın katettiği yolu gösterir niteliktedir. En sevindirici yön ise en az zenciler kadar artık beyazların da blues dinlemesi ve bir çoğunun söylenilenleri anlamasıdır. Ama blues dinlemek apayrı bir iş ve kafa ister. Herkes sever, dinler, kendisini "blues'cu" bile ilan eder ama öyle anlamadan geçer gider.

Evren Geniş